Mayınlı araziler temizlenince kimin olacak?

Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlendikten sonra kime verileceği tartışılıyor. Bölgede yaşayanlardan farklı sesler yükseliyor.

Mayınlı araziler temizlenince kimin olacak?

imzaladığı ve TBMM tarafından da onaylanan uluslararası anlaşma uyarınca 2014'e kadar mayınlı arazilerini temizlemek zorunda. 510 kilometrelik ve 350 metre genişliğindeki Türkiye-Suriye sınır hattında toprağa gömülü 615 bin mayın var.


Güney sınırında Hatay'dan Şırnak'a uzanan Kıbrıs adası büyüklüğünde büyük bir şeridin temizlenmesi gerekiyor. TSK 'Ben yapamam' dedi ve NATO'yu adres gösterdi. NATO'nun mayın temizleme kuruluşu NAMSA'nın 5 yılda temizliği yetiştiremeyeceği düşünülüyor.

Hükümet 'Bu arazinin işletmesini 40 küsur yıllığına verelim, ihaleyi kazanan temizlesin ve işletsin' diye düşündü, buna uygun bir kanun tasarısı hazırladı. TBMM'deki tasarıya göre mayından temizlenecek alanlar, bu faaliyeti yürüten şirkete bırakılacak. Mayın temizleme süresi 5 yılı, arazinin kullanım süresi ise 44 yılı geçemeyecek.

Tasarı üzerine muhalefet 'Toprağımızı peşkeş çekiyorsunuz' diye itiraz etti. Arazinin İsrail kuruluşuna verileceği ortaya atılınca tartışma daha da kızışt. Muhalefet, mayınlı arazi ihaleye hizmet alımı olarak çıkarılsın, arazi temizlensin, sonra da köylüye dağıtılsın önerisini getirdi.

Mayınlı arazilere 1959 yılından bu yana hiç dokunulmadı, arazide herhangi bir kimyasal kullanılmadı ve ilaçlanmadı. Bu yüzden arazi organik tarım için çok elverişli ve organik tarım dünyada revaçta.

Peki mayınlı arazi nasıl temizlenecek? Temizlendikten sonra kullanım hakkı kimin olacak? Türkiye'nin gündemindeki bu soruya günlerdir Ankara kulislerinde yanıt aranıyor. Zira son karar Meclis çatısı altında verilecek. Bu sorular, askere, bakanlara, milletvekillerine yöneltiliyor. Peki mayınlı arazinin kıyısında yaşayanlar ne düşünüyor?

Arazinin mayınlardan temizlenmesinin ardından toprakların kimin olması gerektigi konusunda Güneydoğu'dan farklı sesler yükseliyor. Bölgedeki ziraat odaları başkanlarının önerileri arasında bile farklılık bulunuyor. Vatandaş ise toprakların kendilerine verilmesini istiyor.

Mardin Ziraat Odası Başkanı Malik Özkan, mayınlı araziyle ilgili şu görüşleri dile getirdi:

"Biz modern tarım teknikleri kullanamıyoruz. Biz arazinin yabancılara, bu işin uzmanlarına bırakılmasını istiyoruz. Onlara bırakılırsa iş sahaları çoğalır. Yabancılar gelince burada tarım sanayisi oluşur, burada yaşayan insanlari çin ekmek kapısı olur."

Urfa Ziraat Odası Başkanı Halil Dolap ise arazinin yabancılara verilmesine karşı çıktı:

"Burada bu kadar işsizlik varken, yabancı firmalar işletmeyi nasıl yapacak? İnsanlar yollara düşüyor işsizlikten, başka yerlere gidiyor. Kooperatifleşme olabilir, bilinçli tarım yapılabilir. Bu kadar işsizlik varken neden yabancı firmalar?"

ELİTAŞ: KOÇ YA DA SABANCI YAPABİLİR
NTV yayınına bağlanan AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, Oğuz Haksever'in sorularını yanıtladı.

Haksever: Neden hizmet alımı ihalesi yapılmadı da kiraya verme söz konusu?

Elitaş: Aslında Türkiye'nin komşu ülkeleri ile ilgili mayınlı arazi döşenmesi 1950’li yıllardan itibaren başladı. Bunun asıl sebebi kaçakçılığı önlemek amacıylaydı. Dünyada değişen teknoloji artık uzay çağında olduğumuz bir süreçte sınırların mayınla kontrol edilmesi yerine daha farklı ve çağdaş yöntemlerin ortaya çıktığını biliyoruz.

1992 yılından itibaren de mayınlı arazilerin temizlenmesi ile ilgili çeşitli faaliyetler, girişimler ortaya çıkmıştır. Ama bugüne kadar maalesef hiçbir hükümet bu konuyu cesaret edip yerine getirememiştir.

En son 2000-2001 yıllarında, 57. hükümet döneminde Genelkurmay Başkanlığı'nın bu konuyla ilgili temizleme talimatı verilmiş, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında alınan karar gereğince alınan böyle bir talimatın olması istenmiş. Enteresandır, 2001 yılında Genelkurmay Başkanlığı "44.7 milyon dolar verdiğiniz taktirde biz bu araziyi temizleriz" demiştir.

Fakat o dönemdeki iktidar maalesef ekonomik krizi bahane göstererek 44.7 milyon doları Genelkurmay Başkanlığı'na bunu verememiştir. 2003 ve 2004 yılında yine aynı talepler olmuş, 58 ve 59. hükümetle bu konuyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı'nın istediği ödeneği tahsis etmiş fakat Genelkurmay bu araziyi temizleyemeyeceği için parayı geri iade etmiştir.

Konuyla ilgili Meclis tutanakları da var, çeşitli milletvekillerimizin sordukları sorular. Zamanın Milli Savunma Bakanı sayın İsmet Sezgin’in verdiği cevap var, 'Bunu Genelkurmay Başkanlığı temizleyemiyor' diye ifadesi var. Yine zamanın İçişleri Bakanı'nın bir milletvekilinin sorduğu soruya verdiği yanıt var 31.7.2001 tarihli, 'Bunu temizleyemiyoruz' diye...

Yasanın ikinci maddesi diyor ki, 'Bu mayınlı arazilerde öncelikli hizmet alımı şeklinde yapılır' diyor ihale girme süreci. Hizmet alımını ve şartlarını kim tespit edecek? Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Tarım Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı'ndan oluşturulacak bir kurul tarafından bu ihalenin yöntemi tespit edilecek. İhale yapıldıktan sonra verilip verilmeyeceği konusunda da bu kuruluş yetkili.

Şimdi burada bir çay kaşığı suda fırtına koparılıyor. Sanki ihale yapılmış, bu hizmet alımı sözleşmesine hiç kimse müracaat etmemiş, temizle ve işlet yöntemi uygulanıyormuş gibi bir ifade kullanılıyor. Kamuoyunun kafasında çeşitli şeyler ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Bugün dünya çapında büyük şirketlerimiz var, bu şirketlerimiz gıdayı bilmez, bu şirketlerimiz otomotivi bilmez ama hizmeti satın alarak  bunlar organik tarım yapabilirler.

Mesela Koç grubu yapabilir, Sabancı gurubu yapabilir, başka gruplar yapabilir. Dünyadaki bu işi temizlemeyi bilen şirketlerle gelip herhangi bir Türk şirketi de mayın temizlemesini yaptırabilir.

Burası özel ihtisas olan bir yer ve mayın temizlemesi de sürekli yapılan bir şey olmadığı için dünyada 15-20 tane şirket var bu işi yapan. Türk şirketleri de karlı görüyorlarsa, verimli görüyorlarsa bir şirketle anlaşıp burayı temizletip işletebilirler.

Burada en önemli noktalardan biri de şu: En fazla 5 yılda temizleyeceksiniz, yani 2 yılda da temizleyebilirsiniz 3 yılda da. Bir de buradaki kamuoyunda soru işareti oluşturulan mesele sanki 44 yıllığına kiraya veriliyormuş gibi bir şey var. 44 yıllığına kiraya verilmiyor, 44 yıldan aşağı doğru inmek üzere 10 yıl da olabilir, 5 yıl da olabilir, 15 yıl da olabilir.

ÜRETİLECEK BUĞDAY TOPLAM ÜRETİMİN ANCAK YÜZDE 1'İ OLUR
Haksever: Peki İsrail nereden çıktı?

Elitaş: Onu bilmiyorum kim çıkardıysa. Organik tarımda dünyadaki en ileri teknolojiyi uygulayabilen ülke İsrail olduğu için 'İsrail bunu yapabilir' şeklinde niyet okuma ile ortaya çıkıyor.
Bir de Meclis kürsüsü içinde konuşan milletvekilleri konuya hakim değiller. Hamasetle nutuk atıyorlar. Bakın geçen bir milletvekili '2 Kıbrıs büyüklüğünde bir arazi' diye söyledi.

Kıbrıs adasının büyüklüğü 9 milyon 250 bin kilometre kare, bu bölge 200 bin kilometre kare. Yani Kıbrıs arazisinin yüzde 2’si kadar olan bir araziyi çok büyük bir arazi gibi göstermeye çalışıyorlar.

Tamamen buğday üretilse burada üretilen buğdayın Türkiye'de yıllık üretilen buğdayın yüzde birine tekabül etmeyen bir miktar.

Ama ne hikmetse daha önceki arazi 1934 yıllarında satılmış yabancılara mülk satışı ile ilgili kim karar verdiyse. Herkesi ihanetle suçlayan muhalefet bu konuda da yapamadıkları işi, uygulayamadıkları beceriyi 60. hükümetin uygulamasının herhalde rahatsızlığı içindeler. Bu bölgenin temizlenmesi konusunda herkes mutabık."

Sayfa Yükleniyor...