'İpotek kabul etmeyiz'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, çözüm sürecine ilişkin "Kamu düzeninde ipotek kabul etmeyiz. Bundan sonra ne istiyoruz o konuşulacak" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, TRT ortak yayınında soruları yanıtladı.
HDP, 6-7 Ekim'de doğru yaptık ısrarıyla karşı karşıya olsaydı bazı kapılar açılmazdı diyen Davutoğlu, "Demokrasi olmasaydı silahın karşısına silah çıkardı. Devlet her zaman daha büyük silah çıkarma yetkisinde. Nihayetinde gelinmesi gereken husus silahların bırakılmasıdır. Demokrasinin genişlemesi ile zaten ona alan kalmaması hususudur. Bizimle yaptıkları görüşmelerde şunlarda mutabıkız değil mi diye bazı şeyler aktarıldı. Kamu düzeninde ipotek kabul etmeyiz. Bundan sonra ne istiyoruz o konuşulacak" dedi.
Çözüm süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Davutoğlu, siyasi istikrarın ülkelerin iç bünyesindeki istikrarla doğrudan irtibatlı olduğu belirtti.
Davutoğlu, 1990'lı yıllarda bunların konuşulamayacağını anlatarak, "90'lı yıllarda bir Türk Başbakanı gidip de 20 büyük ekonomi arasında iddialı bir şekilde şu konuları gündeme getirme cesareti bulamaz ya da 'G20 dönem başkanlığını aldıktan sonra şu hedeflere ulaşmak istiyoruz' demesi çok zor olurdu. Neden? 90'lı yıllarda ekonomik büyüme olmadığı gibi siyasi istikrar da yoktu ve iç barış yoktu, en önemli şey bu. Terörle ve siyasi istikrarsızlıklarla malul olduğunuzda ekonomik politika geliştirmeniz kolay olmaz" diye konuştu.
12 yıllık dönemde, iç barış tahkim edildikçe gelişme sağlandığını bildiren Davutoğlu, bu anlamda çözüm sürecinin sadece siyasal ya da sosyal barışı öngörmediğini, aynı zamanda Türkiye'nin ekonomik kalkınmasının da en önemli araçlarından olduğunu kaydetti.
'6-7 EKİM OLAYLARI KIRILGANLIĞI ORTAYA ÇIKARDI'
Davutoğlu, hükümetin kurulmasının ardından 3 Eylül'de güvenoyu almadan çözüm süreciyle ilgili yeni bir mekanizma ilan ettiklerini ve süratle bunun üzerine gidileceğinin işaretini verdiklerini hatırlattı.
Bir an önce nihai bir hedefe ulaşma arzusunda olduklarını belirten Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"6-7 Ekim olayları maalesef bu konudaki kırılganlığı ortaya çıkardı. Aslında bir anlamda da çözüm sürecinin nasıl provoke edilebileceğini bir kere daha gösterdi. Aslında geçen sene mayıs ayında çekilmesi gereken silahlı unsurların çekilmemesinin sebeplerinden biri de Gezi olayları, arkasından da 17 Aralık'tı. Bu planlamada, 1 yıl 4 aylık gecikme söz konusuydu. Bunun bir an önce giderilmesi için süratle adım atmak gerekiyordu."
Davutoğlu, çözüm süreciyle ilgili haziran ayında çıkarılan yasanın yasal zemin oluşturduğuna da değinerek, 6-7 Ekim'den sonra iki kanatlı bir politikayı devreye soktuklarını anımsattı.
Siyasi özgürlükler için de ekonomik faaliyetler için de kamu düzeninin esas olduğunu vurgulayan Davutoğlu, kamu düzeninin sarsıldığı yerde çözüm sürecinin başarılı olamayacağını ifade etti.
'ÇÖZÜM SÜRECİNİ BAŞARIYA ULAŞTIRMA YÖNÜNDE KARARLIYIZ'
Davutoğlu, 6-7 Ekim olaylarında Türkiye'de bazı çevrelerin kamu düzenini sarsmak ve kamu düzeni üzerinden ekonomiye darbe vurmak istediklerinin altını çizerek, birçok girişimle hükümetin kararlı tutumunun ortaya konduğunu bildirdi.
Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Ne olursa olsun biz çözüm sürecini başarıya ulaştırma yönünde kararlıyız. Bu konuda herhangi bir ispat durumunda değiliz çünkü attığımız her adım kararlı tutumumun göstergesi. Ama karşımızda da tek taraf yok. Çözüm sürecinin tarafı nihayette halkımızdır.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki Kürt vatandaşlarımızdır, oradaki bütün sivil toplum kuruluşlarıdır, bütün partilerdir. Şu ana kadar da çok ciddi mesafeler alınmıştır. 6-7 Ekim olayları, evet, ekonomimize zarar vermiştir.
Türkiye'de bir anlamda ciddi bir tepki de görmüştür ama nihai kertede 6-7 Ekim olayları Güneydoğu'da yaşayan vatandaşlarımızın da tepkisini görmüştür aynı zamanda. Bu da çözüm sürecinin toplum olarak bütünüyle sahiplenildiğini ortaya koydu."
Avustralya'ya gitmeden önce bazı taşların yerine oturması gereği ve çözüm süreciyle ilgili bir toplantı yaptıklarını belirten Davutoğlu, "Eğer HDP kanadından ve değişik taraflardan 6-7 Ekim olayları hala doğru yapılmış gibi ısrar olsaydı, açık söylüyorum, bazı kanalların açılması mümkün olmazdı" görüşünü bildirdi.
'BİZİM İRADEMİZ HER ZAMAN AÇIK'
Davutoğlu, hem bazı özeleştiriler hem verilen mesajlarla çözüm sürecinin bir an önce başarıyla sonuçlanması yönünde bir irade beyanının söz konusu olduğuna işaret etti.
"Bizim irademiz her zaman açık" ifadesini kullanan Davutoğlu, bunu da "Eşit vatandaşlık ilkeleri etrafında demokratik bir cumhuriyetin inşasıyla herkesin her türlü hakkı kullanabildiği ama kesinlikle ülkenin kamu düzeninin tehdit edilmediği ve başkalarının haklarına müdahil olunmadığı, başka ülkelerde, Irak'ta, Suriye'de görüldüğü gibi Türkiye'de etnik ve mezhep temelli bir çatışma ortamının yaratılmasını imkansız kılacak yeni bir Türkiye'nin inşası" sözleriyle açıkladı.
Davutoğlu, 6-7 Ekim olaylarında bazı taraflar için "bu irade var mı" sorusunun zihninde yer ettiğini dile getirerek, son gelinen noktada, Türkiye'nin daha olumlu bir yerde olduğunu kaydetti.
Çözüm sürecinde nehrin yarısının çoktan geçildiğini anlatan Davutoğlu, "Bir an önce karşı tarafa ulaşmak istiyorsak özgürlükler ve temel insan hakları çerçevesinde meseleleri ele almalıyız. Silahla, şiddetle artık Türkiye'de bunların elde edilemeyeceği konusunda herkesin mutabık kalması ve silahların en kısa sürede terk edilmesi icap eder" diye konuştu.
'ÜLKEYİ BÜTÜNLEŞTİRECEĞİNE İNANDIĞIMIZ İÇİN YAPTIK'
Davutoğlu, PKK ile görüşülmesine ilişkin ise şunları ifade etti:
"Aslında bu talep ve beklenti açısından bakıldığında, nihayet bir sorun varsa, sorunun çözülmesi için bir çerçeve oluşturulacaksa, bu sorunun tarafı olan veya bu sorundan bir çözüm bekleyenlerin talepleri ve beklentileri ne olurdu? Bu günlerde, 1990'lı yıllarda yazılan bazı raporlar, 1996'da mesela CHP'nin hazırladığı Kürt raporu var.
O yıllarda dile getirilen talepleri arka arkaya koyduğumuzda, ne denmiş mesela? 'OHAL kalksın', kalktı. 'Kürtçe rahatlıkla konuşulabilsin, yayın yapılsın', olmuş. 'Hapishanelerde Kürtçe yasağı kalksın', yapılmış. 'Kürtçe konusunda enstitü açılsın', açılmış. 'Kürtçe özel okullarda okutulma imkanı bulunsun', yapılmış. Biz bunları yaparken bir müzakere ederek, 'Şunu yaparsanız biz karşılığında şunu yaparız' diye yapmadık.
İnsanların en doğal hakları olan hususlarda zaten siyasal bakışımız evrensel bakış olduğu için AK Parti olarak geldiğimiz andan itibaren hep bu perspektiften baktığımız için, bunları bir müzakere sonucunda yapmadık, doğru olduğuna inandığımız için yaptık. Bu ülkeyi bütünleştireceğine inandığımız için yaptık."
AK Parti'den önce, Türkiye'de iki uç nokta olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Bunlardan biri, Kürtlere Kürtçe konuşma hakkı, müzik yapma, propaganda hakkı verilirse ülkenin bölüneceği, diğeri de bunlar verilmezse savaşıp ayrı devlet olacakları savunuldu" dedi.
Davutoğlu, "Öyle bir noktaya geldik ki demokratikleşme süreci içinde bunların hepsi gerçekleşti, ülke bölünmedi. Aslında aidiyet bilinci kuvvetlendi" değerlendirmesinde bulundu.
'HAKLAR DEMOKRASİYLE ELDE EDİLDİ, SİLAHLA DEĞİL'
Güneydoğu'daki pek çok yerde 1994'te belli miktar üzerindeki gıdaya terör örgütünün eline geçmemesi için izin verilmediğini hatırlatan Davutoğlu, "eski Türkiye" derken en temel ekonomik aktivitelerin bile sınırlandığı, köylerin boşaldığı karanlık dönemden bahsedildiğini ifade etti.
Başbakan Davutoğlu, AK Parti döneminde her yerin şenlendiğini, boşaltılan yerlerin ihyası, tazminatların gerçekleştiğine de dikkati çekerek, "Bunlar demokrasi içinde yapıldı. Birileri bunları silahla elde etmiş değil. Demokrasi olmasaydı silahın karşısına daha büyük silah çıkardı. Devletin daha büyük silah çıkarma gücü her zaman daha fazladır" diye konuştu.
Davutoğlu, "Şu anda çözüm sürecinin gelmesi gereken yer, 'her türlü talebin rahatlıkla ifade edildiği özgürlük ortamının sağlanması', sağlandı. O zaman talepler barışçıl biçimde ifade edilebiliyorsa kimsenin tekrar şiddet ve silah dili kullanmaması lazım" ifadelerini kullandı.
G-20 ZİRVESİNİ DEĞERLENDİRDİ
G-20 zirvesiyle ilgili değerlendirmesi sorulan Davutoğlu, zirvenin, uluslararası ekonomik politiğin son derece kritik kavşağında yapıldığını söyledi.
G-20'nin, özellikle 2008 krizinden sonra zirve düzeyinde toplanmaya başlanmasıyla sadece maliye ve ekonomi bakanları düzeyinde değil, dünya gündeminin bütün küresel ekonomi konularının değerlendirildiği, 1 yıllık perspektifle yeni hedeflerin ortaya konduğu bir platform oluğunu dile getiren Davutoğlu, birkaç açıdan bu toplantının önem taşıdığını vurguladı.
Bu oluşumun, BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve daha sonra G-8 adını alan yapıdaki üyeler gibi, dar ve temsil kabiliyeti zayıf bir topluluk olmadığına dikkati çeken Davutoğlu, temsil kabiliyetinin geniş olduğunu, hem gelişmiş ve gelişmekte olan hem de dinamik ekonomileri barındırdığını anımsattı.
G-20'nin "hiçbir ekonominin ihmal edilmemesi gerektiği varsayımı" üzerine kurulduğunu, 2008 krizi sonrası önemli rol oynadığını, farklı ülkelerin bir araya gelerek dünya ekonomisinin nasıl canladırılması gerektiği konusunda fikir alışverişinde bulunduğunu ve yapısal reformların önünü açtığını anlatan Davutoğlu, söz konusu krizin küresel ekonomileri etkisi altına aldığını, Avrupa'da arka arkaya 3 resesyon sarkacının gündeme geldiğini belirtti.
Japonya'da negatif büyümelere gidildiği bir dönemde 20 ülkenin bir araya gelerek bir perspektif çizmesinin önemli olduğunu kaydeden Davutoğlu, daha önce ortaya konulan 2017'ye kadar dünya ekonomisinin ortalama yüzde 2 büyümesi hedefinin hala gerçekleşemediğini, böyle bir ortamda G-20'nin toplandığını anımsattı.
Rusya ile yaşanan kriz ve bu ülkenin karşı karşıya kaldığı yaptırımların etkisi bulunduğunu, diğer taraftan petrol fiyatlarındaki düşmenin Türkiye gibi bazı ekonomiler için iyi işaretler verdiğini, Rusya gibi bazı ekonomiler için ise alarm sinyalleri anlamına geldiğini kaydeden Davutoğlu, çıkarları farklı alanlarda çelişen ülkelerin, ortak küresel ekonomik politika geliştirme noktasında aralarındaki tutum farklılıklarını gidermeye çalıştıklarını söyledi.
'TÜRKİYE İÇİN OLUMLU'
Liberal ekonomiler arasında da görüş ayrılığı bulunduğunu, 20 ülke liderinin katıldığı ilk oturumda en fazla üzerinde durulan konunun hangi yapısal reformlarla durgunluktan çıkılabileceği üzerine olduğunu belirten Davutoğlu, petrol alıcı ve satıcıları, üreticileri ve tüketicileri ayrımı dışında, Batı bloku içindeki bir başka ayrımın başını ABD'nin çektiği, "dünya piyasasının talep artışı yönünde gelişmesini" öngörenler ile başını Almanya'nın çektiği "antienflasyonist politikalarla talebi değil enflasyonu kontrol alında tutalım" diyenler arasında yaşandığını ifade etti.
Bunların 20 liderin katıldığı kapalı oturumda tartışıldığını anlatan Davutoğlu, "Bizim açımızdan bu görüş ayrılıklarının giderilmesi önemli çünkü biz, AB pazarının daralmasını istemeyiz. Dış talebin artması Türkiye için olumlu bir haberdir, talep düşmesi bizim ihracatımızı da olumsuz etkileyecek. Sıkı politikalar, Avrupa içinde özellikle Avrupa piyasasının daralmasına yol açacak politikalar da negatif etki yapacak unsurlar içeriyor" diye konuştu.
Zirvede çok canlı, açık sözlü tartışmalar yaşandığını bildiren Davutoğlu, "Bizim oradaki yaklaşımımız bu iki tutumun uzlaştırılabileceği yönünde. Yani antienflasyonist politikaların mutlaka talep daralmasına yol açmaması gerektiği ve yapısal reformlarla talebin artırılması ve reel sektörün önünün açılması ve aynı zamanda enflasyonun da kontrol altında tutulabilmesi dengesinin nasıl bulunabileceği yönündeydi" dedi.
'90'LI YILLARDA TÜRKİYE ÇOK AZ BÜYÜDÜ'
"Türkiye'nin kendi özgün deneyimlerinden yola çıkarak alternatif politika önerisi olup olmadığı, Türkiye'nin bundan sonraki rolünün değerlendirilip değerlendirilmediği" sorulan Davutoğlu, ilk oturumda Meksika ve Türkiye'nin takdimlerinin dikkati çektiğini, her iki ülkenin de zirve öncesi belirli konularda yapısal dönüşüm programları ilan ettiğini anımsattı.
"Dolayısıyla o oturumda Türkiye, bir başarı hikayesi şeklinde aslında ele alındı. Ben yaptığım sunuşta da daha önce zaten bu iki kanat tartışmışlardı, benim söz almamla birlikte bu iki kanadın aslında uzlaşması gerektiği tezini ben işledim" diyen Davutoğlu, Almanya'nın durağan ekonomilerin maliyetini ödememek için Avrupa içinde antienflasyonist sıkı para politikasına yöneldiğini, ABD'nin de öteki taraftan dünyayı resesyondan çıkarmak için öncülük ettiğini, ABD ve İngiltere ekonomilerinin performanslarının iyi olduğunu dile getirdi.
Böyle bir kutuplaşmaya gidilmemesi gerektiği üzerinde durduğunu bildiren Davutoğlu, "Bütün dünyada antienflasyonist politikalar ve sıkı para politikaları takip edilirse dünya ekonomisinin büyüme şansı kalmaz çünkü o andan itibaren talep daralması icap eder. Talep daraldığı yerde de arza yansır ve bunun doğurduğu bir sarkaçla zaten Avrupa son 6-7 yıl içinde üç kere resesyon kıskacı içine girdi bir daha girmesi durumunda çok sıkıntı yaşar" şeklinde konuştu.
Davutoğlu, öte yandan dünya ekonomilerinin enflasyon olgusunu gözardı etmesi durumunda ise enflasyon yönünde tırmanma olacağını, Türkiye'nin kontrol altında tutmaya çalıştığı enflasyon oranlarını zorlayabileceğini dile getirerek, "Benim orada üzerinde durduğum, Türkiye'nin tezi olarak üzerinde durduğum husus şuydu, bunun ikisini uzlaştırması gereken yer reel sektör reformları, yani yapısal reformlarla arzın da aynı oranda artabileceği, dolayısıyla enflasyon baskısının olmadığı, talep ile arzın daha üst bir dengede buluşması gerektiği" şeklinde konuştu.
Talep ve arzın bir dengede buluştuğunu, onu daha üst bir dengeye çıkarmak gerektiğini ifade eden Davutoğlu, Türkiye'nin 2014 yılı için üzerinde durduğu üç saç ayağından bahsettiğini söyledi.
Bunlardan birinin demokrasiye dayalı siyasi istikrar olduğunu, Türkiye'de bunun uzun yıllardır başarılabildiğini vurgulayan Davutoğlu, bu sayede kriz karşısında süratle tepki verilebildiğini, krizin yönetilebildiğini, kısa dönemli iktidarların bunu yapamadığını, Avrupa'da bir dönemi tamamlayabilen hükümet sayısının az olduğunu söyledi.
Makroekonomik istikrarın da önemine işaret eden Davutoğlu, üçüncü unsurun ise yapısal reformların kararlılıkla sürdürülmesi olduğunu söyledi.
Bunun üçü 12 yıldır devam ettiği için Türk ekonomisinin küresel daralmaya rağmen ortalama yüzde 5-5,5 oranında büyüme sağlayabildiğini vurgulayan Davutoğlu, "Daha önce de Türkiye böyle büyüyordu diyenler için söylüyorum, 90'lı yıllarda dünya ekonomisinin büyüme hızına baksınlar, Türkiye'nin büyüme hızına baksınlar. Yani dünya ekonomisi büyürken 90'lı yıllarda Türkiye çok az büyüdü. Dünya ekonomisi daralırken bizim iktidarımız döneminde büyümeye istikralı büyümeye devam etti" diye konuştu.
'AYIRT ETMEK MÜMKÜN DEĞİL'
Başbakan Davutoğlu, "Merkez Bankasının faizleri indirmesini bekliyor musunuz?" sorusu şöyle yanıtladı:
"Mayıs ayındaki beklenti bu aylara doğru yüzde 6'ya doğru gerilemesi. Olmadı. 'Niye olmadı' diye sorduğumuzda, tarım fiyatlarının beklenilenin üzerinde çıkması... Normalde yaz aylarda düşmesi beklenen tarım ürünleri fiyatları biraz da kuraklık sebebiyle yüksek çıktı. Peki bu neyi gösteriyor? Tarım politikalarıyla ilgili bir husus, Merkez Bankasının beklentilerini etkileyebiliyor. Dolayısıyla tarım politikalarından faiz politikalarını ya da enflasyon politikalarını ayırt etmek mümkün değil. Herhangi bir sektörden ayırt etmek mümkün değil."
- Etiketler :
- Haberler