'Gizli anayasa' neden böyle değişiyor?

Gizli 'Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde 5 yıl öncesine göre radikal değişiklikler olacağı medyaya sızdı. Belge yıl sonunda onaylanacak. Neler olacağı üç aşağı beş yukarı belli. Peki bunlar neden olacak?

Milliyet ve Sabah gazetelerinde bugün çıkan haberlerde, 'nin "gizli anayasası" olarak bilinen ve geçmişten bugüne hep bir sır perdesinin ardında kalmış olan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin (MGSB) özellikle dış politika alanında radikal bir değişiklik geçireceği belirtildi.


MGSB her 5 yılda bir yenileniyor. En son 2005'te yenilenen ve yasa gereği bu yıl güncellenmesi gereken MGSB'nin, sızan haberlere bakılırsa, şu aralar güncellenmesi sürüyor. Belgenin yıl sonuna doğru son şeklini alması ve MGK tarafından onaylanması bekleniyor. Bugüne kadar daha ziyade askerlerin hazırlayıp usulen sivillere (hükümete) onaylattığı bir belge niteliğinde olan MGSB'nin bu sefer hükümetin izini taşıyacağına dair çok güçlü belirtiler mevcut.     

MGSB'de en çok göze çarpan değişiklikler dış politika alanında. 2005'te benimsenen belge ile -şayet sızan haberler doğruysa- bu yıl sonunda kabul edilecek olan arasında dağlar kadar fark bulunuyor. Bu farkların ne olduğuna dair gün içinde verdiğimiz habere aşağıdaki linkten ulaşılması mümkün. Okumakta olduğunuz değerlendirme ise söz konusu farkların çözümlemesini yapma amacını taşıyor.

"Kırmızı Kitap" olarak da adlandırılan MGSB'de göze en çok çarpan değişim; İran, Irak, Suriye ve Rusya'nın "tehdit" kategorisinden çıkartılması. Bu ülkeler artık tehdit olarak tanımlanmıyor, onun yerine çeşitli konularda işbirliği yapılabilecek ve yakınlaşılabilecek potansiyel partnerler olarak sunuluyor. 2005 belgesinde İran'ın nükleer ve konvansiyonel füze programı başat dış tehditlerden biri olarak ortaya konmuştu. Hem İran'a yönelik bu yaklaşım hem de Rusya'nın ile çıkarları çatışan bir "tehdit ülke" olarak betimlenmesi, Türkiye'nin geleneksel, ABD paralelindeki dış politikasının bir tür doğal çıktısıydı.

Ancak özellikle son birkaç yıldır bölgesel güç olma perspektifiyle yürüttüğü daha bağımsız dış politikanın (bu tutum bilhassa Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ortaya attığı "stratejik derinlik" kavramıyla örtüşüyor) gereği; Türkiye'nin son olarak İran'ın nükleer faaliyetleri konusunda ABD ile, hatta AB ile dahi ters düşmesi örneğinde de görüldüğü gibi; İran artık kesinlikle bir tehdit olarak algılanmıyor. Bunun ardında ABD'den daha özerk bir politika yürütme niyetinin bulunduğu yorumunu yapmak mümkün.  

İran'a yönelik tutumun değişmesinde Türkiye'nin İsrail politikasına ilişkin bir nüans da mevcut. Bir önceki MGSB'nin aksine, yalnızca yakın gelecekte İran'ın nükleer silahlara sahip olma ihtimalinin mercek altına alınmaması, onun yerine tüm Ortadoğu'nun bu tip silahlardan arındırılması gerekliliğinin vurgulanması, İsrail'in de artık nükleer silahlardan arınmış bir ülke olması gerektiği mesajını barındırıyor.

İsrail'in nükleer silahlara sahip olduğu biliniyor ve Başbakan Erdoğan da, steril bir ifadeyle "uluslararası toplum" diye adlandırılan güçlü ülkelerin İran'a yüklenirken İsrail'in gizli nükleer silahlarına sessiz kalmasını çeşitli kereler eleştirmişti. 

DOKTRİN PRATİĞE UYGUN HÂLE GETİRİLİYOR
İran'a ilişkin "rejim ihracı" tehdidine yer verilmeyecek olması da gecikmiş bir "düzeltme". İran kabaca 1990'ların ortalarından beri Türkiye'ye rejimini ihraç etme doğrultusunda elle tutulur bir faaliyette bulunmayan bir ülke ve belgede yapılan söz konusu düzenleme esasen kağıt üzerindeki durumun pratikteki duruma gecikmeli biçimde uygun hâle getirilmesinden ibaret.

PKK'nın, Kürtlerin yaşadığı dört ülkeden de militan elde edip silahlı güçlerini bu dört ülkenin herhangi birine sevk etme kapasitesine sahip transnasyonal (ulus-aşan) bir örgüt haline gelmesi ve İran güvenlik güçleriyle girdiği çatışmalar, büyük ihtimalle İran'ın Türkiye gözündeki önemini daha da arttırıyor. Belirtmek gerekir ki yeni MGSB'de PKK tehdit olarak tanımlanmaya devam ediyor.

2005'teki MGSB'nin aksine, halen hazırlanmakta olan yeni MGSB'nin Amerikan (ve bilhassa İsrail) dış politikasıyla daha az paralel olmasının, belgenin hazırlanmasında başlıca paya sahip olan kurumun bu sefer ordu değil hükümet olmasıyla da yakından ilişkili olduğunu söylemek mümkün.

Bugüne kadarki MGSB'ler, Ali Bayramoğlu'nun 2005'teki bir yazısında anlattığı üzere, fiiliyatta Genelkurmay ve MGK bünyesinde hazırlanır ve Bakanlar Kurulu bu hazır belgeyi onaylardı. Halbuki yasa tam tersini öngörüyor: Belge Bakanlar Kurulu'nda oluşturulur ve onaylanır, MGK'ya götürülür ve idareye tebliğ edilir.  

BAŞ HAZIRLAYICI ARTIK ORDU DEĞİL
Ergenekon, "ıslak imza" ve Balyoz gibi hukuki süreçler sonucu siyasi bir aktör olma vasfını büyük oranda yitiren askeri kanadın artık MGSB'nin baş hazırlayıcısı olma kapasitesini yitirdiği anlaşılıyor. 2005'in Amerikan politikasına paralel "gizli anayasa"sının 2010'da daha bağımsız bir dış politika anlayışını yansıtması, bünyesindeki hakim eğilimin geleneksel olarak ABD ve İsrail'le yakın ilişkilerin sürmesi yönünde olduğu bilinen TSK'nın bu kez geri planda kalmasıyla da ilişkili. Ordunun söz konusu eğiliminin açıklamasını, gazeteci-yazar Ertuğrul Kürkçü'nün 2008'deki bir röportajında bulmak mümkün: 

"TSK bence Türkiye'nin en küresel kurumudur. Dünyanın tüm büyük ordularıyla birlikte aynı anda, aynı bilgileri, aynı teknolojileri, hatta aynı giyim kuşamı paylaşır. OYAK'ın kapitalist bir kuruluş olmasını bir kenara bırakın, bugün Türkiye askeri teknoloji, eğitim, doktrin, savunma sistemleri ve donanım ihraç eden bir ülke. Yaklaşık 30 ülkeye askeri eğitim veriyor, çokuluslu modernizasyon faaliyetlerine katılıyor, çevremizdeki bütün ülkelerde askeri birlik bulunduruyor ve onların silahlı kuvvetlerini standardize ediyor... TSK için NATO vazgeçilmez bir yapıdır. NATO'nun merkezi gücü ABD'dir, ama TSK'nın en yakın mesaide bulunduğu güçler de AB üyesi ülkelerin ordularıdır..."

"İÇ TEHDİT KAVRAMI HUKUKİ DEĞİL"
Her ne kadar okuduğunuz yazının kapsamının kısmen dışında kalsa da, tamamen şeffaflıktan yoksun ve çok gizli bir belge olması hasebiyle MGSB'nin maruz kaldığı eleştirileri pas geçmek, çekmeye çalıştığımız fotoğrafı eksik bırakabilir. MGSB'lerde sıkça zikredilen bir kategori "iç tehdit", ve bu şiddetli eleştirilere hedef oluyor. Avukat Fethiye Çetin'e göre iç tehdit hukuki bir kavram da değil, ve vatandaşı tehdit olarak görmenin, onu sevmemenin, ona güvenmemenin bir sonucu.

2000 yılında, sonradan lağvedilecek olan Azınlık Tali Komisyonu'nun aldığı bir kararda Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasına, bunun "MGSB'nin değişmesi" anlamına geleceği gerekçesiyle karşı çıkılıyor. Akademisyen Elçin Macar bu durumu "Demek ki kimsenin bilmediği, görmediği söylenen MGSB, bu kadar somut konularla ilgileniyor, bir okulun açılmasının aykırılığından bahsediyormuş" sözleriyle eleştiriyor (kaynak: Bianet).  

"ASIL ÖNEMLİ OLAN ALT METİNLER"
MGSB'nin gerçekten de büsbütün gizli "katman"ları bulunuyor. NTV Ankara Haber Bürosu'ndan Uğur Şevkat de belgenin, ana çizgileri detaylandıran alt metinleri bulunduğunu ve asıl önemli olanların bunlar olduğunu belirtiyor. Şevkat ayrıca, belgenin son hâlini almadan önce Başbakan Erdoğan'a birkaç defa gidip geleceğini söylüyor. Yasa gereği MGSB Başbakan'a MGK Genel Sekreteri tarafından sunuluyor.        

Sayfa Yükleniyor...