Kışanak: Şarapçı bile harcayacağı yeri söyler

Meclis'te bütçe hakkında konuşan BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, "Hükümet, 'Sen vergiyi ver, gerisine karışma, ben istediğim yere harcarım' diyor. Bir şarapçı bile para isterken o parayla şarap alacağını söylüyor. Siz aldığınız parayı nereye harcadığınızı söylemiyorsunuz" dedi.

Kışanak: Şarapçı bile harcayacağı yeri söyler

BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, 2013 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde partisi adına yaptığı konuşmada, kısa dönemde bir ekonomik kriz patlak vermese de 2012 yılı verilerinin, ekonomisinin ciddi bir durgunluğa doğru hızla yol aldığını gösterdiğini öne sürdü.


Türkiye ekonomisinin geçen yılın üçüncü çeyreğinden beri reel anlamda hiç büyümediğini ifade eden Kışanak, ''Yıllardır uygulanan emekçi düşmanı düşük ücret politikaları, kitlesel işsizlik ve bireysel tüketici kredileri artık sürdürülemez boyutlara ulaştı'' dedi.

Geçen yıllarda yaşanan ekonomik büyümenin, toplumun refah düzeyini yükselttiğini, toplumsal sorunları çözmeye hizmet ettiğini söylemenin de mümkün olmadığını belirten Kışanak, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkını ise giderek arttığını savundu.

Bölgesel kalkınma grafiklerinin ''tam bir ayrımcılık belgesi gibi durduğunu'' öne süren Kışanak, ''Kimse kasaba politikası yapmasın. İnsanların durumunda bir değişiklik yaşanmıyorsa verildiği söylenen o paralar boşa ya da yanlış bir yere harcanmıştır. Birilerine peşkeş çekilmiştir'' diye konuştu.

İnsanların temel ihtiyaç maddelerine yapılan zamlar nedeniyle hayat pahalılığı altında ezildiğini ileri süren Kışanak, ''2013 Merkezi Yönetim Bütçesi yüzünü egemenlere, sırtını halklara ve emekçilere dönmüş bir savaş ve kriz bütçesidir'' dedi.

Bütçede, işçinin, köylünün, emeklinin, yoksulun, kadının, çocuğun, gencin, bir bütün olarak toplumsal alanın büyük bir bölümünün dışlandığını savunan Kışanak, ''Bu bütçeden yoksula, emekçiye, kadına, Kürtlere hayır gelmez. Bu bütçe bir mali disiplin, yani kemer sıkma bütçesidir. Yani toplumun çok büyük bir kısmı için sosyal harcamaların kısılması, daha düşük maaş ve ücretler, vergilerin artması, yoksulluk ve işsizliğin artması ve küçük işletmelerin batması demektir'' diye konuştu.

''2013 bütçesi bir savaş bütçesidir, zira kaynaklarının önemli bir bölümü iç ve dış güvenlik adı altında bu işlev için ayrılmıştır'' ifadesini kullanan Kışanak, bütçenin gelirleri yönünden de son derece adaletsiz olduğunu savundu.

Kışanak, AK Parti Hükümetleri döneminde vergi yükünün sermayenin üzerinden alınarak adım adım emekçilerin sırtına yıkıldığını iddia etti.

Hem üretirken hem tüketirken, emekçiyi soyan, sömüren bir vergi düzeni olduğunu görüşünü öne süren Gültan Kışanak, ''Verdiğimiz vergiler bize savaş politikası, ölüm, zulüm olarak geri dönüyor. 2013 bütçesi sorun giderici, demokratikleşme, insan haklarına duyarlı, kısaca insan odaklı bir bütçelemeden oldukça uzaktır'' dedi.

Kışanak, hükümetin 'Sen vergiyi ver, gerisine karışma, ben istediğim yere harcarım' dediğini belirterek "Hesabını vermediğiniz, halktan aldığınız her kuruş haraçtır. Yolda yürürken bile birisi karşınıza çıkıp "bir şarap parası "diyerek para istiyor. İstediği parayla şarap alacağını söylüyor. Siz aldığınız parayı nereye harcadığınızı söylemiyorsunuz. 'Ben yaptım oldu' anlayışı, saltanat anlayışıdır" diye konuştu.

Kışanak, Sayıştay raporlarının TBMM'ye gönderilmemesiyle ilgili, ''Ortada bir denetimsizlik varsa bunun nedeni AKP'dir'' diye konuştu. Kışanak, bütçede ''kadının adının olmadığını'' iddia etti.

'İSTİKRARLI ARTAN TEK ŞEY ÖRTÜLÜ ÖDENEK'
Örtülü ödeneğin AK Parti hükümetleri döneminde istikrarlı bir şekilde artış gösterdiğine de dikkat çeken Kışanak, "Hakkını yemeyelim grafiği yükselen bir şey var. Bu grafikte örtülü ödeneğin grafiğidir. İstikrarlı şekilde artan tek şey vardır, örtülü ödenektir. Örtülü ödenek rutin dışına çıkmaktır. AKP döneminde gördük ki rutin dışına çıkmak düzenli şekilde artmıştır. Bu da bu ülkenin barışına, demokrasisine yapılmış en büyük kötülüktür" diye konuştu.

Anadilinde eğitim hakkına karşı çıkmanın ''asimilasyonun kendisi olduğunu'' savunan Kışanak, ''Kimse 'hem asimilasyondan vazgeçtik hem de anadilde eğitime karşıyız diyemez'' dedi.

'ESAD'I ASLA SAVUNMUYORUZ'
Kışanak, Türkiye'nin Suriye'ye politikasını da eleştirerek, ''Esad'ı savunmak gibi bir durumumuz ala söz konusu olamaz. Esad yönetiminin halklara özgürlük getirmediği değişmesi gerektiğini defalarca tekrarladık. Suriye'deki tüm halkların demokratik bir yönetim imkanına kavuşmalıdır'' diye konuştu.

Suriye'deki olanlardan hükümetin de sorumlu olduğunu savunan Kışanak, ''Türkiye her an bölgesel bir savaşın içerisinde kendini bulabilir'' görüşünü öne sürdü.

Kışanak, 4 yıldır kesintisiz bir şekilde demokratik siyaseti engellemek için siyasi darbe operasyonunun yürütüldüğünü iddia ederek, KCK operasyonları kapsamında gözaltına alınanlar arasında Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak'ın da bulunduğunu hatırlattı.

Gözaltılana ilişkin fotoğraf gösteren Kışanak, ''Bu fotoğraf Türkiye'de demokratik siyasete vurulan kelepçenin fotoğrafıdır ve bu kelepçe hala sökülmemiştir'' dedi.

'YANILDIKLARINI NEVRUZ'DA GÖRDÜLER'
Yaklaşık 10 bin Kürt politikacının cezaevinde olduğunu ifade eden Kışanak, ''AKP bununla Kürtlerin demokratik siyasetten, hak ve özgürlük taleplerinden vazgeçeceğini zannetti ama yanıldıklarını Nevruz'da gördüler'' diye konuştu.

Dokunulmazlıklar üzerinden bir tartışma yürütüldüğünü de dile getiren Kışanak, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bugünlerde bizim dokunulmazlığımız üzerinden yeniden Kürtlerin demokratik siyasetteki alanını daraltmaya yönelik bir tartışma var. Hodri meydan; dokunulmazlığın da ötesinde bir şey öneriyoruz; gelin halkın vekilleri geri çağırma yetkisini sağlayan yasal düzenlemeyi yapalım. Halkımıza hesap vermeye hazırız. Yarın bu düzenlemeyi yapalım, gidelim seçmenimize soralım; istiyorlarsa değil dokunulmazlık hemen milletvekilliğini bırakalım, halkımız kimi istiyorsa onu seçsin, ona temsiliyet görevi versin.

Demokrasinin birinci dersi; halkın verdiği görevi sadece ve sadece halkın almasıdır. Birinci dersten sınıfta çakanlar hiçbir sınıfı geçemezler. Halkın verdiği yetkiyi siz almak isterseniz, halkın iradesini gasp etmiş olursunuz. Bunun adı da faşizmdir. Faşizmden medet umanlar buyursun yoluna devam etsin. Bizim yolumuz demokrasi, barış, çözüm yolu.

Birileri varsın bu umutları köreltmek, küçültmek için istedikleri yolu tercih etsinler. Ancak bu yolda yürürlerse görecekler ki yine de kazanan barış, demokrasi ve çözüm olacak, kaybeden de kendileri olacak. Uludere'de 34 sivil köylünün hesabını vermeden BDP'nin dokunulmazlığını tartışmaya açmak, tam bir aymazlıktır.''

Sayfa Yükleniyor...