‘Hrant’ın katlinden AKP hükümeti sorumludur’

ÖDP lideri Alper Taş, “Hrant Dink bir devlet politikası olarak öldürüldü” diyor.

‘Hrant’ın katlinden AKP hükümeti sorumludur’

Özgürlük ve Dayanışma Partisi’ne (ÖDP) bir süredir haberlerde yakın geçmişe göre daha sık rastlanır oldu. Parti; kimi BDP milletvekillerinin yanı sıra Nuray Mert, Akın Özçer, Osman Kavala, Masis Kürkçügil, Ferda Koç, Tayfun Mater, Rober Koptaş gibi isimlerin de arasında bulunduğu aydınların katılımıyla ‘Kürt sorununda çözüm önerileri’ başlıklı bir çalıştay düzenledi.

ÖDP, devlet birimlerince yapılan yasadışı dinlemeleri protesto etmek için Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Koşaner ve Fethullah Gülen’in kepçe kulaklı resimlerinin taşındığı İstanbul Galatasaray’daki eylemine bir grup Trabzonspor taraftarının Ogün Samast lehine tezahüratlar eşliğinde saldırması üzerine de medyada (tabii tercih etmedikleri bir biçimde) yer buldu. Olaydan sonra Trabzon’a giden Genel Başkan Alper Taş partisinin buradaki il başkanlığında bir basın toplantısı düzenledi ve “Trabzonspor Ogün Samastların değil, Kazım Koyuncuların takımıdır” dedi.

ÖDP lideri Taş’la tüm bunları ve NTV’de Pazartesi gecesi Oğuz Haksever’in yönetiminde yapılan, ‘solda ayrışma’ konulu programdaki tartışmayı konuştuk.

Partinizin düzenlediği Kürt Çalıştayı’ndan bahseder misiniz?
BDP’nin son dönemlerde ortaya koyduğu bir demokratik özerklik projesi var. BDP’nin projesiyle solun, sosyalistlerin tezlerini buluşturmak, tartıştırmaktı amacımız. BDP milletvekillerinden Gülten Kışanak ve Sebahat Tuncel katıldılar Kürt hareketini temsilen. Kışanak sohbet esnasında söyledi, gerçi demokratik özerklik içi tamamen doldurulmuş bir proje gibi gözükmüyor, kendileri de bu konuda çalıştaylar yapmayı düşünüyorlar… Ama bizim gördüğümüz, bu bir ayrılma projesi değil. Bir arada yaşam projesi.

Biz de eşitlikçi, özgür, demokratik bir ’de bir arada yaşamı savunan, Kürt sorununu gönüllü birlik zemininde çözmeyi amaçlayan bir parti olduğumuz için bu projeyi sosyalistler açısından ele alıp tartıştık. O açıdan verimli oldu. Daha somut sorular üzerine ikinci bir çalıştay düzenlemeyi düşünüyoruz.

Çalıştayın en önemli taraflarından biri, sorunun sosyal-sınıfsal boyutunun masaya yatırılmasıydı. Katılanların çoğu, Sebahat Tuncel de vurguladı söz gelimi, Kürt sorununun bir işçileşme sorunu olduğunu, yeni proleterleşme dalgasının en önemli öznelerinin Kürt yoksulları olduğunu belirtti. Sorunun özellikle ülkenin batısında bir kimlik sorunundan ziyade emekçi sorunu olduğu vurgulandı. Kürt bölgelerinde de sorunun sosyal boyutunun ihmal edilemez bir noktaya geldiği belirtildi.

BDP’nin batıda yaşayan Kürtlerin sosyal-sınıfsal sorunlarını çözmeye yönelik bir perspektifi var mı, izleniminiz nedir?
Şu anda bahsettiğiniz konuda yeterli bir çalışmaları yok ama haksızlık da etmemek lazım. TBMM’de Kürt sorunu dışında da, farklı konuları gündeme taşıyorlar, sosyal meseleleri dile getiriyorlar. Ama sorunun ağırlığından olsa gerek, bir de hareketin bir ulusal hareket olmasından dolayı, farklı sınıfsal katmanları içinde barındırdığı için, sosyal ve sınıfsal meseleleri yeterince gündemlerine aldıklarını söylememiz zor.

Bu arada Kürtlerde de sınıfsal farklılaşmaların olduğunu görüyoruz. En son referandumda Kürt burjuvazisinin, Kürt sermayesini temsil edenlerin gösterdiği tavır, ‘evet’ tavrı, Barzani ve Talabani’yle kurulan ilişkiler ve bir sermaye birikiminin sağlanması… Bütün bunlar Kürt sermaye sınıfını güçlendiriyor. Ve kendi çıkarları doğrultusunda bir siyasi yönelime giriyorlar.

Eskiden beri Kürt siyasi hareketi neyle eleştirilirdi? Hareketin lider kadrosunun sol ve laik olması ve bunun da hareketin Kürt toplumsal zeminine denk düşmediği söylenirdi. Muhafazakâr ve İslami bir toplum olduğu belirtilirdi Kürtlerin. Şimdi bir tür Kürt-İslam sentezine dayalı, AKP’nin oradaki karşılığı olan, daha doğrusu Kürtleri de AKP’lileştirmek isteyen ılımlı İslamcı bir hareketin Kürt bölgesinde hegemonya kurulması… Ve bu çizginin Barzani-Talabani çizgisiyle birleşerek hükümetin bölgesel bir güç olma stratejisiyle uyum göstermesi… Böyle bir proje amaçlanıyor.

Zaten bizim üzerinde durduğumuz en önemli nokta, Kürt siyasi hareketinin bu tür bir projeyle tasfiye edilmesinin Türkiye’deki demokratlar açısından olumsuz sonuçları olması meselesidir. Çünkü Kürt hareketi şu anda bölgenin en modern, laik, sol eğilimli hareketi. Böyle bir eğilim Barzani-Talabani çizgisinde yok. Bu yüzden Kürt hareketinin siyasi tasfiyesinin yaratacağı sonuçların Türkiye’nin demokratikleşmesine katkıda bulunmayacağını düşünüyorum. Hem yoksullara dayanması itibariyle hem de söylemleri itibariyle Kürt hareketi önemli bir demokratikleşme kaynağı.

Partiniz yasadışı dinlemelerle ilgili Galatasaray’da bir eylem yaptığı sırada bir grup Trabzonspor taraftarının saldırısıyla karşılaştı. “Ogün Samast oley” tezahüratları yapıldı. Siz bunun üzerine Trabzon’a gidip basın toplantısı düzenlediniz. Bu arada Samast’la ilgili, kamuoyu vicdanını çok rahatsız eden o mahkeme kararı geldi…
Eskiden beri Hrant Dink cinayetinin kolektif bir cinayet olduğunu, kolektif bir katliam olduğunu söylüyoruz. Bu işin içerisinde devlet var. Devletin şu anki sözcüsü Cemil Çiçek bu eylemin meşruiyetini yaratan isimlerden biri. Meşhur Ermeni konferansıyla ilgili açıklamaları insanların belleğinde. İşin içinde İstanbul Valisi var, emniyet müdürleri var, jandarma var. Yani Hrant Dink bir devlet politikası olarak öldürüldü. Hükümetin AİHM’e verdiği savunma var.

Bunlara baktığımızda meselenin Ogün Samast meselesi olmadığını, Rakel’in tabiriyle bu sistemin, bu devletin bir bebekten katil yarattığı gerçeği ortada. O yüzden Ogün Samast’ın mahkûm edilmesinden daha çok devlet zihniyetinin mahkûm edilmesi ve sorumluların yargılanıp cezalandırılması gerekiyor. Ama davaya bakan mahkeme sürekli belirli isimler üzerinde odaklanıyor. Bizim esas dikkat çektiğimiz nokta bu.

Bazı liberal kesimler AKP hükümetini bu sürecin dışında tutuyorlar. AKP hükümeti bu katliamdan sorumludur. Az önce de söyledim. Cemil Çiçek’in açıklamalarından tutun Emniyet İstihbarat Daire Başkanı’nın AKP’yle kurduğu ilişkiye kadar, AİHM’e verilen savunmaya kadar, AKP hükümeti her konudaki ikiyüzlü politikasını burada da sürdürüyor. Bir taraftan mağdurlardan yanaymış gibi bir imaj veriyor ama diğer yandan devletin bilinen çizgisini sürdürüyor.

Taş atan çocuklar konusu Kürt sorununda kangren bir alt-sorundu. Adından belli, taş atan çocuklardı bu, kurşun atan çocuklar değil. Böyle bir yasadan Samast da faydalanmış oldu. Bizim için mesele devletin cinayetteki rolü ve bu devlet zihniyetinin mahkûm edilip edilmemesi sorunudur.

Bu tür saldırılarla karşı karşıya kalabileceğimiz bir iklim üretilmektedir ve kendini Trabzonspor taraftarı diye ifade eden kişilerin bize yönelik saldırganlığı da bu iklimin bir sonucudur. “Ogün Samast oley, Yasin Hayal oley” diye slogan atıyorlar. Bizi protesto etmeleri değil, bu katilleri savunmaları bizim için yaralayıcı oldu. Çünkü bizim bir kardeşimizi gittiler arkadan p.ştça vurdular. Hrant Dink gibi memleketini seven, bu toprağın çocuğu olan bir insanı arkadan p.ştça kurşunladılar. Böyle bir saldırıyı alkışlayan zihniyet bizi yaralıyor.

Bununla vereceğimiz mücadelede dayanacağımız değerler var ve Trabzon’un aydın damarı da bunun bir parçasıdır. Trabzon’un, biraz bastırılmış, bir kültür damarı da var ve bizim bunu açığa çıkarmamız lazım. Trabzonspor Ogün Samastların değil Kazım Koyuncuların takımıdır. Trabzonspor gol attı mı Kazım’ın parçası çalar statta. Kazım’ın çizgisi de belli; bir arada yaşam ve halkların kardeşliği çizgisi.

Referandum sürecinde sosyalist solda ‘hayır’ ve ‘boykot’ çevresinde iki öbeklenme oldu. Daha küçük bir kesim ise ‘evet’ dedi. Soldaki ayrışma geçen Pazartesi gecesi NTV’de Oğuz Haksever’in programında da konu edildi. Görüşleriniz?
Referandum süreci sosyalist solda bir ayrışma ortaya çıkardı ve bu ciddi bir şeydi. Türkiye’nin geleceğine ilişkin bir tartışmaydı yapılan. Mesela sosyalist olduğunu iddia eden bir partiye Başbakan teşekkür etti. Adını da söyleyemedi, tam adını öğretememişler Başbakan’a. Bu büyük bir sorundur. Bu düzeni değiştirmeyi önüne koyan bir partinin iktidarın temsilcisinden teşekkür alması ve bu teşekkürden dolayı bu partinin genel başkanının seviniyor olması çok manidar. Bunların muhalefet etme şansı yoktur. Devrimciler düzeni kızdırır, iktidar sahiplerini kızdırır. İktidar sahiplerinden teşekkür alan sol, sol olmaktan çıkmıştır. İktidarın bir parçası olmuştur.

İkinci bir çevre Birikim çevresi. Ömer Laçiner “sosyalist hareketle bağımızı kopardık, sosyalist hareket kendini yeniden tanımlamalı” diyor. Birikim çevresinin açmazı şurada: Sosyalist hareketin fikrî anlamda yenilenmesine dair bu kadar laf edip, sosyalizmin tahayyülünden bu kadar söz edip, sosyalizme ait tahayyülleri geliştirmeyi öneren, bunu amaç olarak ortaya koyan bir çizginin bu kadar reel-politik siyasete mahkûm olması, AKP’nin ortaya koyduğu bir takım reformları büyük dönüşümler olarak tanımlaması… Yani geniş bir ufuktan söz ederken politik anlamda dar bir siyasetin takipçisi olması oldukça manidar.

Sosyalizmin fikrî yenilenmesinden söz eden, hem geleneksel solun teorisine hapsolmayıp hem de kapitalizmden ayrı durma iddiasındaki bir çizginin; kapitalizmi yenileyen, kapitalizmi yeniden yapılandıran AKP’nin icraatlarına soldan fikrî açılımlar yapmasının çelişkisini Birikim’e ve okurlarına havale etmemiz gerekiyor. Böyle bir çizginin sosyalizmin fikrî yenilenmesini yaratamayacağı ortada.

Biz ise geleneğimiz itibariyle o konuda rahatız çünkü sosyalizm eleştirisi bizim daha önce yapmadığımız şey değil. Bunu geçmişte bir mücadele pratiği içerisinde ortaya koymaya çalıştık. Bugün için eksiğiz bu konuda ama bu ciddi bir mesele değil bizim açımızdan. 1990’larda sosyalizmin fikrî yenilenmesi konusunda, 80 öncesi müktesebatımızı güçlendiren tartışmalar yaptık.

Bugün sosyalizmin fikrî yenilenmesinin toplumsal mücadele pratiği içerisinde hayat bulacağını düşünüyoruz. ÖDP önümüzdeki dönemde sosyalizme dair fikrî tartışmaları ciddi anlamda kışkırtacak. Fikrî ve politik düzeyde tartışmaları, başka kesimlerle de, yapmayı amaçlıyoruz. Değişik çalıştaylarımız, çalışmalarımız olacak.

Sayfa Yükleniyor...