Mor kraliçe

Zarif duruşu ve hoş kokusuyla lavantanın adı yüzyıllardır sağlık ve güzellikle birlikte anılıyor.

Mor kraliçe

National Geographic 'de Ali İhsan Gökçen'in kaleminden lavanta;

"Zarif duruşu ve hoş kokusuyla lavantanın adı yüzyıllardır sağlık ve güzellikle birlikte anılıyor. Tıptan kozmetiğe pek çok alanda kullanılan lavantanın, bol nektarlı mor çiçeklerinin arasında gezinen kelebek ve arıların görüntüsü, doğanın yaz aylarında sunduğu bir armağan gibi...

Lavantanın hafızamdan hiç silinmeyen mor rengi ve kokusuna olan aşkım, annemin, çamaşırlarımın arasına koyduğu o küçük torbayı fark etmemle başlar. İlk gençlik yıllarımda kullandığım ilk koku da lavanta kolonyasıydı. Bir zamanlar sokaklarda çingene kadınların sepetlerinde sattığı lavanta torbalarından yayılan koku sonra birden kayboluverdi. Hayatıma başka kokular girse de, o koku ve renk hafızamın bir köşesinde saklanmış olmalı ki, bir arkadaşımın düğününde nikâh şekeri yerine dağıttığı lavanta torbalarıyla anılarım canlanıverdi. Ama bu kadarla kalmadı; lavanta, kokusu, rengi hatta tadıyla yeniden hayatıma girmeye başladı. Ve gençliğimin lavanta kokusunun izini sürmeye karar verdim.

Mor zarafetin keten torbalardan ve parfüm şişelerinden tarlalara uzanan izleri, mitolojiden edebiyata, geleneksel kültürden tıbba kadar hemen her alanda karşıma çıktı. Geçmişten bugüne adı, temizlik, arınma, sakinleştirme, iyileştirme, böcekleri uzaklaştırma, ağrı dindirme ve güzelleştirmeyle birlikte anılan bu değerli bitki günümüzde sağlıktan kozmetiğe ve gıdaya kadar pek çok alanda kullanılıyor. Banyomuzun köpüğünde, yudumladığımız çayda, evimizin odalarını saran tütsüde, yediğimiz dondurmada, duvardaki resimde ya da bahçemizin bir köşesinde var olabildiği gibi, onunla etli bir yemeğin üzerindeki sosta da karşılaşmak mümkün... Botanikçiler, "gövdesinin uzunluğu yarım metreye ulaşan, üzerinde yıldız şeklinde tüyleri olan, hoş kokulu, çok yıllık çalı formunda bir bitki" olarak tanımlasa da, bu zarif bitki, bir kadın gibi, bazen baştan çıkarıcı, bazen sakinleştirici, bazen de yanına yaklaştırmayan bir "afet" olabilir. Adının Artemis'le birlikte anılmasının nedeni de bu olsa gerek. Mitolojiye göre, lavanta, doğduğu andan itibaren Artemis'in kutsal bitkisi olmuş.

Tanrıçanın lavanta çiçeğini, yaprağını ya da yağını vücuduna sürerek her daim misler gibi koktuğu rivayet olunur. Denizli Hierapolis Tiyatrosu'ndaki bir kabartmada yer alan, tanrıçanın doğumu betimlemesinde genç kızlar, ellerinde lavanta çiçekleri ve afyon kozalarıyla Artemis'in kutsal doğum olayını izler.

Lavanta (Lavandula L.) kelimesi, Ortaçağ Latincesi'ndeki livendula türünün adından türetilerek Türkçe'ye geçmiş olmalı. Livendula kelimesi ise, muhtemelen livere (mavileştirmek) ile lavare (yıkamak) sözcüklerinin birleşmesinden oluşuyor.

Tarihin hoş kokulu yapraklarında, Meryem Ana'nın, güvelerden uzak tuttuğu ve iffeti koruduğu için lavantayı sevdiği, Ortaçağ Rönesans döneminde vebadan korunmak için binaların zemininin lavantayla kaplandığı anlatılır. I. Elizabeth'in, çiçeğinin şekerle karıştırılmasıyla hazırlanan lavanta konservesini sevmesinin nedeni, muhtemelen gerginlikten arınmasına yardımcı olmasıydı...

Adı ana tanrıçalar ve kraliçelerle anılan lavantalar, artık Burdur Gölü'nün masmavi sularına nazır kıraç toprakları canlandırıyor. Keçiborlu'da göle bakan tahıl tarlaları yerini son yıllarda lavanta tarlalarına bırakmaya başlamış. Temmuz ayı sonlarına doğru başlayan lavanta hasadı türkülerle şenleniyor: "Bir taş attım havaya, geldi düştü araya, on beş kızı kandırdım bir şişe lavantaya oy..."

Mor öbekler arasında dolaşırken en çok hangisinden büyülendiğime karar veremiyorum; renginden mi, kokusundan mı? Hasat öncesi bana lavanta arazilerini gösteren yöredeki esansiyel yağ fabrikalarından birinin sahibi Mehmet Doğan, lavanta yağı döneminin haziran ortasındaki gül hasadından sonra başladığını söylüyor. Temmuz başında çiçeklenmeye başlayan lavantanın hasadı ağustos ortasına kadar sürüyor...."

Devamını National Geographic Türkiye dergisinin Eylül 2012 sayısında okuyabilirsiniz.

Sayfa Yükleniyor...