Felaketten bu yana

Japonya'da yaşanan nükleer felaket tüm dünyada nükleer enerjinin güvenilirliği konusunu yeniden gündeme getirmişti. Peki, Japonya'nın nükleer enerji politikasında son bir buçuk yılda neler değişti?

Felaketten bu yana

Japonya hükümet sözcüsü Yukio Edano, 11 Mart 2011 akşamı, halkı sakinleştirmek için yaptığı açıklamada "Şu ana kadar reaktör dışında herhangi bir radyoaktivite söz konusu değildir. Hâlihazırda çevre için bir tehdit söz konusu değildir. Sakin olun ve yerel yetkililerle polis ve itfaiye güçlerinin talimatlarına uyun" ifadesini kullanmıştı. Ne var ki kısa süre sonra sızıntının tahmin edilenden çok daha vahim boyutlarda olduğu anlaşılmış, reaktör çevresindeki geniş bir alan tahliye edilmişti. Reaktör 1’deki erime ise çoktan başlamış, 2 ve 3. blokları soğutmaksa bir türlü mümkün olmamıştı.

Araştırma komisyonuna üye üç görevli, kazanın meydana geldiği günden bu yana santral çevresinde incelemelerine devam etmekte. Garip olansa, herhangi bir deprem ya da tsunaminin böylesi bir neticeye sebep olacağı çok önceden belli iken, Tepco firmasının gerekli önlemleri almamış olmasının üzerinde hiç kimsenin durmaması.

Bu açıklama, Japonya Nükleer Güvenlik Kurumu Sözcüsü Hidehiko Nişiyama 9 Nisan 2011 tarihinde "Reaktörleri soğutmak için kullandığımız radyasyonlu suyu ne yapacağımız sorusu, en büyük riski oluşturuyor. Zira bu gerçekten çok zor bir iş" açıklamasını yapılmıştı. Aradan geçen bir buçuk yıla rağmen su sorunu halen çözülebilmiş değil. Fukuşima 1 nükleer santralinin bulunduğu arazideki tanklarda yaklaşık 200 bin ton yüksek radyoaktif su birikmiş durumda. Bu yüzden Tepco, önümüzdeki üç yıl içerisinde 470 bin tonluk daha konteyner alarak sorunu çözmeyi planlıyor.

Bunun kökten bir çare olup olmayacağı ise şüpheli. Nitekim biriken radyoaktif su atığının ne yapılacağına dair kati bir çözüm halen yok. İşte bu sebeple, radyoaktif suların tanklarda biriktirilmesi, çevre sakinlerini sağlık ve güvenlik noktasında hiç rahatlatmıyor. Kaza esnasında eriyen yüksek oranda radyasyon yüklü yakıt çubuklarının bertarafı ise başka bir problem. Zira bu işlem için söz konusu binalarda işçilerin çalıştırılması, yüksek radyasyon nedeniyle kesinlikle yasak.

Yabancı gazeteciler için düzenlenen bir tur sırasında, yakıt çubuklarındaki radyasyon oranının 1500 mikrosieverti aştığı sayaçlarla tespit edilmişti. 3 bin işçinin bu şartlarda uzun süre çalıştırılamaması nedeniyle reaktörlerin radyasyondan arındırılması için özel tasarlanmış robotlar kullanılıyor.

Ne var ki, Fukuşima santral binalarındaki termometreler hayli eski ve hasarlı olduklarından eldeki ölçüm verilerinin güvenilirliği de tartışma konusu. En geç 2013 yılına dek tamamlanması gereken bir dizi radyoaktif test için Tepco firması, mukayese için reaktörde kullanılmayan yakıt çubukları getirterek süreci hızlandırdı. Tüm bu girişimlere rağmen, reaktör ve binaların tamamen radyasyondan arındırılıp bertaraf edilebilmesi için yaklaşık 40 yıllık bir sürece ihtiyaç var.

Nükleer felaket sonrası 2040 yılına kadar nükleer enerjiden tümüyle vazgeçeceğini açıklayan Japonya, özellikle sanayi lobisinin baskılarına dayanamayarak bu konuda geri adım attı.

Aradan geçen bir buçuk yılda, nükleer faciaya ilişkin söylemler bir hayli değişti. Japon halkı ise efsanevi teknolojilerinin güvenilirliğine dair inancını büyük ölçüde yitirmiş durumda. Yapılan kamuoyu araştırmaları, halkın yarıya yakınının, önünüzdeki 20 yılda nükleer enerjiden tümüyle vazgeçilmesinden yana olduğunu ortaya koyuyor.

Aradan geçen bir buçuk yılda, nükleer faciaya ilişkin söylemler bir hayli değişti. Japon halkı ise efsanevi teknolojilerinin güvenilirliğine dair inancını büyük ölçüde yitirmiş durumda. Yapılan kamuoyu araştırmaları, halkın yarıya yakınının, önünüzdeki 20 yılda nükleer enerjiden tümüyle vazgeçilmesinden yana olduğunu ortaya koyuyor.

Sayfa Yükleniyor...