'Mitingleri sevmiyorum'

Milliyet  Gazetesi Yazarı Taha Akyol: "Mitingsiz demokrasi elbette olmaz... Ama bizde ölçüsü kaçtı."

'Mitingleri sevmiyorum'

Sevmiyorum çünkü mitingler siyasette “tribünlere oynamaya” yol açıyor.

Stadyumlar gibi mitinglerde de kalabalıkları coşturacaksın; takım fanatiği haline getireceksin...

Bu nasıl olur? Bağırarak konuşacaksın, duyguları kabartacaksın.

Sonra, taraftarı coşturmak için rakibe hakaretler yağdıracaksın.

Bir Meclis komisyonunda, bir parlamento genel kurulunda söylense ayıplanacak, hatta tutanaklardan çıkartılacak sözleri miting meydanlarında peş peşe sıralayacaksın!..

Üç miting, beş miting... Sonraki mitingler için yeni laflar, yeni flaşlar lazım olduğu için “tribün faktörü” gün geçtikçe daha öfkeli, daha provokatif hale geliyor.

Ben sevmiyorum, siz seviyor musunuz TV’lerde izlediğiniz mitingleri?!

Eminim miting meydanında ateşli “taraftar” kesilen biri, akşam evinde, çocuklarının yanında aynı şeyi seyrettiğinde sıkılmaktadır.

Maalesef bu tarzdaki mitingler zaten yufka ve katı olan siyasi kültürümüzü büsbütün yüzeysel ve sert hale getiriyor diye endişe ediyorum.

Katılım değil seyircilik!

Partilerin Meclis grupları da maalesef bu hale geldi; tribünlere döndü... Yine sadece lider konuşuyor ve yine tribünlere konuşuyor, bütün haber kanalları yayınlıyor çünkü.

Cesareti varsa yayınlamasın! Hemen tribünlerin öbür tarafından protestolar gelir: “Bizim lideri niye yayınlamıyorsunuz, satılmışlar!” falan...

Halbuki partilerin grup toplantıları “müzakere” için vardır. Milletvekilleri konuşur, partinin gidişatını eleştirirler, teklifler sunarlar.

Demokrat Parti grubu Menderes’e güvensizlik oyu vermiş, Adalet Partisi grubu Demirel’in bütçesini reddetmişti! CHP tarihinde de Ecevit Meclis grubunda kendini göstererek yükselmişti.

Şimdi partilerin grup toplantılarında bile milletvekilleri “taraftar seyirci” konumundadır. Eleştiri ve teklifleriyle ‘katılım’ yapamıyorlar.

Zaten önseçim kaldırıldığı için vekiller ‘merkez’den atanıyor.

Parti politikaları, sadece lider ile onun zaten güvenip yanına aldığı dar kurullarda görüşülüyor.

Katılıma ve farklılıklarla iletişime imkân vermeyen bu durum da aynı şekilde zaten yufka ve katı olan siyasi kültürümüzü büsbütün yüzeysel ve sert hale getiriyor.

Ya seçimlerden sonra?

Mitingsiz demokrasi elbette olmaz... Ama bizde ölçüsü kaçtı.

TV’ler sayesinde iletişimin gelişmesiyle siyasi faaliyetlerin Batı’da olduğu gibi bizde de miting meydanlarından ziyade TV stüdyolarındaki tartışmalara, konuşmalara kayması beklenirken... TV’lerden yayınlanması mitingleri kızıştırdı.

Görsellik ve yüzeysellik siyasi kültürümüzde içeriği ezdi adeta!

Çağımızın en büyük siyaset bilimcilerinden Giovanni Sartori, benim “tribün siyaseti” dediğim bu olguya “video politikası” diyor. Bunun “havai, sorumsuz ve popülist” bir siyasi kültüre yol açmış olmasından yakınıyor. Çünkü bu tarz “kitleleri çok kötü ve daha yüzeysel bir şekilde bilgilendiriyor.” Dahası, “tutkuları ve öfkeleri kabartan, fakat sorunları çözme yeteneğimizi geliştirmek yerine sorunları ısıtan” bir etki yaratıyor. (Anayasa Mühendisliği, çev. Ergun Özbudun, sf. 192-195)

Seçimlerden sonra ’nin önünde fevkalade zorlu bir süreç var: Kürt meselesi derinleşirken bir anayasa yapabilmek!

O zaman aklıselim gerekecek, itidal ve uzlaşma gerekecek; bugün mitinglerin pompaladığı havanın tam tersine.

Sayfa Yükleniyor...