'Ne oldu-Ne olacak?

Köşe yazarları dünkü seçimlerde AK Parti’nin seçim zaferinin altında yatan gerekçeleri ve oluşan yeni tablo sonucunda önümüzdeki süreçte neler yaşanabileceğini yorumladı.

'Ne oldu-Ne olacak?

dün sandık başına gitti ve kararını verdi. Oluşan yeni tablonun yorumlanması ise yeni başlıyor. Köşe yazarları seçimlerin galibinin AK Parti olduğunda hemfikirseler de bunun ne anlama geldiği ve muhalefetin durumu konusunda farklı görüşleri köşelerine taşıdı.


Mehmet Yılmaz (Hürriyet)
MEMLEKETİMİZE HAYIRLI OLMASINI DİLİYORUM


Bir seçim daha yaptık ve AKP halkımızın yarısının oyunu aldı, Başbakan’ı ve siyaset arkadaşları kutluyorum. Elbette bu seçim sürecinde bana bol miktarda mektup yollayıp AKP’nin seçimi kazanacağını ve benim moraracağımı söyleyenleri de kutlarım.

Bugün sabah ortaya çıkan tabloda Başbakan’ın etrafında “Padişahım çok yaşa” diye bağıracak hayli kalabalık sayıda insan olacaktır. Ben ise öbür taraftayım: “Mağrur olma sultanım, senden büyük Allah var” demesi gerekenlerden!

Recep Tayyip Erdoğan’ın şu anda en çok ihtiyaç duyduğu şey de benim söylediğim söz olmalı. Kafasının bir kenarında mağrur olmaması gerektiği fikri bulunmalı ki ülkemizde adam gibi bir demokrasi işlesin,seçimle gelen seçimle gitsin, ama seçimle gelemeyenin hakları da yok sayılmasın.

Fatih Çekirge (Hürriyet)
FİİLEN BAŞKAN


BU seçimlerin bir tek sonucu var:

O da; Tayyip Erdoğan’ın tartışmasız galibiyetidir... Ve çok daha ötesinde; yüzde 50 sonucuna göre Erdoğan psikolojik açıdan fiilen başkandır.

Bundan sonrasına bakarsak;

Eğer demokrasiyi bir bilek güreşi olarak görmüyorsak, bu galibiyeti hizmete yönelik tam yetki olarak değerlendirmeliyiz. Bu hizmetin çok önemli üç maddesi şudur:

1) Yeni Anayasa’nın toplumun tümünü kapsayacak şekilde hazırlanması.

2) Kürt meselesinin çözümü yolunda adımlar atılması. BDP’nin aldığı oyların, ihanetin desteği gibi görülmesi yerine, halkın tercihi olarak görülmesi ve bu doğrultuda Kürt meselesinin çözümünde, yeni anayasanın hazırlanmasında BDP’nin de katkısının alınması.

3) İşsizliğin çözümü...

Yeni dönemde 4 partili bir Meclis var artık.

Fikret Bila (Milliyet)
ERDOĞAN: KEMAL BEY’İN KAPISINI ÇALACAĞIM


Seçimden büyük bir zaferle çıkan BaşbakanRecep Tayyip Erdoğan’la, merakla beklenen “balkon konuşması”nı tamamlamasından hemen sonra sohbet olanağı buldum.

“21 milyon oy”

Başbakan Erdoğan, “Ben, oy oranından çok alınan oyu çok önemserim” dedi ve cebinden not kâğıdını çıkarıp gösterdi:

- Bakın, 2007’de aldığımız oy 16 milyon küsur, bugün aldığımız oy ise 21 milyon 150 bin. Bunu çok önemsiyorum. Üçüncü döneme giriyoruz ve oylarımızı bu denli artırıyoruz. Bize gösterilen bu güven nedeniyle mutluyuz.

“Kapısını çalacağım”

- Yeni anayasa sözü verdiniz. Yüzde 50 oy oranına ulaştınız. Nasıl bir çalışma yapacaksınız?

- Şimdi oylarımızı artırdık ama milletvekili sayısı şu anda 330’un altında gibi görünüyor. Sınır kapılarındaki oylar değiştirir mi, bilmiyorum. İktidar partisi olarak bize düşen başta ana muhalefet partisi olmak üzere muhalefetin kapısını çalmaktır. Kemal Bey’in kapısını da çalacağım. Bize düşen kendilerini uzlaşmaya, katkı vermeye davet etmektir. Eğer parlamento içinde olur alırsak ne âlâ, ondan sonra da sivil toplum kuruluşlarıyla temas etmek için yöntemimizi belirleriz. Kemal Bey’in bazı açıklamaları, bazı yaklaşımları oldu. Çalışmalara katılacaklarını, katkı vereceklerini söylediler. Biz de Kemal Bey’den katkı bekliyoruz. Dediğim gibi parlamentoda olur alırsak öyle devam ederiz, yok eğer vermezlerse, o zaman da kendi şartlarımız içinde biz çalışmamızı yürütürüz.

Başkanlık sistemi

Başbakan Erdoğan’a, yüzde 50 oy oranına ulaşmasının arzu ettiği başkanlık sistemine geçiş konusunda girişimde bulunmasını kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağını sordum. Şu yanıtı verdi:

- Ben başkanlık konusu tartışılsın istedim. Türkiye bunu tartışsın. Nitekim tartıştı, tartışıyor da. Ancak, bu konuda Kılıçdaroğlu’nun farklı bir anlayışı var. O öyle bir başkanlık sistemi tarif ediyor ki, parlamento olmayacak diyor. Halbuki öyle değil, aksine başkanlık sisteminde çok güçlü bir parlamento var. Çok güçlü bir parlamento denetimi var. İşte ABD’de görüyorsunuz. Parlamento olmayacak diye bir şey yok. ABD’deki başkanlık sisteminin başarısı bürokratik engelleri kırması olmuştur. Bu sağlanınca hızlı ilerleme mümkün oluyor. Ben tartışılsın istiyorum.

Hasan Cemal (Milliyet)
HER BAŞLANGIÇ BİR UMUTTUR


Dileriz, yüzde 50 oy Tayyip Erdoğan’ı balkon konuşmasındaki herkesi kucaklayan, uzlaşma öngören çizgisinden saptırmaz!

Seçim sonuçları mı? Satır başlarıyla:

1) Sözü uzatmak yersiz. Tayyip Erdoğan ve Ak Parti Türkiye’nin yarısının, yani her iki seçmenden birinin oyunu alarak büyük bir seçim başarısı elde etti.

2) Bu hakikaten bir büyük seçim başarısı, çünkü Ak Parti milletvekili genel seçimlerini üçüncü kez, üstelik oy oranını arttırarak gerçekleştirdi ve bir kez daha tek başına iktidar oldu. Bu sonuçla 12 Haziran, Tayyip Erdoğan’ın adını bir lider olarak Türkiye’nin siyasal tarihine yazdırmış oldu.

3) CHP’ye gelince, umduğunu bulamadı. Oylarını 2007’ye göre 5 puan, 2009’a göre 3 puan arttırdı; 3.5 milyon yeni oy aldı. Kemal Kılıçdaroğlu açısından bu bir başarı.

Mehmet Barlas (Sabah)
SEÇMENİN OYUNU KENDİSİNE VERİLEN HİZMET BELİRLİYOR


Eğer bir parti iktidar olduğunda seçmen kitlelerine hizmet götürebiliyorsa, ertesi seçimden de o parti iktidar olarak çıkıyor. Bir dar seçkinler kesimi içindeki sosyopolitik yorum farkları, seçim sonucunu değiştirecek kadar etkili olmuyor.

Bu seçimde de böyle olmadı mı sonuçta?

Rakip iki partinin oy oranlarının toplamı, AK Parti'nin oy oranına yetişemiyor.Artık laf ebeliğine bir ara verme zamanı geldi. Anketleri seçim sonucu gibi yorumlamak için vakit biraz geçti.

Kazanan belli. Kazanamayanlar da belli. Daha az oy alıp da "Biz kazandık" demek insanı sadece gülünç duruma düşürür neticede.

Hasan Bülent Kahraman (Sabah)
2011: SOSYOLOJİ, SİYASET, SEÇİM


Bu satırları yazdığım sırada sandıkların yarıdan biraz daha fazlası açılmış ve eldeki rakamlara göre AK Parti oyların yüzde 50'den fazlasını kazanmış görünüyor. CHP henüz yüzde 20'ler mertebesinde. MHP'nin barajı geçtiği anlaşılıyor. Bu sonuçlar üstünde uzun uzun konuşulmayacak gibi değil. Buna karşılık önümüzdeki dönemin en büyük tartışmasının parlamentodaki sandalye dağılımına dönük olacağını varsaymak mümkün.

Eldeki verilerin erken değerlendirmesine çok önemli saydığım bir saptamayla başlayayım. Bu köşede olsun bu konularda yazdığım diğer yazılarda ve kitaplarda olsun sürekli olarak bir şeyi dile getirdim bugüne kadar: siyaset sosyolojinin, o da ekonominin bir uzantısıdır. Elbette siyaset ideolojik bir şeydir. Ama ideoloji gökyüzünde boşlukta gezen bir hayal değildir. Şu belirttiğim unsurların oluşturduğu kompozisyon içinde biçimlenir ve ideolojiyi, layıkıyla söylersem,altyapı koşulları belirler.

Ruşen Çakır (Vatan)
HOCA’NIN RÜYASINI TALEBESİ GERÇEKLEŞTİRDİ


Necmettin Erbakan 1990’ların ortasında “Yoldan iki kişiyi çevirin; biri Milli Görüşçüdür, diğeri de olmayı bekliyordur” dediğinde ülkenin çoğu gülüp geçiyordu. Yaklaşık 15 yıl sonra onun bir “rüya”, hatta “ütopya” olarak görülen bu sözleri, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki talebeleri tarafından hayata geçirildi. Tabii burada Erdoğan’ın “Milli Görüş gömleğini çıkardık” sözlerini unutmamak lazım. Ama unutmamamız gereken bir başka husus da Milli Görüş’ten doğan diğer iki partinin toplam oylarının ancak yüzde 2’yi bulması, yani gönülleri Milli Görüş’te olan seçmenin ezici bir çoğunluğunun bu gömlek çıkartmayı çok da fazla önemsemeyip AKP’ye yönelmiş olmasıdır.

AKP’nin bu muazzam başarısının birçok nedeni var. AKP’nin 2007’deki yüzde 46.6 oyunun ana gerekçesi olarak 27 Nisan e-muhtırasının yol açtığı mağduriyet gösterilmişti ki hiç de yanlış bir tespit değildi. Fakat 4 yıl sonra, ortada herhangi bir mağduriyet yokken, hatta “mağdurlar mağrur oldu” iddiaları öne çıkarken yaşanan bu oy patlaması öncelikle her iki seçmenden birinin AKP iktidarından memnun olduğunu gösteriyor. İktidar partisinin Karadeniz ve İç Anadolu’daki hakimiyetini iyice pekiştirmesi ve buralarda MHP’yi marjinalize etmesi çok önemlidir. Yine AKP’nin sahil şeridinde, 12 Eylül referandumunda yaşamış olduğu hayal kırıklığından belli ölçülerde sıyrılmış olması, örneğin İzmir’de oylarını bariz bir şekilde artırması çok dikkat çekicidir. Sonuç olarak AKP’nin süregiden başarısını izah etmek için üretilen, “göbeğini kaşıyan adam”, “makarna, altın dağıtarak alınan oylar” gibi hiçbir inandırıcılığı olmayan iddialar artık mutlak bir şekilde tarihin çöplüğüne atılmıştır.

AKP’nin başarısının nedenlerini ilerleyen günlerde daha detaylı bir şekilde tartışırız ama bugünlük son olarak Erdoğan faktörünün altını çizmekle yetinelim. AKP’nin yüzde 50’yi yakalamasında birinci derecede belirleyici faktörün Erdoğan olduğuna inanıyorum. Bu sonuç onun “halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı” olma arzusunu (ki ben böyle düşünüyorum) iyice kamçılamış olmalı.

İsmail Küçükkaya (Akşam)
HER İKİ KİŞİDEN BİRİ


İlk kez bu köşede yazılmıştı, 'Başbakan Erdoğan'ın haziran seçimleri için hedefi yüzde 50' diye...

3 Ocak tarihli yazımız...

Ve başardı, her iki kişiden birinin oyunu aldı. Son kez genel başkan ve başbakan olarak seçime katıldı. Bundan sonraki hedefi halkın seçeceği cumhurbaşkanı olmak...

Siyasi tarihimizin büyük seçim zaferlerinden birini elde etti.

Başarıya giden yolu tamamıyla kendi uyguladığı stratejiyle döşedi. Yarışı 'sol-sağ' denklemi üzerine oturttu ve CHP'deki yükselişi durdurmak için sağ seçmenin duygularına hitap etti. 'Alevi vurgusu' da aynı amaca yönelikti. Sol gelmesin diye geniş bir kesim Adalet ve Kalkınma Partisi üzerinde birleştirildi.

Erdoğan, son dönemdeki sert söylemiyle bile hanesine puan yazdırmayı bildi. Yani Başbakan, o kadar popüler ve taban üzerinde etkili oldu ki; kutuplaştırdıkça oyunu artırdı. Erdoğan, milliyetçi kitleyi de 'Kürt sorunuyla ilgili söylemini' tamamen değiştirerek yanına çekti.

Ekrem Dumanlı (Zaman)
YENI BIR SAYFA


Bir seçimi daha geride bıraktık. Herkes eteklerindekini var gücüyle döktü. Meydanlar doldu boşaldı, ekranlar siyaset podyumuna döndü. Söylenmedik söz kalmadı. Zaman zaman siyasetin tadı kaçtı, üsluplar bozuldu, suçlamalar akıl hudutlarını zorladı. Reklam filmleri, afişler, propagandalar... Sonuçlardan bağımsız olarak yeni yol haritasına birkaç not düşmekte fayda olduğu kanaatindeyim.

Bizdeki seçime katılma oranı, dünyanın pek çok demokratik ülkesinden hayli fazla. Bu, demokrasi kültürü ve beklentisinin ne kadar yerleşik hale geldiğini gösteriyor. Seçime katılımın yüzde 70'in altına düşmediği bir ülkede asla rejim sorunu olamaz.

Madem seçim heyecanı ve telaşı bitmiştir ve herkes boyunun ölçüsünü sandıkta almıştır; artık ülkenin ana meselelerine daha soğukkanlı bakılabilir. Tribünlere oynamak ve oy toplamak için yapılan çalışmaların seçim atmosferi açısından belki bir mantığı bulunabilir; ancak seçim sonunda herkesin partizan düşüncelerden arınarak bu ülkenin temel meselelerine aklıselimle, fikri selimle hatta kalbi selimle bakması gerekiyor.

Galiba siyasetin ruhu sivri dilli olmaya itiyor insanları. Bire bir ilişkilerde gayet nazik bulduğunuz insanlar bile, alkışlar eşliğinde bambaşka bir dil tercih etmeye başlıyor. Demokrasinin daha köklü ve kalıcı hale gelmesi için daha soğukkanlı bir dil, daha nazik bir üslup oluşturmaya mecburuz...

Her seçim sonucu, aynı gerçeğin altını çiziyor: Kapalı kapılar arkasında yapılan toplum ve siyaset mühendisliğine gerek yok. Maalesef bu gerçeği herkes anladı, bizdeki derin yapı ve onun sözcüsü durumunda olan medya bir türlü anlamadı. Bu seçimde de bazı olaylar siyaset dışı olmasına rağmen siyaset mühendisliği için tepe tepe kullanıldı. Bu tür tasarım planları yapanlar, halkın basireti ile alay etmiyor iseler, halkın ferasetini hiç bilmiyor demektir. Halk hangi sözle hangi maksadın güdüldüğünü, şehit cenazeleri üzerinden oy devşirme işlerinin nasıl yapıldığını, kaotik hadiseler üzerinden suni tepkilerin nasıl oluşturulduğunu gayet iyi biliyor.

Kürşat Bumin (Yeni Şafak)
MHP, CHP VE BAĞIMSIZLAR'IN OYLARI NEYE İŞARET EDİYOR?


Barajı geçip geçemeyeceği etrafında uzun tartışmalar yapılan MHP'nin söz konusu seti kolaylıkla aşıp oylarını yüzde 13'ün üzerine taşıması "ders alınması" gereken bir gelişmedir. Anlaşılan o ki, MHP seçmenleri kaset-masete yüz vermeyip (MHP'li bir taksi şoförünün sözleriyle) "Geçim önemli değil önce vatan!" düsturunun arkasında yer aldılar.

CHP'ye "gelenler"in fikrinin değişmesinde Kılıçdaroğlu'nun "hizmet" çerçevesinde sunduğu "projeler"in önemli bir etkisi olduğu anlaşılıyor bugün. "Hizmet" meselesi iktidar partisinin seçim kampanyasında -haklı olarak- altını çizdiği en önemli hususlardan birisiydi. Ama uzun yıllardan sonra bu seçimde CHP'nin de "klasik" temalarından ("laiklik", "irtica", "Atatürkçülük" vs) sıyrılıp "aile sigortası" örneğinde olduğu gibi seçmenlerin gündelik hayatlarını doğrudan ilgilendiren vaatlere yöneldiğini gördük. CHP'nin bu yeni seçimini bundan sonra da sürdüreceğini umuyorum. Çünkü ben de, Türkiye'deki seçimlerinin kaderinin de bir Almanya'da ya da Fransa'da olduğu gibi partilerin "sosyal"e ilişkin projelerinin ve dolayısıyla vaatlerinin yarışacağı bir platformda belirlenmesini istiyorum.

Kenarda duranların Meclis çatısı altında siyaset yapamamaları için (kuruluşundan beri) elinden gelini yapan bir rejimin 12 Haziran seçiminde karşılaştığı tablo (anlayanlar için) gerçekten "ders alınması" gereken bir tablodur.. Türkiye genelinde yüzde 6'nun üzerinde bir seçmen desteği ile Kürt siyasetinin temsilcileri dışında Meclis'e Sırrı Süreyya, Ertuğrul Kürkçü ve Levent Tüzmen gibi siyaset tutkunlarını sokabildi. Aferin bu seçim sistemine doğrusu! Bir yönü ile bir "mucize" bu. Ama çok daha önemli olarak bir başka yönü ile de Türkiye'nin "modern siyaset"in kurallarını öğrendiğinin işareti. Levent Tüzmen, Emek Partisi'nin başkanı, Ertuğrul Kürkçü, tanıtmaya gerek yok, Sırrı Süreyya elinizdeki mührün kendiliğinden gittiği bir aday... Yani özetle, bu "Bağımsızlar" meselesi geride bıraktığımız tansiyonu son derece yüksek, fırtınalı seçim öncesi kampanyayı hoş karşılayabilmek açısından tek teselli kaynağıdır.

Yasin Aktay (Yeni Şafak)
YİNE "O" KAZANDI


2011 seçimlerinin sonuçları hayırlı olsun. Tek tek her ilde ve Türkiye'nin genelinde oy grafiklerinde yaşanan değişimler her bakımdan çok anlamlı bir tablo ortaya çıkarmış görünüyor. Öncelikle AK Parti'nin iktidardayken ikinci defa oylarını artırarak bu seçimden çıkmış olmasının Türk siyasi tarihi için bir rekor olarak kaydetmek gerekiyor. Muhtemelen bu rekorun dünyada da örneği, bildiğimiz kadarıyla, ya yok veya çok azdır.

Başbakan Erdoğan'ın şimdiye kadar girmiş olduğu seçimlerin sekizincisini oluşturuyor bu seçimler. 12 Eylül'deki yüzde 58'lik "evet" ile sonuçlanan son referandumdan hemen sonra medyamızda "neden hep o kazanıyor?" başlıklı yazı dizileri yapılmıştı. 1 belediye başkanlığı, 2 genel, 2 yerel seçim ve 2 referandumdan sonra Erdoğan'ın girdiği bu son seçimde aldığı sonuçla birlikte bir süre daha neden kazandığına dair sorular sordurtmaya, zihinleri kurcalamaya devam edeceği anlaşılıyor.

Sayfa Yükleniyor...