Mektup 4: Oh çekecekken nefesimizi çektiler!

Kot taşlama işçilerinin sesi Abdülhalim Demir "çözümsüz çözümleri" anlatan bir mektup daha kaleme aldı.

Mektup 4: Oh çekecekken nefesimizi çektiler!

“'Kot kumlama işçilerinin sorunları çözüldü, Bakanlık imdatlarına yetişti, kot işçileri emekli oldu' gibi haberler yapıldı. Kamuoyunda Bakanlık görevini yaptı gibi bir izlenim oluştu..." diyen Demir, ölümcül silikozis hastalığı ile mücadele ederken karşılaştıkları "çözümsüz çözümleri" anlatan bir mektup kaleme aldı.

Silikozis hastası Abdülhalim Demir, daha önce de “Leyleğin atılmış yavruları” ve “Ölümü beklemek nedir bilir misiniz?”, "İşçiyiz diye ölüm bize reva mı?" başlığıyla kamuoyuna üç mektup göndermişti.

İki kardeşiyle birlikte kot taşlama işinde çalıştıktan sonra silikozis hastalığına yakalanan Demir'in son mektubu şöyle:

SİLİKOZİS HASTALARINA DEVLET TERAPİSİ!
Silikozis ilk olarak 1933’te Amerika’da bir tünel yapımında, 700 kişinin çalıştığı ve 400 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir vakada adını duyurmuş dünyaya. Yani, slikozis tıp tarihine 1933’te girmiş ve 1960’larda Avrupa’da açık ortamda silika maddesinin kullanımı yasaklanmış.

Ben ise 2005 yılında bir arkadaşımın ölümüyle tanışıyorum silikozisin ismi ve kendisiyle. Ben adını duyduğumda o çoktan ciğerimde yer edinmiş. Silikozis, tedavisi olmayan ve ölümle sonuçlanan bir hastalık. 1987’de ’de yapılmaya başlanan tekstildeki kot kumlamaya bağlı olarak ortaya çıkıyor.

SESİMİZİ DUYAN DEVLET DEĞİL, DUYARLI İNSANLARDI
20 yılda 5 bin kişi çalışmışız kot kumlamada. 2005’te ölmeye başladık, 2008’de sesimizi duydular. Ama sesimizi duyan devlet değil, duyarlı insanlardı. 2008’in Haziran ayında haklarımızı elde etmek ve bu durumda olmamızdan sorumlu olanların ceza almaları için bir araya geldik. Gönüllü insanların, sendika temsilcilerinin, doktorların, siyasi parti temsilcilerinin, sanatçıların ve avukatların desteğiyle bir komite kurduk. Birçok arkadaşımıza ulaştık. 9 Eylül 2008’de bir basın açıklamasıyla bizi bu hale getirenlerin aleyhinde şikayette bulunduk, hak kayıplarımızın temini için davalarımızı açtık.

“OH” ÇEKECEKKEN, OLAN NEFESİMİZİ İÇİMİZDEN ÇEKTİLER
2009’un Nisan ayında bir “oh” çekecekken, olan nefesimizi içimizden çektiler. Sağlık Bakanlığı tekstilde kumun/silikanın kullanımını yasakladı. Çalışma Bakanlığı’ndan beklediğimiz açıklama Sağlık Bakanlığı’ndan gelmiş oldu. Çalışma Bakanı geri kalmamak için bir genelge yayınlayarak eski kazanımlarımızı yeni bir şeymiş gibi anlattı. Bakanlık, sigortalıların meslek hastalığının tespiti halinde iş gücü kaybının karşılanacağını, sigortası olmayanlar için ise müfettişlere aynı işyerinden birinin şahitlik yapmasının yeterli olacağını açıkladı. Bu haberler medyada geniş yer buldu. “Kot kumlama işçilerinin sorunları çözüldü, Bakanlık imdatlarına yetişti, kot işçileri emekli oldu” gibi haberler yapıldı. Kamuoyunda Bakanlık görevini yaptı gibi bir izlenim oluştu.

BAKANLIK İŞYERİNDE ÇALIŞIR HALDE KUMLAMA TEZGAHI ARIYOR
Gelelim işin aslına; silikozis tıp tarihine meslek hastalığı olarak geçmiş, biz meslek hastalıkları hastanelerinden “silikozis meslek hastalığıdır” teyitli raporlar alıyoruz. Buna rağmen, Bakanlık işyerinde çalışır halde kumlama tezgahı arıyor. Yani, Sağlık Bakanlığı’nın 5 gün önce sağlıksız bulduğu için yasakladığı işi sen meslek hastalığını teyit etmek için işyerinde arıyorsun. Ve yine senin müfettişlerin sigortalı olduğumuz halde çalışır halde kumlama tezgahı tespit edemedikleri için raporlarımızı olumsuz yazıyor. Ve gözlerimizin içine bakarak şu cümleleri kullanıyor: “Evet sen orada sigortalısın ama ne malum orada kumlamada çalıştığın, ya çaycılık yapmışsan...”. Sanki bu hastalık normal bir hastalık ve normal koşularda oluyormuş gibi… Ve yine sigortasızlar için aynı işyerinde çalışan sigortalı şahit isteniyor. İşyeri kapanmış, sen 13 – 14 yaşlarında çalışmışsın, askerde çürük alınca hastalığını öğrenmişsin, dönüp oksijen tüpüne mahkum olmuşsun, sana “kalk, hiç sigortalı işçi çalıştırmayan işyerinde sigortalı bir şahit bul, maluliyet hakkını verelim” diyorlar. Geri kalan 3-5 yıllık ömrünü bir nebze de olsa huzur içinde geçirmeni sağlayacaklarına seni mahkeme kapılarında süründürüyor. Yani, Çalışma Bakanlığı geçmişte ihmal ettiği, yapmadığı görevini yine yapmıyor.

İŞ GÜCÜ KAYBI ÖZÜRLÜ MAAŞI BAŞVURUSU YAPTIĞIMIZDA YÜZDE 0’A DÜŞÜVERİYOR
Bizler çaresiz kalınca 2022 sayılı yasadan faydalanmak için, yani 166 TL olan özürlü maaşını alabilmek için hastane yollarına düşüyoruz. 2008 Ekim ayında Resmi Gazete'de yayınlanan pnömokonyos tablosuna göre yüzde 50 olan iş gücü kaybımız, özürlü maaşı başvurusu yaptığımızda yüzde 0’a düşüveriyor. 2006’daki yönetmeliğe dayanarak akciğerin bitmiş dahi olsa üfleme testi üzerinden oran belirleniyor. Elinde eski raporların, o da yetmiyormuş gibi yeni yönetmeliği de yanımızda götürüyoruz. Kimileri; “Bakanlık bize tebliğ etmedi” diyor, kimileri “o yönetmelik SGK için geçerli” diyor ve çaresiz, üzgün bir ifadeyle gözlerini kaçırıyor bizden. Çünkü onlar, çaresizliğimizi bilen ve ölümümüze şahit olan doktorlar...

GENÇ YAŞLARDA ÖLECEKLERİNE ÜZÜLMESİNLER” DENİLİYORSA...
Sağlık Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığının görevini yapıp yapmadığına buyrun siz karar verin. Eğer bu bir terapi yöntemiyse, eğer “Bu insanlar zaten birer birer ölüyor. Biz onları çıkmazda bırakalım ki, genç yaşlarda öleceklerine üzülmesinler” deniliyorsa, doğrusu bunda başarılı oluyorlar, çünkü intihara teşebbüs eden arkadaşlarımız dahi oldu.


Abdulhalim DEMİR

Sayfa Yükleniyor...