Kontrol Öcalan’da mı?

"Özel Harekâtçıları yeniden tedavüle sokmayı düşünenlerin, o birimin neler yaptığı ve niçin neredeyse lağvedildiğini, o yılları bilenlere sorması lazım"

Çok geriye gitmeye gerek yok 1999’dan bu yana ’de ne zaman silahlar konuşmasa, devlet bu süreyi değerlendirmek, adım atmak yerine silahlara ateşleninceye kadar sorun yokmuş gibi davranarak geçirdi. Bu süre içinde ne asker ne de siviller ne de BDP, PKK sorumluluk aldı. PKK, silahı hep bir koz olarak kullanmayı tercih etti.

İnsanlar ölmeye başladığında ise yine aynı güvenlik paradigmasıyla, yine medya pompalamasıyla, şehitler üzerinden propaganda yapıldı, yapılıyor. Bu zeminin yaratılmasında PKK kadar devleti yönetenler, hükümet edenler, askerler PKK da sorumlu.  Ama 1999’dan bu yana değişen, savaşın sadece dağlarda değil, şehirlerde, ruhlar ve zihinlerde devam ettiği.  Aksi halde, İstanbul’un bazı semtlerinde insanlar neden taşınmayı düşünsün ki? Devlet-hükümet ve PKK sürekli olarak uzatmaları oynuyor. Her iki taraf da pratik sorunlardan zorlu konulara doğru yol almaktan kaçınarak kaçak dövüşüyor. Hükümet açılım politikasında frene basarak olumlu bir adımı kadük hale getirerek zaman kaybediyor.

Öcalan ise Demokratik özerklikten başlayarak kendi yol haritasının hayata geçirilmesi adına pratikte anlam taşımayan uzun bir listeyi diretiyor.  Silvan’da 13 askerin şehit edildiği gün DTK’nın alelacele Demokratik özerkliği ilan etmesinin arkasında da bu yatıyor. Öcalan’ın “ne beni ne de de yol haritasını anlayabiliyorlar” sözlerin hemen ardından Demokratik Özerkliği ilan edilmesi bu açıdan manidar;  bir süre sonra heyecanını yitirecek bir süreç, işin pratikte karşılığı yok. Üstelik yeni bir anayasa hazırlama sürecinde Kürtlerin elini zayıflatan, kendi içine kapatan bir durum.  Demokratik özerklik ilanı öncesi Türkiye’de dünyada bu konun tartışılması ve gerekçelerin anlatılması gerekirken oldubittiye getirilmesi de DTK’nın koşulları zorlamasından başka bir şey değil. BDP’nin kendi desteklediği vekillerine bile açıklama gereği duymaması ise başka bir yanlış.

ÖCALAN OLMADAN ÇÖZÜLEBİLİR Mi?
13 asker ölümünü Ergenekon-derin PKK denklemi ile açıklamanın artık modası geçti. Tıpkı Kandil -İmarlı arasında derin problem varmış havasını yaratıldığı gibi. PKK liderlerinden Cemil Bayık’ın İmralı’nın,  adım atılmayarak, protokoller uygulanmayarak devlet tarafından oyalandığı, kandırıldığını” söylemesi İmralı-Kandil arasındaki çelişkiyi değil, bizzat İmralı’nın elini güçlendirir. Sorunu yakından takip edenler kadar, PKK, devlet yetkilileri ve Öcalan’la görüşenler bilir ki sorunu muhataplarından,  çözeceklerin başında Öcalan’dır. PKK da Öcalan’ın devlette pazarlıkta kullanıldığı en önemli kozudur. Aynı zamanda Öcalan “ben bu koşullarda oldukça PKK’yı denetleyememem”, ya da “benim dışımda kimse silahları bıraktıramaz” derken hem PKK üzerindeki etkisini göstermek hem de PKK’nın elini belli bir yere kadar serbest bırakarak onlara da inisiyatif tanımak istemektedir. Mesaj aynı zamanda da Kandile yöneliktir.  Çünkü Öcalan zaman zaman eylemlerle PKK’yı ve kendisini hatırlatmak ister. PKK’nın lider kadrosu da Öcalansız bir örgütün yürümeyeceğini bilir. Öcalan PKK üzerindeki etkisini zaman zaman onları serbest bırakarak sağlar. Üstelik PKK’nın İmralı’daki Öcalan’ın denetiminden çıkması devletin de tercih ettiği bir durum değil, hiç de olmadı. Çünkü denetimden çıkmış parçalanmış bir PKK hem denetim hem de şiddet sarmalı açısından daha tehlikeli görülüyor. Tabii ki 30 yıllık bir örgütün ve bu yapıdaki bir örgütün içinde kirli ilişkilere girenler, sızmalar ve derin ilişiklide kuranlar olacaktır.

13 askerin öldürülmesi eski bir filmin bir kez daha vizyona girmesi gibi. Ancak, PKK bütün Kürtleri temsil etmese de bu sorundan bağımsız değildir. PKK sorununu çözmeden Kürt sorunun çözmek de mümkün değildir. Asıl önemli olan bunu anlamamak için direnmek ve sorunu sadece güvenlik meselesi olarak ele almak. Kürt ya da PKK sorununun sadece güvenlik boyutu ile çözülemeyeceği Silvan saldırısı ile bir kez daha ortaya çıktı. Hele 1990’lı yılların anlayışı ve güvenlik konsepti ile hiçbir yere varılmayacağını söyleyelim. Özel Harekâtçıları yeniden tedavüle sokmayı düşünenlerin, o birimin neler yaptığı ve niçin neredeyse lağvedildiğini, o yılları bilenlere sorması lazım.  Üstelik dağlarda sağlanacak güvenlik artık tek başına yeterli olmadığı da biliniyor. Bu yüzden Silvan saldırısı yine savaşın dilini kullananların işine yaradı.  Kaybedilen her süre Kürt meselesini daha tehlikeli noktalara götürüyor.  Dağlarda insanlar ölürken sokaklarda şehirlerde Türkler ve Kürtler arasındaki uçurumlar giderek büyüyor.

Sayfa Yükleniyor...