'Osmanlıca öğretilecek'

Liselerde okutulması planlanan Osmanlıca dersi için gösterilen eleştirilere yanıt veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek" dedi.

'Osmanlıca öğretilecek'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen 5. Din Şurası'nda konuşma yaptı.

Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle;

"Başta olmak üzere bazı İslam ülkeleri, Batılılaşma süreçleri içinde birçok şeyi taklit ettikleri gibi ne yazık ki kilise ile devlet, kilise ve bilim arasındaki tartışmaları da taklit ettiler. Batı'da Hristiyanlıktan oluşan boşluğa örneğin yurttaşlık dini ikame edilirken gibi Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde de benzer bazı denemelere girişildi. Hristiyanlık tartışmalarında din bir afyon olarak tanımlanırken, aynı tavır ülkemize ya da başka İslam ülkelerine bir taklit olarak yerleştirilmek, ikame edilmek istendi.

Son 200 yıldır Türkiye topraklarında yaşanan tartışmaların önemli bir çoğunluğunun merkezinde aleni ya da gizli şekilde din vardır. Dine müteallik meseleler, siyasetten sosyolojiye, idareden iktisada, eğitimden sanata kadar hemen her alanda gizli ya da açık özne olmuştur. Batılılaşmanın bir taklit şeklinde, bir sorgusuz sualsiz kabul şeklinde ilerlediği son 200 yıllık süreçte Türkiye'nin de Batı'daki tartışmaları yaşaması istenmiş, ancak çok bariz bir doku uyuşmazlığı ortaya çıkmıştır.

OSMANLICA: 13 ile 20. yüzyıllar arasında Anadolu'da ve Osmanlı Devleti'nin yayıldığı bütün ülkelerde kullanılmış, Arapça ve Farsçadan etkilenmiş Türk dili. Alfabe olarak Arap ve Farsça'nın karma bir biçimi kullanılmıştır. Kaynak: TDK Büyük Türkçe Sözlük

'CESARETLENDİRMEKLE MÜKELLEFİM'
Cumhurbaşkanı olarak, bu ülkede dine ait tüm meselelerin, tüm konuların artık özgürce ve özgüvenle ele alınabilmesi için ilgili tüm kesimleri cesaretlendirmekle mükellef olduğum inancı içindeyim.

'GERİCİLİĞİN NEDENİ OLARAK GÖSTERİLDİ'
Tanzimat'tan bugüne, yani yaklaşık son 200 yıldır bu ülkede bazı meseleler özgürce, özgüvenle ve cesaretle ele alınamamıştır. Türkiye'nin hemen her meselesinde bir şekilde özne olan, bir şekilde odak noktasında bulunan din konusu, objektif, tarafsız, korkulardan ve mahalle baskısından uzak şekilde gündeme taşınamamıştır. Bırakınız dine ait meseleleri özgürce tartışabilmeyi din ve dindarlar, yaklaşık 200 yıl boyunca her türlü eleştiriye, tahkire, horlamaya sistematik şekilde maruz kalmıştır.

Filmlerde, romanlarda, hikayelerde, karikatürlerde, bilim ve fikir dünyasında dindarlık ile cehalet hep eş tutulmuştur. Din ve dindarlık yoksulluğun nedeni olarak gösterilmiştir. Din ve dindarlık, yobazlığın, tutuculuğun, gericiliğin, baskının nedeni olarak lanse edilmiştir. Gerek Türkiye'de gerek tüm İslam coğrafyasında din hep terakkiye mani olarak anlatılmıştır.

'OFANSA GEÇEMEMİŞ'
İslamofobi dediğimiz faşizmle eşdeğer olan hastalık, sadece Batı'dan Doğu'ya yönelen bir sorun değildir. Türkiye'de ve İslam coğrafyasında bizzat içeride, idareciler, siyasetçiler, bilim insanları, düşünürler ve medya yoluyla İslamofobi sürekli körüklenmiştir. İslamofobiklere göre, İslam dünyasının geri kalmasının sebebi dindir. Bunlara göre İslam coğrafyasının kanla, gözyaşıyla, terörle anılmasının sebebi de budur. Bilimde ve teknolojide geride kalmanın sebebi işte bu İslamofobiklere göre dindir. Öyle bir taarruz yapılmış, öyle sistemli bir saldırı gerçekleşmiştir ki, İslam dünyası, özellikle de İslam dünyasının münevverleri kendilerini savunmaktan, defansta kalmaktan ofansif bir hareketin içine girmemiştir, girememiştir. Asıl meselelere yönelmeye fırsat bulmamışlardır.

Biz öyle bir dinin mensubuyuz ki ilk emir ilim. Oku diye emreden bir dinin mensubuyken, adeta sanki ilmi reddeden bir din varmış gibi sunulmaya çalışılmıştır. Öbür tarafta sanki aklı inkar eden bir din varmış gibi sunulmaya gayret edilmiştir. Halbuki bizim mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde sürekli olarak, akletmek emredilmiştir.

Başörtüsü, din eğitimi yasaklanmıştır. Camiler kapatılmıştır. Ezanın aslıyla okunması yasaklanmıştır. Dindarların en tabi haklarını savunanlar, gerici din istismarcısı yaftalarına maruz bırakılmıştır.

Din ve dindarlar söz konusu olduğunda her türlü tasarruf yapılabilmiştir. Kitaplarla, filmlerle, yazılarla, resim ve karikatürlerle özgürlük adı altında en kutsal değerler tahkir edilebilmiştir. Bütün bunların karşısında bırakınız dinin yaşanmasını; dinin konuşulmasına, dini değerlerin muhafaza edilmesine, dine ve dindarlara yönelik saldırılara karşı cevap verilmesine dahi müsaade edilmemiştir. Dindarların en tabii haklarını savunan, yani normalleşmeyi savunan siyasetçiler, gerici, din istismarcısı, bu yaftaya maruz bırakılmış, hatta sırf bu mücadelelerinden dolayı darağacına, ipe çekilmişlerdir.

'DİN ADAMI MASKESİ ALTINDAKİ ŞARLATANLAR'
Şunu da üzülerek ifade etmek durumundayım: Sahte hocaların, sahte dindarların adeta toplumu zehirlemek için yaptıkları mücadele bu ülkede maalesef desteklenmiştir. Hatta hatta teşvik edilmiştir. Resmi ideolojinin dar kalıpları içinde kalan sözüm ona alimler teşvik edilmiş, sırtları da sıvazlanmıştır. Vatanına ihanet şebekesi kuran, din adamı maskesi altındaki şarlatanlar, ulusal ya da uluslararası teşviklere mazhar olabilmiştir. Dini özünden, ruhundan koparmaya çalışan, dini sinsice çarpıtmaya çalışanlar, dini bu noktada özel menfaatlere dönüştürmeye çalışanlar, ekranlar yoluyla bu ülkede evet, imkanlarına imkan katmışlardır.

Bütün bunların karşısında samimi şekilde, hasbi şekilde Allah'tan korkarak, ilim erbabı olmanın sorumluluğunu idrak ederek konuşanlar, yazanlar, mücadele edenler, en ağır baskılara, en ağır zulümlere, evet, maruz bırakılmışlardır."

Biz, bu millete cesaret aşılamanın mücadelesini verdik ve veriyoruz. Sadece milletimize değil, komşularımıza, bölgemize, tüm insanlığa özgüven aşılamanın, cesaret aşılamanın, bazı soruları sorma yönünde teşvik etmenin mücadelesini veriyoruz. Eğer hedef yapılıyorsak, boşuna yapılmıyoruz. 200 yıldır sorulmayan, sorulamayan soruları sorduğumuz için içeride ve dışarıda hedef yapılıyoruz.

(1. Dünya Savaşı'nı konuşalım) dediğimiz için aynı şekilde saldırıya maruz kaldık. 'Amerika kıtasını, Müslümanlar daha önce oraya ulaşmıştı' dediğimiz için saldırıya maruz kaldık. Ardı ardına buna yönelik kitaplar piyasada var. Şimdi bunların hepsi ortaya çıkmaya başladı. Kadınlar için 'eşit' kavramının çeviri bir kavram olduğunu, asıl kavramın 'eşdeğer' olması gerektiğini söylediğimiz için aynı şekilde yine saldırıya maruz kaldık. En genel manada, önce Türkiye'de, ardından tüm mazlum ve mağdur milletler nezdinde yoksulun, mağdurun, mazlumun, haksızlığa, gadre uğramışın, garibin ve gurebanın, dindarın hakkını savunduğumuz için, milletin iradesini, sandığı savunduğumuz için, milletin hür iradesiyle vazife yüklendiğimiz için bizden rahatsız oluyor ve bizi hedef yapıyorlar.

‘BU NASIL BİR İŞTİR?’
Bakınız, darbeyle işbaşına gelmiş bir zat, bir şahıs çıkıyor, Interpol'e talimat veriyor. Interpol'e verdiği talimatla Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf El Karadavi, kırmızı bültenle aranmak üzere adım atılıyor. Bu nasıl bir iştir? İlim siyasetin emrinde olmaz, siyaset ilmin hizmetkarı olur. Fark budur. İşler tersine dönmüş vaziyette. Bütün bu gelişmeler, dünyanın maalesef iyiye değil, kötüye gittiğinin alametidir.

İslam dünyasında bir söylem birliği yok. Beklenen, aranan o dayanışma yok. Bizim bunu başarmamız lazım. Türkiye, burada öncü bir rol oynayabilir. Bu noktada ben Din Şuramızın değerli üyelerine inanıyorum, güveniyorum, Diyanet İşleri Başkanlığımıza inanıyor ve güveniyorum. Bunu bizim başarmamız lazım.

Geçenlerde Afrika'da bir açıklama oldu, rahatsız oldular. Dediğim neydi, dediğim orada da yine bütün bu petrol, elmas, altın bu konulara değindiğim için. Yine İslam ülkelerine hitaben, dünyada şu anda, sondan yaklaşık 50 ülke içinde 27'sinin, İSEDAK toplantısında İslam ülkesi olduğunu söylediğimizden dolayı rahatsız olanlar var. Şu anda İslam dünyasının içerisinde petrol ülkeleri sadece zekatını vermiş olsa bu ülkelere, bu ülkeler dünyadaki zengin ülkeler arasında yerini alır. Fakat böyle bir dert var mı? Yok.

'BOŞUNA HEDEF YAPILMIYORUZ'
Biz bu millete özgüven aşılamanın mücadelesini verdik ve veriyoruz. Biz bu millete cesaret aşılamanın mücadelesini verdik ve veriyoruz. Eğer hedef yapılıyorsak, boşuna yapılmıyoruz. 200 yıldır sorulamayan soruları sorduğumuz için hedef yapılıyoruz. Kadınlar için eşit kavramın çeviri bir kavram olduğunu, anlamın eşdeğer olduğunu söylediğim için saldırıya maruz kaldım.

İlim siyasetin emrinde olmaz. Siyaset ilmin hizmetkarı olur. İşler tersine dönmüş vaziyette. İslam dünyasında bir söylem birliği yok, bir dayanışma yok. Bunu başarmamız lazım. Türkiye bu konuda öncü bir rol oynayabilir.

Geçenlerde Afrika’da bir açıklama yaptım, rahatsız oldular. İslam dünyasında petrol zengini ülkeler zekatını yoksul ülkelere verseler bu ülkeler de gelişir.

'ÜZERİMİZE GELECEKLER'
Biliyoruz üzerimize gelecekler. Gerek uluslararası medyayla, gerek içerideki taşeronlarıyla üzerimize gelecekler. Devşirdikleri, kendi topraklarına yabancı hale getirdikleri, yazarlarla, sanatçılarla, ellerindeki tüm araçlarla üzerimize gelecekler. Besleyip büyüttükleri Müslüman görünümlü misyonerleriyle, ihanet şebekeleriyle üzerimize gelecekler.

Allah’ın izniyle korkmayacağız, ürkmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. İnşallah Allahımıza mahcup olmayacağız. Biz normalleşme istiyoruz, normalleşmenin mücadelesini veriyoruz.

'HELVADAN PUT YAPMA ZİHNİYETİ'
İslam dinine ve onun kamusal alandaki görünümüne karşı büyük husumet besleyenler… Yarın yazacaklar, biliyorum. Yarın bu ifadelerle de yine saldırıya geçecekler, bunu da biliyorum. Ama söylemek durumundayız. Aslında kendi elleriyle kendi dinlerini icat etmiş olduklarının farkında değiller. Bunlar bilinçli ya da bilinçsiz, yurttaşlık dini benzeri dinler inşa ederek İslam’ın karşısına kendi yapay dinlerini koymanın çabası içinde olduklarını bilmiyorlar ya da bilmek istemiyorlar. ‘Din ve devlet işleri ayrı olsun’ diyerek dine yönelik her saldırıyı meşru görenler, kendi yapay dinlerini devlete egemen kılmanın mücadelesini verdiklerinin bilincinde değiller. Bu ülkede çıktılar ne dediler, sipariş şairleri çıktı bunların... ‘Kabe Arap’ın olsun, bize Çankaya yeter’ dediler. Bu, bir dinin yerine hak dinin yerine yapay bir din kurma, helvadan put yapma zihniyeti değildir de nedir? Kendileri yaptılar, kendileri taptılar.

Mücadelemiz Müslüman dindarlar için değildir. Biz bütün derdimizi tüm insanlık için görüyoruz. İnsan kutsaldır. Biz insan için, can için mücadele vermeyi sürdüreceğiz.

'OSMANLICA ÖĞRETİLECEK'
Osmanlıca'yı bu ülkenin evlatlarının öğrenmesinden rahatsız olanlar var. Aslında bu, eskimez Türkçe'dir, yabancı bir şey değil bu. Bununla biz gerçekleri öğreneceğiz. Diyorlar ki, 'mezar taşlarının okunmasını mı öğreteceğiz'. Zaten sıkıntı burada, o mezar taşlarında bir tarih, medeniyet yatıyor.

Bir neslin kendi mezarında kimlerin yattığını bilmemesinden daha büyük cehalet, acz olabilir mi Bu bizim şah damarlarımızın parılmasıydıaslında ve bizim şah damarlarımız koparıldı.

Osmanlıcanın öğrenilmesini, öğretilmesini istemeyenler var. Bu çok büyük bir tehlike. İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek."

Sayfa Yükleniyor...