'Köşe'ler Davutoğlu'nu yazıyor

Başbakan'ın eski danışmanı Akif Beki, Davutoğlu hakkında ağır bir yazı kaleme aldı. Köşe yazarları da bakanı şovmenlikle suçlayan Beki'nin yazısını şöyle yorumladı:  Özkök: "Sonunda biri söyledi." Altaylı: "Bakanlığa veda edebilir." Tezkan: "Belli ki rahatsızlık yaratmış."

'Köşe'ler Davutoğlu'nu yazıyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eski basın danışmanı Akif Beki, dün Radikal gazetesinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında "Davutoğlu'nun 'ben' idraki" başlıklı ağır bir yazı kaleme aldı.

Beki yazısında, "Dışişleri Bakanı’nın diplomatik zafer hırsı üzerine konuşmanın vakti geldi. El attığı her işi, illa büyük bir başarı hikayesine çevirmek zorunda. Manşet atar gibi takdim ediyor dosyalarını. Her vesileyi zorluyor, her fotoğrafta boy gösterme ihtiyacı hissediyor. Sonuç; gösteri odaklı bir dış politika" dedi.

Beki'nin yazısına tepkiler de gecikmedi. Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök bugünkü yazısında Beki'nin yazısına vurgu yaparak, "İyi oldu, ben korkuyordum, yerime başkası söyleyiverdi" derken, Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Beki'nin dünkü yazısını oldukça ağır ve  manidar bulduğunu yazdı.

Milliyet'ten Mehmet Tezkan da, "Belli ki Davutoğlu’nun her daim kameraların önüne geçmesi ‘konut’ta rahatsızlık yaratmış.. Yaratmış ki Başbakan’a en yakın isim; “Her ‘one minute’ çıkışına ‘two minutes’ eklemek, her yangına benzin dökmektir” diyerek frene bas uyarısı yapmazdı.." yorumunda bulundu.

Akif Beki - RADİKAL

Davutoğlu'nun 'ben' idraki

Dışişleri Bakanı’nın diplomatik zafer hırsı üzerine konuşmanın vakti geldi.

El attığı her işi, illa büyük bir başarı hikayesine çevirmek zorunda.

Manşet atar gibi takdim ediyor dosyalarını.

Her vesileyi zorluyor, her fotoğrafta boy gösterme ihtiyacı hissediyor.

Sonuç; gösteri odaklı bir dış politika.

Stratejik derinlik, stratejik endama bırakıyor yerini.

Son örnek, Türk-Arap İş Forumu’ndan.

“Yakında Kudüs başkent olacak” demiş.

Ve hep birlikte gidip

Mescid-i Aksa’da namaz kılacağımızı söylemiş.

Arap dinleyicileri coşturmak için kafi.

Doğrusu, beni de heyecanlandırıyor bu sözler.

Ama çok sorunlu buluyorum.

Sözün kendisinde değil sorun, söyleyenin kimliğinde!

Ya o coşku ters dalgasını da üretirse...İkisi birlikte sel olup taşarsa...

Ya, ‘pan-İslamizm hortladı’ derlerse...

***

Dış politikanın popülizme tahammülü yoktur.

Kim ne veriyorsa, bir fazlasını veremezsiniz.

Her ‘one minute’ çıkışına ‘two minutes’ eklemek, her yangına benzin dökmek demektir.

Diplomatik başarı hırsı, bakarsınız diplomatik felakete sürüklemiş sizi.

Alın size bundan evvelki örnek;

El-Cezire televizyonunda bir belgeseli yayınlanmış.

Sözümona, Türkiye’nin modern yüzünü tanıtacaklarmış.

Davutoğlu ve aile efradı görülmüş orada, bir de Pakistan’ı andıran arka sokak manzaraları.

Türkiye’yi, gerikalmış bir 3. dünya ülkesi şeklinde gösteren o belgeselin mesuliyetini bakalım kim üstlenecek?

Merak ediyorum; acaba dışişlerinde self-promosyon bütçesi mi var?

Masrafları hangi ödenekten ve ‘ben’ davası uğruna mı karşılandı?

İran’la uranyum takası anlaşması, aynı misal.

Davutoğlu’nun, imza törenindeki aşırı sevinç gösterisinin karşılığı, Güvenlik Konseyi’nde çekimser kalamamak oldu.

ABD ile ters düştük.

Bu işlerin hepsi, uhuletle suhuletle götürülemez miydi?

Yani şova dönüştürülmeden, yani fazla uçmadan, yani en son söylenecekler en başta sarf edilmeden, yani hayal ile vizyonu karıştırmadan...

***

Hakkını yemeyelim; hükümetin dış politikasını görülmemiş ölçüde başarılı buluyorum.

İran politikasını da, Filistin yaklaşımını da esasta destekleyenler arasındayım.

Gereksiz fazlalıklardan söz ediyorum.

İtirazım, fazladan söylenmiş sözlere, ayarı kaçmış kahramanlık hikayelerine, kıvamı tutturulamamış tavırlara...

Giderek kabaran ‘derin benlik’ idrakine...

‘Bir ben vardır bende, benden içeru’ edasına...

***

Davutoğlu’nun ‘stratejik derinlik’ öğretisi kadar revaçta bir çalışması daha var.

Başlığı, ‘Medeniyetlerin ben idraki.’

Tavsiye ederim, muhakkak temin edip okuyun.

Medeniyetlerin ‘ben’ idraklerini mukayeseli olarak tahlile tabi tutuyor.

Çok aydınlatıcı, istifade edeceksiniz.

Ben okudum şahsen ve işte çıkardığım netice; Medeniyetleri bilmem ama, Ahmet Davutoğlu’nun ‘ben’ idrakinde sorun görüyorum.

Gösteri merakı baldan tatlıdır nefse, anlarım.

Fakat derler ki, balın bile fazlası zehir...

‘Ben’ idrakindeki en ufak bir maraza, çok gaileler açar başa.

Davutoğlu’nun birikimini ve Türk dış siyasetine katkısını önemsiyorum elbette.

Lakin dost acı söyler.

Övgülerin çoğaldığı bir zamanda, acizane hatırlatmak geldi içimden.



Ertuğrul Özkök – HÜRRİYET

Ben korktum başkası söyledi

...

Ama şirazesinden çıkmış bu Dışişleri Bakanı’na, yok mu o taraftan “One minute” diyecek biri diye, oraya buraya bakıp duruyorduk.

Çünkü biliyoruz ki, orada hâlâ bazılarında akıl var, izan var.

Dün beklediğim ilk uyarı geldi.

Hem de Başbakan’a çok yakın, daha doğrusu Başbakan’ın mantık hizasını en iyi bilen insanlardan birinden geldi.

Akif Beki, Radikal Gazetesi’nde yazdı.

Hem de ne yazmak.

Öyle saklaya aklaya, üstü örtülü, metaforik eğilip bükülmelerle değil, tam kafadan.

“Dışişleri Bakanı’nın diplomatik zafer hırsı üzerine konuşmanın vakti geldi” diyerek.

Ben pıstığım için sözü ona bırakıyorum:

“El attığı her işi, illa büyük bir başarı hikâyesine çevirmek zorunda.

Manşet atar gibi takdim ediyor dünyalarını.

Her vesileyle zorluyor, her fotoğrafta boy gösterme ihtiyacı hissediyor.

Her one minute çıkışına ‘Two minutes’ eklemek, her yangına benzin dökmek demektir.”

* * *

Ve İran’la yapılan anlaşma konusunda çok ağır bir itham:

“Davutoğlu’nun imza törenindeki aşırı sevinç gösterisinin karşılığı Güvenlik Konseyi’nde çekimser kalamamak oldu. ABD ile ters düştük.”

“Kudüs başkent olacak” lafına da bir o kadar ağır itham:

“Ya o coşku ters dalgasını da üretirse. İkisi sel olup taşarsa...”

“Ya ‘Pan İslamizm hortladı’ derlerse.”

Söyleyin, altına siz de imza atmaz mısınız?

Sizin de şuranıza kadar gelmedi mi aynı sözler.

Benim gelmişti.

İyi oldu, ben korkuyordum, yerime başkası söyleyiverdi.

Hadi bakalım şimdi ona da “Mossad ajanı”, “İsrail yardakçısı”, “Arap düşmanı” deyin.

Deyin de, artık memlekette “Mossad ajanı” olmayan kim kaldı, ona bakalım.



Dış politikanın faturası Davutoğlu'na çıkacak!

Dün okuduğum en ilginç yazılardan birinin üzerindeki imza Mehmet Akif Beki'ye aitti.

Yazının başlığı "Davutoğlu'nun Ben İdraki".

Son günlerin parlayan yıldızı ve "AKP'nin vücut bulmuş hali" olarak görülen Dışişleri Bakanı Davutoğlu hakkında yazılmış, oldukça ağır ve oldukça manidar bir yazı.

Beki şöyle giriyor yazısına:

"Dışişleri Bakanı'nın diplomatik zafer hırsı üzerine konuşmanın vakti geldi. El attığı her işi illa büyük bir başarı hikâyesine çevirmek zorunda. ...Her vesileyi zorluyor, her fotoğrafta boy gösterme ihtiyacı hissediyor."

Davutoğlu'nun "Yakında Kudüs başkent olacak" demesini, "Mescid-i Aksa'da namaz kılacağını" iddia etmesini eleştiriyor ve devam ediyor Beki: "Dış politikanın popülizme tahammülü yoktur. Kim ne veriyorsa bir fazlasını veremezsiniz. Her one minute çıkışına two minutes eklemek, her yangına benzin dökmek demektir."

Sonra El Cezire'de yayınlanan Türkiye belgeselini eleştiriyor. Belgeselde Davutoğlu ailesinin ön plana çıkarılmasını ve Türkiye'nin bir 3. dünya ülkesi gibi gösterilmesini eleştiriyor.

İran'la yapılan anlaşmayı fazla abartmanın BM'de çekimser oy kullanmak yerine hayır oyu kullanmamıza yol açtığını ve bunun da hata olduğunu anlatıyor Akif Beki.

Akif Beki'nin yazısı, Davutoğlu hakkında şimdiye kadar okuduğum en sert eleştiri.

Hatta fazla sert.

Bu yazıyı ben açıkçası çok önemsedim.

Önemsememin nedeni, Mehmet Akif Beki tarafından yazılması.

Çünkü Beki, herhangi bir gazeteci değil. Uzun yıllar Başbakan Erdoğan'ın en yakınındaki kişiydi. Sözcüsüydü. Basın danışmanıydı.

Davutoğlu hakkında böyle bir yazı eğer Mehmet Akif Beki tarafından kaleme alındıysa, bunun bir anlamı vardır.

Ben bu yazıyı şöyle okudum kendimce.

Başbakan Erdoğan, Davutoğlu'nun "fazla aktif" ve "fazla benmerkezci" olmasından rahatsız. Özellikle İran konusundaki BM Güvenlik Konseyi oylamasının Batı'da ve müttefiklerimizde yaratacağı negatif etkinin kendisine doğru aktarılmadığını düşünüyor.

Gördüğüm o ki, dış politikadaki olası bir "hüsran"ın faturasının kime çıkarılacağı belli.

Bozulan ilişkileri tamir etmek gerektiği anda, Davutoğlu Dışişleri Bakanlığı'na veda edebilir.

Mehmet Akif Beki bu kadar sert yazdıysa, bunu önceden görmüştür mutlaka.

Mehmet Tezkan - MİLLİYET

Gösteri odaklı dış politika..

Valla bi şeyler oluyor..

Olmasa; Başbakan’ın eski danışmanı durduk yerde Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu yaylım ateşine tutmazdı..

Olmasa; dedeler torunlarına dış politikadaki zaferlerimizi anlatmaya hazırlanırken en destek kalem; dış politikanın popülizme tahammülü yoktur diye du bi dakka yazısı patlatmazdı..

Belli ki Davutoğlu’nun her daim kameraların önüne geçmesi ‘konut’ta rahatsızlık yaratmış..

Yaratmış ki Başbakan’a en yakın isim;

“Her ‘one minute’ çıkışına ‘two minutes’ eklemek, her yangına benzin dökmektir” diyerek frene bas uyarısı yapmazdı..

Hatta; ‘Davutoğlu’nun şov merakı yüzünden Güvenlik Konseyi’nde çekimser kalamadık ABD ile ters düştük. Bu işler uhuletle suhuletle götürülemez miydi’ diye fatura kesmezdi..

Eski danışmanın Davutoğlu için yazdığı şu satırlara bakın..

“Manşet atar gibi takdim ediyor dosyalarını.

Her vesileyi zorluyor, her fotoğrafta boy gösterme ihtiyacı hissediyor.

Sonuç gösteri odaklı bir dış politika.

Stratejik derinlik stratejik endama bırakıyor yerini(...)

Dış politikada başarı hırsı, bakarsınız diplomatik felakete sürüklemiş sizi.”

*

Bence bu satırlara cevabı, Davutoğlu’nu Türkiye’nin gördüğü en iyi dışişleri bakanı ilan eden versin.

Sayfa Yükleniyor...