Görsel bir şölen; Yumurta

Berlin’den 'Altın Ayı' ödülü ile dönen Semih Kaplanoğlu'nun, 'Her yönüyle görülmeyi hak ediyor', 'Görsel bir şölen' gibi yorumlarla övülen Yusuf üçlemesinin ilk filmi 'Yumurta'yla ilgili yerli ve yabancı basında çıkan eleştiriler, Kaplanoğlu ile röportaj, filmden kareler ve storyboard çizimleri...

Görsel bir şölen; Yumurta

Şair Yusuf annesinin ölüm haberini alır ve yıllardır uğramadığı kasabadaki çocukluk evine geri döner. Bakımsızlıktan harap düşmüş bir evde onu genç bir kız, Ayla beklemektedir. Yusuf beş yıldır annesi ile yaşayan bu uzak akrabadan habersizdir... Ayla’nın Yusuf’tan bir isteği vardır. Zehra’nın ölmeden önce adadığı adağı oğlu Yusuf yerine getirmelidir. Taşra hayatının durağan ritmi, eski sevgili, dostlar ve hayaletlerle dolu mekanlar ve içini kaplayan suçluluk duygusu yüzünden karşı koyamaz. Ve Ayla ile Yusuf üç-dört saat uzaklıktaki bir yatır türbesinde yapılacak kurban kesimi için yola çıkarlar.


OLAĞANÜSTÜ BİR FİLM ÇIKARIYOR
'' (...) Bal-Süt-Yumurta üçlemesinin, hikâyenin kronolojisindeki son safha olan Yumurta'da Kaplanoğlu, belki de kariyerinin başına dönüyor ve Herkes Kendi Evinde'nin yoğun düşüncelerinin küçücük bir parçasından olağanüstü bir film çıkarıyor.'' (Dünyevi Olanın Arka Planı, Senem Aytaç-Fırat Yücel, Altyazı)

GÖRSEL BİR ŞÖLEN
Semih Kaplanoğlu'nun son filmi her yönüyle görülmeyi hak ediyor. İyi oyuncular ve pastoral bir görsel şölen...

(...) Yumurta'nın diğer 'taşra' ve 'arayış' filmlerinden farklı bir başka yanı, kahramanının mutluluk istemesi ve bunun için atması gereken basit adımı atıvermesi. Günümüz 'entelektüel' sinemacıları, erkek kahramanlarını çoğunlukla yalnızlığa ve nihilizme mahkum ederler. Bir zamanlar büyük gelecek vaat eden bir şairken, umutsuz bir sahaf dükkanına tıkılan Yusuf için akrabası Ayla aslında büyük bir yaşam umududur.'' (Mİnimal, Pastoral Bir Senfoni - Aslı Daldal, Radikal)

İNSAN KENDİNİ YUMURTA'YA TESLİM ETMİŞ OLUYOR
Bir otlakta onu esir alan köpek karşısındaki çaresizliği, hayatın ve ölümün işleyişi karşısında hissettiği çaresizlik aslında ve bu duygu onu belki de ilk defa annesinin ölümüne ağlatıyor. Ağlamayla gelen özgürleşme sonrasında da yolunu sezgileriyle buluyor . O ana dek insan kendini Yumurta'ya teslim etmiş oluyor zaten, bir de kendini Yusuf gibi akışa bırakası geliyor. (Yumurta Zamanın Geçişi, Anne Evi Ve Evrenin Gizli Planlarına Dair... - Burcu Aykar Şirin, Total Film )

AKIP GİDEN BİR FİLM
'Yumurta' her bakımdan Semih Kaplanoğlu'nun ilk filmi. Her şeyden önce temposu bakımından; yavaş bir film bu, ama ağır bir film değil. Her sahnenin tam tamına olması gerektiği kadar, ne daha uzun ne daha kısa olduğu hissini veren, böylece adeta kendine özgü bir kalp atışı ritmiyle akıp giden bir film. İçinde sürprizleri, rüyaları, olay örgüsünü ilerleten ayrıntılarıyla...

(...) Değilmi ki, 'Yumurta' kısacık bir ellipsis'le, yani atlamayla, yere dökülmüş yaseminlerden görmediğimiz bir konuşma sonrasına geçerek bir duygu anını mükemmelen anlatmayı başaran bir film... Leziz. (Adak Tutmuş - Fatih Özgüven, Radikal Gazetesi)

KENDİNE ÖZGÜ YOL FİLMİ
Bu kendine özgü "yol filmi", yine hayli opak olarak sunduğu kişilerini yavaş yavaş canlandırıyor, yaşayan insanlara dönüştürüyor. Başlarda bir gölge gibi olan amca torunu Ayla, sanki büyülü bir elin dokunuşuyla tam bir karakter haline geliyor. Yusuf ise önce Albert Camus'nün "Yabancı"sı gibi duruyor: etrafındaki herşeye karşı ilgisiz, en küçük bir duygu belirtisi göstermeyen "yabancı" bir garip kişi. Kaplanoğlu, onu ilmek ilmek açıyor: özellikle bir köpeğin yanıbaşında birden boşanarak ağladığı sahneyle başlayarak... (Ölümün Birleştirdiği Yazgılar - Atilla Dorsay, Sabah Gazetesi)

TAŞRA KUYU GİBİ İÇİNE ÇEKİYOR
''(...) Taşranın zamanı, Yusuf’u kuyu gibi içine çekmeye başlıyor. Ağaç altında ya da berber koltuğunda apansız bastıran uykusu, urgancıların çektiği urganın ritmi, sesleri veya görüntüleriyle her yere sızan saatler aracılığıyla varlığını hissettiriyor, kendini dayatıyor. Yusuf hayat üzerindeki kontrolünü yitirmeye başlıyor. Veraset işi “Avukat İzmir’e gitti, yarın döner”, adak işi “Sürü otlağa gitti, sabah gelir” cevaplarının duvarına çarpıyor.

Sonra banyoda bir diş fırçası beliriyor. Yerleşmenin, kalıcı bir hayat ihtimalinin ilk işareti. Yusuf’un anlamadığı işaretlerden biri. Ardından, bozulan sigortalar, “Hayatta bırakmam” diyen arkadaşlar ve Ayla’nın mahzun yüzü bırakmıyor Yusuf’u.

Taşra, Yusuf’un kaderi. Üstelik taşra da kader gibi: içine çekiyor, teslim alıyor, teslim olunduğunda anlam kazanıyor. '' (Yumurta ve Kader - Uygar Şirin, Sinema Dergisi)

EVDEN KOPUŞUN UÇSUZ BUCAKSIZLIĞI...
''Ayla ile Yusuf salonda oturmuş çay içip muhabbet ederlerken, Ayla atan sigortayı adağın yerine getirilmemesine yorar, eşyanın verdiği olumsuz bir işaret olarak görür. Yusuf ise hemen "Ne alakası var canım?" der. Bir bakıma içine yerleşilemeyen bir kütleye dönüşür ev; iğreti ayrıntılar, ne zaman öldüğü bile hatlrlanmayan dayıların isimlerini taşıyan çiçeklerle dolu bir ev. Hem ödevini yapmamış çocuktan intikamını alan, hem de oğluna kıyamayan annenin dokunuşunu, gönderildiği söylenen hediyelerle saklamaya devam eden ev.

Yusuf'un banyoda, aynanın önünde onu bekleyen diş fırçasının paketini gülümseyerek açması, rüyalarında içinden kaçmak istediği çocukluğunun kuyusunu elektrikçiye anlatması... Sanki içinden hep çıkmaya çalıştlğı kuyunun geçmişte kalan hikayesini dile getirerek bağlanmaya çalışıyor Tire'nin bugününe. Ama kuyuyu yapmasına yardım ettiği adamı annesinin cenazesinde tanıyamıyor. Evet, kuyuyu ve hatıralarını geride bırakmış; ancak bu kaçışın ürünü olarak düşünebileceğimiz şiirleri, kaçtlğı o evden besleniyor. Kaçtlkça içine daha da gömülmüş belli ki. Yazdıklarının evden kaçmanın zaferiyle değil, eve geri dönmenin, dönüşü düşünmenin, evde kalmış olmanın sıkıntısıyla harmanlanmış olduğunu hayal edebiliriz pekala. Yusuf'un arabasına binip gidiyor olmanın rahatlığıyla, gülümseyerek kontağı çevirmesiriden sonra belki bazılarımızda "ne olur film böyle bitse" isteği kabarmıştır. Ancak Yusuf için mutluluk kristali hem evde kalmanın sıkışıklığı hem de evden kopuşun uçsuz bucaksızlığıyla parlayacaktır. '' (Evde Kalış, Evden Kopuş - Selen Erdoğan, Altyazı)

'Yumurta'nın aldığı ödüller:
Uluslararası ödüller:
- Bangkok World Film Festival - En İyi Yönetmen
- Sevilla Film Festival - Eurimages Ödülü
- Estoril European Film Festival - İkinci Film Ödülü
- Eurasia International Film Festival - NETPAC En İyi Asya Filmi Ödülü
- 13. Saraybosna Uluslararası Film Festivali - En İyi Kadın Oyuncu
- Valdivia Uluslararası Film Festivali - En İyi Yönetmen
- En İyi Kadın Oyuncu (Saadet Işıl Aksoy)
- Fajr Film Festivali - En İyi Yönetmen
- Teknik ve Artistik Başarı Ödülü
- Nurnberg Turk- Alman Film Festivali - En İyi Film
- En İyi Erkek Oyuncu Ödülü (Nejat İşler)
- 27. Uluslararası İstanbul Film Festivali - En İyi Film Altın Lale Ödülü
- Ravenna Mosaico d'Europa Film Festivali - En İyi Film Ödülü
- Seul Uluslarası Film Festivali - En İyi Film
- Romanya Anonimul Film Festivali - En İyi Görüntü
- 14. Medfilm Festival - Eurimages Italia Ödülü

Ulusal Ödüller: ;
40. SİYAD ÖDÜLLERİ
En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Sanat Yönetmeni, En İyi Kurgu

44. ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ
En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Sanat Yönetmeni, En İyi Kostüm

Yeşilçam Ödülleri
Digiturk Genç Yetenek Ödülü - Saadet Işıl Aksoy

Sayfa Yükleniyor...