Nahide Akgün kazandı ama sevinemedi!

Nahide Akgün (Opuz) AİHM'in aile içi şiddetle ilgili aldığı karar karşısında hâlâ tehdit altında yaşadığı için karara sevinemedi.

Nahide Akgün kazandı ama sevinemedi!

'de kadına karşı şiddetle mücadelenin önemli isimlerinden Avukat Canan Arın, AİHM'in kararını, "Çok memnun oldum ama Cumhuriyeti’nin insan hayatına, kadın hayatına bu kadar değer vermeyen bir ülke olmasından dolayı çok utandım. Yerin dibine girdim" sözleriyle değerlendirdi.


Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği Kurucusu Pınar İlkkaracan ise "Böyle bir muamele görüp de resmi görevliler tarafından kayıtsızlıkla karşılaşan kadınların elinde bir silah var şimdi. Kadın hareketi açısından son derece önemli bir karar. Aile içi şiddetin ötesine geçmiş bir karar. Türkiye kadına karşı ayrımcılıktan suçlu bulunuyor" dedi.

Nahide Akgün (Opuz) ise hâlâ tehdit edildiği için suskunluğunu bozmadı, duygularını avukatı aracılığıyla ntvmsnbc'ye iletti. Annesini öldüren ve kendisine yıllarca şiddet uygulayan eski eşi hapisten çıktığı için kendini güvende hissetmediğini ifade etti.

Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından 36 bin 500 Euro tazminata mahkum edilmesiyle noktalanan süreç Diyarbakır'da başladı. Kendisini ölümle tehdit eden, annesini öldüren kocası aleyhine 30 kez koruma talebinde bulunduğu halde koruma kararı aldıramayan üç çocuk annesi Nahide Akgün iç hukuk yolları tükenince 2002 yılında AİHM'ne başvurmuştu. 14 yıl süren şiddet dolu serüven, AİHM'den gelen kararla aile içi şiddete maruz kalan bütün kadınlar için bir "ilk" ve "örnek" oldu. Türkiye, karar kesinleştikten sonra Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından gerekli mekanizmaları devreye sokması için takip edilecek.

2002'de annesi ile birlikte İzmir'e kaçma girişiminde bulunurken, annesinin eşi Hüseyin Opuz tarafından tabancayla öldürülmesinin ardından bir kez daha savcılığa başvurarak boşanan Nahide Opuz, Akgün soyadını aldı.

Ömür boyu hapse mahkum olan eski koca, 2008'de serbest bırakıldı.

Av. Mesut Beştaş, "Nahide Hanım karara sevindi mi? Kararın hayatını olumlu anlamda değiştireceğine ilişkin bir inancı oldu mu?" sorusuna şu yanıtı verdi:

EZME-ÇİĞNEMEYLE DOLU BİR...
Bu kararın Nahide Hanım'ın yaşantısını değiştirecek duygusu yarattığı kanısında değilim. Belki de kararın sonuçlarını tam olarak algılamamış da olabilir. Onun için belki bu, kendisinin yaşadığı dram karşısında küçük bir sevinç olabilir. Öyle ciddi bir dram yaşamış ki, böyle bir yaşam içinde bu karar kendisini çok fazla sevindirmemiş olabilir. Çünkü dosya hakikaten şiddetle, ezme-çiğnemeyle dolu bir dosya. Sonuç, geçmişte yaşananların hepsini bertaraf etmeyebilir. Düşünün ki, siz on yıl boyunca sürekli işkence görüyorsunuz. Ondan sonra size işkence yapan kişi mahkum edilmiş. Evet, bu sizde bir etki yapar ama geride bir on yılınız kalmış. İnsanın geçmişte yaşadıklarının tamamen silinmesi, böyle bir karar verilmiş olsa bile, yaşamamış farzetmesi mümkün değil.

Av. Mesut Beştaş atılacak adımlar konusunda ise şunları söylüyor:

DEVLETE BÜYÜK YÜKÜMLÜLÜKLER YÜKLENİR
Bundan sonra atılacak adımlar hükümete ait adımlar olacak. Karar AHİM'de büyük daire tarafından onaylanırsa, devlete büyük yükümlülükler yüklenir. Hükümün yerine getirilmesi için bir sıkıntı çıkarsa doğal olarak mahkemeye bildirmemiz gerekir.

Avukat Canan Arın:
UTANIYORUM. YERİN DİBİNE GİRİYORUM
Çok memnun oldum, çok utandım. Türkiye Cumhuriyeti’nin insan hayatına, kadın hayatına bu kadar değer vermeyen bir ülke olmasından dolayı utanıyorum. Yerin dibine giriyorum. Ve bunun AİHM’de mahkum edilmesinden dolayı da utanıyorum.

Sanıyorum ki savcılara, yargıçlara ve özellikle İçişleri Bakanlığı çalışanlarına, yani polislere çok güzel bir ders olur. Bundan sonra demek ki hepimiz ayrı ayrı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidip Türkiye’yi mahkum ettirmek zorundayız. Çünkü derhal verilmesi gereken bir kararda oyalıyorlar, duruşma açıyorlar, kanıt toplamaya kalkıyorlar. Bütün bunlar daha sonra yapılması gereken işlemler. Zira bir insanın öldürülmesi sözkonusu... AİHM’in kararının son derece çarpıcı, güzel ve devletlerin kadınların hayatındandan da sorumlu olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Bu yüzden çok önemli. Ve tabii bu kararı iç hukukta uygulamak da biz avukatların görevi.

OLMASI GEREKENİ VARMIŞ GİBİ GÖSTERMEK
Uluslararası toplantılara gidip gerçeğe aykırı beyanlarda bulunarak olması gerekeni varmış gibi göstermek sonuçta bir işe yaramıyor. Tarafsız mahkemelerde dönüyor bu işler.

KANUN ÇIKALI 10 YIL OLDU AMA...
4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa ile ilgili bir defa yaygınlık yok, kadınlar haklarını bilmiyor. Haklarını bilen kadınlara kadınların da yaklaşımı çok kötü. Mahkemeler, hakimler gerekeni yapmıyorlar. Polisin yanında avukat olmazsa, polis hiç oralı olmuyor. Yani polis başına iş çıkmış gibi davranıyor. Oysa işi bu. Onun için polis, jandarma ve bu konuyla ilgilenen tıp mensuplarının ciddi olarak eğitim alması gerekiyor. Kanun çıkalı 10 yıl olmuş, eski eşleri kapsamıyor. Bu yüzden kanunun kapsamının genişletilmesi gerekiyor.

Pınar İlkkaracan:
TÜRKİYE AYRIMCILIKTAN SUÇLU BULUNDU
Aile içi şiddet, kadına karşı ayrımcılık, kadının ikincil konumda olması... Türkiye bu nedenlerle suçlu bulunuyor. Yani bu karar aile içi şiddetin ötesine geçmiş bir karar. Ve muhteşem bir karar! Türkiye kadına karşı ayrımcılıktan suçlu bulunuyor. Karar ayrıca Avrupa Konseyi ülkeleri için emsal karar oldu. AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 2, 3 ve 14. maddelerden suçlu bulundu.

YABANCI GAZETECİLER NEYİ MERAK EDİYOR?
Kararın ardından beni arayan yabancı gazeteciler, "Aile içi şiddet bu kadar yaygındı da, neden ilk defa bu kadın başvurdu" diye soruyorlar. Nedeni çok basit. Çünkü kadın tesadüfen hayatta kalmış, 13 yıl korunmamış. Dolayısıyla davayı takip edebildi. Diğer vakalarda ne oluyor; kadınlar ölüp gidiyor.

TAKİBİ AVRUPA KONSEYİ YAPACAK
AİHM'in kararından sonra Türkiye’nin gerekli mekanizmaları devreye sokması için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi konuyu takip edecek. Kadın hareketi açısından yıllardır söylediğimiz şeyi AİHM tamamiyle kayda geçirmiş oldu. Bizim söylediğimiz ve sağır kulaklarla karşılaştığımız şeyleri şimdi AİHM söylüyor. Böyle bir davranışla karşılaşıp da resmi görevliler tarafından kayıtsızlıkla karşılaşan kadınların elinde bir silah var şimdi. Kadın hareketi açısından son derece önemli bir karar. Bir benzer karar CEDAW’dan çıktı. Çünkü buna benzer maddeler CEDAW’da var. CEDAW Komitesi’nin Avusturya ile ilgili aldığı bir karar var. Avusturya Hükümeti karardan sonra inanılmaz kaynak ayırmak zorunda kaldı, yeni sığınaklar açıldı, yeni protokoller ve yeni bir eylem planı hazırladılar.

YASAL REFORMLAR YETMEZ
Kararda, "aile içi şiddeti Türkiye engellemiyor", en önemlisi de "yasal reformlar yetmez" deniyor. İçimin yağları eridi. Biz TCK’yı ısrarla, zorla yaptırıncaya kadar canımız çıktı.

Türkiye'nin "Harika yasal reformlar yaptık" savunmasına karşılık kararın her yerinde "yasal reformlar yetmez. Yasan iyi olabilir ama sen sıfır koruma yapıyorsun" deniyor. Kararda, aile içi şiddet konusunda Türkiye’nin hiçbir önlem almadığını, savunmada davacının şikayetini geri çektiği savunmasına karşılık olarak da, “Geri çekilir veya çekilmez, bunun hiç bir önemi yok. Devletin şikayet olsun veya olmasın şiddete uğrayan kadını korumak asli görevidir" deniyor. 

Yine, "Türkiye’de otoriteler, hükümet, adli sistem, polis kadınlara karşı ayrımcılığa o kadar kayıtsız ki, kadına karşı suç işleyenler neredeyse dokunulmazlar. Dolayısıyla, kadına karşı ayrımcılığın kaldırılması için hiçbir önlem alınmıyor. Türkiye’de aile içi şiddeti besleyici bir ortam oluşuyor" deniliyor.

AİLE İÇİ ŞİDDET PROTOKOLÜ
Avrupa'da aile içi şiddet konusunda standart prosedür şudur: Polisin elinde aile içi şiddet protokolü denen bir şey var. Buna göre, kadın şiddet gördüğünde akıbetinin ne olacağı mutlaka yazılıyor. Polis kadına ne diyecek, kadının güvenliğini sağlamak için sığınağa mı götürecek, evden uzaklaştrma mı verilecek tek tek yazılıyor. Polis, kadına hangi hakları olduğunu söylemekle yükümlü. Kesinlikle tutanak tutması lazım, çünkü bu ceza kanununa göre bir suç. Ne yapılacaksa o protokole göre yapılıyor. Bizde böyle bir protokol neden yok, aklım almıyor.

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
Madde 2:

Yaşama hakkı
1. Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez.


Madde 3:
İşkence yasağı
Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.

Madde 14:
Ayırımcılık yasağı
Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır.

Sayfa Yükleniyor...