'Güdük Muhalefet'

Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Mümtaz Soysal: "Eğer bir ülkedeki kamuoyu yoklamalarının hemen hepsi söz birliği etmişçesine, bir genel seçim öncesinde iktidarın yüzde 40-50 arası, ana muhalefetin de ancak yüzde 20-30 arası oy alacağını gösteriyorsa, bir temel yanlış olmalı değil mi o tabloda?"

'Güdük Muhalefet'

Hele tablo iki yasama dönemi sonrası bir üçüncü seçim öncesinde ortaya çıkmaktaysa?

Herhangi bir ülkede böylesine uzun bir dönemden sonra normal olarak ortaya çıkması beklenen tablo bundan farklıdır çoğu zaman. Çünkü genel olarak böyle bir sürede her iktidarın mutlaka yıpranması ve aynı süre sonunda herhangi bir ana muhalefetin de iktidar olması beklenir, değil mi?

O halde, ne olmuştur da şimdi tablo böyledir? Yoklama kuruluşları mı yanılmaktadır? İktidar mı olağanüstü başarılıdır? Ana muhalefet mi bu ölçüde başarısızdır?

Kamuoyu yoklamalarının yanılıp yanılmadıkları seçim sorası belli olur. Ama öbür iki soru üzerinde şimdiden düşünmek yararlı olabilir. Çünkü, genel izlenim odur ki, üç aşağı beş yukarı ölçümlerle varılan sonuç aynı zamanda pek yaygın bir izlenim olarak seçmenlerce de benimsenmişe benzemekte; çünkü kimse çıkıp da inandırıcı bir güvenle aksini iddia etme cesaretini bularak sesini yükseltmiyor.

Üzerinde durulması gereken bu izlenim.

Onun oluşmuş olmasının nedenlerine biraz daha yakından bakmak gerek.

Birinci neden ana muhalefetin bu seçim kampanyasını bir genel seferberlik çağrısıyla başlatmamış olmasıdır herhalde.

Böyle bir genel çağrı duydunuz mu hiç? Genel çağrı hep, “Partimizin kapıları açıktır; gelin, üye olun, iktidar olalım” biçiminde oldu.

Sanki yürürlükteki seçim yasalarının engelleri başka türlü ortak güç oluşturma çarelerini büsbütün olanaksız kılıyormuş gibi.

En azından, bir araya gelip bu çarelerin neler olabileceğini tartışma ve olası formüller üzerinde kafa yorma zahmetine bile girişilmedi. Oysa, çağrının yönelmesi gereken kuruluşların çoğu şimdiki ana muhalefet partisinin geçmişinde onunla zaten üyelik, yakınlık, birliktelik deneyimleri yaşamış ve bu deneyimlerden sonra kopmuş, uzaklaşmış, kırılmış, kısacası çeşitli psikolojik tıravmalardan geçmiş insanlarla doluydu.

Onlardan istenen basit bir süngerle o izlenimleri silmek ve aynı saflara yeniden katılmak gibi bir seçenek biçiminde olmamalıydı herhalde. Oysa onlar şimdi ayrı kuruluşlardaydı ve çağrı bu gerçeği göz önünde tutarak yapılmalıydı.

İkinci neden, ulusal ve bölgesel kalkınma modellerini geliştirip kampanya kozlarına dönüştürememiş olmaktan dış politikada büyük halk yığınlarına ters düşen önemli yanlışlara kadar öylesine uzun bir liste oluşturur ki, şu aşamada onlardan söz etmek kendisine umut bağlanan bir ana muhalefeti zayıflatmaya katkıda bulunmak gibi ters bir sonuç doğurur ki şu aşamada böyle bir tutum cumhuriyetçi kesimden kimseye yakışmaz.

Üçüncü yanlışı da dile getirmeden edemiyor insan: Karşıdakinin oyununu benimseyip aynı oyun tarzıyla onu yenmeye kalkışmak. Bu futbolda bile başarısızlığa götürür bir takımı. Hasmınızın sözlerine laf yetiştirmektense, kendi taktiğinizle sahaya çıkıp kendi yapmak istediklerinizle insanları kazanmak daha doğru değil midir?

Üstelik, yetişme tarzınız ve söz dağarcığınız karşınızdakiyle aşık atmaya yetmeyebilir çoğu zaman. Doksan dakikalık maç gibi seçim kampanyası da her dakikasında kendi oyununuzu kendi tarzınızla kendi oyununuzu oynayarak kazanılabilir ancak.

Sayfa Yükleniyor...