Başbakan Davutoğlu: Operasyonlar devam edecek

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV canlı yayınında açıklamalarda bulundu. Davutoğlu'nun gündeminde terör olaylarının yanı sıra, kameralar önünde şehit haberi veren kaymakam ve AK Partili Abdürrahim Boynukalın'ın tartışma yaratan sözleri vardı.

Başbakan Davutoğlu: Operasyonlar devam edecek

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV canlı yayınına katıldı.

Oğuz Haksever'in yönetimindeki programda Davutoğlu; Fikret Bila, Mustafa Karaalioğlu ve Seda Öğretir'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Son dönemde artan terör olaylarına değinen Davutoğlu,  operasyonların terör örgütünün eylemleri nedeniyle başlatıldığını ve devam edeceğini söyedi. 

"HDP seçmenini tahkir eden ifadeler yanlış" diyen Davutoğlu, kameralar önünde şehit ailesine haber veren kaymakam hakkında da soruşturma talimatı verdiğini belirtti.

Davutoğlu, AK partili Milletvekili Abdürrahim Boynukalın'ın tartışma yaratan sözlerini de değerlendirdi.

Davutoğlu’nun kendisine yöneltilen sorular ve verdiği yanıtlar şöyle; 


Oğuz Haksever: AK Parti’nin kongresi önemliydi. Bu kongre ile ilgili olarak çok sayıda haber ve yorum yapıldı. Cumhurbaşkanı’nın ağırlığında MKYK listesi olduğu yorumları vardı. Binali Yıldırım’ın adaylığı yorumları vardı.

AK Parti’nin farkını ortaya koymak adına iki şeye dikkat çekmek isterim; AK Parti’nin geleceği ve geçmişi. Geçmişi itibariyle AK Parti 'nin en genç partilerinden birisi. Buna rağmen çok köklü teamülleri oluşmuş bir parti. Çok büyük bir insan harmanını toplayan bir hareket. Aynı anda birçok MKYK, birçok kabine çıkaracak kadar temayül etmiş isim var. Diğer partiler daha sık değişen kadrolarla çalışıyorlar. Devlet ve millet arasında bir köprü oluşturduğunu görüyoruz biz AK Parti’nin. Bununda belli süreçleri belli etkileri ortaya çıkmış bulunuyor. Çok geniş bir insan havuzumuz var. Herhalde demokrasi tarihimizde AK Parti kaderiyle ülke kaderinin bu kadar örtüşmesi bağlamında bir parti kaderinin ülke kaderiyle bir kadar örtüşmesi söz konusu olmadı. 50’li yıllarda Demokrat Parti vardı ama her an iktidara gelme ümidi taşıyan Cumhuriyet Halk Partisi vardı. 80’li 90’lı yıllarda birçok parti birbirleri ile alternatif şekilde bir yapı oluşturabildiler. Yine o yılların partileri ile kıyas edildiğinde bugün AK Parti dışına toplumun bütün katmanlarını bünyesine barındıran başka bir parti yok. Geleceğe dönük olarak AK Parti’de ortaya çıkacak bir sorun bir anda ülke sorunu haline dönüşebiliyor.

“KONGREDEN GÜÇLENEREK ÇIKTIK”

Cumhuriyet Halk Partisi kongrelerinde yaşanan birçok türbülans parti içi olarak görülür bu kadar değerlendirmeye alınmazdı. Onun için bizim kongremizle ilgili yapılan yorumlar ülke gündeminin ana esası oldu. Çünkü şu anda ülkede tek başına iktidar olma iddiasına ve imkanına sahip yegane parti AK Parti. Herkes biliyor ki, 1 Kasım’da da tek başına iktidar olma şansı olan yegane parti AK Parti. Görevi devraldığımda birkaç hedefim vardı. AK Parti’de birliği ve beraberliği sağlamak ve geleneği sürdürmek. Diğer taraftan ülkeyi bir seçime götürmek ve 2023 vizyonu çerçevesinde de toplumu motive etmek. Bir yıl içinde hem il kongrelerini yaptık hem de 5. Olağan Kongre’ye hazırlık anlamında büyük bir zemin oldu. Seçime gittik, istediğimiz neticeyi alamadık belki ama demokratik bir seçimi uluslararası standartlarda gerçekleştirdi . Ama hemen arkasından terör olayları ve küresel ekonomik krizle bir taraftan boğuşurken bir taraftan kongre kararı aldık. Bunu yapmamızın sebebi AK Parti’nin içinde Türkiye'de her şeyin normal seyrettiği, vaktinde seçim yapılacağı ve vaktinde kongre yapılacağı algısının topluma yerleştirilmesi. Bu anlamda son derece başarılı bir kongre süreci yaşanmıştır. Görüş farklılıkları olur aile içinde. Ama ben bütün kurucularla MKYK üyeleriyle eski Sayın Cumhurbaşkanımız da dahil istişare içinde bir hazırlık dönemi gerçekleştirmeye özen gösterdim. Sonunda ortaya çıkan birlik ve beraberliğin tahkim edildiği, bin 353 geçerli oyun tümünü alarak genel başkan seçilmiş olmam, AK Parti’nin ortak aklının bana göstermiş olduğu teveccüh. MKYK listesi de bu anlamda bütün bu tecrübeleri yansıtan bir liste olarak ortaya çıktı. AK Parti bu kongreden güçlenmiş olarak çıktı netice itibariyle.

Müzik yoktu salonda, şehitlerimize saygı için çiçekler filan yoktu ama salondaki coşkuyu herkes gördü. Tribünler, dışarıdaki binlerce, on binlerce insan ele alındığında bir kongrede olması gereken her şeyin olduğu başarılı bir kongre geçirdik.
Fikret Bila: Kongrede en çok vurgulanan AK Parti’nin fabrika ayarlarına dönmesi gibi, kuruluş değerlerinde yeniden yapılanması gibi bir takım vurgular oldu. Hem siz hem diğer sözcüler bunu ifade ettiler. 7 Haziran’da tek başına iktidar olamadınız; ‘demek ki bazı uyarılar geldi seçmenden bize’ ve ‘fabrika ayarlarına dönüş olarak tabir edilen bir rota’, ‘2001 ruhu’ gibi ifadeler kullanıldı. Bu süreçte acaba AK Parti hangi değerlerinden uzaklaştı da tekrar bu değerleri öne çıkararak bir rota çizdiniz?
Bir harekette çok kuvvetli şahsiyetler yoksa sadece değerlerden bahsediliyorsa o hareket bir müddet sonra çok hamasi bir nitelik taşır. Eğer bir harekette çok güçlü bir insan potansiyeli var değerler zafiyet göstermişse o harekette bir müddet sonra özünü kaybeder. AK Parti’nin kurucu değerleri çok önemliydi. Ortak akıl diyorum mesela. 90’lı yıllarda 80’li yıllarda ortak aklı üretme kabiliyetini, istişareyi, kurumları harekete geçirmeyi kaybeden siyasi yapının zamanla gücünü kaybettiği ortada. Ortak akıl herkesin elindeki bütün tecrübeyi, birikimi ortaya koyduğu ve birlikte bir siyaset üretildiği bir harman. Bu anlamda AK Parti çok köklü bir geleneğe sahip ve bunu korumak ihtiyacı var. Belli kademelerde bu anlamda bir zaaf varsa bunlar göz önüne alınır. AK Parti kadroları elde ettikleri güç dolayısıyla milletten uzaklaştılar diye bir algı oluşmuşsa o algıyı düzeltmek bizim görevimiz. Benim görevim bütün arkadaşlarımıza, 2001’de yola çıktığımızda bizim makamlarımız, gücümüz yoktu, hiçbirimiz bakan, belediye başkanı, yönetici değildik. Ama değerlerimiz vardı. Kibirden uzaklaşıp, aşkla karşılıksız şekilde diyagramlıkla yol yürüdüğümüzde bu makamlara geldik. Ama bunları terk edersek bu makamlarda duramayız. Benim görevim bunu hatırlatmak. Başka kendi nefsime hatırlatmak makamların geçici, değerlerin kalıcı olduğunu. 93‘te İngilizce olarak yayınlanan kitabımda bir bölümdür, siyasi gücün meşrulaşması ve burada ahlakın rolü. Her insan için güç sağlam bir ahlakla tahkim edilmemişse yanıltıcı yönlere sevk edilebilir. Biz baskıcı 28 Şubat döneminin bütün acıları sancıları üzerinde AK Parti’yi kurucu kadrosu ile yola çıktık. Geçmiş MKYK üyeleri ve kurucular kurulu ile yaptığım yemekte de bunları anlattım. Şimdi bir şey azalmış görülüyorsa bir iç muhasebe yapma ihtiyacı var. Aslında yüzde 41 yüksek bir oran demokrasilerde. Bu Meclis 3 partili olsaydı biz 330’u yine bulacaktık. Cumhurbaşkanımızın ilan ettiği o kurucu değerleri tahkim etmek onun için kongrede Siyasi Erdem ve Etik Kurulu diye bir kurul oluşturduk. Disiplin kurulu değil, cezai müeyyideden daha çok…

ABDULLAH GÜL'ÜN KONGREYE GELMEMESİ

Fikret Bila:
Kurucu kadrolar bakımından da bazı tespitler yapıldı kongrede. Üç dönemi dolduran çoğu milletvekili ve bakanlar aday olamadı 7 Haziran’da ve bu da oy kaybına yol açtı gibi değerlendirmeler oldu ve bu kongrede siz bu kuralı esnettiniz. Ama o 4 kişilik kurucu üyeler arasında yer alan Sayın Abdullah Gül’ü de davet ettiniz kongreye ancak listeye bakıldığında Sayın Gül’e daha yakın isimler liste dışında kaldı, eskiden Anavatan Partisi de birçok eğilimi toplardı içinde ama zaman zaman bu eğilimler kopup gittiler acaba böyle bir süreç mi yaşanıyor AK Parti’de gibi bazı kriterler okuduk. Bunlara ne dersiniz?

Sayın Abdullah Gül bizim cumhurbaşkanımızdır, AK Parti kadroları içinden çıkan ilk başbakan ve ilk cumhurbaşkanıdır. Benim de akademik hayattan siyasi hayata geçmeme vesile olmuş ve birlikte çok yoğun mesai harcadığım çok yakın dostumdur makam ilişkilerinin ötesinde. Dolayısıyla AK Parti’ye katkısı hiçbir zaman göz ardı edilemez. Bu yola bu harekete katkı sağlamış herkes, hepsi değerlidir bizim için. İsimlerin şuna veya buna yakın olması ise bunlar doğru tasnifler değil. Bu isimler en zor dönemlerden omuz omuza nasıl çıktıklarına herkes şahittir. Tam da ben bunu engellemek için AK Parti’nin kaderi, Türkiye'nin kaderidir diyorum. Eğer biz AK Parti’nin içinde ikincil kaderler oluşturmaya başlarsak işte o zaman AK Parti’nin kaderi de etkilenir Türkiye'nin kaderi de etkilenir. Hiçbir şey Türkiye'nin kaderinden bu anlamda AK Parti’nin kaderinden daha önemli değildir.

Burada şu kabine içinde herkes herkese aynı ölçüde yakın aynı ölçüde uzaktır. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanımız bu hareketin kurucusu olarak bu insan unsurunu iyi tanıyor. Abdullah Bey başbakanken sayın cumhurbaşkanımız genel başkandı; Abdullah Bey dışişleri bakanı o başbakan oldu; Abdullah Bey cumhurbaşkanı oldu o başbakan oldu. Hiyerarşiler değişiyor ama Türkiye'nin geleceğini parti geleceğini şahsi gelecekler önüne aldığımızda bu sorunlar aşılır. İnsan olduğu yerde farklı görüş olur, hırs olur, ama bunları aşacak olan şey bahsettiğim değerler.

Seda Öğretir: Tam da sizin kibir ve tevazuu vurgusu yaptığınız dönemde yine parti ile köklü bağları olan kişilerden de ekip ruhundan kişiselleşmeye, birinci çoğul şahıstan birinci tekil şahsa kaymalar olduğu yönünde eleştiriler geldi. Acaba bunlar da mı kurucu değerlere dönme kavramının içinde değerlendirilmeli?

Biz özel hayatımızda da sürekli muhasebe yapmakla mükellefiz. Şahsen 5 kez bir ibadeti tekrar etmek bir ritüeli tekrar etmek değil. O zaman aralığı içinde yaptığınız eylemlerle ilgili muhasebe yapmak imkanıdır. Biz günde 5 kez bu muhasebeyi yaparız. Haftada bir kez yaparız cuma günleri. Oturup yalnız kalırız, bu her dinde her kültürde var. Kendisi ile hesaplaşmayan birinin başkası ile hesaplaşma gücü olmaz. Söylediğiniz hususlar hepimizin bu değerleri bu düşünceleri bir muhasebe imkanı olarak görmesinden. Biz bu muhasebeyi yapıyoruz. Şahsi olarak yaptığımız muhasebeyi kolektif olarak yapıyoruz şimdi. Ola ki, ben de yanlışlık varsa arkadaşlarımda ona dikkat çekme imkanına sahip. Bir yerde yavaş yavaş bu meselenin şahsi çıkarlar için kullanıldığı işaretini gördüğümüzde de ona karşı tedbir almak bizim sorumluluğumuz. AK Parti kadroları için tabii ki bu tür iç muhasebe niteliği taşıyan açıklamalar olabilir. Varsa bir eksiklik ben bütün toplantılarda söylüyorum; herkes düşüncelerini açıklasın ama iş bitip yola çıktığımızda artık orada beraberce bir işi başarıya ulaştırmaktan başka zihnimizde kaygı olmaması lazım.

“KONGRE ÖNCESİ DEDİKODULAR BENİ ETKİLEMEDİ”

Mustafa Karaalioğlu: Kongreye ilişkin duyduğumuz dedikodular sürecini böyle yönettiğiniz için iyi hissediyor musunuz? Memnun musunuz?

Attığım her adımdan üzerime aldığım görevi yerine getirirken yaptığım her eylemden sonra bir muhasebe yaparım. Şu anda bugün AK Parti kadroları eğer bir 353 delege tek bir genel başkanda mutabık kalmışsa ben bununla iftihar ediyorum. O delegeler üzerinden şöyle mi oldu, böyle mi oldu o söylentileri ben tartışmam. Benim görevim o delegeleri yargılamak değil; onlarla gönül bağı kurmak. Farklı iki aday da üç aday da çıkabilirdi. Çıkmış olsaydı ve ben kazanmış olsaydım hangi delegenin kime oy verdiğini sormazdım. Çıktım konuşmamı yaptık ve bir hafta önce zihnimde olan bir konuşmaydı o. Bu anlamda o dedikodular AK Parti veya benim psikolojimi etkilemediğini göstermek için söylüyorum. Son derece karizmatik ev başarılı bir liderden sonra bu mutabakatla seçilen bir genel başkan olma hüvviyeti bana verilebilecek en büyük şeref. Delegelere seslendim, sizinle yürümek ne güzel diye. Ben o delegelerin üzerine yapılan spekülasyonlara itibar eder miyim? Onların hepsi benim yol arkadaşım kardeşim. Benim için bu mesele bitmiştir. Emanet sizindir, aynı yoldayız demişse benim için bitmiştir. Bir ortaklığı koruyamamış olsaydım dönüp kendime bir genel başkan olarak ne yaptım diye sormam gerekirdi. Benim birinci görevim bu partinin birliğini, bütünlüğünü korumak ve bu parti içinde ortak ruhu muhafaza etmek. Bu anlamda başarılı olduğumu ve hata yapmadığımızı düşünüyorum.

“GÖREVİM GERGİNLİK ÇIKARMAK DEĞİL”

O delegelerden biri kalkıp hesap sorsaydı bunlardan hiç gocunmam ama bin 353 delege bir mutabakatla vermişse ana verilen en güzel hediye olarak görürüm. MKYK ile ilgili hemen bir gün sonra yorucu bir kongre süreci basın mensupları evlerine gittiler. Ben uçağa binip İstanbul’a gidip NATO Genelkurmay Başkanlarına İstanbul’da bir konuşma yaptım. Sonra geri döndüm yarın MYK’yı ilan edeceğiz dedim ertesi gün MKYK’da birlikteydik. MKYK içinden en profesyonel, siyaset ve meslek tecrübesi bakımından en iyi ekibi çıkarıp MYK yapmak, onlarla da her hafta bunu yapmak. Çok güzel bir MKYK toplantısı yaptık. Benim görevin gerginlik çıkarmak değil ortadan kaldırmak. Aynı gün çok üzücü; kongre salonundan çıktım tekrar girdim. Bir kulağım Cizre’de diğer kulağım mülteci olaylarında. Ziyarete gelmiş yabancı heyetlerle görüşerek, AK Parti kongresi var hayat dursun denmiyor sonuçta. O zaman sizin, benim yüreğim kongrede delegelerle birlikteyken aklım Cizre’de. Bir polis konvoyuna yapılan saldırıda, Ege’deki mültecilerde. Neticeye baktığımızda bugün AK Parti bir gün öncesinden çok daha güçlüdür.

Mustafa Karaalioğlu: MYK tercihlerinizi anlatır mısınız? Seçime giderken bütün seçim kadrosunu değiştirdiniz, 7 Haziran’a bir eleştiri mi taşıyor?

Onu düşünerek değil, bir değerlendirme hep yaparız. Ben de kendi içimde yaparım. Yeni bir kongrede tazelenme ihtiyacı sürekli vurgulandı. Yeni MYK oluştu. Burada da eski bakanlarımız daha önce MYK’da olmayan arkadaşlarımız devreye girdi. Geçmişte de birlikte omuz omuza çalışmış arkadaşlarımız, kardeşlerimiz ve ilk defa 3 hanım kardeşimiz bu anlamda devreye girdi. Görüntü itibariyle Türkiye'nin her tarafından temsil, bir taraftan kıdem var. Mehmet Ali Şahin gibi her kademede çalışmış gurur duyduğum arkadaşlarımdan birisi, bir taraftan da siyasete yeni girmiş genç bir hanım olan Fatma Betül Seyhan var. Kıdem ile tecrübeyi heyecanla gençliği birleştiren güzel bir MYK oluştuğunu düşünüyorum. AK Parti’nin insan havuzunun ne kadar güçlü olduğunu gösteren bir tablo.

Oğuz Haksever: İki yeni genel başkanlık insan hakları ve çevre ve şehircilik konusu.

Bu konuyu birkaç aydır istişare ediyorduk. Siyasi partilerin zamanla kendini yenilemesi ama sinirlerin, dokunun muhafaza edilmesi icap eder. İnsan hakları konusu AK Parti en fazla önem verdiği hususlardan birisi. 28 Şubat döneminden insan hakları ihlalleri AK Parti’yi çıkaran şartları ortaya koymuştur. Dolayısıyla insan hakları ile ilgili özel genel başkan yardımcılığı bence bir zaruretti. Geçmişte değişik birimlerin içinde dağılmış olarak vardı. Bu sadece insan hakları ile ilgili değil, çözüm süreci bağlamında tartıştığımız konular, Alevi çalıştayları, Romanlar bütün bunları içine alacak şekilde daha geniş bir kapsamla insan hakları kavramını düşünüyoruz. İkincisi Gezi olayları ve birçok tartışmalarda öyle bir yanlış algı oluştu ki sanki AK Parti çevre ve şehir konusunda yeterli bir duyarlılığa sahip değilmiş gibi. Halbuki çevre konusunda, ağaçlandırma konusunda dünyada nadir gösterilen ülkelerden biriyiz, 4 milyarı aşkın ağıcın dikildiği. Bu çevre bilinci ile şehir bilincinin gerektiğinde özeleştirel ele alacak bir genel başkan yardımcılığı ihdas edilmesi kanaatindeyim. Orada da bir mimar arkadaşımız Çiğdem Hanım görev yapıyor. Bir de tabii siyasi erdem ve etik kurulu oluşturduk.

Fikret Bila: Terör yeniden canlandı, şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. 7 Haziran’dan sonra çok özenle korunmaya çalışılan çözüm süreci ortadan kalktı. Birincisi ne oldu da çözüm süreci birden bire bozuldu? İkincisi, çözüm süreci denilen süreci terör örgütü denen PKK silahlanma, şehirlere kentlere bombalar taşınması, kendileri açısından anayasa olarak kabul ettikleri KCK sözleşmesinde öngörülen bazı devletimsi kurumların oluşturulması mahkemeler, askere alma yerleri gibi bu süre içinde hem siyasal hem kurumsal faaliyetlerini yürüttüklerini görüyoruz. Bunu nasıl yaptılar? Bu süreçte hükümet ettiğinize göre güvenlik güçleri bunu fark etmediler mi, yoksa süreç bozulmasın diye müsamaha gösterildiği, valiler yeterince operasyon iznine imza atmadılar gibi tartışmalar sürüyor.

Gerçekten de Türkiye'de değişik toplum kesimleri bazen Kürtler, bazen Aleviler bazen muhafazakar kesimler, bazen solcular geçmişte 12 Eylül ve 28 Şubat’ta zirveye çıktığı gibi baskılar altında kaldılar. Hak ihlalleri oldu. Birçok yanlış uygulamalarla devletin değişik kesimlerle meşruiyeti tartışmaya açıldı. Herkesin kendisini ait hissettiği toplumsal mezhepsel, kültürel yapının özelliklerini taşıma konusunda hiçbir ayrımcılık görmediği, herkesin huzur içinde kendisini ifade edebildiği, hiçbir dinin baskı altına alınmadığı, çağdaş toplumlarda özgürlük alanları neyse onun gerçekleştirildiği bir siyasal sosyolojik hayat alanı oluşturmak için gereken her şey yapıldı. Geçmişte 12 Eylül rejimin yaptığı baskılar sebebiyle terör örgütü buradan mağdur olmuş halk kesimlerinin mağduriyetleri üzerinden teröre devşirecek insan unsuru kazanmaya çalışıyorlardı. Demokrasi geliştikçe, özgürlük alanları genişledikçe terörün alanı daralırdı bütün bu sürecin mantığı buydu. İyi niyetli olan herkes için bu geçerlidir. Bir hak mağduriyeti için birileri sokağa çıkmışsa o hak mağduriyeti giderildiğinde o kişilerin sokaktan çekilmesi lazım. Geçmişte bak bu devlet senin Kürtçe konuşmana izin vermiyor denildi. Ben en birleştirici unsurun aidiyet bilinci olduğu kanaatindeyim. İnsanların oraya it olduklarını hissetmeleri lazım. 12 Eylül ve 28 Şubat zihniyetleri bu aidiyet hissiyatlarını kısmen yok etmişti. Biz bu bilinci tekrar kurduk. Ama bunlar olurken terörü tırmandıracak eylemler yapılıyor ki, Kobani sebebiyle nasıl bir katliam gerçekleştirildiğini biliyoruz. Bunlar yaşanırken Irak ve Suriye’deki otoritelerin ortadan kalkması suretiyle orada biriken silahları Türkiye'ye değişik illegal yollara sokup bazı yerlerde depolama cihetine gidiliyorsa işte o andan itibaren barış demek, çözüm süreci demek terörü destekleyen çevreler açısından anlamını kaybeder. Ortadoğu’da Arap baharı yaşanırken, toplumlar dağılıp parçalara ayrılırken bizde tam onun ortasından birleştirici bir hamle olarak ve terörü nihai olarak yok edici bitirici bir hamle olarak bu süreci başlattık. Sayın Cumhurbaşkanımız başbakanken siyasi risk aldık kararlılık gösterdik. Bu süreç devam ederken beklentimiz bütün terör unsurlarının ülkeden çıkması ve silahsızlanmaydı.

“TERÖR OPERASYONU ONLARIN EYLEMLERİ NEDENİYLE BAŞLADI”

Fakat önce Gezi olayları ile atmosferin değişmesi ve sanki Türkiye'de AK Parti iktidarı devam etmeyebilir dolayısıyla biz kendi eski yöntemlerimizi terk etmeyelim gibi bu kesimlerde hakim olması sonra 17-25 Aralık olayları arkasından gelen seçimler Türkiye'de iç ve dış gündemin onlar açısından bazı terör eylemlerine zemin oluşturacak faaliyetler yapmasına imkan sağlayacak hale geldiğini düşündüler. Irak dağılıyor, Suriye dağılıyor biz de Türkiye'de etnik temelli bir ayrışmayı hızlandıralım düşüncesi ile harekete geçti terör örgütü. Bu anlamda 7 Haziran sonrasında da bunun çöktüğünü düşündükleri yerde Ceylanpınar saldırısı, Adıyaman saldırısı ile tekrar terörü başlattılar. Sadece saldırılar değil, sözler de... Şimdi Cumhurbaşkanımıza, bana saldırıyorlar, partiye saldırıyorlar savaş başlattınız gibi. Bu terör operasyonları onların eylemleri sebebi ile başladı. Ama biz olabilecek gelişmeleri öteden beri takip ettiğimiz için gerekli tedbirleri de almak bizim üzerimizde yükümlülüktür. Dolayısıyla çözüm sürecinin nerede bittiği meselesi bütün bu alt yapı üzerinde olaylar seyretmiş olsaydı, biz gereğini yaptık bunu da kimse ile müzakere etmeyiz. Ama terör örgütü bu anlamda silahları terk edeceğiz, silahlı guruplar Türkiye'yi terk edeceğiz dedikleri halde iki yıl geçti ve aksini yapmaya çalıştılar ve çatışma içine girdiler. Bir ülkede demokrasiyi yaşatmakla, terörle mücadeleyi aynı anda yapmak o karda zor bir şey ki... Bir Avrupa ülkesinde rahat yürütebilirsiniz terör mücadeleyi çünkü yanınızda Suriye, Irak yok. Noktasal mücadele ederken demokrasinizi de korursunuz. Ya da antidemokratik bir ülkede de terörle mücadeleyi kendinizde yürütürsünüz günde 100 kişi olsa kimsenin haberi olmaz. Ama hem kamuoyu hassasiyeti çok yüksek, hem siz özgürlükleri korumakla yükümlüyseniz -ki öyleyiz- aynı anda da terörle mücadele yapıp yanınızda da Suriye ve Irak gibi çökmüş iki devlet yapısı varsa o zaman zorlaşır. Kobani olaylarından sonra İç Güvenlik Yasası bahane edilerek valileri içişleri bakanlarını topladık ve demokratikleşme için atılan adımların nasıl istismar edildiğini görüyorsunuz. Yani bir araba gözümüzün önünden silah dolu olarak, uyuşturucu dolu olarak geçse eski mevzuata göre savcıdan izin alamdan o aracı durdurup arayamazdınız. Savcıdan izin alıp gelene kadar o araba gidip içindeki silahla bir depoya veya eve ulaşabiliyor. Çağdaş demokrasilerde gerçekten de savcı izni olmadan evlerin arabaların aranmaması doğru bir ilke. Fakat bu ilkeyi savunduktan sonra siz bunu niye fark etmediniz demek, valiler niye yapmadı demek çelişkili oluyor. O anda o şeyi uyguladığınızda belli kaçaklar olabiliyor. Bazı ülkelerde doğrudan arabayı hemen arayabilirsiniz. Amerika’da isterseniz polis durdurduğu anda arabayı sadece elinizi direksiyonda olur, oynatamazsınız bile. Bu demokratik kurallar içinde faaliyetleri yürütülürken ortaya çıkan bir tablo bu.

Oğuz Haksever: Sayın Cumhurbaşkanı’nın çözüm sürecinde silah stoklanmışlar sözüyle bağlantılı mı bu?

Kastedilen İç Güvenlik Yasası’nda bir değişiklik yapmak zorunda kaldık. 90’lı yıllarda yol aramaları vardı. Bir yerden bir yere giderken bir kaç kilometrede bir aranıyor. Hatta 90’lı yıllarda bir ilçede şu kadar malzeme; un mesela olabilir fazlası olmaz gibi kurallar getirilmişti. Şimdi biz bunları kaldırıp oradaki hayat alanını açtık, ekonomik faaliyet arttı, hayvancılık arttı, yol aramaları azaltıldı ama birileri bu tabloyu istismar edilerek silah stoklanması veya köylülere bir şeyler yapmaya... Haraç almak için adam kaçırılıyor. Bizim beklentimiz doğuda ve güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımızın gür bir sesle terör örgütüne ve onu destekleyenlere 90’lı yıllarda şikayet ettiğimiz her şeyi şimdi siz yapıyorsunuz, faili meçhulleri, yol kesmeleri, baskıları, yayla ve mezraları barış içinde kullanımdan çıkarıyorsunuz, haraç topluyorsunuz diyerek Türkiye'deki demokrasiyi desteklemeleri lazım. Özerklik ilanı benzeri gibi sanki Türkiye'de kamu otoritesi yok, meclis yok sanki. Türkiye'de yönetimin tartışılacağı yegane yer TBMM’dir. Ama TBMM’nin yapmadığı bir anayasal düzenlemeyi varmış gibi birisi yapmaya kalkarsa biz ona bu ülkede bir hukuk var deriz. Bu sebeple teröre karşı operasyonlar sadece bir ilahlı güce yapılan operasyonun ötesinde Türkiye'de demokrasiyi kurtarma ve demokrasiyi koruma operasyonudur. Onun için ben huzur ve demokrasi operasyonu dedim. Eğer biz bu operasyonları yapmamış olsaydık o yaylalarda, dağlarda terör örgütü istediği adamı istediği yere götürür haldeydi. Ben buradan şehitlerimizi rahmetle anıyorum ve güvenlik güçlerimize bir kere daha teşekkür ediyorum. Çok büyük bir darbe vurduk terör örgütüne. Şehit cenazeleri hep bizi üzüyor ama şehit cenazelerinde ortaya çıkan hüzünlü görüntüler terör operasyonlarının başarısına gölge düşürmemelidir. 23 Temmuz’da verdiğimiz talimat ve gece 2’de aldığım brifing sonrasında bütün o hedefler Kuzey Irak’ta yerle bir edildi. Şehirlerdeki bütün illegal yapılar, hukuka götürüldü, Cizre’de olduğu gibi burası Türkiye'nin her yerindeki ilçelerde olduğu gibi hukukun olduğu ilçeler haline gelecek.

“OPERASYONLAR DEVAM EDECEK”

Onun için şehit verdiğimiz olayların çoğunda bir çarpışma bir çatışma yok, korkakça ve haince yola mayın döşeniyor. Bu örgütün psikolojisini de yansıtan bir şey. Silahlı Kuvvetler alan hakimiyetini kesinlikle sağlayana kadar her yerde operasyonlar devam edecek. Seçimler ülke huzuru içindir ve onun için yapılır. Birileri ülke huzurunu yok edecek eylem içine girmişlerse ona karşı tedbir almak konusunda hiçbir şeyden kaçınmayız. Bu anlamda da hem seçim güvenliğini sağlayacağız hem de Türkiye'de bu terör belasına karşı ayakta tutacağız.

İMRALI GÖRÜŞMELERİ

Seda Öğretir: Bu anlamda uzun süredir Öcalan’la bir ilişki kurulmuyor ve terör olaylarının artmasında bu da eleştiriliyor.

İstihbarat birimlerimizde ve bazı siyasiler arasında yani HDP’liler arasında yürütülen bir süreçti bu. Bir an önce silahlar bırakılsın diye yapılıyor. 2013 Nevruzunda silahlar bırakılsın diye açıklama yapılmış İmralı’dan. Bunun gerektirdiği bazı kanuni düzenlemeler yapılmış, peki silahlar bırakıldı mı?

“ÇÖZÜM SÜRECİ HALKLA YÜRÜR”

Seda Öğretir: İmralı’nın etkisinin olmadığı mı artık söylüyorsunuz?

O ayrı bir tartışma konusu ama netice önemli. Biz Türkiye'de iç huzuru sağlamayı önemsiyoruz. Oslo görüşmelerinde de amaç buydu. Sayın Bahçeli bugün bir suçlama ile bunları gündeme getiriyor ama gelin elinizi taşın altına koyun; hükümet kuralım hayır, seçime gidiyoruz anayasal hükümetin içinde yer alın hayır. Ama köşenize çekilip sadece hakaret edersiniz. Yapılan şeyler doğru yapılmıştır ama netice elde edilememişse illa bu merasimi tekrar tekrar devam ettirelim bir grup gitsin İmralı’da görüşme yapsın, olmaz. Önce netice alınacak. Kobani olayları sonrasında gidildiğinde kamu düzenini ihmal etmeyin dedik onlara. Sayın Demirtaş’a o zaman söyledim, şehirlerin etrafındaki yapılar dağıtılacak, adam kaçırmalar gibi demokrasinin istismarlarını terk edeceksiniz. Aylarca konuşuldu, edildi Demirtaş’la -siyasal anlamda söylüyorum- istihbarat birimleri bu görüşmeleri yaptılar ama bir taraftan bizi oyalayarak bir süreç işletmek sonrada ayaklanma çağrıları yapmak, Kobani’de ayaklanma çağrısı yapan Demirtaş’tı, 7 Haziran’dan sonrada yapan Figen Yüksekdağ’dı. Nasıl bir iyi niyetten bahsedebiliriz? Neyi görüşecekler? Türkiye'de meşru silahlı güçler dışında bütün silahlı gruplar tasfiye edilene kadar bu operasyonlar kararlılıkla sürecek. Çözüm süreci bizim halkımızla yürüttüğümüz bir süreçtir, o da yürür. Hiçbir şekilde herhangi bir Kürt vatandaşımızın kaygıya düşmesine gerek yok. Kimsenin dili, kültürü, etnisitesi, lehçesi, siyasi ideolojisi dolayısıyla ezilmesine izin vermeyiz Türkiye'deki her vatandaş birbirinin eşitidir, kimse kimseye üstün değildir. Ama terör mücadeleyi yürütürken demokratik şeyleri de korumaya kararlıyız. Zaten alanlara ineceğiz ve Türkiye'nin her köşesinde vatandaşlarımızla bunları konuşacağız.

“HDP’Yİ OY VERENLERİ TAHKİR EDEN İFADELER DOĞRU DEĞİL”

Mustafa Karaalioğlu: Bu sürecin bir zorunluluğu da etnik olarak bir gerilimde yer yer doğuruyor. Sizin partinizin içinde de bazı demeçler HDP’ye oy veren vatandaşlara karşı çok ağır demeçler var. Dün bir belediye başkanı çok ağır ifadeler kullandı. Bunlara ne dersiniz? HDP’ye oy vermiş olması ötekileştirme konusu olmaya başladığında sizin yaklaşımınız nedir?

Hangi partiye oy vermiş olursa olsun, bütün vatandaşlarımızın verdikleri oy kutsaldır, yaptıkları seçimler kendi seçimleridir. Dolayısıyla kimse bu sebeple bir diğerini tahkir edemez, ötekileştiremez, o oyu geçersiz veya değersiz kılamaz. Bana verilen oyla HDP’ye Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne verilen oy aynı oydur. Dolayısıyla bu anlamda böyle ifadeleri doğru bulmam. Diğer partilerden AK Parti’ye yönelik ağır hakaretler söz konusu Cumhurbaşkanımıza ayrıca yapıyorlar, bana yapıyorlar ama diğer partilere oy veren vatandaşlarımızın bir şekilde rencide edilmesine sebebiyet verilmesini mazur görmemiz mümkün değildir. Siyasi partiler bizim düşmanımız değil, rakiplerimiz. Siyaset intikam hissi ile yapılmaz. Bizim hasmımız terör örgütüdür. HDP’nin hasım mı hısım mı olacağı terör örgütüne vereceği veya vermeyeceği tepkiye bağlıdır. Siyasi parti olarak bizim rakibimizdir. Terör örgütünü meşru kılar, ona destek verir onun arkasında durursa o zaman bizim değil, milletin hasmı haline gelir. HDP’ye oy veren seçmenler ise ne niyetle ve hangi sebeple oy vermiş olursa olsun bizim için kutsaldır. Bugün HDP’ye oy verenler belki yarın bize oy verecekler. Ben onların gönlünü kazanmak için çalışmak durumundayım nasıl onları rencide edecek söz söylerim. Bu sosyal medya bir taraftan güzel ortak bir iletişim alanı oluşturuyor ama bir taraftan da insanın normalde aklında tutacağı bir şeyi yazıya dökmesine yol açıyor. Bir anlık öfke ile tepki ile söylene söz genel bir kanaat halini alıyor.

Oğuz Haksever: Bu terör ortamında el yapımı patlayıcı deniliyor eskiden uzaktan kumanda ile patlatılırmış şimdi kablo çekiliyormuş çünkü Silahlı Kuvvetler frekans bozucu sistemlerde var. Bu konuda da el yapımı patlayıcıların kablo ile patlatılması konusunda güvenlik zirvelerinde…

Bu işlerin neredeyse uzmanı olduk artık. Van’a gittiğimiz şehitlerimizi uğurladıktan soran bütün kuvvet komutanlarımız, valilerimiz ve emniyet müdürlerimizle bir toplantı yaptık ve Dağlıca saldırısının arka planını bir kere daha orada hepsinden dinledim. Demokrasi ile terör mücadele arasındaki irtibatın zorluklarını anlatmak bakımından bu çok çarpıcı bir şey. El yapımı bombanın esası gübre. Bunun için Türkiye'de gübre akışını durdurmanız lazım. Türkiye'de çiftçiler için gübre en temel ihtiyaç. O gübrenin bir kısmı çiftçiye gidiyor, bir kısmı da teröristler tarafından ele geçiriliyor veya satın alınıyor. Bunlar belli yerlerde çok kolay tekniklerle bombaya dönüştürülüyor. Buna karşı alınacak tedbirleri de konuştuk. Gübre veya benzeri malzemenin nasıl denetlenebileceği ile ilgili tedbirlerde alıyoruz ama bunun kolay olmadığını vatandaşlarımızın görmesi lazım.

KAMERA EŞLİĞİNDE ŞEHİT HABERİ VERİLMESİ

Başbakan Davutoğlu: Operasyonlar devam edecek - 1

Fikret Bila: Bugün bir şehit ailesine oğlunun şehit olduğu haberi verilirken canlı yayında yapılmış. Kameraların hazır olması beklenmiş filan. Bu olayla ilgili epey bir toplumsal tepki oldu. Bu yöntem konusunda görüşlerinizi almak istiyorum.

Şehit haberi verilmesi olabilecek en ağır sorumluluk alanlarından birisi. Ben dışişleri bakanıyken söylüyordum hep dünyada üç tur atsın desinler ama bir şehit cenazesinde yüreği yaralı bir babanın annenin elini öpülmesi çok daha zor bir görev. Bütün kamu görevlilerinin bu zor görevi mübarek insanların haleti ruhiyelerini anlayarak en mahrem en ketum şekilde vermeleri sonrada ellerini öperek talimatlarını almaları lazım. Kaymakam ya da vali orada haber veren bir postacı değildir. Onlara yukarıdan konuşma hakkına sahip olan bir yetkili de değildir. Oraya gidip acıyı paylaşmak ve sonra emriniz talimatınız nedir diye sormaktır. Oraya gideceksiniz yanınızda da kameralar olacak, bunu kabul etmek mümkün değil. Ben gerekli soruşturmanın derhal açılması talimatını verdim ve herhangi bir şekilde burada gösterilen tutumun izahı mümkün değil. Her türlü idari işlem yapılacaktır. Sizler de basın mensupları olarak bana katılırsınız ben devletin bu anlamda sorumlu olan makamında birisi olarak söylüyorum vali, bakan, kaymakam bende dahil kim olursa olsun herhangi bir şehit haberinin bu şekilde verilmesi konusunda her türlü soruya açık olmam lazım. Ama bu haber üzerinden sürekli bunun oradaki aileye tekrar tekrar bu acıyı yaşatacak şekilde basında sürekli dolaşması da doğru değil. Basınımızın da buna dikkatleri çekmek, eleştirmek ve kamuoyu gündemine getirmek doğrudur,haberciliktir ama sürekli vererek acıyı tekrar tekrar aileye yaşatmakta doğru değil.

1 KASIM SEÇİMLERİ

Seda Öğretir: 12-13 yıllık bir iktidar dönemi söz konusu ve artık kongrede yenilenme dediniz peki seçim için ne söyleyeceksiniz? 

Bir kere listeleri elden geçiriyoruz ama yüzde 41 oyu artırmak için listelerde değişiklik gerekiyorsa onların yapılması için en doğru kararların alınması lazım. Bize gelen raporlar var o zaman sunulan raporlar üzerinden aldığımız kararlar var. 258 milletvekilimizin hepsi kıymetli ama bunun üzerine mümkün olan en fazla milletvekilini eklemek istediğimiz için eklenecek isimler var. Her il bazında anketler yaptık. Anketleri önümüze alıyoruz, isimleri alıyoruz ve inşallah temsil kabiliyeti yüksek ülke sorunlarına çözüm bulabilecek nitelikte yeni bir milletvekili listesi sunacağız inşallah.

Mustafa Karaalioğlu: 7 Haziran’daki oy düşüşünün gerekçelerini ortadan kaldıran adımlar attığınızı düşünüyor musunuz? Bir mesaj vardı ve aldığınızı söylüyorsunuz seçmen karşısını mesajı almış bir başbakan olarak gittiğinizi düşünüyor musunuz?

7 Haziran’dan bu yana çok uzun süre geçmedi. 7 Haziran’dan sonra bütün tabloyu düzelttik her şey farklı dersek 3 ayda bunu iddia etmek doğru değil. Ama anladığımızı gösterecek adımlar atıldı işte kongrede. Hükümet kurma çalışmaları esnasında takındığımız üslupta dahil olmak üzere halkımızın anladığını düşünüyoruz. 21’inde aday tanıtımı ve hemen sonrasında seçim beyannamemizin tanıtımını planlıyoruz.

Seda Öğretir: En büyük değişikliği nerede bekleyelim?

Bunu söylediğim zaman aday adaylarını meraka sevk ederiz ve doğru olmaz. Dengeli temel dokusu muhafaza edilen değişiklikler olacak. 

"BOYNUKALIN'IN SÖZLERİNİ DOĞRU GÖRMEM"

Fikret Bila: Milletvekillerinizden biri sayın Boynukalın bizim bazı meslektaşlarımız için dövmek lazım işte yeterince dövülmemişler gibi beyanlarda bulunmuş. Meslektaşlarım adına parti hukuku açısından bir çalışma yapılacak mı? 

Bu tür ifadeleri hiçbir şekilde doğru görmem. Ama bu da böyle bir kasıtla söylenmiş ifadelerde değil. Gençler arasında dost ortamında ifade dilmiş hususlar gördüğüm kadarıyla. Kendisi ile de konuştum bu anlamda bu ifadeler veya benzer ifadeler hepimizin özen göstermesi gereken hususlar var. Ama bunu genelleştirmek ayaküstü söylenen bazı ifadelerden bir genel zihniyet çıkarmakta doğru değil. Bütün bu hususlarda da bir daha tekerrür etmemesi anlamında da kendi içimizde konuşuruz. Zaten hatırlarsanız basına o günlerde saldırılarda da hemen bir twit açıklamasıyla konuyla ilgili tutumumuzu da çık şekilde ifade ettim. Bizi en çok eleştiren medya organları da olsa destekleyen medya organları da olsa onların güvenliğini sağlamak bu ülkenin başbakanı olarak benim görevim. Dolayısıyla farklı kanaat beyan etmek suç değil hakaret olmamak şartıyla herkes fikirlerini beyan eder. Toplumda özellikle bu terör gibi hassas konularda dikkat etmemiz gereken husus orada hatırlarsanız bir internet sitesine sayın cumhurbaşkanımızın bir ifadesinin yanlış yansıtılması dolayısıyla sonrada kendi içlerinde de bu anlamda açıklayıcı yayın organı gündeme getirdi. Herkesin hassasiyet göstermesi gereken husus basında objektif ve dürüst yayıncılıkla bir tahrike izin vermemek. Herkesin buna da özen göstermesi lazım. Ama basın özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmaz şartıdır. 

Oğuz Haksever: Kampanyanıza dair bazı ipuçları kongrenizde ortaya çıktı. Sosyoekonomik bazı iyileştirmelere bu kez ağırlık vereceğiniz yolunda haberler vardı. Emeklilere zam, üniversite mezunu olanlara maaş gibi. Doğrular mısınız ve ne kadar?

Bir an önce habere ulaşmak istiyorsunuz ama seçim beyannamemizi açıkladığımızda haber değeri olması için benim şimdi sükut etmem gerekiyor. Cumartesi günü inşallah nihai şekli vereceğiz ve en kısa zamanda beyannamemizi en kısa sürede paylaşacağız. 

Mustafa Karaalioğlu: Miting sayılarını düşürüyor musunuz bu kampanyanızda?

81 ile gidelim mi, yorulmaz mısınız?

Mustafa Karaalioğlu: Gitmenizi tavsiye etmem zaten gittiniz.

81 ile gittim. Şu anda zaten sıkışmış bir programda 81 ile gitmek için 3 öğün miting yapmak lazım. Biz zaten halkımızı ulaştık daha farklı bir seçim kampanyası yöntemi açıkçası düşünüyoruz. Güdne bir gibi miting ama daha sık televizyon yayını veya daha çok soruya muhatap olup onları cevaplandırmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.

Oğuz Haksever: Sayın Beşir Atalay oluyor, Mehmet Şimşek aday oluyor, sayın Babacan’ına aday olmasını ister miydiniz? Pek niyetli görünmüyor.  

İsterdim. Sayın Babacan son 13 yıllık iktidar döneminde ülkeye büyük katkı yaptı. Sayın Cumhurbaşkanınızım sn yakınında çalışan sonra da benim yanımda çalışan bir arkadaşımız olarak sadece Türkiye’de değil uluslar arası alanda da çok ciddi bir itibar kazandı. Her arkadaşım bu sürecin içinde yer alacak diye söyledim. Sayın Babacan daha çok Türkiye'ye hizmetler edebilecek niteliklere sahip ben son derece saygı duyduğum bir arkadaşımdır. Aday olmadı, listeler henüz daha bitmedi ama başka çalışmalarda var. Ama her alanda Türkiye'ye büyük katkılar yapabilecek bir devlet adamıdır.

Seda Öğretir: Dövizdeki artıştan endişeleniyoruz ve yavaş yavaş zam haberlerini de yansıtmaya başladık kamuoyuna. Bu konuyla ilgili bir düşünceniz var mı? 

Merkez bankası başkanımızı davet ettim uzunca görüştük gidişatı. Türkiye'de siyasal bir belirsizlik var ve dolayısıyla döviz artıyor değil dünyada volatilite o kadar yüksek ki dalgalanmadan en az etkilenen ülkelerden birisi Türkiye. Biz bunu bir taraftan takip edip etkilerini azaltmakla yükümlüyüz ama bir taraftan da kurda bu dengenin tekrar sağlanabilmesi için yapısal olarak atılması gereken adımları yani kısa dönemde krizi yönetmekle uzun dönemde atılacak adımlar konusunda da yoğun bir çalışma içindeyiz. Şu anda dünyanın genel trendinden ayrışmış bir dalgalanma yok Türkiye'de. Dünya ekonomisinin genel trendine uygun giden bir durum var. Bunu kontrol altına almak içinde gerekli tedbirleri alacağız.

Fikret Bila: Göçmen meselesinde Edirne kapısında yüzlerce Suriyeli bekliyor. Bu Almanya geçiş sanki hareketlenmeye yol açtı gibi yorumlar var. 

2-3 hafta önce Macaristan başbakanının Almanya’da bir makalesi çıktı. Kendisi yakın dostumuzdur bu arada. Ondan 3 gün sonra bir mukabil bir makale yazdım ve mülteci sorununa dikkatleri çektim. Merkel’le bir görüşmemiz oldu. Mülteci sorunu artık Suriye ve Türkiye sorunu hatta sadece bir Avrupa sorunu da değildir. Geçmişte oturdukları rahat koltuklardan Türkiye bu konuyu çözsün diye ahkam kesenlerin şimdi doğrudan bu sorunla karşı karşıya kaldıkları bir vaka. Olumlu olan Avrupa’nın bu konuyu gördüğünü gösteren işaret verildi bize. Daha çok mülteci kabulü yanında Suriye krizinin çözümü konusunda atılacak adımlar ama bütün bu gelişmeler Türkiye'nin yaptığı büyün fedakarlığı da dünyanın gözü önüne koydu. Buraya gelmeden önce ilgili birimlerden arkadaşlarla bir araya geldik özellikle bu Edirne’ye doğru yürüyen mültecilerle ilgili olarak alınacak tedbirler konusunu gözden geçirdik. Hiçbir insanın, mültecinin insan onuruna yakışmayan bir tutumla karşılaşmaması için onların bütün ihtiyaçları karşılanıyor. Ama dünyanın da bu gidişata dikkat etmesi gereken özeni göstermesi lazım. 

Mustafa Karaalioğlu: İsrail son zamanlarda Ortadoğu’daki dikkat dağınıklığından istifade adımları derinleşiyor. Mescidi Aksa olayları var yerleşimcilik olayları var. Kaygılı mısınız, nasıl bir adım atılması gerekir diye düşünüyorsunuz?  

Çok kaygılıyım. Bu bir devletin işleyebileceği en büyük terör suçlarından biri. Sadece şiddet anlamında bir terör değil şiddet anlamında da karşı tarafı yok etmeye dayalı bir anlayış var. Ben Mescid-i Aksa’ya ilk defa 1983 yılında gittik 24 yaşında bir genç olarak. Orada İsraillilerin tutumunu ilk gördüğümden bu yana hedeflerinin Mescid-i Aksa’yı tahrip etmek, yıkmak, önce statüsünü değiştirmek sonra Müslümanların elinden kısmen almak planları o zaman dahi dikkatimi çekmişti. O zaman radikal Yahudilerin yaptığı arkeoloji kazıları diye yapılan ciddi bir kazı faaliyetleri vardı. Adeta yukarıdan çökertmek üzere yapılan faaliyetler. Her gittiğimde bu faaliyetlerin daha ilerlediğini görmek ıstırap veriyordu. Bizim ilk kıblemizdir Müslüman olarak ilgilendirir bizi. İnsan olarak ilgilendirir kültür tarihi bağlamında Kudüs bütün bir insanlığın özüdür. Kudüs’te İsrail işgali altında insanlık kültürü katliamı yaşanıyor. Türk olarak bizi ilgilendirir Kudüs’ün son huzurlu asırları Müslümanların, Hıristiyanların, Yahudilerin yan yana yaşadığı asırları bizim asırlarımızdır. İsrail şimdi belli saatlerde Müslümanların Mescid-‘i Aksa’ya girmesini yasaklıyor. Planlı bir çalışma bu. En sert şekilde buna mukavelede bulunacağız. Kudüs Filistin toprağıdır. Mescid-i Aksa Müslümanların kutsal toprağıdır. Dünya gündeminde bunu tutmaya devam edeceğiz. İçerde kendi iç gündemimizde meşgulken bunun göz ardı edileceğini kimse düşünmemeli. Mescid-i Aksa’nın tümünde ya da bir bölümünde öğleden önce Müslümanlar girmeyecek ya da şu kısmını ayıralım buraya girmesinler demek bütün Müslümanlara saldırıdır. 

Oğuz Haksever: İsrail’le normalleşme görüşmeleri yapıldığına dair haberler vardı doğrular mısınız?

Evet bazı görüşmeler oldu ama böyle bir zihniyetle görüşmeler nereye ulaşacak ki. Belli bir mesafe alıyorsunuz bizim Mescid-i Aksa’yı Müslümanların elinden almaya çalışan tahrip etmeye çalışan bir İsrail’le normalleşmemiz mümkün mü? Mavi Marmara’dan kalan tazminat görüşmeleri vardı belli noktaya geldi onlar ama bizim İsrail’le nihai normalleşmemiz Kudüs’te dahil olmak üzere Filistin’in bütün topraklarının özgürlüğüne kavuşması ve bütün Filistinlilerin kendi ülkelerinde onurlu şekilde yaşayacak barışa kadar çok zor.

Seda Öğretir: 900’ün üzerinde imza toplandığı söyledi Binali Yıldırım için bu konuda bir şey söylemek ister misiniz?

Benim o günlerde çok işim vardı böyle dedikodularla ilgilenmedim ben. Bir taraftan terörle mücadele bir taraftan kongre vardı. Kongreden bir gece önce dahil Perşembe günü ben 3 saate yakın sayın genelkurmay başkanımızı, MİT müsteşarımızı ve başbakanlık müsteşarını aldım ve haftalık ziyaretleri birleştirerek bütün operasyonları gözden geçirdik. Salı günü de Van’daydım şehit cenazesinde. Benim için o anda o söylentilerle uğraşmak vazife ihmalidir benim için. Şehitlerimiz var kan dökülüyor, Cizre’den haberler geliyor, Kuzey Irak’ta operasyon yapılıyor ben bunlarla varken o söylentilerle uğraşmadım, itibarda etmedim. Nitekim 1353 delegenin gönül dolusu coşkusu ve verdikleri destek bana yeter. AK Parti’nin birliği için bu tür dedikodulara itibar etmek yerine dosdoğru yolda yürümek gerekiyor.

  • Etiketler :
  • Haberler -
  • Türkiye
  • Adalet ve Kalkınma Partisi
  • Gündem
  • Siyaset
  • Ahmet Davutoğlu
  • Genel

Sayfa Yükleniyor...