Rumelihisar’da Jeanne Moreau

Film Festivali’ne de konuk olan Fransız oyuncu, Amos Gitai'nin yönettiği “Işığın Oğulları ile Karanlığın Oğullarının Savaşı” adlı oyunla bir kez daha İstanbul’da... Sevin Okyay, Moreau'yu ntvmsnbc için kaleme aldı.

Rumelihisar’da Jeanne Moreau

Belli bir yaşın üstündekilerin onu tanımaması, hatırlamaması imkânsız. Jeanne Moreau Yeni Dalga’nın, hatta Fransız sinemasının ruhu, en unutulmaz aktrislerinden biriydi. Tiyatrodan gelmiş iyi bir oyuncuydu, esrarlı bir güzelliği vardı. Daima kendi oldu, başkası gibi görünmeye, davranmaya çalışmadı. Şöhretine rağmen tevazuu elden bırakmadığına da, Uluslararası İstanbul Film Festivali’ne konuk olarak geldiğinde birinci elden tanık olduk. Bu sefer onu sahnede görme fırsatımız olacak. Jeanne Moreau, Amos Gitai’nin yönettiği “Işığın Oğulları ile Karanlığın Oğullarının Savaşı” adlı oyunla bir kez daha İstanbul’da...

Moreau’nun başrolünde olduğu oyun, Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nin özel projesi olarak 31 Temmuz Cuma ve 1 Ağustos Cumartesi akşamları Rumelihisarı'nda sahnelenecek. Aslında, “Işığın Oğulları ile Karanlığın Oğullarının Savaşı”, Avignon Tiyatro Festivali, Atina & Epidaurus Festivali, Barselona Grec Festivali ve Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nin kurdukları "Kadmos" birliğinin ilk etkinliği. Maksat, Akdeniz'deki kültürel ilişkileri hareketlendirmek ve ortak projeler gerçekleştirmek.. Fransa, Yunanistan, İspanya, İsrail ve Filistin'den sanatçıların katılımıyla gerçekleşen oyunda, 'den de Cüneyt Türel, Fransa'da yaşayan ödüllü oyun yazarı ve oyuncu Sedef Ecer ve eşsiz sesiyle Sema yeralacak. Sinema filmleri yönetmeni olarak tanıdığımız Amos Gitai oyunu, Ölü Deniz Yazmaları ve Josephus Flavius'un 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu'nun Kudüs'ü işgalini anlattığı metinlerden uyarladı. “Işığın Oğulları ile Karanlığın Oğullarının Savaşı”, çeşitli yazarlardan alıntılar ve türlü dillerden seslerle zenginleşecek.

Ama bizce esas mesele, Jeanne Moreau... 1928 Paris (elbette) doğumlu oyuncu, sahnenin yabancısı değil. Paris Konservatuarı’nda eğitim gördü. Turgenev, Cocteau, Shaw, Williams gibi yazarların oyunlarında yeteneğiyle sivrildi. Hatta 1988’de, Hermann Broch'un "Le récit de la servante Zerline"iyle En İyi Kadın Oyuncu Molière ödülüne layık bulundu. 1948 yılında, henüz yirmi yaşındayken, Fransa’nın seçkin Comédie Française’in tarihindeki kadrolu en genç oyuncu olmuştu. Sinema oyunculuğu yanında film, oyun ve opera yönetmişliği de vardır. Yönetmenlik yapma isteğini ilk kez, onun “dünyanın en büyük kadın oyuncusu” olduğunu düşünen Orsen Welles’e açmış. Hatırı sayılır bir plak kayıt tarihine sahip, başarılı bir şarkıcıdır. Ancak, Temmuz 1984’te Frank Sinatra ile Carnegie Hall’deki konseri dışında, konser vermekten genelde kaçınmış.

Hepsi bir yana, bizi gene de en fazla sinema oyunculuğu ilgilendiriyor. Daha doğrusu o kendine mahsus sihri, karakterlerini unutulmaz hale getirişi ve bir gelip, bir giden güzelliği. Bir aralar birlikte de olduğu yönetmen Louis Malle’e insanlar, iki filmle: “Ascenseur pour l'échafaud” (1958) ve hemen arkasından “Les amants” (1958) ile Moreau’dan bir yıldız yarattığını söylermiş. O ise, haklı olarak, Moreau’nun o dönemde zaten kendi kuşağının en önemli tiyatro oyuncusu olarak tanıdığını hatırlatırmış. Hatta derler ki, ilk filmin ilk haftasındaki çekimleri gören laboratuvar teknisyenleri yapımcıya gidip, Malle’ın Jeanne Moreau’yu mahvetmesine engel olmasını istemişler. Onlara göre, doğru dürüst ışık vermiyormış yüzüne, sadece pencerelerden gelen ışıkla aydınlanıyormuş. Malle olmasa kameramanlar ona ağır bir makyaj yaptırıp ışığa boğarmış. Malle böyle yapmadığı için aktrisin en önemli özelliklerini ortaya koyduğunu düşünüyor. “Bir an neredeyse çirkin görünürdü, on saniye sonra yüzünü çevirirdi ve bakardınız, inanılmaz ölçüde çekici. Ama daima kendisi olmuştur.”

İngiliz annesi sayesinde aksanlı olsa da mükemmel İngilizce konuştuğu halde, sonuna kadar Fransız olan, Hollywood estetiğine uymayan birkaç canalıcı Fransız kadın aktristen biridir. Dizilere de itibar etmemiştir. Dizi kumaşı yokmuş demek. Dokuz yıl önce yolu “ER”ın setine kadar düşmüş, ama oradan çekip gitmiştir. Ahir zaman televizyonuyla nasıl ilgilensin ki? Jeanne Moreau, Jean Cocteau, Jean Genet, Henry Miller, Anaïs Nin ve Marguerite Duras ile arkadaşlık etmeye alışkın. Eşleri arasında yönetmen William Friedkin, sevgilileri arasında Louis Malle, Lee Marvin ve Pierre Cardin var. Tony Richardson da olsa gerek, çünkü Vanessa Redgrave 1967’de ondan ayrılırken, zina ortağı olarak Moreau’yu suçlamıştı. Ondan on yıl önce de, pek çok yerde ağır sansüre uğramış Malle filmi “Les amants”ın (1958) erotik sahneleri yüzünden uluslararası bir seks sembolü haline gelmişti.

Unutulmayacak pek çok filmi var, listenin en başında da “Jules ve Jim” geliyor olsa gerek. Öldüğünde mezartaşına “Jules ve Jim’in Sevgilisi” yazacaklarından endişe ediyor. Eleştirmen Roger Ebert bile, onu bu karaktere, Catherine’e yakın bulmuştu.."Ama 1960’lardan unutulmaz bir filmi daha var: Onu Brigitte Bardot ile biraraya getiren “Viva Maria!” (1965). Fransız sinemasının bu iki yıldızının kimyaları birbirini tutunca, film hem çok iş yapmış, hem de çok beğenilmişti. Aradan kırk yıldan fazla süre geçmiş, Moreau artık “Maria”ya benzemiyor hiç. Ama sadece görünüşte. Hayat enerjisine inanıyor çünkü. Zamanı durdurmaktan yana da değil. “Ben,” diyor, “hiç nostalji yaşamayan bir kadınım.”

Sayfa Yükleniyor...