Gönül bağları koparsa!

Kürt aydınları, açılımın daha somut, daha net, daha hızlı devam etmesinin aciliyetini dile getiriyor. Çünkü gönül bağlarının bir kez kopması halinde onarmanın ne kadar zor olduğu onlar da biliyor.

DTP tabelası indirilmiş altında sadece Diyarbakır İl Başkanlığı ibaresi kalmış; tabelanın üzerindeki çiviler ertesi gün asılacak Barış ve Demokrasi Partisi tabelası için hazır tutuluyor.

1990’dan bu yana 8 partinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması ya da partililer tarafından feshedilmesinin Kürtler’de geliştirdiği bir tür pratik bu. 8 partinin de hikâyesi benzer: Tabela indiriliyor, yenisi takılıyor, çizgi devam ediyor.

Ancak, yıllar içinde tecrübe kazanan, siyasetin kurallarını öğrenen, demokrasinin işleyişini kavrayan Kürt siyasiler, tabelalar gibi kolay geri dönemiyor. Her kapanan parti, yasaklanan siyasetçi, demokrasi tecrübesini, siyasetin kurallarının yerleşmesini geciktiriyor.

Bu yüzden DTP’nin kapatılması kadar, vekillerin parlamentodan çekilmesi kadar Kürt siyasetinin demokratikleşmesini bir kez daha sekteye uğratacak.

Diyarbakır’ın Kayapınar beldesinde Kürt edebiyatının önde gelen isimlerinden Cigerxwin (Ciğerhun) adına açılan Kültür ve Sanat Merkezinin alt katındaki karar toplantısı saatlerce sürüyor.

Eski DTP’liler parlamentodan çekilip çekilmemeyi tartışıyor. Sokaktan geçenlerin “Bizi istemiyorlarsa biz de Ankara’da olmayız”, “DTP’yi kapatılabilirler ama PKK’yı nasıl kapatacaklar” cümleleri ile özetlenebilecek dışlanmışlık hissi Ankara’ya yönelik hayal kırıklığını ortaya koyuyor; toplantı salonu ile sokakta benzer tartışmalar yaşanıyor.

Bu hayal kırıklığı sadece sözlere sınırlı kalmıyor; sokaklarda, özellikle 1990 kuşağı olarak adlandırılan gençlerdeki yansınmasını tesbit etmek güç değil. 10-15 yıl önce köylerinden kovulanların, metropollerin kenar mahallelerinde her türlü yoksulluk ve yoksunluk için büyüyen çocukları için TRT 6, Kürt Enstitüsü gibi “kozmetik” girişimler bir anlam ifade etmezken, “dağ yolu” hala akıllarının bir köşesinde duruyor. Bu kitleyi değil DTP, PKK’nın bile kontrol edememesi, yükselen dalga konusunda ipuçları veriyor.

Diyarbakır’ın önde gelen kanaat önderlerinden birinin cümleleriyle bu dalga çok tehlikeli bulunuyor. “Eskiden PKK dağlardaydı bugünse silahları olmasa da şehirdeler” diyor. Şehirdekiler ise işte bu 90 kuşağı gençler. 10-15 yıl önce dağlarda kanlı çatışmaların yaşandığı dönemlerde rastlanmayacak derece farklı bir bakış, bir kin okunuyor gözlerinden.

“Biz” ve “siz” sözcükleri daha çok telafuz edilmeye başlanıyor sohbetlerde. Medyanın hep “yanlı”, “Kürtlere ön yargılı ” yayınlarından şikayetçiler. Ne söyleseniz kâr etmeyebiliyor. Kürt aydınları, bu yüzden Kürt açılımının daha somut, daha net, daha hızlı devam etmesinin aciliyetini dile getiriyor. Çünkü gönül bağlarının bir kez kopması halinde onarmanın ne kadar zor olduğu onlar da biliyor.

Bölgede bir süredir havanın değiştiği belli: Açılım süreci ile başlayan umut ışığı ile DTP’nin kapatılması ile başlayan umutsuzluk arasında gidip geliyor birçok kişi. Bu ruh haline batıdan bakarak anlamak zor. Hele Kürt meselesini, DTP’nin kapatılmasını “Aman canım daha ne istiyorlar” yaklaşımı ile bakanların anlaması daha da zor. Ama bir şeyler uçup gidiyor gibi.

DTP’li vekiller de parlamento zemininden çekilerek sanki kendilerini dışarıya kapatıyor; sanki kendilerini Türkiye’deki geniş kesimlere anlatmaktan vazgeçiyor. Oysa bölgeye olduğu kadar Türkiye’nin diğer yakasına seslenmek zorunluluğu var.

Çok değil, 10 yıl önce sokaklardaki Batı algısı ile bugünkü durum arasında tehlikeli bir hal alan zihinsel kopuşun izlerine rastlamak mümkün. Yani, Çanakkale Bigadiç ya da İstanbul Tarlabaşı’nda olanların “Doğu illerinde Türklere karşı yaşanması halinde ne olacağını soruyor” Diyarbakırlı Kürt bir vatandaş. Bu soruyu sormak 10 yıl önce akla gelmezdi. Öteki yakadaki her türlü Kürt karşıtı gösteri, bölgede geç milliyetçiliğin tohumlarını ekmekten başka bir işe yaramıyor.

DTP milletvekillerini taşıyan parti otobüsü havaalanından il merkezine doğru zorlukla yol alırken bir yandan zafer işareti yapan, diğer yandan polise taş atan çocukları, gençleri, kalabalıkları, Diyarbakır’daki gibi kontrol altına almanın giderek zorlaştığı anlaşılıyor.

Özellikle yeni kuşak gençler, onlarca farklı nedenden dolayı daha şiddet yüklü. Zaten onlara da alt yapıyı hazırlayanlar mevcut; DTP’nin kapatılması da nedenlerden sadece birisi. Çünkü Selahattin Demirtaş’ın ifadesi ile artık “cin şişeden çıkmış” durumda. Kürt sorununun çözümünde geri dönüşün mümkün değil. Üstelik talepler öyle TRT 6’le Kürt Ensitüsü ile sınırlanacak gibi değil.

DTP’liler akşam saatlerinde kararlarını açıkladıktan sonra milletvekilleri Kültür Merkezinin giriş katında soruları yanıtlıyor. Bir kısmının yüzlerinde şaşkınlık var. Bir kısmı üzgün. Yeni dönemde kendilerini nelerin beklediklerini bilmiyorlar. Ama bildiğimiz en az 4-5 milletvekilinin parlamentoda kalıp siyaset yapmaları gerektiğini savunduğu. “Meclis’te kalmamız gerekirdi ama çoğunluk kararına uyduk” diyor bir DTP’li milletvekili, karara saygı duyarak ama çok da içine sindiremeyerek.

Kapatma kararı ile birlikte Diyarbakır sokaklardaki kızgınlığa, gösterilerde sadece çocuklara zoomlanan kameralara, TV’lerde hemen hergün yapılan yorumlara gösterilen tepki ekleniyor. Bölgeye gelerek onlarca konu, sorun arasında sadece ve sadece çocukları görüntülemeyi kendilerine görev edinen ya da yöneticilerinden bu talimatı alan habercilerle, bölgede olan bitenin ruhunu yakalamak, bu ruhu Türkiye’nin diğer yakasına anlatmak, yansıtmak mümkün olmadığı gibi, haberciliğin hala 15 yıl öncesinden bir adım öteye gidemediğini de gösteriyor.

Belki de tüm bu yaklaşım kötü bir niyetin göstergesi. Güneydoğu’da siyasetin nabzı hep farklı atmıştır; orada tartışılan konularla İstanbul merkezli medyanın gündeminin makası giderek açılıyor.

Kürt Açılımı sürecinde bölgedeki algılamayı ve muhtemel bir şiddet dalgasını önlemek için acil somut adımlar gerekiyor. İnsanların güveneceği bir hukuk sistemine ihtiyacı var. İlk iş olarak hukuktaki çifte standardı önlemek gerekiyor. “Taş atan çocuklara 15 yıl verip, Dolapdere’de göstericilere silah çekenleri serbest bıraktığınız zaman insanların ne düşündüğünü tahmin edebilirsiniz ve böyle bir hukuk sistemini de kimseye anlatamazsınız” diyor Baro Başkanı Emin Aktar.

Aktar da eski DTP’lilerin Meclis'te kalmalarından yana. Ticaret Odası eski Başkanı Mehmet Kaya da “Bu karar DTP’ye değil kürtlere yönelik olarak algılanmıştır. Doğru ya da yanlış, algılama böyle. Bu istenmiyoruz hissi gençlerden yaşlılara kadar herkese hakim” diyor.

Peki ya DTP’nin hatası? Eski Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş’a göre sorun kendilerini Türkiye’ye iyi anlatamamaları. Kürtlerin taleplerini, ne istediklerini anlatmak için daha çok çalışmaları gerektiğini söylüyor. Ancak, DTP çizgisindeki Kürt siyaseti yeni parti ile pek değişecek gibi görünmüyor.

Şu istifayı düşünen 19 milletvekilinden yarısını muhtemelen 2011’deki aday listelerinde görmeyeceğiz. Bu da Kürt siyasetinin nasıl yönlendirilidğini bir kanıtı. Türkiye, Kürtler için bir parti mezarlığı haline geldiyse, DTP çizgisindeki partiler de siyasette tecrübe kazanan, dersler çıkaran siyasetçilerin mezarlığı gibi.

Sinn Fein ve Batasuna da böyle mi acaba? Bu durumda Kürt siyasiler hata yapmamayı ya da yapılan hataları yönetebilmeyi nasıl becerecekler? Dost meclislerinde konuşulan bu konuları Kürtlerin daha yüksek sesle dile getirmelerinin zamanı gelmiş gibi görünüyor.

21 milletvekilinin istifa kararıyla Diyarbakır’daki sokak olayları bıçakla kesilmiş gibi sona eriyor. Bu süreçte iki tarafın şiddet yanlılarının kazandığı kesin. Özellikle PKK’nın yeniden süreçi kendi lehine çevirmesi, inisiyatifi ele alması, DTP’nin sahneden çekilmesinin arından daha da boşalan alanı doldurması, Demokratik Açılım sürecinde muhatabın kimin olabileceğini gösterme açısından önemli.

PKK’nın hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu söyleyenlerin sayısı az değil. Ancak, Reşadiye saldırısı, DTP’nin kapatılması, milletvekillerinin istifa kararının aynı zamana denk gelmesi tesadüf gibi görünse de, hepsi bir araya gelince PKK ve devletin görünmeyen elinin, Demokratik Açılım sürecinin frenine birlikte basmış gibi görünüyor.

PKK, bu süreçte istediği mesajı yollamış durumda. Hoş, bölgede sadece DTP’liler değil farklı kesimlerden Kürtler Öcalan kaale alınmadan bu sürecin sağlıklı işlemeyeceği kanaatinde. Zaten sokaktaki bir vatandaşın “DTP’yi kapattılar peki PKK’yı kapatabilecekler mi” sözleri de durumu özetlemek için yetiyor.

Herkes silahların susmasından söz ederken, kimse PKK’nın hemen silah bırakması gerektiğini vurgulanmıyor. Her şeye rağmen Kürtlerin bu süreçten geriye dönmeyeceği ama AKP’nin sunduğu çerçeve ile yetinmeyeceği beklenmiyor.

AKP için bunun en acil test alanı 2011 öncesi siyasi partiler kanunundaki değişiklik ve yüzde 10’luk barajın indirilmesi. Diyarbakır’da ilk anda duygusallık ağır basıp vekillerin istifa kararı destek bulurken akl-ı selim her şeye rağmen parlamentoda devam diyor. Çünkü Kürtler, partileri parlamentoda olmadan açılımın yürüyeceğini düşünmüyor.

Sayfa Yükleniyor...