Hatemi: Brifingi alan zihniyet de sorgulanmalı

Avukat Kezban Hatemi, Ergenekon sanığı Sevgi Erenerol'un misyonerlikle ilgili askerlere verdiği konferansın, vahim sürecin başladığı bir dönemde yapıldığına işaret ederek, “Brifing alan zihniyet de sorgulanmalıdır” dedi.

Hatemi: Brifingi alan zihniyet de sorgulanmalı

Ergenekon sanığı Sevgi Erenerol'un Genelkurmay ve Hava Kuvvetleri Karargahları'nda verdiği brifingin "gizli" damgalı görüntüleri, dava dosyasına girdi.

Avukat Kezban Hatemi, söz konusu görüntüleri "Canlı Gaste" programında değerlendirdi.

Kezban Hatemi, şunları söyledi:

“Bu toplumda birileri devamlı olarak hedef gösteriliyor. Bu brifinglerin verildiği tarihlere dikkat ettiğimiz zaman görüyoruz ki, birçok cinayet ve faili meçhulün yaşandığı bir dönemde gerçekleşiyor. Özellikle papazlara karşı, Trabzon’da başlayan vahim sürecin başlangıcına döndüğümüzde, amaçlarının mikroplu bir bataklık üretmek olduğunu görüyoruz. Bunda da başarılı oldular. Faillerin alkışlandığı, tetikçilerin korunduğu bir dönemde Hrant Dink’i kaybettik. Onun arkasından Malatya olayını yaşadık.

Çok uzun süredir cematlere yapılan hukuka aykırılıklara karşı bir nevi gönüllü görev yapmama rağmen, beni bırakın, patrikaneye misyonelerlikle ilgili bir şey sormalarına da ihtiyaç yok. Diyanet İşleri Başkanlığı’na sormaları gerekmez mi? Diyanet, anayasal bir kurum değil mi? Diyanet İşleri’ni görmezden gelerek, hiçe sayarak... Babası evliyken önce metropolit, daha sonra da patrik ilan ettiği için aforoz edilen bir aile olarak, belki kin duyabilirler. Ancak ondan brifing alan zihniyeti de sorgulamamız gerekiyor. O zihniyet, çok ciddi şekilde ele alınmalıdır. Maalasef o zihniyet bizi bugünlere getirdi. Hiçkimse bilmezken, o illegal yapılanma 'Ergenekon' adını kendi kendine koydu. İllegal güç, böyle bir bataklık ortamını üreterek insanları hedef gösterdi. Hedefler arasında ben de vardım, aşılması gereken bir hedeftim.

"ASKER SİYASET YAPACAKSA ÜNİFORMASINI ÇIKARMALI"
İhbarlar, sorgulamalar, patrikhane ayinlerine katılmalar... Kilisenin içini boşaltmaya kalktılar. Papa Eftim ve ailesinin Rum cemaati açısından çok sorunlu bir yara olduğu, cemaat tarafından da biliniyor.

Hangi talimatla böyle bir brifing verilmiş onu bilemiyoruz. Askerin görevi bu değil. Eğer asker siyaset yapmak istiyorsa; kışladan çıkacak, üniformasını orada bırakacak ve sempati duyduğu partiye katılarak görevini orada yapacak.

"MİSYONERLİK TEHDİT DEĞİL"
Misyonelerlik, bir tehdit değildir. Her din kendini ifade etmek özgürlüğüne sahip olmalıdır. Bu bizim beğenmediğimiz 1982 Anayasası’nda bile mevcuttur. Hiç kimse dini inancını açıklamak zorunda olmadığı gibi, bu sorgulanamaz da. Anayasal bir güvence ve teminattır. Sosyal hukuk devletinin görevidir. Ne kadar misyonerlik yapmış, böyle bir şikayet var mı? Ne katolikler, ne de Ermeniler böyle bir şey yapıyor. Ben de bir Müslüman olarak, yeryüzünde İslam dininin hakim olmasını, dünyadaki insanların Müslüman olmasını istiyorum. Ama zorla ya da tehditle değil. Her din, kendini izah edecek, anlatması da kolaylaştırılacak. Bu anayasal teminat altına alınmıştır. Ancak hedef gösterilmeyecek, katliam yapılmayacak.

İllegal yapının çözülmesini istemeyen güçler “Elitist bürokrasi anlayış”, -ki eski bir İçişleri Bakanı’nın tabiridir- buna karşı koymak için Ergenekon olayını bile hafife alıyor. Ben adının ne olduğunu bilmeden, yel değirmenlerine karşı hukuk savaşı vermeye çalışırken; Müslüman kardeşlerimiz ‘Kezban Hatemi dinden çıktı. Bir zamanlar dini korurken, şimdi Hırıstiyanları koruyor’ dediler. Hayır, mazlum ve mağdurları koruyordum. Her zaman dinine, diline bakmadan da korumaya devam edeceğim. Biz hukuki ünvanlarımızı alırken yemin ediyoruz.

"LAİK DEVLETİN GÖREVİ..."
Devamlı tehdit var. İslam dinindeniz. Laik hukuk devleti de ekümenlik karşısında nötr durur. Laik devletin görevi; inanan-inanmayan, farklı düşüncelere aynı yelpaze altında özgürlüklerini serbestçe tanımaktır. İnsanlara zulüm yapmak, gasp etmek, cinayet işlemek ve bunlara göz yummak değildir. Ciddi illegal yapılanma var. Bunun emekli askerler arasında da olduğunu gördük. Benim ilgilendiğim dosya da birleştirildi.

BAŞBAKAN'IN 'FAŞİZAN YAKLAŞIM' SÖZÜ
Başbakan’ın işi öyle o kadar kolay değil. Meclis’i idare etmek; AKP hepsi aynı fikirde, aynı geçmişe sahip milletvekillerinden bir araya gelmiş bir parti değil, bakanlar arasında da bir uyum yok. Sosyal hukuk devletinin ve hukukun üstünlüğünün gereğinin yapılması gerekir. Başbakan’ın sözleri için ‘tartışma yaratan’ dememeliyiz. Onun dikkat çekici ve yerinde yaklaşımını, Ergenekon’u hafife almanın bezginliği içerisindeyken ümit verici ve önemli bir yaklaşım olarak görüyorum. İnsanlık onurunda eşitlik ilkesi adalette olmazsa olmazdır. Adaleti sağlayamazsanız, asla hukuk devleti olamazsınız.

Ancak Başbakan Erdoğan’ın ’40 bin Ermeni’ye geri verebiliriz’ şeklindeki açıklamasını belki talihsiz, kastı aşan bir açıklamadır. Ama Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'’ün sözleri... Hala da kabinede yer alması, bu bir hukuk devletinde olmaz.

"RUM CEMAATİNE İADE EDİLSİN"
Bunun arkasından çok acil, hukuki yapılanmalar gelmesi lazım. Demokratik sürecin hızlandırılması gerekiyor. Artık vatandaşımızı ötekileştirerek, her an Demokles’in kılıcıyla tehdit altında tutulması engellenmelidir. Cemaatlere malları iade edilmelidir. Rum cemaate ait o kilisenin derhal geri verilmesi gerekiyor. 4 kilise, cemaate aittir.

"HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ESAS ALINMALI"
Patrikanenin tüzel kişiliğini tanımamak için binbir dereden su getirip, bu patrikhaneye tüzel kişilik tanır ve illegal yapılanmalar içinde yer almasına zemin hazırlasınız... Hukuk devletinde böyle bir şey olmaz. Ermenilerle olan sınır konusu olsun, mayınların kaldırılması konusu olsun, hukukun üstünlüğü dikkate alınarak gereken yapılmalıdır.”

Sayfa Yükleniyor...