Orta Çağ'ı aydınlatan mumya

Orta Çağ’dan kalan çok nadir bir mumyayı inceleyen bilim insanları, dönemin doktorlarının sanıldığından çok daha becerikli olduğunu ortaya koydu.

Orta Çağ'ı aydınlatan mumya

Bilim dünyası, yüzyıllar öncesinden kalan bir mumya sayesinde eski çağlardaki doktorların çalışmaları hakkında ipuçları topluyor.


İkinci Yüzyıl’da yaşamış olan Yunan asıllı Romalı gladyatör doktoru ‘Galen’, gladyatörlerin ve arenada parçalanan hayvanların vücutları üzerindeki çalışmalarıyla, yüzyıllar boyu Avrupa’da hatta Ortadoğu’da yararlanılan tıbbi bilgiler sundu.

Galen’in çalışmaları Rönesans devrine kadar fazla sorgulanmadı. Ancak Orta Çağ’dan kalan ve üzerinde ağır yara izleri taşıyan en eski mumya üzerinde yapılan araştırmalar, dönemin doktorlarının düşünüldüğünden çok daha araştırmacı bir bakış açısına sahip olduğu izlenimi verdi.

Dehşet verici bir görünüme sahip olan ve bugün özel bir koleksiyonda tutulan mumya, kafatasının üzeri açılarak beyni çıkarılmış insan kafasıyla omuzları içeriyor. Mumyanın suratında, kemirgenlerin ısırık ve böcek larvalarının izleri var.

ŞAŞIRTAN BULGULAR
Archives of Medical Science dergisinde yayımlanan araştırmada, radyo karbon tarihleme yöntemiyle mumyanın M.S 1200-1280 yılları arasına ait olduğunu tespit etti. Bu yıllar, Avrupa’nın bilim karşıtı olduğu, ‘karanlık yıllar’ olarak kabul ediliyor.

Fransa’nın Hospital R. Poincare Üniversitesi’nde cerrah ve adli tıp uzmanı olan Philippe Charlier, ‘kabul edilen düşüncenin aksine, mumyanın üzerinde yapılan cerrahi işlemlerin oldukça büyük bir anatomik yetenek sergilediğini’ belirtti.

LiveScience sitesine konuşan Charlier, “Son derece iyi bir cerrahi işlem yapılmış. Bu mumyayla ilgilenenler aynı işlemleri önceden birçok defa gerçekleştirmiş olmalı” dedi.

“KARANLIK YILLAR”
19’uncu yüzyılda yaşamış olan tarihçiler, Roma İmparatorluğu’nun gerileme yıllarına rastlayan Karanlık Yılları ‘cahillik ve barbarlığın hüküm sürdüğü’ bir dönem olarak tanımladı. Bazı tarihçiler, Rönesans’ın başlamasından önce Karanlık Yıllar’ın 1400’lere kadar devam ettiğini öne sürdü.

Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar, Orta Çağ döneminin sanıldığı kadar karanlık olmadığını savunuyor. Tarihçi ve yazar James Hannam, LiveScience’a, “Orta Çağ’ın sonlarında, özellikle 13’üncü yüzyılda bilimsel gelişmeler atılım yaşadı” ifadesini kullandı.

Orta Çağ’da yaşanan gelişmelerin zamanla unutulduğunu belirten Hannam, ‘16’ncı ve 17’inci yüzyılda, bilginlerin Orta Çağ’ı dışlayarak Yunan ve Roma döneminden kalma eserleri kullanmalarının alışkanlık haline geldiğini’ belirtti. Ancak istisnalar da yaşandı. Örneğin ünlü matemetikçi Kopernik, 1300-1358 yılları arasında yaşamış olan Fransız rahip Jean Buridan’ın düşüncelerinden yararlandı. Ancak Kopernik kendisine asıl ilham veren kişinin, Romalı şair Virgil (Publius Vergilius Maro) olduğunu belirtmişti.

KİLİSE ETKİSİ
Tarihçiler, Rönesans’ta yaşanmış olan bilgi seçiciliğinin, 1500’lü yıllarda kiliseden kopan Protestanların Katolik karşıtı düşüncelerine bağlıyor.

Hannam, “Katolik Kilisesi’nin insanlığın gelişimini engellediğine yönelik çok fazla propaganda yapılıyordu” dedi. Katolik karşıtı eğilimler, zamanla Dünya’nın düz olduğu gibi sayısız boş efsanenin de doğmasına neden oldu. Sonuç olarak, Rönesans dönemi propagandası, Orta Çağ’daki kilisenin otopsi ve kadavra üzerinde araştırma yapılmasını engellediğini öne sürdü.

Hannam, antik Yunan’dan Roma dönemine kadar birçok uygarlığın otopsi ve benzer cerrahi işlemleri yasakladığını ancak Orta Çağ’da böyle bir durum olmadığını belirtti. Tersine, kilise, ölenlerin aziz olup olmadığını anlamak için otopsi yaparak insanların vücudunda kutsal olduklarına dair iz aranması emri veriyordu.

KUTSAL OTOPSİLER
Tarihteki ilk kutsal otopsinin 1308 yılında yapıldığı düşünülüyor. O tarihte, 1881 yılında aziz ilan edilen baş rahibe Montefalco’lu Chiara’nın bedeninde inceleme yapıldı. Rahibeler, Chiara’nın kalbinde çok küçük bir haç gördüklerini, aynı zamanda safra kesesinde baba, oğul ve kutsal ruha (holy Trinity) işaret eden üç safra taşı bulduklarını söyledi.

Daha sonraki tarihlerde yapılan otopsiler ise daha bilimsel bir bakış açısı içeriyordu. İtalyan bir cerrah, bir salgının sebebini öğrenmek için birçok insana otopsi gerçekleştirdi.

Kilise’nin otopsi yapılmasını yasakladığına dair düşüncenin, Papa’nın 1299 yılında verdiği emirle bağlantılı olabileceği düşünülüyor. Bu tarihte, ölen Haçlıların kemiklerinin kaynatılması yasaklanmıştı. Bu uygulama, ölenlerin kemiklerinin doğdukları yere geri gönderilmesini sağlayan bir işlemdi. Papa, bu geleneği sonlandırarak, Haçlı ordusundaki askerlerin öldükleri yerde gömülmelerini emretti.

TİTİZ BİR ÇALIŞMA ÖRNEĞİ
Fransız cerrah Philippe Charlier, beyni çıkarılmış mumyayı ilk gördüklerinde, 1400-1500’lü yıllardan kaldığını düşündüklerini belirtt.

Avrupa’nın anatomik müdahaleye tabi tutulan en eski insan kalıntısı olan mumya, kalp damarları balmumu, kireç ve zencefil ile doldurularak korunmuş.  Zencefil aynı zamanda dolaşım sistemine kırmızımsı bir renk kazandırmış.

Charlier, bedenin iyi korunarak, üzerinde defalarca tıbbi işlem yapıldığını belirtti. Kimliği hakkında hiçbir bilgi bulunmayan mumyanın, bir mahkum, bakımevinde kalan biri veya evsiz biri olabileceği düşünülüyor. Mumya, Paris Tıp Tarihi Müzesi’nde sergileniyor.

Charlier, “Bu örnek tarih ve arkeolojik bakış açısından oldukça önemli... İskelet ve arkeolojik parçalar açısından ciddi olarak sıkıntı çekiyoruz” dedi.

Sayfa Yükleniyor...