‘İsrail, AK Parti'ye Wikileaks’le vuruyor’

Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan, Wikileaks’in yayınladığı belgelerin arkasında İsrail'in olduğunu iddia etti. Akdoğan, belgelerle AK Parti hükümetinin hedef alındığını savundu.

Wikileaks olayı patlak verdiğinden bu yana hükümet çevrelerinden bu sızıntının İsrail’in işi olabileceğine dair imalar vardı.

Geçen hafta Abdullah Gül açıkça “İsrail’in aleyhine belge” olmamasını manidar bulduğunu söyledi. AK Parti sözcüsü Hüseyin Çelik ve Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin yine İsrail’i işaret etti.

Ancak en açık suçlama dün doğrudan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresinden geldi. Başbakan Erdoğan’a en yakın isimlerden Yalçın Akdoğan, Star gazetesinin “Açık Görüş” ekinde, İsrail'in Wikileaks’te yayımlanan belgelerle “Erdoğan hükümetini” hedef aldığını savundu. Akdoğan, bunun bir “psikolojik harekât” olduğunu iddia etti.

Akdoğan’ın tezine göre dünyayı sarsan 250 bin belgenin sızdırılmasının asıl amacı, Obama yönetimini zor duruma sokmak, ’yle arasını açmak, bizi itibarsızlaştırmak ve Erdoğan hükümetini karalamaktı.

İşte Başbakan’ın danışmanı Akdoğan’ın Wikileaks belgeleri hakkında doğrudan İsrail suçlayan yazısı;

Küresel yalanlar yerel gerçekler...

Wikileaks belgeleri, dünya çapında ses getirmeye devam ediyor. Eğer bir olay dünya çapında etki meydana getiriyorsa, sıradan ve önemsiz değildir. Olayın muhatapları ve tarafları büyük devletler ise, olayın kaynağı küçük organizasyonlar, sıradan kişiler olamaz. Kesin olan şudur: Ortada küresel bir operasyon, ‘örtülü bir propaganda’ faaliyeti, büyük bir psikolojik harekat var.

‘Örtülü propaganda’
‘Örtülü propaganda’ kimin yaptığı ve neyi amaçladığı belli olmayan propaganda türüdür. Asrın en büyük ‘örtülü propaganda’ faaliyetiyle karşı karşıyayız. Propagandanın veya psikolojik harekatın amacı, güçlü bir algı oluşturarak toplumu kontrol ve denetim altına almak, istenilen yöne sevketmektir. Wikileaks hadisesi de, uluslararası düzeyde ‘ilişkileri yeniden dizayn etme’ye, halkların psikolojilerinde oynayarak ülkeleri farklı tutum ve politikalara yöneltmeye dönük bir etkinlik gibi görünüyor.

Belgelerin yayınlandığı ilk günlerde yapılan yorumlar bu işten ABD yönetiminin, ABD dış politikasının ve ABD diplomasisinin büyük yara alacağı şeklindeydi. Bu algıyı üreten ise belgelerin doğru olduğunu düşündüren ve ismi geçen ülkeleri anlayışlı olmaya davet eden Obama yönetimiydi. ABD’nin işin gelişim sürecinde çok planlı hareket ettiğini, yaşanacak bir krizi yönetmek istermiş gibi görüntü verdiğini gördük.

Yine yapılan ilk yorumlarda sızdırılan bilgilerle birçok ülkedeki yönetimlerin baskı altına alınmak istendiği, ileride açığa çıkabilecek belgelerle ilgili korku yayılarak bir nevi ‘diplomatik şantaj’ yapılmak istendiği söylendi. Birinci yorumlar, ABD’nin ciddi hasar göreceğine, ikinci yorumlar ise diğer ülkelerin ‘büyük tahribat göreceği’ne işaret ediyordu.

ABD’nin imajı çizildi
Kanımca ABD, dünya çapında imajının bozulacağı, birçok ülkeyle ilişkilerinin kesileceği, ciddi itibar kaybına uğrayacağı gibi bir kanaate sahip olsaydı, meseleyi ulusal güvenlik meselesi olarak görür ve daha ciddi şekilde müdahale ederdi. Şu ana kadar böyle bir müdahale görmüyoruz, sadece çıkan krizi yönetmeye çalışan bir yönetim görüntüsü var.

Acaba bu işleri kim niye yapıyor, neyi amaçlıyor? Wikileaks hadisesi yabancı güçlerin bir operasyonu olabilir mi? ABD için içeriden bir kanadın bu bilgileri sızdırmasından daha vahimi, dışarıdan birilerinin ABD’ye operasyon çekmesi olur. Düşünün 11 Eylül’ü ABD dış saldırı olarak tanımladı ve düşmanı yok etmek için Afganistan dağlarını bombalayıp durdu. Bu olayla ABD’nin tüm güvenlik politikaları değişti, Irak’tan Afganistan’a ve Pakistan’a kadar birçok ülke ve bölgeye yönelik daha radikal politika değişiklikleri oldu. Wikileaks olayında ise ABD’nin ‘yabancı düşman’ tanımlaması yaparak birilerini hedef tahtasına oturttuğunu görmedik. Tam aksine içeride de kimse ‘tehlike’ ve ‘düşman’ olarak lanse edilmedi. Bu yüzden dış kaynaklı bir operasyon yerine, dış bağlantıları güçlü olan içeriden birilerinin bu işi tezgahladığını düşünmek daha gerçekçi olur.

Dış ilişkilere ince ayar
Bu işleri yapanların, ABD’nin gerçekten büyük bir zarar göreceğini düşünen dışarıdan birileri olduğunu hiç sanmıyorum. Açıkçası ABD’nin bu işten büyük zarar göreceğine dair güçlü bir emare de yok. Bir yoruma göre, ABD içinden birileri, hem Obama yönetimini farklı bir yöne sevketmeye çalışıyor, hem de birçok ülkenin ABD ile olan ilişkisine ince ayar vermek istiyor. Kimine göre Obama yönetiminin ismi geçen ülkelerle ilişkisi bozulmaya çalışılıyor. Kimine göre ise yapılan ilişkileri bozmak değil, ABD’nin çıkarlarına göre yeniden dizayn etmek, bu politikalara karşı direnen ülkelerin gardlarını düşürmek. Eğer resmi ABD yönetimi dolaylı da olsa bu işi yaptırmadığını söylüyorsa, o zaman ilk kez birilerinin kendisine açıkça hareket çektiğini ve gidişatı yönlendirmeye çalıştığını kabul etmiş oluyor.

Sanki bazı güçler, tüm bilgi ve belgelere rağmen ABD yönetiminin istenen adımları atmamasından rahatsızlık duyuyor ve onu istediği yörüngeye çekmeye çalışıyor. Bu doğruysa, ABD içinde ciddi bir çıkar ve anlayış çatışması yaşanmakta, Obama yönetimi bir dayatmaya maruz kalmaktadır. Bu görüntü, ABD’nin küresel aktörlüğüne büyük zarar verir. Amacın ABD ile ismi geçen ülkelerin arasını bozmak ve ABD’yi farklı politikalara mecbur bırakmak olduğu yaklaşımı doğruysa, bunda öncelikli hesabı olan ülke İsrail’dir. İsrail, ile ABD arasındaki ilişkinin seyrinden hoşnut değildir. Ortadoğu’da etkinliği artan ve İsrail’in onlarca yıldır sürdürdüğü oyunları bozmaya başlayan Türkiye’nin nüfuzunun kırılmasının bir yolu da ABD ile sorun yaşamasıdır. İsrailli yetkililer, ABD’nin Türkiye’ye gereken baskıyı yapmadığını düşünüyorlar. ABD Türkiye’ye tavır almadığına göre, Türkiye’nin ABD’ye tavır almasını, ilişkinin bu taraftan bozulmasını arzu ediyorlar. Son belgelerin iki ülke arasındaki ilişkileri sabote etmeye yönelik olduğu açıkça görülüyor. İsrail’in öncelikli hedefi ise Erdoğan hükümeti... Belgelerin hükümeti itibarsızlaştırmaya dönük iddialar içermesi hiç tesadüf görünmüyor. Bu iddiaların tamamen yalanlar üzerine kurgulanması ise hükümetin elini zayıflatmıyor, aksine güçlendiriyor. Olan, Türkiye’deki ABD karşıtlığının artması sebebiyle ABD’ye oluyor. Hedef tahtasına konulduğu anlaşılan Türkiye’nin ve Erdoğan hükümetinin bu saldırının altında kalma ihtimali çok düşük, ama bu işten ABD’nin bölgesel çıkarlarının zarar göreceği çok açık. Ülkelere askeri müdahaleler yapmak ne kadar büyük sorunlar doğurur ve yanlış olursa, bu tür iç siyasetleri etkilemeye dönük siber saldırılar ve psikolojik operasyonlar düzenlemek de o kadar yanlıştır.

ABD’nin yumuşak karnı
Şunu bir daha görüyoruz: ABD’nin zayıf karnı, İsrail ile olan ilişkileri ve karşı konulmaz bağımlılığıdır. ABD’de etkili olan Yahudi lobisi, her konuyu İsrail’in çıkarlarına endeksli düşünmekte. Küresel bir güç olan ABD’nin İsrail gibi bölgesel bir aktörün çıkarlarına bağımlı hale gelmesi, büyük bir handikaptır. Bir çok konuda Yunanistan’ın Güney Kıbrıs’ın yönlendirmeleri sebebiyle vizyon küçültmesi gibi, ABD de İsrail’in dayatmaları sebebiyle bir ‘dev’ken, bir cüce gibi davranmak zorunda kalıyor. İsrail’in şımarıklıkları çoğu zaman ABD’ye yük oluyor. Bir süper gücü küçük bir devletin güdümüne sokmak, ABD’nin küresel çıkarlarına zarar verir. ABD yönetimi üzerinde etkisi olan bazı aktörlerin her meseleye İsrail’in penceresinden bakması, İsrail’in küçük bir bölgede verdiği kavgaları dünya çapında büyük bir devlete verdirmeye çalışması ciddi bir talihsizliktir. Bölgesinde sevilmeyen ve hiçbir evrensel değeri takmayan bir ülkenin tutum ve davranışlarını ABD gibi bir ülkeye adapte etmeye çalışmak ABD’yi tüm iddialarından koparır, adeta medeniyet tasavvurun yerle bir eder. İsrail’e sadakati güçlü olan ve ABD’nin çıkarlarını İsrail’in menfaatleri çerçevesinde değerlendiren bir kısım diplomatların yaptıkları analizlerin hem mevcut gerçekliği yansıtmadığı, hem de ilişkileri geliştirmek yerine farklı bir eksene çekmeye çalıştığı söylenebilir. Obama yönetiminin bu oyunu görmesi ve tuzağa düşmemesi gerekiyor. İsrail’in gömleği ABD’yi çok küçük gelir. İsrail üzerinden ne Ortadoğu’yu, ne Türkiye’yi doğru okumak ve anlamak mümkündür. Ne Türkiye ile ilişkileri bozmak ABD’nin çıkarınadır, ne de Türkiye’yi etkisizleştirerek güdümüne sokmak, ABD’nin bölgesel menfaatlerine hizmet eder.

Araziden gelen bilgiler ne kadar yanlışsa, yapılan analizler ve verilen kararlar da o kadar yanlış olur. Büyük devlet önüne gelen dedikoduyu toplayan devlet değil, doğru bilgiler üzerinden gerçekçi analizler yaparak doğru adımlar atabilen devlettir. ABD’li diplomatların aktardığı bilgilerin düzeysizliği üzerine sağlıklı bir dış politika bina edilemez. ABD gibi bir devlet, safsatalarla hareket edemez. Bilindiği gibi ‘safsata’ bir düşünce geliştirirken yanlış saptamalar yapmaktır. Sahte bilgilere dayanarak üretilen politikalar yanlış çıkarsamalara dayanır. Örneğin ABD’nin Irak’a yönelik operasyonunun böyle yanlış bilgiler ve argümanlar üzerine kurulması, büyük sorunların yaşanmasına sebep olmuştur.

Dedikodulu politikalar
Yanlış bilgiler üzerine kurulan politikalar nasıl başarısızlığa mahkumsa, bu iddialar üzerine siyaset üretmeye, yayın politikası belirlemeye çalışmak da başarısızlığa mahkumdur.

Wikileaks dedikodularının kullanılmasının, siyaset ve medya üzerinde ciddi bir sorgulamaya sebep olması olumlu bir gelişmedir. Bu bilgiler elbette siyasetin de, medyanın da konusu olabilir, ancak bunun nasıl konu edildiği, nasıl kullanıldığı çok önemlidir. CHP liderinin bu iddiaları mutlak hakikat kabul ederek hükümete yönelik bir saldırı malzemesine dönüştürmesi çok yanlış olmuştur. Aynı şekilde medyanın bu iddiaları hiçbir araştırmaya dayanmadan suçlayan bir edayla manşetlere taşıması da medya ahlakı tartışmasını ateşlemiştir. Kapalı devre yorum yapan bir diplomat ile kamuoyunu dönük mesaj veren bir siyasetçi veya medya kuruluşu aynı şekilde çalışamaz. Kapalı devre yorum yapan bir diplomat duyduğu dedikoduları merkeze aktarabilir. Bu dedikodulardaki iddiaların doğru olduğu anlamına gelmez, bir ülkedeki psikolojiyi yansıtır. Merkez bu tabloyu görerek analizde bulunur. Burada diplomatın bir şeyleri ispatlayarak, hukuki temellerini ortaya koyarak bilgi aktarma zorunluluğu olmayabilir. Ancak iddiaların diplomatın aktardığı yorumlarda bulunması bir delil, karine, hukuki bir mesnet değildir. Bunlar kuru iftiralar da olabilir. Kuru iftiraları merkeze aktaran bir diplomat gayrı ciddi bir iş yapmıştır, ancak bunun kamuoyu açısından bir anlamı yoktur. Kuru iftiralar üzerinden siyaset üretmek veya manşet atmak ise hukuki sorumluluk doğurur. Diplomatik dedikodu hiçbir zaman delil veya ciddiye alınması gereken hukuki bir belge değildir.

İnsanların kişilik haklarını hiçe sayarak manşet yapan gazeteler de büyük bir sorumsuzluğa ortak olurlar. Türkiye’de bu iddiaları sayfalarına taşıyanların, ismi geçen kişilerin görüşlerine başvurması, meseleyi araştırarak gündeme taşıması gerekir. İddiaları sür manşet verip, cevapları bir gün sonra kıyıda köşede vermek medya eğitiyle bağdaşmaz. İsmi ve itibarı lekelenen insanların olmayan bir şeyi ispat etmeye davet edilmesi veya kendilerini temize çıkarmak için çaba göstermek zorunda bırakılması hiç adil bir yaklaşım değildir.

Wikileaks belgelerinin ne gibi sonuçlar doğuracağını, ülkeler arasındaki ilişkileri nasıl etkileyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz...

Sayfa Yükleniyor...