Kılıçdaroğlu: Başkanlık sistemine karşıyız, Erdoğan'a değil

CHP lideri Kılıçdaroğlu, başkanlık tartışmalarıyla ilgili "Başkanlık sistemine karşıyız, Erdoğan'a değil" ifadesini kullandı. NTV canlı yayınına konuk olan Kılıçdaroğlu'nun yeni anayasa, terör olayları ve milletvekili dokunulmazlığına ilişkin  değerlendirmeleri de oldu.

Kılıçdaroğlu: Başkanlık sistemine karşıyız, Erdoğan'a değil

NTV canlı yayınına konuk olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ahmed Arpat, Serpil Çevikcan, Abdülkadir Selvi'nin sorularını yanıtladı.

Kılıçdaroğlu, ilk olarak yeni anayasa çalışmaları ve başkanlık sistemi tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Parlamenter sistemde sorunlar olduğunu ancak değiştirmek yerine sistemin düzeltilmesi gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "En son Cumhuriyeti'ni kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk parlamenter sistemi benimsemiş. Hatta kurtuluş savaşını bile öyle yönetmiş. Şimdi biz bunların hepsini çöp sepetine atalım diyoruz. Başkanlık olsun, neden oluyor. 13 yıldır kimsenin aklında değildi ve neden birden bire ortaya çıktı. Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, neden başkanlık sistemi olsun?" diye konuştu.

"Neden başkanlık sisteminde ısrar ediliyor?" diye soran CHP lideri, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik şu eleştirilerde bulundu:

"Başkanlık sisteminin tartışılmasının yapay olduğunu düşünüyoruz. Vatandaşın istediği; 'oturun adam gibi şu memleketi yönetin.' Cumhuriyeti vatandaşları sana dünyanın en güzel koltuğu verdi. Otur görevini yap. Bana verilen yetkileri kullanıyorum diyor. Sana verilen yetkilerin ötesini kullanıyorsun, anayasayı ihlal ediyorsun. Cumhurbaşkanları fazla konuşmaz. Zamanında konuşur. Rusya krizinde Erdoğan konuşmasaydı, bütün açıklamaları Davutoğlu yapsaydı, ilişkileri düzeltecek aktör Erdoğan olabilirdi."

"HİTLER ÖRNEĞİ KABUL EDİLEMEZ"

Erdoğan'a geçtiğimiz günlerde başkanlık sistemine ilişkin yaptığı açıklama üzerinden de yüklenen Kılıçdaroğlu, "Çok talihsiz bir açıklama yaptı. Hitler örneğini verdi. Siz başkanlığa örnek verirken Hitler Almayasını örnek verirseniz bu kabul edilebilir değildir" dedi. 

Kılıçdaroğlu şöyle devam etti: Bu aklından geçen rejimin dillendirilmesidir. Kendisi de aynı şeyi savunuyor. Demokrasi kırıntısının olduğu kimsenin veremeyeceği bir örnek verdi. Kendi kullandığı cümleyi, Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde kendi sansürledi. 

"BAŞKANLIK SİSTEMİNE KARŞIYIZ ERDOĞAN'A DEĞİL"

Kılıçdaroğlu'na programda "Başkanlık sistemine mi karşısınız, Erdoğan'a mı?" sorusu da soruldu.

Yanıtına "Biz başkanlık sistemine karşıyız, Sayın Erdoğan'ın şahsına... Kişisel olay olarak görmüyoruz" diye başlayan CHP lideri şöyle devam etti:

"Ama o kişisel olay olarak görüyor. Zaten sorunumuz da orada. Biz Cumhurbaşkanı, anayasal sınırlar içerisinde kaldığı sürece, ettiği yemine sadık kaldığı sürece bizim bir sorunumuz yok. Sayın Erdoğan'ı vatandaşımız seçmiştir. Hiçbir özel eleştiri de getirmedik. Ne zamanki anayasal sınırların dışına çıktı, en sert şekilde onun anlayacağı dilden eleştirdim. Aynı tutumu takınırsanız eleştirinin dozunu artırarak devam edeceğim dedim."

DAVUTOĞLU'NA HDP ELEŞTİRİSİ

Başbakan Davutoğlu'nun HDP ile görüşmesini iptal etmesinin doğru olmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, "O partiden milletvekili çıkar bir şeyler söyler ama muhatabınız o değil. O cümleyi gerekçe gösterip görüşmeleri tıkamak yanlış. Komisyona üye vermezlerse nasıl bir uzlaşma komisyonu olacak" ifadelerini kullandı.

"DOKUNULMAZLIKLAR TAMAMEN KALDIRILMALI"

CHP Genel Başkanı, milletvekili dokunulmazlığı tartışmalarına da değindi. "Dokunulmazlıkların konjonktürel olarak kullanılması doğru değil" diyen Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Ben kızdım, dokunulmazlığını kaldırayım olmaz. Demokraside çifte standart olmaz. Ya tamamen kaldırısınız ya kaldırmazsınız. Biz dokunulmazlıkların, kürsü dokunulmazlığı haricinde, kaldırılmasından yanayız. HDP'li vekillerle ilgili dosyanın gelmesini doğru bulmam." 

"KOLTUK MERAKIM YOK"

CHP kurultayında yönetim kademelerinde değişim olabileceğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Koltuk merakım yok. Adaylar çıkar demokratik bir yarış olur, ben de çok memnun olurum. Mustafa Baybay'la insani olarak ilişkilerimiz devam ediyor. Genel başkanlığı daha iyi yapacağını düşünüyorsa buna hakkı var" değerlendirmesinde bulundu. 

KAMUDA MESAİ SAATİNE CUMA AYARI

Kılıçdaroğlu, Başbakanlık'ın kamuda cuma namazı için genelge yayınlamasına da değindi. İbadet özgürlüğünün önemine işaret eden Kılıçdaroğlu, yayınlanan genelgeyle bunun politik malzeme haline getirilmesini doğru bulmadığını dile getirdi.

Kılıçdaroğlu'nun canlı yayında kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

Ahmed Arpat: Cumhuriyet Halk Partisi’nin itirazı başkanlık sistemine mi yoksa Erdoğan ismine mi?

Biz 12 Eylül darbe hukukuyla ilgili bir komisyon kuruyoruz, Anayasa o darbe hukukunun bir parçası. Dolayısıyla bu komisyonu biz anayasa komisyonu değil darbe hukukunu değiştirme komisyonu olarak düşünüyoruz biz.

Abdülkadir Selvi: Sadece anayasa uzlaşma komisyonu mu kurulacak yoksa tek komisyon mu?

Aynı komisyon anayasayı görüşürken darbe hukukunu da görüşecek ve değiştirecek.

Serpil Çevikcan: Hem bir anayasa çalışması hem de mevzuatta ayıklama şeklinde.

Sayın Davutoğlu’na verdiğim örnekte anayasada “basın hürdür sansür edilemez” diyor. Basın hür mü? Değil. Doğru haber yaptı diye gazeteciler hapiste. Bir ara 100’ü bulmuştu hapisteki gazeteci sayısı şimdi 30. O zaman anayasa buna engel değil peki hapse attıran yasalar hangileri. Kaldı ki gazetecinin haber alma hakkını devlet koruyacaktır diyor. Bırakın engel çıkarmayı koruyacak önlemleri alır diyor anayasa. Dolayısıyla bu anayasanın izdüşümü olan yasaların değişmesi lazım. Eş zamanlı bunlar değişecek. Anayasa değişse ne olur. Yeni anayasa çalışması için oturduk basın maddesi geldi ne yazacağız? Basın hürdür sansür edilemez başka ne yazacağız. Ama anayasanın o açık tanımı uygulama ile örtüşmüyor. 12 Eylül artığı olan ve 12 Eylül’den sonra o yasaları tahkime eden yasalar var. Bunların değişmesi lazım. Yoksa anayasa olsa ne olur olmasa ne olur? İngiltere’nin anayasası yok diye demokrasi mi yok?

Abdülkadir Selvi: Meclis Başkanı Sayın İsmail Kahraman partilere çağrı yapacak anayasa uzlaşma komisyonunu toplamak üzere. Siz aynı komisyonda 12 Eylül’den kalan anayasada, yasalar, genelgelerde, yönetmeliklerdeki antidemokratik hükümlerinde ayıklanmasını önereceksiniz. Peki diğer partiler sadece burada biz anayasayı görüşelim bunun için ayrı bir komisyon kuralım derse bu öneriye açık mısınız?

Ona açığız. Ama biz bu komisyonu Türkiye’de demokrasinin güçlenmesi ve derinleşmesi için topluyoruz. Darbenin getirdiği antidemokratik bütün hükümlerin kaldırılması için yapıyoruz. Bugüne kadar hep toplumun gözü anayasaya çevrildi. Ben Sayın Başbakan'a sordum; 'bu anayasada sizin görevinizi yapmaktan sizi alıkoyan bir hüküm var mı' dedim. Hayır yok dediler. Ama toplum kendisini bir cenderede hissediyor, bir baskı altında hissediyor. Kimse konuşamıyor, haber yapamıyor, korkudan Cumhurbaşkanı'nı eleştiremiyor, hükümeti eleştiremiyor. O zaman toplumu bu özgülükçü dünya ile buluşturmamız lazım. Onun içinde darbe hukukunu ve onu tahkim eden yasaları çünkü o yasaların bir kısmı bu hükümetler döneminde çıktı onları kaldırarak. Yasaları değiştirmek ok daha kolay.

Serpil Çevikcan: Sayın Başbakan dün grup toplantısında sistemleri otoriterleştiren uygulama şeklidir dedi. Hangi sistem olursa olsun doğru uygulanmazsa asıl otoriterliğe yol açan bu uygulama sistemidir dedi. Sizinle görüşme yapmadan önce konuştuğumuz “başkanlık sisteminde ne öneriyorlar onu bir söylesinler” diyerek bu tartışmaya açık olduğunuz mesajını vermiştiniz. Bu görüşmeden sonra Sayın Başbakan'ın size ilettiği başkanlık sistemi modeli nedir, kafanız netleşti mi bu konuda? Gerçekten Sayın Başbakan'ın bu cümlesine nasıl bakarsınız?

Sayın Başbakan'ın kullandığını cümleye aynen katılıyorum. Kötü yasa yoktur iyi yasa da yoktur kötü uygulayıcı vardır. Hiç kimseye verilmeyen bir yasama yetkisi yargıca verilmiştir. Eğer yasada açık bir hüküm yoksa kanun koyucunun yerine koyar kendisini hakim ve kararı öyle verir. Dolayısıyla siz o parlamentonun iradesini bir şekliyle orada oluşan atmosfere göre kendi kararına yansıtmış oluyorsunuz. Bir ülkenin rejiminin tarihsel kökleri vardır. Sürekli kendisini yenileyerek ve daha mükemmel hale getirerek demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, kadın erkek eşitliği gibi pek çok ana unsuru da bünyesine alarak süreli gelişir. Amerika’ya bakın gelişmiştir ama mevcut sistem kendi tarihsel köklerinden geliyor. Bizim kendi sistemimizde 200 yıllık bir parlamenter deneyimimiz var. Kör topal gitmişiz ama vazgeçmemişiz. En son Türkiye Cumhuriyetini kuran Gazi Mustafa Kemal de parlamenter sistemi benimsemiş. O da bir dikta yönetimi başkanlık sistemini filan düşünmemiş. Şimdi biz bunların tamamını çöpe atalım başkanlık olsun diyoruz. 13 yıldır kimsenin aklında değildi de Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra başkanlık sistemi olsun. Çok talihsizce bir açıklama yaptı. Almanya’daki Hitler örneğini verdi. Hitler örneğinden sonra Almanya Hitler’i terk etti başkanlık sistemini terk etti parlamenter sisteme geçti. Niye geçti? Almanya neden şu anda Avrupa’nın amiral gemisi konumundadır? Parlamenter sistem var. Parlamenter sistemi çalıştırmayan mekanizma ne asıl tartışmamız gereken bu.  Biz bu sistemden memnun değiliz. Ama düzeltelim. Yok düzeltmeyelim yeni bir sistem kuralım. Nasıl kuracağız o sistemi? Henüz daha belli değil. Sayın Davutoğlu’na da sordum nedir başkanlık sistemi diye. Bir çalışma yapacak ve bize verecek. Parlamenter sistemi çalışamaz hale getiren 12 Eylül darbe hukukudur. Eğer lider sultasını öngören yüzde 10 seçim barajını öngören, milli iradenin parlamentoya sağlıklı yansımasını engelleyen düzenlemeler varsa ve bir bu yasaları değiştirmiyorsak ve şikayet ediyorsak değiştirmek yerine bu olmaz. Sistemdeki tıkanıklığın can damarı kuvvetler ayrılığı ilkesinin çalışmamasıdır. Rejimden bir şikayetimiz yok bizim, vatandaştan da bir şikayetimiz yok gidip oyunu kullanıyor ama vatandaşa dayatılan yasalar var. Milletvekillerini millet mi seçiyor? Milletvekillerini seçen genel başkanlar. Milletin vekilini millet seçsin kuralını getirmezseniz hangi demokrasiden başkanlıktan bahsedeceksiniz.

Ahmed Arpat: Evet parlamenter sistem devam ediyor ama fiili bir yarı başkanlık sistemi de mevcut şu anda gibi yorumlar var. Bunun en azından bir çerçevesini çizme adına yeniden sistem yazımına ne dersiniz?

Fiili bir durum var, doğru çünkü ortada bir başbakan yok. Ben Sayın Başbakan'a da söyledim ben sizi muhatap almak istiyorum sarayda oturan zat hayır onu değil beni muhatap alın diyor. Başbakan beni eleştirebilir, partimizi eleştirebilir, biz de onu eleştiririz. Ama bir kişi konuşuyor, kuralları tanımam diyor defakto bir durum oluştu diyor buna hukuki çerçeve çizin diyor. Türkiye'nin ihtiyaçlarına göre değil yani benim ihtiyaçlarıma göre çizin diyor.

Abdülkadir Selvi: Dün Sayın Cumhurbaşkanı Hitler’le ilgili verdiği örneğin yanlış anlaşıldığını orada eleştirel bir dil kullandığını söyledi. Sayın Cumhurbaşkanı'nın dünkü açıklaması sizi tatmin etti mi?

Hayır kendisini kurtarmak için. Hadi diyelim ben yanlış anladım, gazeteler yanlış anladı peki bütün dünya mı yanlış anladı. Siz başkanlığa örnek verirken Hitler Almanya’sını örnek gösterirseniz bu affedilecek bir tablo değildir. Bu aslında aklından geçen bir rejimin dillendirilmesidir. Kendisi de aynı şeyi savunuyor zaten. Yargıya hiç kimse emir ve talimat veremez diyor anayasa. Kendisi emir ve talimat veriyor gizli ibareli yazı yazıyor. Bu mu başkan olacak? Türkiye yeni bir felaketin eşiğine sürüklenir. Bakın başkanlık sistemlerinin tamamında neredeyse eyalet sistemi vardır. Bizde yok. Neden ısrar ediliyor?

Abdülkadir Selvi: Yarı başkanlık sistemi olan üniter yapı olan Fransa’daki yarı başkanlık sistemi var.

Tarihsel dokuya baktığınızda genelde başkanlık sistemleri çok parçalı yapıdan oluşan bir sistemdir. Amerika bunun en mükemmel örneğidir. Kendi tarihsel yapısı içinde başkanlık sistemini oluşturmuştur. Çok ciddi ve güçlü kurumları vardır. Eyaletlerin kendi parlamentoları kendi meclisleri vardır. Biz de bu dengeleri sağlayacak hiçbir şey yok. Bir bölgeye özerklik vereceksiniz ki o bölgenin kendi yasalarını çıkaracak parlamentosu olsun ki başkanı frenleyelim diye. Bu çok tehlikeli.

Abdülkadir Selvi: AK Parti’nin sunduğu bir teklif var Meclis'e orada üniter yapı korunarak başkanlık sistemi öneriliyor.

Biz başkanlık sistemi tartışmasının Türkiye'de tamamen yapay bir tartışma olduğunu düşünüyoruz. Bugün Türkiye'nin dünya kadar sorunu var. Doğu ve Güneydoğu’da kan gövdeyi götürüyor. Anayasa tartışmaları mı çok değerlidir, yoksa bu sorunu çözmek mi çok değerli? Biz bırakmışız orayı kalkmışız bir kişiye göre rejimi değiştireceğiz onun keyfi olsun diye.

Serpil Çevikcan: Siz önceki gün yaptığınız konuşmada Sayın Cumhurbaşkanı'na başkan olmayacaksın dediniz. Neden bu kadar eminsiniz? Bir de 7 Haziran’dan sonra Sayın Bahçeli’nin izlediği politikayı çok eleştirdiniz önceki gün Sayın Demirtaş AK Parti ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin başkanlık konusunda anlaştığını iddia etti. Sayın Bahçeli başkanlık sistemine karşı çıktığını söyledi. Bu bağlamda Sayın Bahçeli’nin karşı duruşuna güveniyor musunuz? Toplumsal nabız size nasıl geliyor? Gelen anketler vatandaşın başkanlık konusuna biraz daha olumlu yaklaştığı yolunda.

Onların tamamı manipüle edilen kitleleri bir yere doğru çekmek için kullanılan toplumda farklı bir algı yaratmak isteyen olaylar. Doğu-Güneydoğu’da sorunlar ortada, işsizlik sorunu var, dolar almış başını gidiyor, sanayici ne yapacağını bilmiyor, ihracat sürekli düşüyor, işsizlik artıyor vatandaşın derdi bu. Onların istediği oturun adam gibi bu memleketi yönetin. Dünyanın en güzel koltuğunu verdiler sana otur görevini yap. Bana verilen yetkileri kullanıyorum diyor dün. Sen açıkça anayasayı ihlal ediyorsun, tarafsızlığı ihlal ediyorsun. Namusun ve şerefin üzerine yemin ettin sen. Bir ülkenin cumhurbaşkanları devlet başkanları çok fazla konuşmaz. Rusya krizinde Erdoğan konuşmasaydı bütün konuşmaları Davutoğlu yapsaydı bugün Rusya ile ilişkilerimizi düzeltecek aktör Erdoğan olabilirdi. Şimdi adam arıyorlar kimi araya koysak diye. Milliyetçi Hareket Partisi konusunda da ben  bir siyasal liderin verdiği sözün arkasında durması gerektiğine inanan birisiyim. Sayın Bahçeli de bir söz vermişse o sözün arkasında durur. HDP konusunda, İdris Baluken’in yaptığı bir açıklama var AKP kanadından hiç yalanlanmadı, AKP bize özerklik sözü verdi diye. Biz buradan soralım 'yalanlıyor musunuz yalanlamıyor musunuz' diye. Verdiyseniz bu sözü nasıl ve hangi gerekçe ile verdiniz ben bunu öğrenmek isterim.

Abdülkadir Selvi: HDP sözcülerinin açıklamaları size güven veriyor mu?

Daha öncede bir açıklama yapılmıştı, Sayın Pervin Buldan tarafından. Hükümet biz iki konuda söz verdi, bizi özerklik diyor. Bu da yalanlanmadı. HDP bir şey söyledi zaman hükümetin yalanlayacak bir tablosu varsa hemen yalanlıyorlar. Ama bu zinhar kimse ağzına almıyor. Bu söz sıradan bir olay değil. Sayın İdris Baluken de bir konuşurken dikkatli konuşan bir politikacıdır. O görüşmelerin içeriğini bizden daha iyi bilen birisidir. Çıksın hükümet yetkilileri biz böyle bir taahhütte bulunmadık desin. Ben şuna eminim, Dolmabahçe’de yapılan görüşmeler en son DTK’nın yaptığı açıklamalarla uyuşabilir. Neden siz orada bir araya geldiniz  ve neden bir süre sonra masa devrildi, bunu kimse bize açıklamadı. Halka izah edemeyeceğiniz vaatlerde bulunmayacaksınız demiştim defalarca. Şimdi karşı taraf konuşuyor bunlar sessizliklerini koruyorlar.

Abdülkadir Selvi: Sayın Cumhurbaşkanı, Atatürk’ün, Sayın İsmet İnönü’nün oturduğu koltukta oturan 12. Cumhurbaşkanı ve halkın oylarıyla doğrudan seçildi. Siz Hitler benzetmesi yapmak suretiyle haksızlık etmiyor musunuz?

Örneği ben vermedim kendisi verdi. Öyle bir örnek verdi ki demokrasi kırıntısı olan hiç kimsenin vermeyeceği bir örnektir. Daha sonra açıklama yapması güzel bir şey ama kendi yaptığı cümleyi cumhurbaşkanlığı sitesinde kendisi sansürledi. O da bunun farklı bir anlamı olduğunu ve bütün dünyanın farklı anlamı kavradığı fark etti. O örneği vermeyecekti. Dün yine diyor ki, 'Suudi Arabistan’daki idamlar kendi iç meselesidir' diyor. İnsan hakları ihlalleri evrenseldir bütün dünyayı ilgilendirir. Kendisi gittiğinde oraya 'sakın siyasi idam yapmayın demesi' gerekirdi krala. Biz bakın pek çok siyasi idam yaptık ve toplumda derin travmalar yarattı hala unutmuş değiliz. Sakın bunu yapmayın demesi lazımdı.

Serpil Çevikcan: Sayın Başbakan'la görüşmenizde Sayın Cumhurbaşkanı'na yönelik sert üslubunuz konusunda bir diyalog yaşanmış anladığımız kadarıyla.

Aslında çok bir şey değil. Sayın Cumhurbaşkanı için kullandığım sert ifadelerin kendilerini rahatsız ettiğini ifade etti. Bende Sayın Cumhurbaşkanı, anayasal sınırlar içine çekilirse, ben sizi mi muhatap alacağım onu mu dedim söz orada bitti.

Abdülkadir Selvi: Uzlaşma komisyonunda iki metin geleceği belli biri başkanlık sistemini öneren AK Parti’nin teklifi diğeri Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin güçlü parlamenter sistemini savunan bir metni olacak. Ancak hem AK Parti’nin hem muhalefetin kendi başlarına bunları referanduma götürmeye sayısı yetmiyor. Burada partiler arasında bir anlaşma yapılıp iki ayrı metnin referanduma gitme ihtimali var mı yoksa herkes kendi metninin arkasında durup referanduma gidemeden yine kalacak mı?

Uzlaşma komisyonunda geleneksel olarak milletvekilleri oturuyor kendi çalışmaları ile ilgili bir yönerge hazırlıyorlar. Orada bütün anayasa maddeleri görüşülüyor geçen seferde belli bir bölümden başlamıştı. Üzerinde mutabakat sağlanan maddeler bir tarafa ayrılıyor, mutabakat sağlanamayan maddelerin ayrımı yapılıyor, işte hangi parti hangi maddeye hangi farklı önerileri getiriyor onlarda yazılıyor, belli bir görüşmeden sonra başa dönülüyor ve ona göre görüşmeler yapılıyor. Yine o çalışma yönergesinde 4 siyasi partinin üzerinde uzlaştığı metinler yine 4 siyasi partinin uzlaşması ile ancak genel kurul salonuna veya anayasa komisyonuna gider diye ilke kararı alınıyor. Burada önce kendi aralarında bir yönerge olacak. Biz Sayın Başbakan söyledik anayasa ve darbe hukuku tek başına anayasa yetmez dedik. Darbe hukuku diyorsak ki zaten anayasada zaten darbe hukukunun bir parçasıdır. Yine komisyona katılacak arkadaşlarımız yine komisyonda dile getirecekler ve darbe hukukun değişmesi konusunda her türlü çabayı gösteririz. İki metin gideceğiniz sanmıyorum böyle bir çalışma yöntemi de yok. Diyelim 5 madde görüşülecek ve o maddelerle ilgili her parti kendi önerisini getiriyor komisyona. Ayrıca bu komisyona katılan arkadaşlarımızın meclis başkanlığının kabulüyle uzman danışmanları var. Sonunda belli konularda anlaşıyorlar. Geçen yasama döneminde 60 maddede anlaşma sağlandı bu çok önemlidir. Geçen yasama döneminde masayı terk eden AKP’dir.

Serpil Çevikcan: Onlarda aynı şeyi sizin taraf için söylediler

Tutanaklar var. Hiçbir şey belgesiz olmayacak dedim arkadaşlara çünkü biz iktidara güvenmiyoruz. Nitekim koalisyon görüşmelerinde de tamamı tutanaklara alındı.

Serpil Çevikcan: Komisyonun çalışma konusunda teknik boyutta Sayın Başbakanla tamamen mutabıksınız değil mi? Kendisi bir süre sınırı diyor 6 ayda bitirilsin diyor. Siz bu süre meselesine de anladığım kadarıyla olumlu yaklaşmıyorsunuz?

Komisyon belki 3 ayda bitirir belki 6 ayda. Öyle konular var ki mesela başkanlık konusu mesela biz bunu istemiyoruz. O zaman niye getiriyorsunuz? Çözümsüzlük için getiriyorsunuz. Geçen yasama döneminde başkanlık sistemini hiç tartışma konusu yapmadık. Sayın Davutoğlu’na söyledim Cumhurbaşkanı'na verilen yetkiler fazladır bunların azaltılması lazım dedim. Orası temsili bir makamdır.

Abdülkadir Selvi: Temsili bir makam diyorsunuz 82 anayasasında çok yetkili ama sorumsuz bir Cumhurbaşkanı konumlandırılmış, ayrıca referandumla kabul edilen bir düzenlemeyle de doğrudan halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı var. Burada siz halkın doğrudan seçtiği bir Cumhurbaşkanı nasıl yetkisiz hale getireceksiniz? Bunu da mı kaldırmak istiyorsunuz? Eskiden olduğu gibi meclisin seçtiği sembolik Cumhurbaşkanı sistemine mi dönülsün?

O da tartışılabilir. Parlamenter sistemi güçlendirmemiz lazım bizim. Yetkiler Kenan Evren’e göre verildi. Kenan Evren’den şikayetçi değiller miydi? Kaldıralım yetkileri. Şimdi hem Kenan Evren’e darbeci vesaire diyeceksin sonra bu yetkiler bana az geliyor biraz daha verin diyeceksiniz. Halkın doğrudan seçtiği parlamenter sistemlerde vardır buna bir itirazımız yok. Ama parlamentoda seçebilir. Halkın seçmesi her şeye müdahale etmesi anlamında değil. Halk seçmiştir anayasal sınırları içinde görevini yap. O hukuka uymazsa sen vatandaşa nasıl diyeceksiniz sen hukuka kanunlara uy diye.

Ahmed Arpat: Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak sistemin referanduma gitmesi fikrine nasıl bakıyorsunuz?

Referanduma gitmez ki sistem nasıl gidecek? Referanduma gidecekse önce vatandaşa sorulmalı; sen parlamentoda ihale takipçisi milletvekili istiyor musun istemiyor musun? Sen parlamentoda cebini düşünen milletvekili istiyor musun istemiyor musun? Yüzde 99.9 istemiyorum çıkacak. O zaman bunu gereğini yapalım ve milletin vekilini millet seçsin. Yoksa onun dışında biz vatandaşı kandırmak için her türlü numarayı çekiyoruz. Sayın Erdoğan’ın başkanlıkta ısrar etmesi aslında Başbakan’ın çalışmadığının kanıtıdır. Bunlar çalışmıyor bunlar ülkeyi yönetemiyorlar yetkiyi bana verin ben yöneteceğim diyor.

Abdülkadir Selvi: Bu sistemi geçmişte merhum Özal’da merhum Süleyman Demirel’de gündeme getirmişti. Recep Tayyip Erdoğan’ın onlardan farkı onlar Cumhurbaşkanı olduktan sonra gündeme getirdiler Erdoğan başından beri bu sistemi savunuyordu. Sayın Erdoğan’ın bunu savunması ya da AK Parti’nin bunu önermesi Sayın Davutoğlu’nun başarısız olduğu anlamına nasıl gelir?

Sayın Davutoğlu bağımsız iradesini kullanabilir mi? Bana göre hayır.

Abdülkadir Selvi: Yüzde 49.5 oy almış bir başbakan haksızlık değil mi bu?

Yüzde 49.5 oy alan bir başbakanın yeri geldiği zaman her şeyden önce Sayın Cumhurbaşkanı anayasa sınırlar içinde görev yapacaksın demesi lazım. Hadi bunu çıkıp milletin önünde söylemeyebilir bunu da anlayışla karşılarım ama kendisini ziyaret ettiği zaman sizin bu tavrınız hükümetimizi zora sokuyor demesi lazım. Sanki iradesini kullanamayan bir parti gibi düşünülüyor demesi lazım. Bugün Sayın başbakana  bilgi vermeden doğrudan Cumhurbaşkanı'na  bilgi veren bürokratlar bakanlar var.

Serpil Çevikcan: Sayın başbakan başkanlık sistemi ile ilgili olarak iyi tanımlanmış bir başkanlık sistemi diyor bir defa. Kuvvetler ilkesinin esas alındığı, hak ve hürriyetlerin tamamen teminat altına alındığı demokratik bir başkanlık sistemi diyor. Bu tanımın içeriğine itirazınız var mı?

Tanımın içeriği güzel ama aynısı parlamenter sistemde de yapabiliriz. Demokratik bir başkanlık sistemi diyor getirsinler darbe yasarının hepsini değiştirelim ondan sonra oturalım başkanlık sistemin, tartışalım. Bunları değiştirdiğimiz zaman kimsenin aklına başkanlık diye bir sistem gelmeyecek.

Sayın Davutoğlu’na dedim ki; siz darbe anayasası diyorsunuz. Burada önceden izin almaksızın herkes silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapabilir. Şimdi iki kişi bile yan yana gezemiyor. Peki buna anayasa mı engel? 12 Eylül darbe hukuku ve sizin tahkim ettiğiniz darbe hukuku engel. Bunu değiştirelim üstelik bu bir kanun. Demokrasiden söz edip bunu görmüyorsanız siz bir kişiye endeksli rejim oluşturmaya çalışıyorsunuz.

Abdülkadir Selvi: Siz başkanlık sistemine mi karşısınız yoksa Erdoğan’ın şahsına mı karşısınız?

Biz başkanlık sistemine karşıyız. Sayın Erdoğan’ın şahsına kişisel olarak görmüyoruz bunu ama o kişisel olay olarak görüyor. Sayın Cumhurbaşkanı anayasal sınırları içinde kaldığı, ettiği yemine sadık kaldığı sürece sorunumuz yok. Anayasal sınırları dışına çıktığında en sert şekilde onun anlayacağı dilden eleştirdim. Hala aynı tutumu takınırsanız eleştirilerdeki dozu arttırarak devam edeceğim dedim.

Ahmet Arpat: Komisyon için isimler belirlendi mi?

Yok henüz belirlenmedi.

Serpil Çevikcan: Bir önceki komisyon sırasında da Cumhuriyet Halk Partili üyeler arasında da senkron sorunu olmuştu. Herhalde aynı şeylerle karşılaşmaz bu sefer komisyon.

Elbette milletvekilleri kendi aralarında tartışacaklar görüş birliği olduktan sonra komisyona gidilmesi lazım. Genelde komisyon dışındaki tartışmalar bir şekilde medyaya yansıyordu. Belki diğerleri kapalı kapılar ardında bu tartışmaları yapıyorlardı. Geçen başkanlık sistemini gündeme getirirseniz asla tartışmayız dedik aynı sözümüzün arkasındayız. Geçen sefer yargıya gelince tıkanma oldu.

Serpil Çevikcan: Başkanlık meselesiyle birlikte bir tıkanma yaşanırsa ne olur?

Bir kişi parlamentoya dayatmada bulunamaz. Parlamento kendi özgür iradesine göre çalışır ve karar alır.

Abdülkadir Selvi: Bu öneriyi getiren AK Parti’nin arkasında 317 milletvekili var, 317 milletvekili adına bu öneriyi getiremez mi efendim, neden tek kişi anlıyorsunuz?

Bir AKP milletvekili bir bayan milletvekili biz burada neye hayır neye evet dediğimizi bilmiyoruz diyor. 'El kaldırın diyorlar kaldırıyoruz indirin diyorlar indiriyoruz.' Zaten itiraz ettiğimiz nokta bu. Yasama organı üyesinin özgürce iradesini kullanmasını engellenmesi 12 Eylül darbe hukukun yasama organını bu noktaya taşıması bizi rahatsız ediyor. Bunu kaldırdığımız zaman belki oradan da bazıları bu başkanlık sistemi doğru değil diyecek. Siz bunu getiremezsiniz diye bir dayatmamız yok. Bir siyasi parti kendi önerisini getiriyor. Ama düşüncemiz gayet açık. Ayın başbakana da söyledim sadece anayasa değil 12 Eylül darbe hukukunu da değiştirmemiz lazım. Sayın Başbakan bununla ilgili bir tarama yapacaklarını da söyledi. O da bu komisyona gelecek. Sayın Başbakan söyledim bu konuda bizim hazırlıklarımız olduğunu. Bu konudaki hazırlıklarımızı arzu ederseniz size, arzu ederseniz grup başkanvekillerine, arzu ederseniz bir bakan veya meclis başkanlığından kanun teklifi halinde sağlayabilirsiniz.

Ahmed Arpat: Hükümet hendekler kapanana, terörle mücadele bitene kadar operasyonlara devam dedi. Sizin Cumhuriyet Halk Partisi olarak şu an için gerilimi düşürecek bir yaklaşımınız bir çözüm öneriniz var mı?

Sayın Davutoğlu geldiğinde Türkiye'nin çözülmesi zor olan konularında yine komisyon kurulmasını anayasada olduğu gibi komisyon kurulmasını ve eşit sayıda milletvekili verilerek çözülmesini söyledim. Adresin parlamento olduğunu söyledim. Öteden beri biz bunu savunduk sorunun çözüm adresi TBMM’dir. Birinci eksiklik bu hükümet veya bundan önceki hükümetler hiçbir zaman parlamentoya bu konuda doğru bilgi vermediler. Kapalı oturumlar yapıldı oralarda gazetelerdeki bilgilerden daha azı verildi. Sorunun çözümü konusunda hükümet samimi değil. İç politikada bir malzeme olan kullandı bu sorunu sadece. Güven eğer yoksa bir sorunun çözümünde zaten çözülemez. Biz baştan beri dediğimiz gibi bir komisyon kuralım yapalım dedik. Milliyetçi Hareket Partisi kabul etmedi AKP’de Milliyetçi Hareket Partisi yoksa olmaz dedi. Bir kanun teklifi verdik adından terör olmayabilir dedik akil dediğimiz insanların bir araya gelip parlamentoda bu sorunun çözümüne katkı verebilecekleri bir süreci yakalamış oluruz dedik. Reddettiler. Onların getirdikleri yöntem yanlıştı. Biz bildiğimizi yaparız dediler biz yine destek verdik. Çünkü biz bu sorunu çözeceğiz ama şu Cumhuriyet Halk Partisi engel oluyor diyorlar Doğu ve Güneydoğu’da. Biz neye olduk bir şey söyleyin.

Serpil Çevikcan: Cumhuriyet Halk Partisi siyasi ağırlık olarak Doğu ve Güneydoğu’da çok az bir ağırlığı var. Buna rağmen bazı meselelerde ortak hareket etmek gerekiyor. Bunların başında da terör meselesi geliyor. Bu noktada çözüm sürecinin başından beri Cumhuriyet Halk Partisi taşın altına elini çok koymuyor yeterli inisiyatif almıyor alsında samimi olarak bu işin çözümü için bir şey yapmıyor deniyor. Dün aydınlar heyeti de size biraz daha fazla inisiyatif almanız gerektiği yolunda bir taleple geldiler. Bu yaklaşımı nasıl görüyorsunuz? Bu algı sorunu nereden doğuyor?

Belki yılların getirdiği bir tortu bu. Biz halk neden böyle düşünüyor diye özel bir suçlama yapacak halimiz yok eğer böyle bir algı varsa kendimize bakmamız lazım. Ama emin olun şu anda böyle bir algı yok. Şu anda söylenen Cumhuriyet Halk Partisi bu sorunun çözümünde ana aktör olarak devreye girsin. Bizden istenen yürüyüş yapın, miting yapın batıdaki insanın dikkatini doğuya çekin. Doğudaki insanlar burada çocuklar kadınlar insanlar öldürülüyor ama batı hiçbir şey yapmıyor algısı oluşmaya başladı. Batı beni istemiyor algısı oluşmaya başladı ama bu doğru değil. Hatta uzun yıllar 30-35 yıl batıda kalan ve şimdi Diyarbakır’da hekimlik yapan bir arkadaşımız dedi ki; ben Türkleşmiş bir Kürdüm dedi. Şu anda yaşadığım tablodan isyan ediyorum, acaba benim kimliğim yüzünden mi bunlar bana karşı yapılıyor dedi. Bu sorunun çözülmesi lazım. Artık insanlar biz Kürt olduğumuz için bunlar bize yapılıyor diyor insanlar. Şu anda karların altında cesetler varmış galiba ve bu cesetlerin alınamadığını söylediler. Bunun için devreye girin dediler bize. Eğer bir ceset var ve hala gidip alınamıyorsa bu güvenlik güçleri ne yapıyor diye sormak lazım. Beyaz bayraklı insanlar doğru değil. Bu hendekler doğru değil onları da kabule diyorlar. 15-16 yaşında militanlar var ellerinde silahlarla bölgeye yerleşmişler. Evlerin altında tüneller var, evlerin duvarları delinmiş rahatlıkla geçebiliyorlar ama bu sorunun çözülmesi lazım. Sorunun mağduru sadece ve sadece oradaki masum insanlar ve çocuklar. Ülkeyi bu hale kim getirdi? O silahlar o evlere depolanırken bu ülkeyi kim yönetiyordu? Ben adım gibi biliyorum o silahlar gelirken emniyete yüzlerce telefon geldi buralara silah depoluyorlar diye. Hiç kimse kılını kıpırdatmadı. Şimdi masum insanlar ölüyor. Bizim yöntemimiz en doğru yöntemdir sorunun parlamentoya getirilmesi lazım. Hukukun olduğu bir ülkede bir kişini eline silah alıp ben burayı düzelteceğim derse olur mu? Bunu asla kabul etmeyiz. Ama siz terörle mücadele ederken sivillere zarar verirseniz, sivilleri perişan ederseniz önlemini almazsanız, geçen gün Sayın Saygı Öztürk’ün güzel bir yazısı vardı. Asker kendisine anlatıyor olayın böyle olduğunu bilmiyorduk diyor birkaç günde bu işi hallederiz diyorduk. Eğer siz birkaç günde halledeceğinizi düşündüğünüz bir olay daha büyük şekilde karşınıza çıkmışsa bu ülkenin istihbaratı yok mu diye sormaz mısınız? Sorunu çözmek istiyorsanız konut yaparsınız siviller alanı boşaltsın ben burada operasyon yapacağım derdiniz. Kahvaltısını yapan Melek anneyi birisi vurursa nasıl savunacağız biz bunu. Esnaf perişan olmuş vaziyette. 6 kadın milletvekili gönderdik daha fazla milletvekili arkadaşımız gidecek. Üzerimize düşen her şeyi yapıyor oy aldık almadık bakmıyoruz. Bu sorun çözülürse demokraside çok büyük adım atmış olacağız.

Ahmed Arpat: Doğu'nun sizden inisiyatif almanızı istediğini söylüyorsunuz. AK Parti ve HDP arasında diyalogları açma anlamında bir arabuluculuk yapmayı düşünür müsünüz?

Sayın Davutoğlu’nun bu komisyonun kurulması öncesinde bir HDP milletvekilinin gelip çay içer gider diye kullandığı bir cümleyi gerekçe göstererek HDP ile görüşmemesi doğru değil. O partiden bir milletvekili çıkar bir şey söyleyebilir ama sizin muhatabınız o partinin genel başkanı. Genel başkanla görüşürken gerekirse dersiniz neden sizin milletvekiliniz böyle bir cümle kullandı dersiniz. Onlar da üye verecekler şimdi.

Abdülkadir Selvi: Selahattin Demirtaş bize yazı gelirse düşünürüz belki veremeyebiliriz dedi.

Vermezlerse baştan sakatlanan bir uzlaşma komisyonu olur. Devlet sıradan vatandaş gibi düşünmez en azından 6 ay sonrasını ya da 3 gün sonrasını düşün. Ben bir uzlaşma komisyonu kuracağım ama gelir kaçak çay içer gider, sen madem öyle söyledin iptal ediyorum bunu. Peki nasıl görüşeceksin yarın bunlarla?

Serpil Çevikcan: Kaçak çaydan önce yapılan hendekleri sorgulayacağız filan gibi bir takım ifadeler vardı. Bunun hesabını soracağız gibi bir üslup vardı.

Siyasetçi en ağır eleştirilere tahammül etmek zorundadır. Yoksa senin ne işin var orada. Hakaret içeriyorsa tamam ama içermiyorsa. Ama aralarında görüşmelerin kesilmediğini arka kapı diplomasinin çalıştığını biliyoruz.

Abdülkadir Selvi: Özyönetim ve özerklik ilanına nasıl bakıyorsunuz? Bunun arkasından başlayan dokunulmazlık tartışmasını nasıl görüyorsunuz? Dokunulmazlıklar meclis gündemine gelirse sizin tavrınız ne olacak?

Dokunulmazlıkların konjonktürel olarak kullanılması asla doğru değil. Çifte standart olma devlet yönetiminde. Ya kaldırırsınız ya kaldırmazsınız dokunulmazlığı. Biz kürsü dokunulmazlığı hariç diğerlerin kaldırılmasını isteriz. Adı yolsuzluğa karışmış bir milletvekilinin parlamentoda ne işi var gitsin yargıda aklansın gelsin. HDP’lilerle ilgili dosyalar geldiğinde doğru bulmam. Ben Sayın Davutoğlu’na siyasi ahlak yasasının neden çıkması gerektiğini de söyledim. Siyasi etik kanunu hazırlıyoruz dedi çok yakında getireceğiz dedi çok mutlu oldum. Öteden beri söylediğimiz yerel yönetimler özerklik şartı rahmetli Ecevit döneminde parlamentodan geçti, kanunu çıktı şimdi o kanunun uygulanması gerekiyor. Biz yerel yönetimler özerklik şartını kabul ediyoruz. HDP’nin istediği bölgesel özerklik ve bölgeye yönelik özel statü. Yerel yönetimler özerklik şartı Türkiye'nin bütün bölgelerini kapsıyor. Diyarbakır belediyesi de, Trabzon belediyesi de, İzmir  belediyesi de aynı hukuka tabi olacak. Onlar öz savunma filan istiyorlar biz buna da karşıyız. Devletin silahlı güçleri var zaten. Özerklik deyince hemen ülkenin bölündüğü şeklinde bir algı çıkıyor ortaya. Bölgesel özerkliği doğru bulmuyoruz.  Ama belediyeler kanunu ilk çıktığı 1930’lu yıllardan bu yana idari ve mali açıdan özerktir yazar. Belediye başkanını bölge halkı seçer zaten. Ama merkezi yönetimin denetimine tabidirler. Belediyelerin şu anda en temel sorunu gelir kaynakları yetersiz ve merkezi hükümete muhtaçlar. Gelir kaynaklarını güçlendirelim, bölgeye daha hizmet versinler. 2002’de hükümet programında hatta takvimde vermişler belediye gelirleri kanunu çıkacak diye ama hala çıkmadı. Hazırlıkta yapıldı ama bir yerlerde takıldı maalesef.

Serpil Çevikcan: Siyasi etik ve kirlilik meselesinden söz edince dün AK Parti sözcüsü Ömer Çelik’in yaptığı açıklamada AK Parti iki belediye başkanını usulsüzlük iddiası çerçevesinde kesin ihraç istemiyle disipline sevk etti. Sayın Başbakanı'nda bu konuda çok net açıklamaları var.

Gayet güzel. Mutlaka kendi ellerinde ciddi bulgular vardır. Siyasetin kirlilikten arınması açısından önemli bir adımdır.

Ahmed Arpat: Kurultayda bir genel başkanlık yarışı olacak. Eğer siz başkanlık yarışını önde göğüslerseniz parti yönetiminde geniş çaplı bir değişiklik olacağı yönünde bilgiler var.

Her kurultay bir değişim demektir. Bu kurultay sonrasında da bir değişim olması doğaldır.

Serpil Çevikcan: Kurultay konusunda rahatlığınız ciddi bir rakip olmadığından mı?

Özel bir koltuk merakım yok. Adaylar çıkar demokratik bir yarış olur bende çok mutlu olurum. Siyasal partilerde genel başkanlar çıkmalı, partilerin tarihsel bir derinliği olmalı. Biz dünyanın en köklü 3 veya 4 partisinden biriyiz. Lider eksenli bir parti değiliz. Dünya değiştikçe hedef ve ilkelerimiz değişmiştir. Zaman zaman aksamalar olmuştur ama kurumsal kimliğimizi ileriye doğru taşıyoruz.

Serpil Çevikcan: Mustafa Balbay, Sayın Muharrem İnce ve Sayın Umut Oran olarak şu anda 3 isim görünüyor. Bu 3 ismin size rakip olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Mustafa Balbay'la ilgili olarak bir vefa tartışması da var.

Bu sabah konuştuk o tür tartışmaları ben doğru bulmuyorum. Siyaseten kendisi genel başkanlığı daha iyi yapacağını düşünüyorsa elbette böyle bir hakkı var. Yoksa ona sahip çıkıldı diye bütün görüşlerimi bir tarafa bırakıp bana sahip çıkana bende sahip çıkayım doğru değil siyasette. Diğer arkadaşlarımızda çok değerli arkadaşlarımız. Bizim diğer partilerden belki farklı olarak özelliğimiz şu kişi genel başkan olmasın, ekibini yok edelim, ayağını kaydıralım ben bu anlayışta değilim. Zaman zaman bunu Cumhuriyet Halk Partisi'nin zaafı olarak gösteriyorlar ama bu Cumhuriyet Halk Partisi'nin kazanımıdır.

Abdülkadir Selvi: Bu kurultaydaki mesajınız ne olacak? Ardından da program ve tüzüklerle ilgili yeni çalışmaların yapılacağı kurultaylar toplanacak Cumhuriyet Halk Partisi'nde. Bunlarla ne yapmayı hedefliyorsunuz?

Bu kurultayda konuşmamı ağırlıklı olarak demokrasi üzerine olacak. Şu anda Türkiye kendi cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birini yaşıyor. Bunun temel unsuru demokrasi eksikliği. Buradan Türkiye nasıl çıkarılır, hangi düzenlemeler yapılmalıdır, birinci sınıf demokrasi nasıl gelmelidir bu konuya gireceğim. Ardından tüzük kurultayı yapacağız ve tüzükte değişiklikler yapacağız. Gençlerin ve kadınların siyasette daha fazla yer almaları gerekiyor. Yüzde 33 cinsiyet kotamız, yüzde 10 gençlik kotamız var. Eğer gençler de destek verirse bu gençlik kotasını da yükseltiriz.

Ahmed Arpat: 1 Kasım seçimleri sonrasında muhalefetten gelen açıklamalarda Sayın Kemal Kılıçdaroğlu yapacağının hepsini yaptı yüzde 25'in üstüne bir tülü geçemiyor parti dendi. Benzer söylemler kurultayda delegenin de kulağına fısıldanacaktır. Siz delegeye ne söyleyeceksiniz ve Türk halkına?

Çalışırsak iktidar olmamamız için hiçbir neden yok. Bir kişinin 5 kişinin değil bütün örgütlerin çalışması lazım. Ben bugüne kadar parti örgütleriyle ilgilenecek hiç zaman bulamadım şimdi bir zamanım var. Onların sorunlarıyla ilgileneceğiz, onların siyasette daha güçlü temsil edilmeleri için çalışmalar yapacağız. Bunun için siyasi partiler yasasının da değişmesini istiyoruz. Ülkenin yarısı genç ve gençler siyasetin dışına itiliyor, kadınlar parlamentoda son derece az. Ön seçimden vazgeçmeyeceğiz artık sürekli olacak.

Serpil Çevikcan: Tüzük değişikliği yapacaksınız ve gerçekten eski bir tüzük Cumhuriyet Halk Partisi tüzüğü. AK Parti'de 3 dönem kuralı HDP'de 2 dönem kuralı ve Cumhuriyet Halk Partisi'nde böyle bir sınırlama düşünür müsünüz?

Olabilir. Kontenjan hakkını bir kez kullanan ikinci kez kullanamayacak bunu getireceğiz. Bu bizim açımızdan diğer partilerin yapmadığı bizim yaptığımız bir şey. Zaten ağırlıklı olarak ön seçimle milletvekillerimiz geliyor. Önseçim olduğu sürece bölge halkı destekliyorsa 5 dönemde gelebilmeli onun önünü biz kesmemeliyiz. Program konusunda da ciddi hazırlığımız vardı. Bir ön çalışmamızda var. Program kurultayını gerçekleştirmeden önce toplumun aydınların akademisyenlerine soracağız ve arkasından programı kendi kurultayımızdan kabul edeceğiz.

Serpil Çevikcan: Kamuda Cuma namazı için bir genelde hazırlandığı açıklandı. Bu düzenlemeye nasıl bakıyorsunuz?

Uzun zaman bürokraside çalıştım hiçbir zaman Cuma namazına gideceğim diyene sen gidemezsin diyen yönetici görmedim. Hatta her kamu kuruluşunun altında mescit vardır. Bunun siyasi malzeme konusu yapılması doğru değil. İnsanlar ibadetlerini özgürce yapabilmeliler. Bizim düşündüğümüz İsrail'e muhtacız sözünün bir seçeneği olarak bakın bizde bunu yapıyoruz gibi o algıyı değiştirip başka yöne dikkat çekmek için yapılmış bir şey olarak görüyoruz.

Serpil Çevikcan: Suudi Arabistan-İran meselsi ile ilgili düşünceleriniz?

Hükümetle dışişleri bakanlığının farklı mesajlar vermeleri ve farkı içerikler dile getirmeleri asla doğru değil. Bu da ülkeyi yöneten ekibin kendi içinde iç tutarlılığı olmadığını gösterir. Sayın Kurtulmuş idamların doğru olmadığını söylüyor, dışişleri bakanlığının resmi açıklaması da hiçbir açıklama yok. Yani bir anlamda bu idamlar olabilir diyor. Bölgede İran ve Türkiye'nin ciddi bir işbirliği gitmesi lazım. Bölgenin geleceği ve hem Türkiye'nin hem İran'ın çıkarları açısından. Şu anda İran ve Suudi Arabistan arasında sorun var peki kim çözecek? Eskiden olsa Türkiye'ye çevrilirdi yüzler. Türkiye Ortadoğu'da devre dışı bırakılmış durumda. Arap birliği bile çıktı Türkiye'yi kınadı. Dönerken Suudi Arabistan'dan biz İsrail'e muhtacız diyorsunuz. Niye muhtacız biz? Niye muhtaç hale getirdiniz? Suriye ile ilk ilik yanlış atıldı, artık Esad'ın orada kalacağı malum, gittik Rus uçağını düşürdük, orada da angajman kuralları ihlal edilmişse düşürülebilirdik bizde. Ama Cumhurbaşkanı'nın başbakanın bir iç politika malzemesi olarak bunu kullanmaları ve kahramanlık edebiyatı yapmaları Sayın Davutoğlu çıktı ben talimat verdim dedi. Şimdi ben talimat vermedim kuralları koyduk asker düşürdü. Angajman kurallarını koydunuz zaten asker uymak zorunda. Şimdi askeri suçlamaya yönelik bir süreç başlıyor. Cumhurbaşkanı hiç konuşmasaydı sadece arabulucu olarak devreye girseydi emin olun ilişkilerimiz bu noktaya gelmezdi. Hemen NATO'ya gittik. Önce arayın Putin'i angajman kurallarına uymadı düşürdük diyin ama biz ilişkilerimizi düzeltelim diyin. NATO'ya başvurduğunuz anda artık biz destek ister noktaya geldik Rusya ilişkilerimiz öyle noktaya geldi ki destek istiyor demek. Bu Sayın Cumhurbaşkanı'na hatırlatıldı önce Putin'i arayın diye. Akşama doğru NATO'dan sonra arandı artık gidin NATO ile konuşun dendi.

  • Etiketler :
  • Haberler -
  • Türkiye
  • Gündem
  • Siyaset
  • Genel

Sayfa Yükleniyor...