İsrail’in derdi Türkiye’nin bölgedeki yükselişi

Mete Çubukçu, son yaşanan Türkiye-İsrail krizini ntvmsnbc'ye değerlendirdi.

Bir yıl önce Gazze saldırısı ve Davos kriziyle soğuyan, ardından inişli çıkışlı grafik izleyen -İsrail ilişkileri son yaşanan “koltuk” krizinden sonra en zor döneminden geçiyor. Bu tespiti, İsrail’deki diplomatik kaynaklar da yapıyor. Aynı kaynaklar, iki hükümetin kullandığı söylem düzeyi ve tonunun ilişkileri en alt düzeye indirebilme riski taşıdığını da söylüyor. Baştan söylemek gerek. İsrail Ortadoğu’da ne olup bittiğini okuyamıyor.

Gücünü hala korusa bile, durumu analiz edemedikleri için açısını “küstahlıkla” çıkarmaya çalışıyorlar, giderek yalnızlaşıyor. Bunun anlamı şu: Uzun süre ikili ve bölgesel konularda ile İsrail yan yana gelmeyecek, zaten rafa kaldırılan arabuluculuk konusu gündemden tamamen düşecek.

Aslında Lieberman ekibi Başbakan Erdoğan’ın Davos’tan başlayarak devam eden Gazze hassasiyetini görmek istemiyor. Ama asıl gerekçe Kurtlar Vadisi, Ayrılık gibi dizeler ya da bu dizilerden kaynaklanan krizler değil. Amerika’nın desteği ve onayıyla Türkiye’nin bölgede yükselen kredisi. ABD, bölgede Türkiye’yi kolluyor. Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde Türkiye’yi önemli rol biçiyor, bazı ilişkilerde Türkiye’yi kullanmak istiyor. Bunun için son dönemdeki Suriye, Lübnan ilişkilerine bakmak gerekiyor.

ABD’nin İsrail ile arası bozuk olmasa bile eski sıcaklığında değil. ABD’nin bu süreçte ses tonunun Türkiye’ye karşı yükseltmemesi de bunun kanıtı. Eskiden İsrail’e karşı herhangi bir girişimde böyle sessiz kalır mıydı? ABD hem Türkiye’nin etkisini arttırmak hem de Hetanyahu-Liberman ekibinin burnunu sürtmek istiyor. Çünkü be ekip ABD’nin hiçbir talebeni yerine getirmiyor. Buradaki sorun, İsrail’in bölgedeki yeni şekillenmeyi, Türkiye’yi anlayamaması, kabul etmemesinden kaynaklanıyor. İsrail, Bush döneminin saldırgan politikasında takılıp kalmış durumda. Giderek yalnızlaştığının farkında değil. Bölgede yıldızı parlayan ve sesini yükselten Türkiye’nin bu çıkışını kaldıramıyor. Ortadoğu’yu hala kendisinin yönettiğini düşünüyor. Olan bitenin özeti bu.

Tabii Türkiye’nin rolü ve yükselen yıldızından söz ederken emperyal bir neo Osmanlı analojiden söz etmiyoruz. Suriye, Lübnan’la gelişen ilişkilerini Osmanlı’nın Şam vilayetine kadar vardırmak niyetinde değiliz.

Neden her girişime emperyalist bir zihniyetle yaklaşırı ki?

İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman ile İsrail dışişleri bürokrasisi arasında görüş farklılığı var. Liebermen, kendi ideolojisi çerçevesinde sözlerini tartmadan konuşuyor ama birçok kişi bunun bilinçli olduğunu düşünüyor. Liberman aşırı sağcı bir isim, zaman zaman ırkçılığa varan söylemlere sahip, Araplara düşman. Şimdi buna Türkler de mi ekleniyor?

Seçimden önce “Siyonizme bağılılık yemini etmeyen İsrailli Arapların, vatandaşlıktan çıkarılmasını” “Hamas'a karşı Amerika’nın 2'nci Dünya savaşında Japonya'ya yaptığının benzerinin uygulanması” isteyen “orijinal” fikirli, ırkçı tonları olan görüşlerin sahibi.

İsrail hükümeti içinde Türkiye ile ilişkiler konusunda iki farklı kanat var. Lieberman kanadının karşısında koalisyonun diğer ortağı İşçi Partisi lideri, Savunma Bakanı Ehud Barak daha ılımlı bir politikadan yana; keza Ticaret Bakanı Benyamin Ben Eliezer de bu takımdan. Geçen hafta görüştüğümüz İsrailli bir diplomatta bu ayrıma dikkat çekiyordu. Lieberman’ın politikasını kapalı bir dil eleştiriyordu.

NTV’ye konuşan İsrailli muhalif isimlerden Uri Avnery’i de bu çıkışın hafta sonu Türkiye’yi ziyaret edecek olan Barak’a yönelik olduğunu söylüyor: “Bu olay Savunma ile Dışişleri Bakanı arasındaki bir çekişme Lieberman daha çok Barak'a karşı mücadele ediyor. Barak Türkiye ziyaretinde ilişkileri onarmak istiyor. İsrail Savunma Bakanlığı'nın çıkarı da bu ilişkilerin sağlam tutulmasında ve Lieberman ise Barak'ı sabote etmeye çalışıyor.”

İsrail’in önemli kanalı TV2’nin dış Haberler sorumlusu Arad Nir de aynı kanıda. Nir, “İşçi Partisi'ne, yani muhalefet olan bir partiye mensup olan Ehud Barak'ın durumunu tehlikeye atmak istiyor ki biliyorsunuz şu anda bir koalisyon hükümetimiz var. Dolayısıyla Lieberman bu noktada, ulusal çıkarlara uygun olarak değil, kendi parti çıkarları temelinde hareket etmekle suçlanıyor.” diyor.

Ne olursa olsun, ister Türkiye’ye tepki isterse İsrail’deki koalisyonun iç mücadelesi, sonuç olarak Türkiye Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’a yapılan utanç verici ve ilkel bir davranış. Kimi televizyon programlarını protesto etmek başka bir konu; yabancı bir ulusa, yabancı bir diplomata hakaret etmek ise bambaşka. İsrail Dışişleri Bakanlığına birkaç kez girmiş biri, olarak çok daha güzel ve düzenli odalarda ağırlandığımızı hatırlatmak gerekiyor. Bu yüzden Çelikkol’a yapılan gerçekten onaylanacak bir davranış değil.

Peki şimdi ne olacak. Olacak olan şu: İsrail özür dilemezse Büyükelçi Çelikkol geri çekilmeyecek belki ama Ankara’ya çağırılacak. Görüşmeler yapılacak bir süre Tel Aviv’e dönmeyecek.

Tabii bu süreçte İsrail politikası ve politikacılarını eleştirirken çok ince bir çizgi olan Yahudi düşmanlığı tuzağına da düşmemek gerekiyor.

Sayfa Yükleniyor...