'İzmir'in dindarlığı'na açıklık

NTV’ye konuşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez eleştirilere neden olan “İzmir'in dindarlığı farklı” şeklindeki sözlerine açıklık getirdi.

'İzmir'in dindarlığı'na açıklık

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, 'İzmir dindarlığı' polemiğinden, teröre çözüm arayışlarına, teröre karşı din faktöründen, yeni anayasada Diyanet'e kadar birçok konuda NTV canlı yayınında Oğuz Haksever'in sorularını yanıtladı.

İzmir'de din adamlarıyla bir araya gelen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in, "İzmir’in farklı bir dindarlığı var. İzmir'in bu dindarlığının biraz irfan geleneğine ihtiyacı var. Öyle olduğu için bir tasavvuf profesörünün, irfan geleneğinden geçmiş bir arkadaşımızın atanması tesadüf değildir. Bunu bilmenizi istiyorum. İzmir müftülüğünde yeni bir dönem başlatacağınıza inanıyorum'' sözleri tepkilere neden olmuştu.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu ziyareti esnasında ise farklı dindarlıktan kasıt olarak, ''Daha barışçı, insanları birleştiren gönül diline sahip bir dindarlığı var'' açıklamasını yapmıştı.

Görmez, konu ile ilgili şunları söyledi: ''3 konuya açıklık getirmek gerektiğini ifade etmek isterim. Hiçbir insanın kalbini incitmemek konusunda hassas olan bir birey olarak, hem 20 yıl hadis dersi veren bir üniversite hocası olarak, hem de yasaların toplumu din konusunda aydınlatmak ve toplumun dini hayatına manevi hayatına hizmet etmekle yükümlü Diyanet İşleri Başkanlığı gibi güzide bir müessesenin başı olarak bu üç konuda açıklık getirmeyi zaruri görüyorum.

'DİN İLE DİNDARLIK ARASINDA FARK VAR'
Birincisi, din ve dindarlık arasındaki farkı çok iyi ortaya koymak gerekiyor. Din, insanın hem yaratıcısıyla, hem bütün insanlarla, bütün varlıklarla ve kainatla rahmet yüklü bir adalet ekseninde ilişkilerini düzenleyen ilahi öğretiler manzumesidir. Ama dindarlık ise, bu öğretilerin insan tarafından anlaşılması, yorumlanması ve insan tarafından uygulamaya konulmasıdır. Dolayısıyla din, hakikattir ama dindarlık bu hakikatin beşer aynasında yansımasıdır. Bu ikisini birbirinden ayırmak lazım. Çünkü, dindarlık hem bireyden bireye hem toplumdan topluma değişebilir hem de köyden kente göre değişebilir. Bu asla İslamiyet'in evrenselliğine gölge düşürmez. İslamiyet yerel ve tarihsel bir din değildir. Evrensel ve bütün çağlara rahmet mesajını gönderen bir dindir. Ancak onun tezahürleri olan Müslümanlık farklı yerlerde farklı uygulamalar kazanmıştır. Bunlarda farklı dindarlığı meydana getiriyor. Bireyin katkısı vardır dindarlıkta hem zihinsel hem kültürel hem de duygusal katkısı vardır. İnsanlar bütün bunlara katkıda bulunurlar.

Sadece bizzat kendisi değildir din bütün varlıkla birlikte dindir bütün kainatla birlikte dindir. Dolayısıyla sadece dini metinleri esas alan bir dindarlık olmaz zaten. Çünkü dini metinler insanları hayata tabiata gönderiyor, varlık alemine gönderiyor, sosyal hayata gönderiyor. Dolayısıyla bütün bunları birlikte değerlendirdiğiniz zaman dindarlık şekillenmeye başlar.

'KÖY DİNDARLIĞI FARKLI, KENT DİNDARLIĞI FARKLI'
Bu da doğrusu benim orada ifade ettiğim bu şehrin veya bu köyün bu kasabanın bu bölgenin farklı bir dindarlığı vardır demek asla o bölgeye o insana bir eksiklik izafe etmek değildir. Bu bilimsel bir realitedir bu tespittir. Köy dindarlığı farklıdır kent dindarlığı farklıdır. İstanbul'un dindarlığı, Diyarbakır'ın dindarlığı hatta bazen semtler arasında farklı dindarlık tipleri ortaya çıkabiliyor.

'EKSİKLİĞE BAĞLAMAK YANLIŞ'
Bu aynı zamanda İslamiyetin evrenselliğini gösteren bir husustur. Dolayısıyla burada farklı bir dindarlık var ifadesinden oraya bir eksiklik noksanlık izafe etmek son derece yanlıştır. Hele hele bu farklı dindarlıktan bir şehrimizle ilgili olabilecek bir Müslüman medeniyetinin en önemli merkezlerinden birisine yönelik birilerinin zamanla ortaya attığı iftira olabilecek, her zaman ezan seslerinin eksik olmadığı, kurtuluşumuzun simgesi haline gelmiş bir şehre bir başkasının bir iftira olabilecek bir cümleyi diyanet işleri başkanının ima ettiğini çalışmak akla ziyandır.

Bunu sıradan sokakta gezen herhangi bir insan bile bunu yapamaz. Bizim inancımız herhangi bir Müslümana bir şahsa bir bireye dahi böyle bir bühtanda bulunmak ona bu şekilde İslamın dışında bir unvan takmak yeryüzünde bir müslümanın yapabileceği en büyük cürümken Diyanet işleri başkanının din görevlilerine hitaben yaptığı bir konuşmada İzmir'in farklı bir dindarlığı vardır ifadesinden oraya bir noksanlık izafe etmek ve hatta o çağrışımı o imaları gündeme getirerek bunu kastetti demek doğrusu bu konuda cevap vermek bile hep giran gelir bize. Benim bu tartışmalarda en çok üzüldüğüm husus İslam medeniyetinin en büyük mekteplerinden olan Anadolu Müslümanlığının en büyük kaynağı olan irfan geleneğinin yanlış anlaşılması ve yanlış yorumlanması. İslam medeniyetinde farklı anlama gelenekleri vardır farklı dindarlık gelenekleri vardır. Birisi şeriat fıkıh geleneğidir. Birisi felsefe kelam  geleneğidir birisi de irfan geleneğidir.

'FIKIH ŞEKLİ, İRFAN KALBİ'
Fıkıh ve şeriat geleneği dinin maddi zahiri şekli boyutunu tanzim eder, hukuk boyutunu ifade eder. Felsefe kelam geleneği dinin taakku boyutunu akli boyutunu tanzim eder. İrfan geleneğiyse dindarlığın kalbi boyutunu ruhi boyutunu manevi boyutunu hikmet boyutunu, kalp boyutunu eşyaya bakarken onun görünen kısmını değil metafizik kısmını ifade eder. Bu tıpkı Alevi, Bektaşi geleneğimizde farklı dindarlık aşamaları vardır. Şeriat, tarikat, marifet, hakikat. Marifet tamda ki Alevi Bektaşi geleneğimizde İslam irfan geleneğimizin önemli bir şubesidir. Dolayısıyla marifet o hakikate yakın olan marifet tam da irfanla aynı kökten gelir ve irfan geleneğini ifade eder.

Mesela fıkıh geleneğimize göre namaz kılmak tadili erkan ile secdeden rükudan kıyamdan kıraatten oluşan bir ibadettir. Ama irfan geleneğinden namaz miraçtır, aşığın maşuka vuslatıdır. İrfan geleneğinden namaz bütün kötülüklerden arınmaktır. Ama birinciyi ihmal etmeden bunlar birbirini tamamlar. Fıkıh geleneğinden oruç aç ve susuz kalmaktır belli süre içinde. Ama irfan geleneğinde bütün organları her türlü kötülükten muhafaza etmektir yalan söylememektir iftira atmamaktır koca bir cümleden cımbızla cümle seçip yorum yapmamaktır üzerinde. Fıkıh geleneğinde hac tavaf etmek arafatta vakfeye durmaktır.

Ama irfan geleneğinde kalbe yolculuktur, mahşere yolculuktur, sadece kabeye değil kabenin rabbine yolculuktur. Dolayısıyla burada farklı bir dindarlık var bu dindarlığın biraz irfan geleneğine ihtiyacı var ifadesinden bir eksiklik izafe etmek ve bunu bu şehrin bütün sakinlerini irfansız ilan etti demek doğrusu son derece üzücü bir şey. Bu kadar muhteşem bir kavramı ifade ediyorum bu geleneğe bir yerin ihtiyacı yok. Ben her yerde bu geleneğe vurgu yapıyorum gönül diline vurgu yapıyorum, din görevlisi tabirinden din gönüllüsüne nasıl geçeriz diyorum ve mümkün olduğu kadar bizim bu irfan geleneğimizi camilerimizde vaazlarımız dilimizde üslubumuzda egemen kılmayı anlatmaya çalışıyorum. Bugün bütün islam dünyasının kanın aktığı göz yaşının aktığı bütün bölgelerde en büyük sorunlardan birisi bu irfan geleneğinin o şefkati, o merhameti, o kalbin dindarlığın, o ruhi boyutunu kaybetmekten kaynaklanan ıstırapları çekiyoruz.

'FARKLI DİNDARLIK' BİLİMSEL TESPİT
Şehirlerin farklı ruhları vardır. Sevgili peygamberimiz Mekke’ye sert mizaçlı derken Medine’ye naif mizaçlı derken o şehirlere bir eksiklik izafe etmiyordu, bilakis onlardaki yapıyı tespit ediyordu. Dolayısıyla 'bu şehirde farklı bir dindarlık vardır' demek bilimsel bir tespittir oraya bir eksiklik izafe etmek anlamına gelmez. İkincisi oradan bir ima çıkarmak ise çok büyük bir vebal olmuştur.

İrfan geleneğine ihtiyaç var derken bu bütün İslam dünyasının bütün insanlığın büyük bir ihtiyaç duyduğu dinin maddi boyutuyla birlikte, o maddi boyutunu kalp boyutunu manevi boyutunu, kaldı ki bunu da ben İzmir Konak Meydanı'nda İzmirlilere hitaben konuşmuyorum İzmir’de görev yapan 2 bin meslektaşıma konuşuyorum. Siz İzmirli kardeşlerimizin dini hayatına manevi hayatına hizmet ederken onların bu hassasiyetine riayet edeceksiniz ve bizim medeniyetimizin o kalbe vurgu yapan, gönül diline vurgu yapan, o irfan geleneğine başvuracaksınız. Bu sebeple bu geleneğin tahsilini almış akademik kariyerini yapmış bir hocamızı da gecikmiş de olsa size müftü olarak atamış bulunuyoruz hayırlı olsun diyorum.

'MANEVİ HAYAT, CAMİ SAYISINDEN İBARET DEĞİL'
Manevi hayat; cami sayısı, namaz kılan sayısı, oruç tutanın sayısından ibaret değildir. Bir şehirde ne kadar sokak çocuğu var, ne kadar ayda kaç intihar var, bunu konuştuk biz ilçe müftüleriyle. Ne kadar aile boşanıyor bir ay bir yıl içinde, kadına karşı ayrımcılık var mıdır? Sokak çocuğu var mıdır? Tinercilik uyuşturucu müptelası olan çocuk genç insan var mıdır? Biz eğer hizmetimizi doğru yapacaksak, bunu tespit etmemiz gerekiyor.

'ŞEHRİN RUHU'
Daha sonra sayın belediye başkanıyla da çok güzel bir sohbetimiz oldu. Orada da bu farklılıkları konuştuk. Bizim bazı metropollerimiz homojen değildir, heterojen bir yapıya sahiptir. Hem etnik yapı olarak hem dini yapı olarak çok farklı yapılar vardır. Ama bu farklı yapılar bir doku oluşturmuştur ben o dokuya şehrin ruhu diyorum. O şehrin ruhu eğer manevi hayatla beslenmezse dağılır. Manevi hayat o sevgiyi meydana getirir. Dolayısıyla orada irfan geleneğine vurgu yapmak son derece önemlidir. Bu birlikteliği ancak bu geleneği besleyerek bizatihi görevlilerimiz arkadaşlarımız camide kullandıkları dil, caminin dışında kullandıkları dille ihya ettikleri taktirde o birlik beraberlik oluşur.

'ÖFKENİN DİNMESİ İÇİN ÇALIŞIYORUZ'
Konuşmasında çözüm sürecine de değinen Mehmet Görmez, "En önemli şey yüreklerde oluşan kin ve öfke ateşinin söndürülmesidir" diye konuştu. Diyanet Başkanlığı olarak bu yönde çalışmalar yaptıklarını kaydeden Görmez, şu ifadeleri kullandı:

"Biz yüreklere barış olsun istiyoruz kin ve öfke olmasın istiyoruz. Bizim işimiz aynı zamanda gönül işidir. Sadece namaz kıldırma memuru gibi bir tanımla sadece mesai veren ve maaşını alan bir memur olarak bu görevi ifa edersek biz halkımıza hizmet edemeyiz. Onun için ben gönül dilini ilk mesajımda vardır göreve başladığımda. Fıkıh geleneğimizin öncüleri İmam Ebu Hanife’dir, İmam Şafi’dir, İmam Ahmet Bin Hambel’dir, İmam Malik’tir. İrfan geleneğimizin öncüleri kimlerdir; Hoca Ahmet Yesevi’dir, Mevlana’dır, Yunus Emre’dir, Hacı Bektaşi Veli’dir dolayısıyla bunları birlikte ele almak hem fıkıh geleneğini hem aklı ihmal etmeden bunları mezcettiğimiz zaman biz kendi milletimize daha iyi hizmet ederiz. Dolayısıyla bu zaten sürekli tekrar ettiğim cümlelerdir."

'İZMİR'E KARŞI MAHÇUBUZ'
Görmez, "İzmir'in manevi yeniden hayatını ayağa kaldıracak" sözlerine yönelik ise şunları söyledi: "Bu bir mahcubiyetin bir gecikmişliğin ifadesi. 'nin zaten manevi hayatına hizmet orada bir zaaf oluşmuşsa onu toparlamak, ayağa kaldırmak, Diyanet İşleri Başkanlığı'na yasaların verdiği görevdir. Türkiye'nin ekonomisine hizmet değil görevimiz, manevi hayatına hizmet etmektir Türkiye'nin. Peki 'her ilimizin maneviyatı tamdır' diyebilir miyiz? O zaman Diyanet İşleri Başkanlığı'na hiç ihtiyaç yok. Dolayısıyla bir suçlayıcı ötekileştirici ayrıştırıcı bir niyet çıkarmak son derece yanlış olur. Bu sorunlar her yerde vardır ama ben bu konuşmayı İzmir özelinde ve din görevlileriyle konuştuğum için ifade ediyorum. Zaten bu benim vazifem. O konuda da İzmir’e karşı mahçubuz, gecikmelerimiz var. Köyden kente büyük bir göç olmuş şehir nüfusumuz yüzde 75 olmuş, diyanetin yüzde 75’i köyde kalmış. Dolayısıyla bu bir idrak gecikmesidir. Metropoller kurulmuş manevi hayatına hizmette yine gecikmeler yaşamışız. Küreselleşme dalgası bütün dünyası sarmış, kitle iletişim araçları her insanı sanal ortama almış, bütün bunlar orada söylediğim cümleler bu konuda gecikmelerimiz var. Bunları telafi etmek için hizmete hız vermeliyiz. Bu konuşmada muhatap kitle din görevlileridir.

'ATAMAYI YAPMAKTA GECİKTİK'
Görmez, İzmir'in yeni müftüsü Ramazan Muslu'dan beklentilerine yönelik şu ifadeleri kullandı: "Yaklaşık bir seneden fazla geciktik biz atamayı yapmakta. Tam da bu hassasiyetten kaynaklanıyor çokluk içinde birlik, birlik içinde çokluğa hizmet edebilecek, çok daha ehil bir arkadaş. Dolayısıyla ben ne beklediğimiz zaten o konuşmamda ifade ediyorum. Kendisi de hakikatten Türkiye'nin hem Diyanet İşleri Başkanlığı'nda çalışmış hem Haseki Eğitim Merkezi dediğimiz üç yıllık yüksek eğitim almış, hocalık yapmış üniversitelerde. Dolayısıyla ben ne beklediğimiz konuşmamda çok açıkça ifade ettim.

Sayfa Yükleniyor...