Hz. Muhammed zamanında camiler

Hz. Muhammed’in, peygamber oluşuyla birlikte namaz kılmaya başladığı; Cebrâil’in kendisini Mekke’nin yakınındaki bir vadiye götürdüğü; orada fışkıran bir sudan önce kendisinin, sonra da Hz. Muhammed’in abdest aldığı, cemaat olup namaz kıldıkları hadis kaynaklarında anlatılmıştır... Mustafa Fayda, NTV Tarih Temmuz sayısında yazdı.

Hz. Muhammed zamanında camiler

Biz Türkler, “toplayan”, “biraraya getiren” anlamındaki Arapça asıllı cami kelimesini, içinde cuma namazı kılınan ve hutbe okunması için minberi bulunan Müslümanların ibadet yerine (ma’bet) isim olarak kullanmaktayız. İçinde minberi bulunmayan ve Cuma namazı kılınmayan küçük camilere de mescit (secde edilen yer) adı vermekteyiz. Araplar ise cami yerine, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in hadislerinde geçtiği üzere, mescit kelimesini kullanırlar.


“Namaz kılınan yer” anlamına gelen musallâ ise, Hz. Peygamber zamanında bayram ve cenaze namazlarının kılındığı açık alana verilen bir isim olarak kullanılmış, Türkçemizde de aynı kelime, bilhassa musallâ taşı örneğinde olduğu gibi aynen muhafaza edilmiş. Ayrıca bayram namazlarının kılınması ve yağmur dualarının yapıldığı açık yerlere de namazgâh adını vermişiz.

Hz. Muhammed’in, peygamber oluşuyla birlikte namaz kılmaya başladığı; Cebrâil’in kendisini Mekke’nin yakınındaki bir vadiye götürdüğü; orada fışkıran bir sudan önce kendisinin, sonra da Hz. Muhammed’in abdest aldığı, cemaat olup namaz kıldıkları hadis kaynaklarında anlatılmıştır. Bu ibadeti evine dönünce hanımı Hz. Hatice’ye anlatmış, onu yanına alıp aynı yere götürmüş, abdest aldırdıktan sonra beraberce namaz kılmışlardır.

Üç yıl kadar süren gizli davet ve daha sonraki açık davet döneminde Hz. Peygamber evinde, ıssız dağ eteklerinde, kimsenin bulunmadığı öğleden sonraki tenha zamanlarda Kâbe Haremi’nde, zaman zaman da Hz. Ali’yi yanına alarak Mekke dışındaki vadilerde namaz kılmaya devam etmiştir. İlk Müslümanlar da evlerinde veya Mekke dışında gizli yerlerde, zaman zaman da biraraya geldikleri Erkam b. Ebû’l-Erkam’ın evinde namazlarını kıldılar. Bu dönemde Hz. Ebû Bekir, Mekke’deki evinin bahçesinde kendisi için bir mescit yaptırmış ve yanık sesiyle okuduğu âyetlerle çocuk ve kadınların İslâmiyet’e sempati duymalarını sağlamış.

Medine’de ise Hicret’ten önce Müslüman olan Ensar’dan Es’ad b. Zürâre, daha sonra Hz. Peygamber’in Mescid-i Nebevî’yi inşa edeceği yerdeki hurma kurutma yerinin etrafını duvarla çevirerek mescit haline getirmiş ve Müslümanlar beş vakit namaz yanında Cuma namazını da cemaatle kılmaya başlamışlar. İlk Muhacirler de Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden önce Kuba’da da mescit edinmişler.

622’de Medine’ye hicret eden Hz. Muhammed, şehrin banliyösü Kuba’da, Hz. Ali ve diğer hane halkının kendisine ulaşmasını beklediği bir haftalık ikameti esnasında burada bir mescitin temelini atmış ve namazlarını burada kılmış. Medine’ye girdiğinde devesi Kasvâ’nın çöktüğü yere, bütün Müslümanlara örnek olacak Mescid-i Nebevî’nin temellerini atmış ve yedi ay kadar devam eden inşaatından sonra da ibadete açmış, ayrıca caminin yanına yapılan ve bugün Ravza-i mutahhara’sının (kabri) bulunduğu hücre-i saadetlerine yerleşmiş. Camiye uzak olan mahallelerde yaşayanlar ile şehrin dışındaki yeni Müslüman olan kabilelere, kendileri için mescitler yapmalarını da emretmiş.

Günde beş vakit, cuma ve bayram günleri cemaatle kılınan namazlar yanında, Mescid-i Nebevî, eğitim ve öğretim başta olmak üzere değişik amaçlar için de kullanıldı. Hz. Muhammed 23 yıl devam eden peygamberliğinin on yılını Medine’de geçirdi. Kendisine nâzil olan Kur’an sûre ve âyetlerini ashabına öncelikle camiinde, önce erkeklere sonra da kadınlara tebliğ ettiği gibi, kendisine sorulan sorulara, Kur’an’ın anlaşılması için yaptığı açıklamalara burada devam ederdi. Ayrıca haftada bir gününü de kadınların sorduğu sorulara cevap vermek ve onlarla sohbete tahsis etmişti. Yine Mescid-i Nebevî’sinde meclis adı verilen ders halkalarında bulunur, sohbet ederdi. Bu ders halkalarında Kur’an ve İslâm’ı öğretmek, ayrıca okuma yazma dersi vermek üzere Ubâde b. Sâmit ve diğer sahâbîler de kendisine yardım ederlerdi. Hz. Muhammed, Hicret’le birlikte Medine’de oluşan devlet yönetimiyle ilgili işleri mescidinde görüşüp karar bağlamış; kendisine sunulan sorulara, burada cevaplar vermiş; şikayetleri burada dinlemiş; dışarıdan gelen kabile heyetlerini burada kabul etmiştir. Müslüman olmaya karar verenler burada kendisine biat ederek İslâmiyet’e girişlerini ilan etmişler. Savaş kararları burada verilmiş, seriyye kumandanları burada tayin edilmiş, savaşta yaralananlara burada bakılmış, esir edilen düşman askerleri burada muhafaza edilmiş, ganimet ve vergilerin muhafaza ve dağıtımı camide veya avlusunda yapılmıştır. Hukuk işlerine de burada bakılmış, davalar burada sonuçlandırılmış, hatta mahkumların buradaki direklere bağlanıp cezalandırılması cihetine gidilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de “içinde Allah’a ibadet edilen yer” şeklindeki anlamıyla mescit, diğer dinlerin mabetleriyle birlikte Hac sûresi 22/40. âyetinde geçtiği şekliyle kudsiyeti olan binalar şeklinde anlaşılmalıdır: “Allah insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmeseydi, herhalde içlerinde Allah’ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılıp giderlerdi.”

Dünya hayatı, bitmez tükenmez savaşlara mukabil bu anlayışa uygun şekilde yaşanmış, bundan sonra da aynı istikamette yaşanmaya devam edilecektir.

Sayfa Yükleniyor...