Özkan: Müslüman düşmanlığı Batı’nın sınıfta kaldığının ispatı

İslam Kültür Sanat Platformu Genel Sekreteri Abdülkadir Özkan, "Batı’da insanlara aşılanmak istenen 'İslam korkusu', 'Müslüman düşmanlığı', 'İslam ve terör' gibi kavramlar Batı’nın çok kültürlülük konusunda sınıfta kaldığının ispatıdır" dedi.

Özkan: Müslüman düşmanlığı Batı’nın sınıfta kaldığının ispatı

İslam Kültür Sanat Platformu (İKSP) Genel Sekreteri ve Başbakan Başmüşaviri Abdülkadir Özkan, Genel Sekreteri ve Başbakan Başmüşaviri Abdülkadir Özkan, son dönemde İslam coğrafyasında yaşanan olayların ve hayat deneyimlerinin, bir kültür ve medeniyet atlası olan İslam’ın entelektüel, bilimsel ve ahlaki söylemlerinin yeniden gündeme getirilmesini zorunlu kıldığını söyledi.

Özkan, Osmanlı’nın miras bıraktığı coğrafyada bir İslam ülkesi olarak varlık bulan ’nin kültürel miras zenginliğinin ve sunduğu tarih perspektifinin, İslam dünyası açısından bir referans değeri taşıdığını ifade ederek, şöyle konuştu:

"Türkiye, bir yandan modernleşmeyi yaşarken, öte yandan geleneksel olanı bugüne aktararak hukuktan siyasete kadar yaptığı çabalarının yanında aynı şekilde kültür ve sanat açısından da toplumsal yapıya uygun arayışları sürdürmek zorunda. Gelinen noktada, tarihsel tecrübeyle ve geleneksel birikimi yansıtarak sağlam bağlar kurabilen ve bunu bugüne taşıyacak yeni ve güçlü bir dile ihtiyaç olduğu çok açık. Bu ihtiyacı dillendirmek ve bu dili ortaya koyma çabasını teşvik etmek üzere İslam Kültür Sanat Platformu ortaya çıktı."

Son dört yıldır bir grup aktivistle beraber sanat çevrelerince farkındalık ve bilinç oluşturmak amacıyla sanatsal etkinlikler gerçekleştirdiklerine dikkati çeken Özkan, "İslam’ın korku ile beraber anılmaya çalışıldığı bir dönemde İslam’ın gerçek yüzünü anlatmaya, sevgili Peygamberimiz Resul-i Ekrem’in insanlığa getirdiği rahmet mesajının nasıl bir medeniyet tasavvuru ön gördüğünü sanatsal etkinliklerle anlatmaya gayret sarfediyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Özkan, yurt içinde ve yurt dışında pek çok projeyi hayata geçirdiklerini aktararak, “Aşk-ı Nebi”, “Mukaddes Miras”, “Hattın Sultanları”, “Lisân-ı Hat ile Aşk-ı Nebi" sergilerinden sonra Cumhurbaşkanlığı himayelerinde düzenlenen “Mucize Kitabın Muhteşem Hattı: Kufi” sergisine katkı sağladıklarını ifade etti.

İnsanın yeryüzünde ürettikleriyle var olduğuna dikkati çeken Özkan, şunları anlattı: "Bilim, kültür, sanat ve medeniyet üretimi insanın hem düşünme hem de düşündüğünü yapabilme yeteneğiyle ilgilidir. İnsanlık tarihi sadece devletler ve savaşlar tarihi değildir. Kaldı ki siyasi tarih bile bilim, kültür ve sanat tarihi olmaksızın tam anlaşılamaz. Kültür ve sanat olarak geniş anlamıyla ifade ettiğimiz insani faaliyetler her toplumda farklı tezahür eder ve bunlar inançlarından bağımsız değildir. İnançların, hayallerin, ütopyaların kültüre ve sanata etkisi yadsınamaz ve görmezlikten gelinemez. İnsanın fiillerini inançtan, düşünceden ve dünya görüşünden ayrı düşünmek ise mümkün değildir."

Özkan, İslam'ın bir sevgi medeniyeti inşa ettiğine vurgu yaparak, sevginin kaynağında “yaratılanı yaradandan ötürü sevme” felsefesinin ve İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in “Allah güzeldir güzel olanı sever” hadisi şerifinin yer aldığını dile getirdi.

İslam medeniyetinin hareket noktalarının önemine değinen Özkan, şu değerlendirmede bulundu:

"İslam mimarisi, musikisi, düşünce ve felsefesi, edebiyatı, güzel sanatları, varlığı, hayatı ve insanı sevgi ekseninde ele almıştır. Mülk Allah’ındır ve insana emaneten musahhar kılınmıştır. Mümin ise bu evreni Allah’ın sanatı olarak görür ve bütün evrende büyük sanatkarın, estetiğini, ahengini, güzelliğini tefekkür etmeyi ibadet olarak telakki eder. İnsan kendi özelliklerini keşfettiği oranda Rabbi’ne yaklaşır ve ubudiyetinde huşuyu yakalayabilir. İslam medeniyeti bu özelliğiyle vücut bulmuştur."

Özkan, İslam'ın tarihsel süreç içerisinde önce insanı esas aldığını, İslam'la terbiye olmuş nefsi merkeze alarak ahlaka dayalı bir toplum inşa ettiğinin altını çizerek, Medine, Endülüs, Mezopotamya, Bağdat, İsfahan, Buhara, Şam, Konya, İstanbul, Balkanlar, Kafkasya gibi coğrafyalarda tezahür eden İslam medeniyetinin, kültür ve sanat izlerini bugün de görmenin mümkün olduğunu kaydetti.

"SURİYELİLER BU ASRIN DRAMI"

"İslam ne tek tipçi bir insan anlayışını ne de tek tipçi bir toplum anlayışını öngörür" diyen Özkan, şunları aktardı:

"İslam, çoğulculuğu ve farklılığı esas alır. Bu bağlamda aydınlanma felsefesine dayalı tek tipçi moderniteyle İslam, paradigma açısından farklı yerlerde durur. Mesela, İslam’ın hakimiyet alanı içinde olan farklı dini tezahürler varlıklarını tüm özgünlükleriyle devam ettirdikleri halde, aynı şey modern seküler dünyanın hakimiyet alanı içerisinde söz konusu değil. Modern dünyada, Batı’da, dini tezahürlerin kendi özgünlükleri içerisinde varlığını devam ettirmesi, kültür ve sanatını icra etmesi maalesef artık tarihin dışında kalmıştır. İçinde bulunduğumuz bu yüzyılda Batı’da insanlara aşılanmak istenen 'İslam korkusu', 'Müslüman düşmanlığı', 'İslam ve Terör' gibi kavramlar Batı’nın çok kültürlülük konusunda sınıfta kaldığının ispatıdır. Örneğin, günümüzde Suriyeli mültecilerin Avrupa topraklarından geri gönderilmeleri konusunda gösterdikleri 'gayret ve çabalar' insanlığın bu asırdaki en büyük dramlarındandır."

Modernleşme sürecinin İslam coğrafyalarında geleneksel mirasın geliştirilerek hayata aktarılması konusunda durgunluğa neden olduğu yorumunu yapan Özkan, İslami hayat tasavvurunun kamusal hayatı terk etmesiyle oluşan boşluğu derinliksiz söylemlerin doldurmasıyla toplumsal bir travma oluştuğunu, coğrafyada çatışmacı, savunmacı bir dil meydana getirdiğini savundu.

"DÜNYA ÇOĞULCULUĞU VE FARKLILIĞI ESAS ALMAK ZORUNDA"

Son yüz yılda İslam Dünyası’nın travmalar yaşadığı düşüncesini dile getiren İKSP Genel Sekreteri ve Başbakan Başmüşaviri Özkan, giderek küçülen dünyada, toplumlar ve kültürlerarası ilişkilerin yoğunlaştığı tespitini yaparak, "Her türlü asimilasyon çabalarına rağmen hiçbir kültürel yapı gerek Batı’da ve gerekse Doğu’da yok olmadı. Her iki toplum sadece acı ve ıstırap çekti ve ne yazık ki yüzyılımız bu anlamıyla utanç sahnelerini barındırıyor. Bugün gelinen noktada dünya çoğulculuğu ve farklılığı esas almak, bunu bilim, sanat, kültür ve teknoloji ile yapmak zorunda." dedi.

Küreselleşen dünyada kimlik arayışlarının yeni kriz potansiyellerini de barındıracağını ifade eden Özkan, İslam medeniyetinin sanatıyla, düşüncesiyle, estetiğiyle çağdaş yöntemlerle yeniden ele alınması ve ufuk açıcı mirasının ortaya çıkarılarak insanın kimlik oluşumunun yolu açılması gerektiğini ifade etti.

Özkan, insanlık tarihi ele alınırken insanın tüm yönlerinin ele alınması gerektiğini hatırlatarak, şu şekilde konuştu:

"Tarihi sadece savaşlardan ibaret okuyamayız. Tarih, aynı zamanda antropolojidir, arkeolojidir ve folklordur. Bütün bunların yanında insanın hars yönünü görmeksizin tarih okunamaz. Osmanlı deyince akla sadece fütuhat gelirse tarihi eksik okunmuş olur. Kültür tarihimiz maalesef hakkıyla bilinmiyor. İslam medeniyeti toplum hayatını inşa eden ve insanın inşa ettiği her şeyi kapsar. Hukukumuz, edebiyatımız, mimarimiz, şehirciliğimiz medeniyetimizin bir parçası olduğu gibi sanatımız da medeniyetimizin bir parçasıdır. Maalesef sanat ve kültür tarihini öğretme müfredatımız savaş tarihi müfredatımızın çok gerisinde."

Müfredatı yeniden gözden geçirmenin bir zorunluluk olduğunu söyleyen Özkan, aksi takdirde insanın küresel hegemonyanın içinde sadece tüketime endeksli bir varlık haline geleceğini sözlerine ekledi. 

Sayfa Yükleniyor...