Kenan İmirzalıoğlu ‘delikanlı gibi’ anlattı

10 Kadın’ın bu haftaki konuğu Kenan İmirzalıoğlu oldu. Delikanlılık konusundan açılan sohbet, içten bir ortamda sürdü.

Kenan İmirzalıoğlu ‘delikanlı gibi’ anlattı

Cuma akşamları NTV’de yayınlanan 10 Kadın programında her hafta bir erkek, 10 kadının sorularıyla terliyor. Programın bu haftaki konuğu olan oyuncu Kenan İmirzalıoğlu sorulara içtenlikle cevap verdi.

Çiğdem Anad: Hem yakışıklı hem başarılı hem delikanlı hepsi bir arada olunca ne oluyor Kenan?

Kenan İmirzalıoğlu: Valla böyle bir programa gelebiliyorsunuz işte.

Çiğdem Anad: Yakışıklı olmak genetik yapıya bağlı da delikanlı olmak neye bağlı?

Kenan İmirzalıoğlu: O da aileden geliyor diye düşünüyorum, yani ailenin verdiği terbiye ve eğitimle alakalı diye düşünüyorum.

Çiğdem Anad: Delikanlılıktan ne anlıyorsun?

Kenan İmirzalıoğlu: Delikanlılık biraz içi boşaltılmış bir kavram haline geldi. Ama benim anladığım özüyle sözü bir olan, göründüğü gibi, hissettiği gibi olan kişidir, samimi olan kişidir diye düşünüyorum. Çok mertlik filan oralara girmek istemiyorum. Türk halkı zaten delikanlılığın ne olduğunu biliyor.

Oya Başar: Belli yaşlarda kullanılan bir kavramdır delikanlı. Kanı deli genç her şeyi yapabilir.

Kenan İmirzalıoğlu: Delikanlılık, Anadolu erkeği olmak... Bunlar artık farklı yerlere çekilmeye başlandı. Yani Anadoluluk önceden iyi komşu ilişkileri, küçüklere sevgi, büyüklere saygı durumuydu. Anadolu’da küçüklerin, çocukların ve bir kavga olduğu zaman, onlar kendi aralarında halleder durumu vardı. Fakat o kavramların hepsi yer değiştirmeye başladı. Küçük çocuklara bir şey olduğu zaman ebeveynler direk devreye giriyor ve sen benim çocuğuma derken aslında karşısındaki küçük çocuğun da bir annesi babası olduğunu unutabilir bir hale geliyor. Delikanlılık da biraz öyle oldu. Ama katılıyorum, ergenlikle başlayan bir şey kanın deli aktığı zamanla.

Çiğdem Anad: Sen kadınlardan ne beklersin? Bazı kadınlar delikanlılık bekler, sen kadınlardan ne beklersin?

Kenan İmirzalıoğlu: Öncelikle samimiyeti ararım. Eğer beraber zaman geçiriyorsan o geçirdiğin zamanın sahici olması lazım. Bir kadında her türlü durum, her türlü varyasyon herkesin karakteristik özelliği var fakat esas olan samimiyettir.

Çiğdem Anad: Anlayabilir misin bir kadın samimi mi sahte mi?

Kenan İmirzalıoğlu: Yok henüz o tecrübeye sahip değilim olan da erkek var mı bilmiyorum. İnsan dipsiz bir kuyu, nerede ne çıkacağı belli olmuyor aslında. Ben bazen kendime bile şaşırıyorum.

Çiğdem Anad: Hangi durumlarda şaşırıyorsun?

Kenan İmirzalıoğlu: Onu sonra konuşalım Çiğdem.

Çiğdem Anad: Bu yakışıklılık başa bela mı Kenan?

Kenan İmirzalıoğlu: Bela olduğu zamanlar oluyor tabi ama artı eksi birbirini dengeliyor diye düşünüyorum.

Çiğdem Anad: Onu da ayrıca konuşmayalım, nerede başa bela oluyor?

Kenan İmirzalıoğlu: Güzellik de beladır kadınlar için çünkü arkadaşları çok samimi giden bir ilişki o güzellik bazen öyle bir insanın kendine şaşırdığım durumlardır bence. Öyle bir mevzu ile karşı karşıya gelirler ki bir an o insanın egosu ve bir takım dürtüler öne çıkar ve onun güzelliğinden dolayı bir adım öne geçmesi karşı tarafta sıkıntı yaratabiliyor. Erkekte de çok benzer durumlar olabiliyor diye düşünüyorum. Ama erkek bunun farkında ve durumu anlayabiliyorsa çok büyük problem olmuyor diye düşünüyorum.

Çiğdem Anad: Yalnızlık çekiyor musun?

Kenan İmirzalıoğlu: Zaman zaman evet.

Çiğdem Anad: Yakışıklı olduğun için mi?

Kenan İmirzalıoğlu: Bilmiyorum.

Nazlı Eray: Bir Fransız yazarın İğreti Surat diye bir romanı var. Orta yaşın üstünde yakışıklı olmayan bir adam karısı var. Adam bir gün aynaya bakıyor ve korkunç yakışıklı. Ve adam sokağa çıkıyor, yıllarca baktığı bir kadın. Kadın hiç bakmamış ona onun üstüne atlayacak gibi. Sonra adam gidiyor, karısını baştan çıkarmak istiyor karısının üst katına taşınıyor karısı ile bir ilişki kuruyor. Ama karısı evli bir kadın statüsünde.

Çiğdem Anad: Kenan’da bir gün aynaya bakıyor orada yakışıklı bir adam görmüyor çirkin bir adam görüyor. O durumda ne olurdu Kenan?

Kenan İmirzalıoğlu: Bilmiyorum ama yakışıklığın ve güzelliğin kısa vadede etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü belli bir dönem sonra ikili ilişkide insanlar artık birbirini tanıdıktan sonra o yakışıklılık ve güzellik normalleşiyor ve o zaman insanın içindeki duyguları insanın kendine biriktirdikleri, kendine verdiği emeği, onlarla birlikte var oluyorsunuz. Ondan sonra o ilişki güzel gidiyorsa yakışıklılık doğru, güzellik doğru güzelliktir.

Çiğdem Anad: Yiğit Özşener ve Barış Palay çok iyi eşlik ediyor, onların oyunculukları da çok kuvvetli. Onlar o kadar sana iyi eşlik etmeseydi belki sen de aynı rahatlıkla oynayamayabilirdin.

Kenan İmirzalıoğlu: Hem sinema olsun hem dizi olsun ekip işi. Yurtdışından Brad Pitt Angelina Jolie’yi getirin yanlarında dayı olarak De Niro olsun Kız Kulesi’nin yanında çekimler yapın fakat kötü bir senaryo olsun beş bölüm sonra Türk halkı izlemez. O yüzden bir işin iyi olması için iyi bir senaryo olması gerekir, bu senaryoyu iyi anlatacak iyi bir yönetmen, sonra iyi bir kast ve bu üçünü bir araya getirecek iyi bir yapımcı. Ezel’in başarısı buradadır.



Çiğdem Anad: Ezel’de en öne çıkan tema arkadaş arkadaşı satıyor. Öncelikle oyuncu düşünür, ben olsam satar mıyım? Sen arkadaşını satar mısın diye sorsam satmam dersin.

Kenan İmirzalıoğlu: Satar mıyım?

Çiğdem Anad: Ben mümkün değil derim ama sen inşallah satarım demezsin.

Kenan İmirzalıoğlu: Hayat öyle bir şey ki ben her zaman böyle kesin ve katı konuşmaktan korkarım çünkü ne zaman öyle bir şey söylesem o konu hakkında sınanıyorum. Büyük senarist sınıyor, o yüzdende keskin net bir şekilde asla öyle bir şey yapmam demem fakat biraz kendimi tanıyorsam öyle bir şey yapmama taraftarıyım. Ama senaryo, yönetmen ve oyuncular dedik, fakat bizim gerçekten çok genç bir ekibimiz var çok dinamik bir ekibimiz var. Ezel’i bu hale getiren sadece oyuncular, senaryo ve yönetmen olamaz. Herkesin özeni, çalışan bütün birimlerin özeni ile bu hale geldi. Hepsine tekrar teşekkür ediyorum.

Çiğdem Anad: Seni arkadaşların satar mı, niye satar, kaça satar, ne için satar?

Kenan İmirzalıoğlu: Valla kendime bir fiyat koyamayacağım tabii ama insanoğlu bence biraz dejenere oldu, bir erozyona uğruyor. Kariyer, para, konumlar çok daha önemli hale gelmeye başlad. Sen de çok iyi biliyorsun özellikle şov dünyasında bu satışlar çok fazla olabiliyor.

Ezel dizisinde kardeşinin sağlığı için kadın sevdiğini satıyor. Satarken çok memnun ve mutlu satmıyor, bundan dolayı parçalanıyor, perişan oluyor fakat bir tarafta babasının oyununa geliyor, bir tarafta kardeşi mi ölecek yoksa diğer tarafta sevdiğini mi kollayacak? Bunun ikileminde kalıyor ve kardeşi için satıyor. Onun ki biraz anlaşılabilir ama arkadaşlarımınkini anlayamıyorum Cengiz ve Ali’ninkini ilerleyen bölümlerde anlayacağım.

Çiğdem Anad: Bana yüz milyon dolar verseler ben Kenan’ı satmam arkadaş.

Kenan İmirzalıoğlu: Canımsın.

Çiğdem Anad: Bir kadın düşün, ne yaparsa seni satmış olur?

Kenan İmirzalıoğlu: Ortada bir aşk varsa bu satış değildir. O sizin kendinizle halletmeniz gereken bir şey. En yakın arkadaşımla birlikte olursa bu satmaktır ama aşk yaşarlarsa bu satmak değildir. Bunu halletmek zordur. Bunu söylemek kolay belki ama yaşamak çok zordur.

Çiğdem Anad: İkinci baskın duygu intikam duygusu. Bu duygu insanı kendisi olmaktan çıkaran bir duygu. Bu intikamı biz toprağın altına gömmeli miyiz yoksa doğrudur, gerçektir, yapılması gerekir, herkes yaptığının karşılığını almalıdır mı diyorsun?

Kenan İmirzalıoğlu: Ezel içinse gömmeyelim tabi. Bu bir proje ve intikamın içinde hala bir aşk devam ediyor. Yani o satılmışlığa rağmen, o kazığa rağmen Ezel’in vazgeçemediği bir şey var. Ona arkasını dönüp gidemediği için buna, bunun adını bir taraftan da intikam koymuş.

Çiğdem Anad: Sana bu kadar acı çektiren neredeyse ölüme gönderen birine karşı hala nasıl aşk?

Kenan İmirzalıoğlu: Aşk dedikleri böyle bir şey zaten çok mantıklı bir yere otursa onun adı aşk olmaz. Kendim için düşünülürse bir kazık yemek veya insanın canını sıkan bir şey yapıldığı zaman illa ben bunun karşılığını vermeliyim durumu, eğer ki o an konuşarak bir şey söyleyebiliyorsam ben söylerim ama onun dışında onun peşini kovalamam. Muhakkak hayat onun karşılığını verir zaten. Eğer siz birisine bir şey yaparsanız muhakkak o döner dolaşır sizin muhakkak tökezlemenizi sağlar. Ama size bir şey yapıldıysa siz kenara çekilip biraz sağduyulu şekilde hayatınıza devam ederseniz, hayat muhakkak onun karşılığını verir ve size de bunu görme şansını da sunar diye düşünüyorum. Böyle olduğum zaman kalbim daha yumuşak kalıyor, bu beni daha sağlıklı hale getiriyor, böyle olmak daha huzurlu kılıyor insanı, daha fonksiyonel buluyorum bu bakış açısını, bu yüzden böyle yaşıyorum. İlahi adalete inanıyorum yani. İntikamın soğuk yenen kısmının pek Türkler için geçerli olduğunu düşünmüyorum . Biz biraz daha fevri insanlarız, özellikle Akdeniz insanları pek öyle değil. Hani İngiliz olsaydık evey, soğuk soğuk sonuna kadar fazlası ile yerdik. Benim içinse ben çok üstünde durmamaya çalışıyorum. Muhakkak onun bir karşılığı, bir pası bana gelir ve ben doğru zamanda gölümü atarım diye düşünüyorum. Çünkü bu dünyada hakikatten bu hesapların peşine düşersek kalbimizin kirlenmesi çok kolay, ben esasında onu korumaya çalışıyorum. Bir çetele tutmuyorum, bir kara defterim yok yani.



Çiğdem Anad: Her yakışıklı adam kendi kadar güzel kadın peşinde midir? Yoksa güzellik daha geri planda kalabilir mi?

Kenan İmirzalıoğlu: Bu kadının başarısına bağlı tabi.

Çiğdem Anad: Hangi konuda?

Kenan İmirzalıoğlu: Zeka konusunda, iç güzellik konusunda..

Çiğdem Anad: Senin için öncelik ne?

Kenan İmirzalıoğlu: Kısa vadede dış güzellik her zaman önemlidir ve etkileyicidir fakat belli bir ömrü vardır. Ondan sonra gerçekten insanın ruh hali ortaya çıkar. Esas ilişkinin uzun ömürlü olmasını belirleyici durumlarda onlardır diye düşünüyorum.

Çiğdem Anad: Ama sen, bir çok erkek gibi aslında önce fiziksel görüntüsüne bakıyorsun.

Kenan İmirzalıoğlu: Bir bakıyorum tabi.

Günseli Kato: Kenan kaç yaşındasın?

Kenan İmirzalıoğlu: 35.

Günseli Kato: Bundan on sene öncesi düşüncelerinde şimdiki herhalde biraz daha farklı değil mi? 45 yaşına geldiğinde de farklı düşüneceksin, güzel cevaplar veriyorsun.

Çiğdem Anad: Ayşe Özyılmazel Kenan’ı tam yakışıklı ama o kadar başarılı ki o bir Ayhan Işık bir Kadir İnanır demiş. Oyunculuğunu kimse ile kıyaslıyor musun?

Kenan İmirzalıoğlu: Kıyaslamıyorum hele o söylediğiniz iki ismin yanına yaklaşmamız için daha çok emek vermemiz lazım. Maalesef 'de birisi çıkar, bir veya iki projede başarılı olsun hemen Kadir İnanır’a veya Ayhan Işık’a benzetilir. Daha yani onlar yıllarca bir çok proje yapmışlar ve yani başarıyı devam ettirebilmişler, ben daha oyunculuğun zor döneminin, oyunculuğun ilk 20 yılı zor derler ben 11 yıl bıraktım geride, daha başlangıcındayım. O seviyelere gelmek için daha çok emek vermem gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca oyuncu eğer başka bir oyuncuyu model alırsa yanlış yapar diye düşünüyorum. Zaten yaptığımız iş bir hikayeyi alıp onu mümkün olduğu kadar gerçekmiş gibi yaşamaksa eğer başka bir alınmış ve gerçek olmayan bir kişiyi taklit ettiğiniz zaman o zaman taklitten öteye gidemezsiniz. Ve kendinize özgür bir oyuncu olamazsınız. O yüzden öyle bir model almıyorum kimse ile kıyaslamıyorum kendimi.

Hülya Uğur Tanrıöver: Neden sana filmlerinde, senin tercihin mi bilmiyorum ama hep bir ağır ağabey rolleri veriliyor. Bu şekilde projeler mi daha çok sana teklif ediliyor yoksa senin seçimlerinde de hani ben bunda daha başarılıyım gibi senin de bir tercihin midir bu merak ediyorum.

Kenan İmirzalıoğlu: Geldi de biz mi yapmadık diyeceğim. İnanın çok istiyorum öyle filmlerde oynamayı. Yakın tanıyan arkadaşlarım sen komedide de çok iyi oynarsın derler ama o tür projeler çok fazla gelmiyor maalesef. Türkiye'de zaten çok fazla böyle romantik komedi, aşk hikayesi, çok fazla yazılmıyor. Keşke olsa çünkü her karakterin, her rolün farklı bir tadı var.

Çiğdem Anad: Bu kadar yakışıklı ve çekici bir adama bir aşk adamı rolünün de teklif edilmemesi şaşırtıcı.

Kenan İmirzalıoğlu: Çok fazla yazılmıyor ama. Türkiye'de senaryonun çeşitliliği konusunda bazı sıkıntılarımız var, bunu hep birlikte biliyoruz.

Çiğdem Anad: Çok paralı olmak mı, yakışıklı olmak mı, başarılı olmak mı daha avantajlı?

Kenan İmirzalıoğlu: Başarı varsa para vardır zaten iki seçeneğe düşer.

Bir de bugüne kadar Türk dizilerinde şiir olmaz, edebiyat olmaz seyirci bunu anlamaz derlerdi fakat senaristlerimiz çok önemli şairlerden ve edebiyatçılardan çok güzel parçaları dizeleri, dörtlükleri veya sözleri senaryonun içine koyuyorlar ve olaylarla birebir örtüşüyor. bu onların başarısıdır.

Çiğdem Anad: Sadakatten sen ne anlıyorsun Kenan?

Kenan İmirzalıoğlu: Sadakatten ben yine samimiyeti anlıyorum. Sadakat eşittir samimiyet.

Kendime sadakatten çok sapmadım. 18 yaşındaki Kenan’la şimdiki Kenan karşılaşsa kavga ederdi muhakkak, bir çok konuda anlaşamazlardı. Bu bir taraftan iyi bir gelişimi gösteriyor. Ama esas olan insanın hakikatten o yastığa başınızı koyduğunuz an, esas olan gerçek olan an yaşadığınız günde ne kadar kendinizseniz o zaman o kadar kolay uyuyorsunuz ve huzurlu uyuyorsunuz. Başarı önemlidir, kariyer önemlidir ama esas olan huzurdur. Ben çok başarılı, çok paralı fakat huzursuz olan insanlar tanıyorum. Bizim meslek gereği belki belli bir huzursuzluk gerekli . Ben de yaptığım işlerden sonra evet çok güzel oynamışsın deniyor ama ben buna bir türlü ikna olamıyorum, hala sınavına tam geçememiş veya yüz varken hala yetmiş almış bir öğrenci gibi hissediyorum. Bu da inşallah hep devam eder. Oyunculukta ben oldum demek yok eğer varsa kapasiteniz o kadardır.

Oya Başar: Sen kendini özgür hissediyor musun? Bir yere gittiğin zaman bir göbek atacaksan, dans edeceksen bir arkadaşının düğününe gittiğinde yani yok ben burada oynamamam gerekiyor şimdi karizmayı yırtmayalım diye bir şey düşünüyor musun?

Kenan İmirzalıoğlu: İlk başlarda çok vardı bu. Özellikle Deli Yürek döneminde. Çünkü o zaman hem gençtim. Ne kadar çok aksiyona girersem o kadar çok hata yapma ihtimalimi düşünüyordum. Bir taraftan da rolün verdiği bir ağırlık da vardı. Fakat daha sonrasında bunun aslında benden götürdüğünü fark ermeye başladım. İçimdeki yaşama sevinci, o gençliğim işte o deli akan kanı durdurmaya çalışmak... Bunun yanlış bir şey olduğunu fark ettim. Mesleğim için de yanlış olduğunu fark ettim. Tam tersine bir oyuncunun çok özgür olması lazım. Bir yerde en çıkıntı yapan bir şeyler varsa acaba bu oyuncu mudur diye düşünebilmeliyiz. Onu yavaş yavaş kırmaya başladığımı düşünüyorum.

Sayfa Yükleniyor...