RTÜK üyesi Alp: Cezalar kaos yaratacak

Meclis'te dün RTÜK Yasası kabul edildi ama yasayla ilgili itirazlar devam ediyor. RTÜK üyesi Hülya Alp, "Yayıncı kuruluşlara verilen cezalar yönünden bir kaos yaşanacak. Bir uyarı ve savunma hakkı olmalı, önce kuruluşları bugünkü yapıda olduğu gibi uyarmalıyız" diye konuştu.

RTÜK üyesi Alp: Cezalar kaos yaratacak

''RTÜK Tasarısı'' olarak bilinen ''Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı'' TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı.


Tasarıya göre, Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde de yayın yapılabilecek. Medya kuruluşunda toplam yabancı sermaye payı ödenmiş sermayenin yüzde 50'sine kadar olabilecek. Yabancı bir gerçek veya tüzel kişi, en fazla iki medya kuruluşuna doğrudan ortak olabilecek. RTÜK, yayın ilkelerine aykırı programı 5 keze kadar durdurabilecek.

RTÜK üyesi Hülya Alp, yasanın olumlu tarafları olmakla birlikte içine sinmediğini ve eksik yönleri olduğunu söyledi.

Alp, "Çağın gereklerini karşılamayan, atıl ve bazı teknolojik gelişmelerin gerçekleşmesinin önünde engel olarak görülen eski kanunun değişmesi şarttı. Yeni yasa bu imkanı tanıdı. Bunu başında sayısal yayıncılığın önünün açılması, yıllardır yapılmayan frekans ihalesinin nihayet yapılacak olması, sayısal yayıncılığın başlayacak olması, sektörden alınan reklam gelirlerinden RTÜK payının yüzde 5’ten yüzde 3’e düşürülmesi önemli. Benim için önemli yanlarından biri de TRT’nin de artık denetlenecek olması. Burada iki başlı bir uygulama vardı. Bu rekabet koşulları yönünden uygun değildi. Bu bir miktar düzeltilmiş oldu. Ama tasarı tam anlamıyla içime sinmiş değil." diye konuştu.

Yasadaki olumlu maddeleri vurgulayan Alp'in eleştirdiği, eksik bulduğu ve yasaya alınması gerekirdiği dediği birçok nokta var.

Hülya Alp, yasanın eksik yönlerini ntvmsnbc'ye anlattı:

Yasayı Avrupa Birliği Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi'ne uyum sağlamak üzere de yaptık. Oradaki bazı değişiklikleri içeriyorken bazılarını dışarıda bırakmak içime sinmiyor. Editöryel bağımsızlık kavramları RTÜK'te hazırlanan taslakta vardı ancak sonra çıkartıldı. İsteğe bağlı yayıncılıkta bu çok karşımıza çıkacak. Editöryel bağımsızlığın güvence altına alınması çok önemli. Yeni taslağımızın başlangıç cümlesi ifade ve haber alma özgürlüğüne vurgu yapıyor. Böyle iddialı bir cümleyle başlayan taslakta bu konular dışarıda tutulmamalıydı.

BAŞBAKAN'IN YETKİSİ ÖZGÜRLÜK BAKIMINDAN SIKINTILI
Diğer bir konu "Milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde veya kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda Başbakan veya görevlendireceği Bakan, geçici yayın yasağı getirebilir" maddesi eski yasada da vardı. Bu bir Avrupa ülkesinin mevzuatında olmayan bir durum. Biz eğer bu yasayla "evrensel koşullara ulaşıyoruz" diyorsak bizim de yasamızda olmamalı, mahkeme kararı gelmeliydi. İtiraz eden yayıncı kuruluşun mahkemeye gitmesi değil, mahkeme kararıyla geçici yayın durdurma daha mantıklı, çağdaş ve özgürlükçü olurdu. Yasalarda bazı kavramlar çok somut değildir. "Kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda" ifadesinin bakışa göre değişeceğini düşünürsek geçici yasak getirmek de muğlak ifadelerle elde tutulan bir güç olarak, özgürlükler bakımından sıkıntı getirecektir.

DİZİLERDEKİ ALKOL SAHNELERİNİ TARTIŞACAĞIZ
Yasada ayrımcılık alanları da tanımlanmış siyasi düşünce, ırk vs. var ama yine Avrupa'lı metinlerde cinsel tercih de ayırımcılık alanlarından biri olarak sayılıyorken bu bir biçimde dışarıda tutulmuş. Evrensellikten kasıtla uzaklaştığımız alanlar olarak görüyorum bunları.

Avrupa'lı metinlerde de olan tütün ürünleri üzerine konan kısıtlamaların içine alkol de dahil edildi. Ayrıca bir tütün ürünlerini yasaklayan maddemiz var ki biz kendi alanımıza girdiği için uygulayıcısı durumundayız kendi alanımıza girdiği için. Ama bunun dışında "Alkol, tütün ürünleri ve uyuşturucu gibi bağımlılık yapıcı madde kullanımı ile kumar oynamayı özendirici nitelikte yayınların" olmaması  dizilerde alkol tüketilen sahnelerin özendirici olup olmadığı noktasında, tartışmanın nasıl noktalanacağına bağlı olarak değişir duruma geliyor.

ÇOCUK PROGRAMLARI TEŞVİK EDİLMELİYDİ
Avrupa Birliği Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi'nin başlangıcında da yüksek kaliteli program seçenekleriyle buluşabilmeleri yönünde üst kurulları gerekli önlemleri alacak şekilde çalışmaya davet ediyor. Çocuklar da bunu hakediyor. Böyle bir yasa yapılıyorken neden bunu ihmal ettik. Bunu içime sindiremedim bu anlamda bu programlarda teşvik edilmeliydi. Teşviklerin farklı durumları var ama en sağlıklısı o programlarda RTÜK’ün hiç reklam geliri almaması olabilir. Kaldı ki kuruluşlarda bu yaklaşıma sıcak bakıyorlar.

YERLİ SERMAYEYE SINIR KONUYOR
Yine kuruluşların yıllık toplam ticari iletişim geliri, sektörün toplam ticari iletişim gelirinin yüzde 30'unu geçmemeli, geçmesi halinde ise hisselerin devredilmesi maddesi var. Bu uygulamada sıkıntı yaratacak. Burada tekelci anlayışa engel olunmak isteniyor, amaca saygı duyarım ama hemen arkasından şu maddeyi nasıl değerlendirebiliriz. "Bir medya kuruluşunda toplam yabancı sermaye payı ödenmiş sermayenin yüzde 50'si kadar olabilecek." Bu yüzde 50 ile kalsa yine iyi öyle kalmayacak, halka arz yoluyla hisse devrine de açık olduğu için bu oran yüzde 90’lara kadar çıkabilecek. Bu durumda biz yerli girişimciye tekel endişesiyle sınır koyuyoruz. Nasıl sınır koyuyoruz; başarılı olduğu takdirde gelirleri yönünden sınır koyuyoruz. Ama öbür taraftan yabancı girişimciye ise bu kotaları tamamen kaldırıyoruz ki bunlar aynı zamanda kendi alanında dev global tekeller. Dolayısıyla bunlar karşısında yerli girişimcinin rekabet etme şansını düşünürsek bir çelişki var. Yani tekel konusunda yabancı sermayeye 'evet' ama yerli sermayenin sınırları var gibi.

CEZALAR KAOS YARATACAK
Yayıncı kuruluşlara verilen cezalar yönünden bir kaos yaşanacak. Burada önce yasal yönden bir kaos sözkonusu. Bir uyarı ve savunma hakkı olmalı, önce kuruluşları tıpkı bugünkü yapıda olduğu gibi uyarmalıyız. Onlar da kendilerini savunabilmeliler. Program durdurma ve para cezası katlamalı değil diyoruz ama bu katlama tamamen yok anlamına gelmiyor. Şöyle ki; bir yılın içinde 3 kez aynı ilkeyi bir program ihlal ettiyse o zaman parasal cezalar iki katına çıkıyor. Tematik kanalları düşünürseniz bu cezaların işleyişi ve nelerle muhatap olacakları ortada.

ÖZEL KANALLARA CEZA, TRT'YE SADECE UYARI
TRT yayınları için sadece uyarıda bulunuyoruz ve "bunu düzeltin" diyoruz. Cezayı kim uygulayacak; ceza yok, çünkü çift başlılık var. Özel televizyonlara bu kadar ağır yaptırımlar uygulayacağız; TRT hata yaptığı zaman "bakın bunu yaptınız" demiş olacağız yani sadece uyarı. Geçmişte "2 kez uyarır, aynen devam ederse o zaman, yönetim kurulu ve genel müdür görevden alınır diye bir madde vardı, kaldırılmıştı. Ama şimdi de TRT yayınları denetleniyor gibi bir kavram var ama bunu kim yerine getirecek. Yine TRT yerine getirecek, bu tuhaf bir durum değil mi?

Siyasi partiler seçim dönemlerinde reklam verebilecekler. Eğer gerçekten demokratik kültür yerleşmiş olsa bu tür özgürlükler önemli. Evrensel boyutta nasıl uyguluyorlar diye bakacak olursak; reklamını, tanıtımını yapamayan bir parti varsa o partinin tanıtımını kuruluş mutlaka üstlenmek durumunda. Ekranlarını açıyor, üyelerine konuşma fırsatı veriyor. Adalet duygusu çok önemli yani çok parası olan siyasi parti çok reklam verecek onun da çok etkisi olacak. Az parası olan az reklam verecek. Bunların üzerinde toplum tartışmalı diyorum. Siyasi reklam konusu batıda da var ve olmalıydı ama nasıl uygulanacağı çok önemli. Bu alanda bir yönetmeliğe ihtiyaç var.

Sayfa Yükleniyor...