AYM Başkanı Zühtü Arslan: OHAL hukuksuzluk hali değildir

Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeliklerine seçilen iki ismin ant içme töreninde konuşan AYM Başkanı Arslan, ''OHAL hukuksuzluk hali değildir'' ifadesini kullandı.

AYM Başkanı Zühtü Arslan: OHAL hukuksuzluk hali değildir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilen eski Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez ile eski Sayıştay Başkanı Recai Akyel için Yüce Divan Salonu'nda yemin töreni düzenlendi.

Törene Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, YSK Başkanı Sadi Güven, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Akarca, Askeri Yargıtay Başkanı Ahmet Zeki Liman, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı Abdullah Arslan, HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, eski TBMM Başkanları Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin, Cemil Çiçek, Köksal Toptan, yüksek yargı üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ve başkanvekilleri ile yeni üyeler konukları kapıda karşıladı.

Törende konuşan Arslan, ülkelerin ve milletlerin tarihinde kader anları, kırılma noktaları bulunduğunu, 15 Temmuz 2016 tarihinin de bu ülke için böyle bir gün olduğunu söyledi.

Arslan, 15 Temmuz'da sadece Türk siyasi tarihinin değil, modern demokrasi tarihinin en önemli olaylarından birine tanıklık edildiğini belirterek, şöyle konuştu:

"O gece zıt duyguları yaşadık. Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde örgütlenmiş bir cunta bize önce zilleti yaşattı. Onca çabayı, demokratik birikimi yok etmeye çalışarak, tarihimizin karanlık sayfaları olarak andığımız dönemlere dönme ihtimalinin utancını yaşattılar. Ancak aynı gece aziz milletimiz kahramanca bir direniş göstererek bu zilleti kaldırdı ve bize yaşattı. Karanlık başlayan o gece, demokratik bir direnişe şahit oldu ve gelecek nesillere gururla aktaracağımız bir demokrasi destanı yazıldı. O gece merhum Aliya İzzetbegoviç'in 'Tarih daima aynı hikayeyi tekrarlar, ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayanlara karşı galip gelirler' sözü bir kez daha doğrulandı. Bu vesileyle bu izzeti ve onuru bize yaşatan başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm devlet adamlarına, iktidar ve muhalefet partilerinin liderlerine, vatanperver Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet mensuplarına, demokratik ve kararlı bir tavır sergileyen medyaya ve her şeyin ötesinde ellerinde bayraklarından başka bir şey olmadan canları pahasına tankların karşısına dikilen cesur ve yürekli milletimize mahkememiz ve şahsım adına şükranlarımı sunmayı bir borç biliyorum."

Anayasa Mahkemesi'nin varlık nedeninin, anayasayı ve onun güvenceye aldığı temel hak ve özgürlükleri korumak olduğunu vurgulayan Arslan, bu nedenle Anayasa Mahkemesi üyelerinin, görevlerine başlarken "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve temel hak ve özgürlükleri" koruyacaklarına namusları ve şerefleri üzerine yemin ettiklerini söyledi. Arslan, mahkemenin de anayasayı ve hakları koruma görevini yine anayasanın kendisine tanıdığı yetkiler çerçevesinde yerine getirdiğini belirtti.

15 Temmuz darbe teşebbüsünün asıl amacının, esas itibarıyla demokratik anayasal düzeni ve onun koruduğu temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmak olduğunu dile getiren Başkan Arslan, bu teşebbüs sonuç almış olsaydı daha önce olduğu gibi Anayasa Mahkemesinin anayasayı ve temel hakları koruma görevinin anlamsız hale geleceğine dikkati çekti.

Tam da bu nedenle o meşum gecede karanlığın en koyu noktasında anayasa yargısı tarihinde ilk kez Anayasa Mahkemesinin bir açıklama yaparak, anayasal düzene karşı her türlü demokrasi dışı müdahaleyi reddettiğini hatırlatan Arslan, bu açıklamayı anayasa ve temel hakları koruma görevlerinin bir gereği olarak gördüklerini anlattı.

Zühtü Arslan, Anayasa Mahkemesi üyelerinin, yaptıkları yemine sadık kalarak her türlü antidemokratik ve anayasa dışı saldırı karşısında anayasa ile temel hak ve özgürlükleri koruma görevini hakkıyla yerine getireceklerine inandığını dile getirdi.

"TOPLUMU, 'ADAM ETME' HEZEYANI"

Bu darbe teşebbüsünün arakasındaki anlayışı, zihniyeti ve yapısal sorunları iyi okumak gerektiğine işaret eden Arslan, tüm darbelerde ve darbe girişimlerinde olduğu gibi 15 Temmuz'un arkasında da "vesayetçi" anlayışın yattığını belirtti. Başkan Arslan, şöyle devam etti:

"Bu anlayış, hakikatin sihirli küresini elinde tuttuğunu düşünen bir zümrenin toplumu, devleti şekillendirme ve yola getirme, tabir yerindeyse 'adam etme' hezeyanını ifade etmektedir. Farklı zamanlarda farklı ideolojik payandalara yaslanan sivil-askeri bürokratik vesayetçilik, kurumsal düzeyde demokratik siyasi aklın yetersiz olduğu varsayımına dayanır. Bireysel düzeyde ise kişinin kendi haline bırakılmaması, yönlendirilmesi gerektiği, aksi halde doğru karar veremeyeceği düşüncesinden beslenir. Her iki durumda da kurumsal ve bireysel akla ipotek koyma söz konusudur. Tam da bu nedenle ünlü filozof Kant, vesayetçiliği 'tasavvur edilebilen en büyük despotizm' olarak nitelendirir. 15 Temmuz'un arkasındaki vesayetçiliği daha da koyu ve tehlikeli kılan, vasilerin sivil ve siyasal toplumun tüm katmanlarını ele geçirmeye çalışan ve bu amaçla faaliyet gösteren bir yapılanma içinde olmalarıdır. Bu da karşı karşıya kalınan tehlikeyi önceliklerle karşılaştırılmayacak kadar ağırlaştırmaktadır."

Anayasa Mahkemesi üyeleri Alparslan Altan ve Erdal Tercan'ın meslekten çıkarılmalarına ilişkin Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun oy birliğiyle verdiği kararda bu hususa dikkatin çekildiğini ifade eden Arslan, kararda, "FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarının neredeyse tamamında örgütlenmesi ve somut darbe teşebbüsünün bu yapılanmadan kaynaklanmış olması, potansiyel (olası) tehdidi, var olan (mevcut) tehlikeye dönüştürmüş, demokratik, anayasal düzeni sürdürmek bakımından olağanüstü tedbirler alınmasını zorunlu kılmıştır" denildiğini hatırlattı.

Vesayetçiliğin bu topraklardaki varlığının yeni olmadığını, 1913 Babıali baskınından bu yana milli iradeyi ortadan kaldırmaya yönelen vesayetçiliğin klasik, modern ve postmodern türlerine tanık olunduğunu anlatan Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan, "Bu tanıklığın ulaştığı sonuç şudur; Darbelerin ve darbe girişimlerinin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Hiç kimse veya hiçbir kurum şu ya da bu metinden, seküler ya da dini kökenli herhangi bir ideolojiden darbelere gerekçe çıkaramaz. Türkiye'de demokratik anayasal rejimin asıl koruyucusu milletin kendisidir" diye konuştu.

Arslan, törendeki konuşmasında, darbelerin siyasi iradeye ve akla giydirilen "deli gömleği" olduğunu söyledi.

Darbeciliği, milli iradeyi gasp etmeye çalışan, vesayetçi elitizmin pençesinde demokrasiyi içten içe kemiren iflah olmaz bir hastalık, tam bir siyasi sapkınlık olarak niteleyen Arslan, "Bu hastalığa düçar olanlara bir kez daha hatırlatmak gerekir ki demokrasilerde iktidara gelmenin yegane yolu sandıktır. Anayasayı değiştirmenin ya da yeni anayasa yapmanın yolu da milletin teveccühünü ve tercihini kazanmaktan, dolayısıyla parlamentodan geçmektedir. Bunun dışındaki her yol, hiçbir meşruiyeti olmayan çıkmaz yoldur" diye konuştu.

Arslan, 15 Temmuz'un aynı zamanda bu hastalıklı, seçkinci ve antidemokratik zihniyetle hesaplaşmanın da miladı olduğunu belirtti.

"ZİHNİYET DEVRİMİNİN BAŞLADIĞI GÜN OLACAKTIR"

Milletin, canı ve kanı pahasına darbelere geçit vermeyeceğini, egemenliğin kendisine ait olduğunu gösterdiğini ifade eden Arslan, "İnanıyorum ki 15 Temmuz, Türkiye'nin darbeler ve darbe teşebbüsleri makus talihinin kırıldığı, anayasal demokrasinin gerektirdiği zihniyet devriminin başladığı gün olacaktır" dedi.

Demokrasiyi, anayasayı, hukuku ortadan kaldırmaya çalışanlar karşısında tüm bu değerleri, dolayısıyla bireylerin başta yaşam hakları olmak üzere anayasal hak ve hürriyetlerini korumanın, devletin temel görevi, dahası varlık nedeni olduğunu dile getiren Arslan, bunun bir tercih nedeni değil, anayasal zorunluluk olduğunu söyledi.

Arslan, bunun nasıl ve hangi yöntemlerle gerçekleştirileceğinin ise siyasi iradenin anayasal çerçevede yapacağı tercihlere bağlı olduğunu kaydetti.

Anayasaların toplum sözleşmesi olduğunu ancak "intihar sözleşmesi" olmadığını ifade eden Arslan, şöyle devam etti:

"Hiçbir anayasa, demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmaya kasteden eylemler karşısında kayıtsız kalamaz. Modern demokratik anayasaların neredeyse tamamında bu tür durumlarda temel hak ve özgürlüklerin daha fazla sınırlanmasına izin veren olağanüstü yönetim usulleri öngörülmüştür. Bunun nedeni olağanüstü rejimlerin temelinde 'zaruret' olgusunun bulunmasıdır. Devlet ve milletin varlığına yönelik ağır tehditler hiç kuşkusuz bir zaruret hali oluşturur. Ancak, demokratik olağanüstü yönetim usulü anlayışı, anayasaların bütünüyle askıya alınmasını, temel hak ve hürriyetlerin tamamen kullanılamaz hale getirilmesini reddeder. Bu nedenle, Olağanüstü Hal (OHAL) hukuksuzluk hali değildir. Nitekim OHAL hukuku Anayasada detaylı bir şekilde düzenlenmiş, olağanüstü durumlarda temel hak ve hürriyetlere yönelik müdahalenin şartları ve sınırları açıkça belirlenmiştir. Elbette amaç, demokratik anayasal düzene, dolayısıyla temel hak ve özgürlüklere yönelik tehdidin mümkün olan en kısa sürede bertaraf edilerek olağan duruma dönülmesidir."

"BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN DEĞERLER"

Arslan, demokratik anayasaların bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan anayasal düzeni korumayı amaçladığını belirterek, bunun yolunun da toplumsal düzeni ve güvenliği sağlamaktan geçtiğini söyledi.

Güvenliğin bu anlamda hem bireysel bir hak hem de diğer hak ve özgürlüklerin korunmasının ön şartı olduğunu vurgulayan Arslan, özgürlük ve güvenliğin birbirine karşıt değil, birbirini tamamlayan değerler olduğunu ifade etti.

Güvenlik ve özgürlük gibi iki hayati değer arasındaki ilişkiyi düzenlerken başvurulacak temel değerin adalet olduğunun altını çizen Arslan, "Adalet, hukuk düzeninin çimentosu, mülkün yani devletin temelidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin daha kırılgan hale geldiği olağanüstü dönemlerde adaletin tesisi çok daha önemlidir" dedi.

Zühtü Arslan, 15 Temmuz'un siyasi tarihin belki de en büyük krizlerinden olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:

"Devlet ve millet olarak bize düşen, birlik içinde bu krizi aşarak demokratik hukuk devletini adalet, güvenlik ve özgürlük temelinde sağlam ve güçlü bir şekilde yeniden yapılandırarak geleceğe taşımaktır.

15 Temmuz sonrası oluşan birlik, ülkenin tüm farklı unsurlarını çatısı altına toplayarak, 'biz' düşüncesini yeniden inşa etmiştir. Hiç şüphesiz bu birlik, her konuda herkesin aynı şekilde düşünmesi ve farklı olanın aynılaştırılması değildir. Tersine esas olan bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi inanmayan ve bizim gibi yaşamayanları da kuşatacak bir birlik ve beraberliktir.

Bu anlayışla 15 Temmuz'da bir kez daha hortlayan darbeci zihniyete milletçe verilecek en güzel cevap, demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasa yapmaktır. Darbelerin ve darbe teşebbüslerinin arkasındaki vesayetçi anlayışı tamamen tasfiye eden, milletin siyasi özne olduğunu ilan eden ve insan haklarına dayanan demokratik hukuk devletini tüm kurum ve kurallarıyla tesis eden yeni bir anayasa, hepimizin, özelikle de demokratik siyasetin 15 Temmuz şehitlerine ve gazilerine olan vicdan borcudur. Esasen 15 Temmuz sonrası oluşan toplumsal ve siyasal birlik ruhu, yeni anayasa için gerekli iklimi de sağlamıştır."

"UĞRUNA BEDELLER ÖDENMİŞ VE TAMAMIYLA HAK EDİLMİŞ DEĞERLER"

Arslan, ayrıca demokratik ve özgürlükçü yeni anayasanın bir yandan Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkılması, diğer yandan da demokratik kazanımların taçlandırılması bakımından son derece önemli olduğunu dile getirdi.

Ancak anayasanın her şey olmadığını, insanların yüreğindeki özgürlük ateşi söndüğünde anayasanın da hiçbir anlamının kalmayacağını ifade eden Arslan, şöyle konuştu:

"15 Temmuz darbe teşebbüsü bu topraklarda insanımızın yüreğinde özgürlüğün ölmediğini, onu yüreklerde yaşatmak için yaşamlarından vazgeçmeye hazır milyonlarca kişinin olduğunu ortaya koymuştur. Bu da göstermektedir ki, özgürlük ve demokrasi birileri tarafından yukarıdan lütfedilmiş veya bağışlanmış değil, toplumsal zeminde kazanılmış, uğruna bedeller ödenmiş ve tamamıyla hak edilmiş değerlerdir. Şimdi bu değerleri koruyarak tüm gerekleriyle hayata geçirmek ve gelecek kuşaklara aktarmak en büyük görevimizdir."

Arslan, 15 Temmuz'un mevcut Anayasaya etkisine ilişkin değerlendirmelerini de paylaşarak, 15 Temmuz direnişinin Anayasanın özellikle başlangıç kısmını anlamlı hale getirdiğini söyledi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan, şunları kaydetti:

"Malumunuz olduğu üzere Anayasanın başlangıç kısmında Anayasa, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur. 1961 Anayasasında da hürriyete aşık evlatlara anayasa tevdi, emanet edilmiştir. Buradaki demokrasi aşkı ve Türk evlatları üzerine epey düşündüm. Hatta bundan 11-12 yıl önce Anayasa Mahkemesinin 43. kuruluş yıl dönümünde düzenlenen bir sempozyumda bu konuya ilişkin bir söylem analizi yapmaya çalıştım.

Gerçekten bu kavramlar neye tekabül ediyor Demokrasi aşkı ve buna aşık olan Türk evlatları kimleri ifade ediyor Demokratik düzeni ortadan kaldıranlar 'Türk evlatları' derken kendilerini mi kastediyorlardı, yoksa milli iradelerini gasp ettikleri Türk evlatlarını mı?

Her iki durumda da o gün sunduğum bildiride, hem 1961 Anayasası bakımından hem de 1982 Anayasasının mevcut başlangıcı bakımından bu ifadelerin tüm zamanların en büyük ironisi olduğunu ifade etmiştim. İroniydi, çünkü hangi yolla yorumlarsak yorumlayalım, bu başlangıcı yazanlar da yazdıranlar da bunun muhatapları da her durumda demokrasiye ve hürriyete aşık olduklarını tam olarak gösterememişlerdi. İşte 15 Temmuz, bu paradoksun ve ironinin de ortadan kalkışını simgeliyor.

Hazırlandıkları dönemi ve arkasındaki dinamikleri bir an için bir kenara bırakıp yaşayan belge olarak Anayasaya bakarsak artık gerçekten de Anayasa, Türk milletinin hürriyet ve demokrasiye aşık evlatlarına emanettir. Anayasanın başlangıç kısmındaki bu ifadeler artık toplumsal ve siyasal bir gerçekliğe tekabül etmektedir."

"HÜR DÜNYA İYİ BİR SINAV VEREMEDİ"

Zühtü Arslan, dünya demokrasi tarihine geçecek 15 Temmuz konusunda "hür dünya"nın iyi bir sınav veremediğini, her fırsatta demokratik değerlerin sahibi ve savunucuları olarak ortaya çıkanların, Türkiye'de ölümcül silahlarla demokrasinin taammüden katledilme girişimi ve onun karşısında sergilenen demokratik direniş karşısında, "kuzuların sessizliği"ni oynadıklarını söyledi.

Buna karşılık darbe girişiminin ertesi günü dayanışma mesajları yayınlayanlar da bulunduğunu aktaran Arslan, 35 ülkenin üye olduğu Afrika Anayasa Yargısı Konferansı ve Asya Anayasa Mahkemeleri Birliği yöneticilerine, ilgili anayasa mahkemeleri ve yüksek mahkemelerin başkanlarına teşekkür etti.

Başkan Arslan, konuşmasını tüm şehitlere ve Anayasa Mahkemesinin vefat eden emekli başkan ve üyelerine Allah'tan rahmet, gazilere ve hayattaki yüksek mahkeme üyelerine sağlık ve afiyet dileyerek tamamladı.

Daha sonra, öz geçmişlerinin okunmasının ardından yeni üyeler yemin etti ve Başkan Arslan tarafından üyelere kisveleri giydirildi.

Sayfa Yükleniyor...