Tahliye talepleri reddedildi

Odatv davasında gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener'in savunmaları alındı. Mahkeme, Şener ve Şık'ın da aralarında olduğu tutuklu sanıkların tahliye taleplerini reddetti.

Tahliye talepleri reddedildi

Odatv davasının 8. duruşması İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi’nde yapıldı ve 9 sanığın savunması alındı. Savunma yapanlar arasında gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener ve eski emniyet müdürü Hanafi Avcı da bulunuyor.

Şık, politik bir yargılamayla karşı karşıya olduğunu, 11 aydır neyle suçlandığını bilmediğini söyledi. Gazeteci Şık, “Polis pusu kurdu. Sosyalistim, Ergenekon'a üye olamam" dedi.

Şık'ın ardından eski emniyet müdürü Hanefi Avcı savunmasını yaparken, daha sonra da Nedim Şener’in savunması alındı. Şener, hayatı boyunca sadece gazetecilik yaptığını söyledi.

Duruşmayı CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, gazeteciler Uğur Dündar ve Ruşen Çakır da izlerken, tutuklu sanıkların duruşma salonuna alındığı sırada sanık Nedim Şener, izleyici sıralarında gördüğü Uğur Dündar'a hitaben ''Hoş geldiniz tiyatroya'' dedi.

AHMET ŞIK'IN SAVUNMASI
''Neden burada olduğumu hala bilmiyorum. Tahliyemi de talep etmiyorum. Ben gazeteciyim. Gerçeğin peşinde bir gazeteciyim. Kimseden talimat alarak haber yazmadım. Kitapla gelmedim patlar falan diye.

Haberler ve yorumlar delil olmuş, örgütsel dökümanlarin tarihi de eski aslında. Odatv'de yayınlanan 84 alıntı yazı suç diye delil klasörüne konmuş. Böyle lakayıt bir inceleme olamaz. Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi delil olarak iddianameye konmuş. Savcı için de söylemiştim 'dokunan yanar' diye. O da yandı.

Geçmişime, gazeteciliğime, sosyalist kimliğime bakılmaksızın Ergenekoncu olarak yargılanıyorum. Akıl körü olmak lazım. Hakkımda hiçbir şey bilinmiyorsa bile google denen bir zamazingo var, ona bakılır. Bu nasıl bir mantıktır.

Polis teşkilatında yaşananların bu tür davalarla ilişkisini anlatmaya çalıştım, bu nedenle bu davadayım.

Nedim Şener ve Soner Yalçın'ın beni çalıştırdıklarına karşı en ufak bir kanıt var mı? Yok. Görüşme var mı? Yok. Hanefi Avcı, Emin Arslan gibi Sabri Uzun kitaptaki öznelerden biri. Soner'le tek temasım ona telefon açıp kızmam.

Soner Yalçın'la tümüyle farklı siyasi düşüncelerdeniz. Hiç karşılaşmadım kendisiyle. Derin devlet örgütü var adı kontrgerilladir, Ergenekon değildir. 'nin kanlı tarihini yazmıştır."





"1950'lerden beri karda yürüyüp izini belli etmeyen, devletin tüm kurumlarıyla izlerini sildiği örgüt, iddianamedeki gibi calisabalir mi?

Bütün arkadaşlarım, avukatlar, eş dostun bildiği bir kitap nasıl örgüt dökümanı olur. Burada gazeteci değil gazetecilik yargılanıyor. Tekrar ediyorum. Burada yargılama konusu yapılan gazetecilik faaliyetidir.

Gazetecilik doğrunun, gerçeğin, haklının, mazlumun ve elbette adaletin yanında olmaktır. Bu dava salt ifade özgürlüğü davası değil, toplumun bilgiye ulaşmasının engellenmesi davasıdır da... Gazeteciliğin susturulması halkın susturulması demektir. Bu rejimin adı demokrasi mi yoksa korku diktatörlüğü mü?

Kitapları bombaya benzetenler, davaları Türkiye'nin tanıtım malzemesi görenler bile sustu artık. Umarım bu suskunluk hicap duygusundandır. Türkiye'de amaç gözdağı vermek. O yüzden muhalif herkes hapishanelere dolduruluyor. 'Ben suçlarım sen kendini temize çıkarmaya çalışırsın' zihniyeti uygulanıyor.

'SUÇUNU ARAYAN CEZANIN ÜLKESİ TÜRKİYE'
Kapatılmaya çalışılan Ekşisözlük'ten bir yazarın dediği gibi 'cezasını arayan suçun değil suçunu arayan cezanın ülkesi Türkiye.' Türkiye yargısı her dönem müesses düzenin emrindedir. Adalete nasıl güveneceğiz? Bir fiili suç ilan eden, failin değil suçun niteliğidir.

Asıl polisin inceleme tutanağı örgütsel dokumandır. Yapmanız gereken beni yargılamak değil bu komployu ortaya koymaktır. Bu dava hukuki bir yargılama değil politik bir yargılamadır. Bu yeni Ergenekon'a karşı olmayı sürdüreceğim. Benim suçsuz olduğumu siz dahil herkes biliyor. Tarihte hesabı sorulmamış hiçbir suç kalmamıştır. Bunun da hesabı sorulacak.''

NEDİMŞENER'İN SAVUNMASI
Davanın tutuklu sanığı Nedim Şener, ''20 yılda ulaşabildiğim tüm gerçekleri binden fazla haber ve 10 kitapta yazdım. Tüm yazdıklarımı yargılandığım 100'e yakın davada savundum, ama ilk kez yazmadığım şeyler nedeniyle tutukluyum ve yargılanıyorum'' dedi.

Çağlayan'daki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada savunmasını yapan Şener, bugüne gelebildikleri için şükrettiğini belirterek, ''Türk kamuoyuna, öncelikle de özgürlük için yola düşen arkadaşlara, Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı ve Hopalılara selam gönderiyorum. Hapse düşünce insan daha iyi anlıyor her şeyi. Hapse girdiğim ilk gün, hapse düşen son insan olmak için çok dua etmiştim. Ancak öyle olmadı'' şeklinde konuştu.

Hayatında kendisine verilecek en büyük cezanın utanmak olabileceğini söyleyen Şener'in, gazeteci Sedat Simavi'nin, ''Kalemini kır, ama satma'' sözünü hatırlattıktan sonra duygulandığı görüldü.

Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci'nin, ''İsterseniz kısa bir ara verelim'' demesi üzerine Şener de ''Evet, iyi olur'' deyince, duruşmaya ara verildi.

Aranın ardından savunmasına devam eden Şener, ''Keşke dijitallerden bahsetseydim, böyle duygulanmazdım. Haklılığımın verdiği güçle savunma yapıyorum. Karşınızda adaletin gücünü görmek istiyorum'' ifadelerini kullandı.

''Cemaatten nefret etmedik, merak ettik, yazdık''
Şener, cemaatle ilgili herhangi bir sorunu olmadığını belirterek, ''Biz cemaatten nefret etmedik. Sadece merak ettik, sonra da kitap yazdık'' diye konuştu.

Terör örgütüne üyelik suçundan yargılanmanın çok ağır bedelleri olduğunu söyleyen Şener, kızının, ''Babam terör örgütünden yargılanıyormuş. Babam gerçekten terörist ise onu desteklemem, çünkü teröristler insan öldürüyor'' dediğini anlattı.

Hiç kimsenin suç işleme lüksü olmadığını ve gazetecilerin de buna dâhil olduğunu belirten Şener, ''Gazeteciler yargılanmaz diye bir şey söz konusu değildir. Hatta gazeteciler herkesten fazla yargılanır. Hem mahkemelerde hem de kamuoyunda. Gazeteci nasıl halkın bilgi alma hakkı adına soru sorabiliyorsa, kendisi de bu kamu mesleğini yaparken kendisine sorulan her soruya yanıt verebilmelidir'' dedi.

Hiçbir zaman yargılanmaktan korkmadığını vurgulayan Şener, ''Halkın vicdanında yargılanmaktan hep korktum. Çünkü vicdanlarda yargılanarak alacağım ceza utanmaktır. Bana göre utanmak, utanılacak bir şey yazmak, söylemek ve yapmak, en büyük cezadır'' diye konuştu.

Kesinlikle 'Ergenekoncu' olmadığını, bunun herkes tarafından bilindiğini ifade eden Şener, Dink cinayetinin aydınlatılması için çabaladığını, söz konusu cinayetin işlenmesinde ihmali olduğunu öne sürdüğü kişilerin tutuklanmadığını ve yargılanmadığını söyledi.

Şener, savunmasını şöyle sürdürdü: ''20 yılda ulaşabildiğim tüm gerçekleri binden fazla haber ve 10 kitapta yazdım. Tüm yazdıklarımı yargılandığım 100'e yakın davada savundum, ama ilk kez yazmadığım şeyler nedeniyle tutukluyum ve yargılanıyorum. Yazmadığım ve yazımına herhangi bir katkım olmayan kitaplarla ilgili ortaya atılan iddiaları asla ve asla kabul etmiyorum.

Benim, Hanefi Avcı'nın ve Ahmet Şık'ın kitaplarının yazımına katkım olduğuna ya da yönlendirmede bulunduğuma dair tek bir tane somut kanıt olmadığı ortadadır. Ayrıca, yazdıklarımın arasında 'Ergenekon' davaları, davayı yürüten adli makamları hedef alan bir görüş ortaya konmamıştır.''

''Polisin kestiği parmak acıyor''
Gazeteci olmasının bir olgu olduğunu ifade eden Şener, ''Terörist ya da teröre yardım, yataklık ettiğim bir yakıştırmadır. Bu yakıştırma tamamen polis kaynaklıdır. Bizde bir söz var, 'Şeriatın kestiği parmak acımaz' diye, günümüzde 'Adaletin kestiği parmak acımaz' diye söyleniyor. Evet, adaletin kestiği parmak acımaz, ama polisin kestiği parmak acıyor'' dedi.

Hakkındaki suçlamanın başlangıç ve bitiş noktasının hep polise dayandığını savunan Şener, ''Mesleğinin henüz başında olan iki komiser yardımcısının savcılığa yazdığı raporlarla kitaplar örgütsel dokümana dönüşüyor, ben hiçbir etkim olmayan kitapların yazımına katkı ve yazarlarını yönlendirmekle suçlanıyorum'' ifadelerini kullandı.

Polis raporlarının iddianameye dönüşmesinin Türkiye'yi dünyada zor duruma düşürdüğünü öne süren Şener, ''100'e yakın gazeteci haber yaptığı için cezaevinde'' görüşünü savundu.

Şener, bu davadaki tüm suçlama ve tespitlerin yasal dayanaktan yoksun olduğunu ve atılı suçun yasal unsurlarının bulunmadığını öne sürerek, beraatını talep etti.

Duruşma, sanık avukatlarının taleplerinin alınmasıyla devam ediyor.

TUTUKLULUĞA DEVAM
Sanık avukatları, müvekkillerinin tahliyesini istedi.

Sanık Ahmet Şık'ın avukatı Fikret İlkiz, müvekkili hakkındaki olası tahliye kararını mahkemenin takdirine bıraktıklarını ifade etti.

Soner Yalçın'ın avukatı ise müvekkili hakkında ''silahlı örgüt'' suçunun söz konusu olmadığını iddia ederek, mahkemenin ''görevsizlik'' kararı vermesini talep etti.

Avukatların taleplerinin alınmasının ardından İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ufuk Ermertcan görüşünü açıkladı.

Savcı Ermertcan, tutuklu sanıkların bu hallerinin devamına karar verilmesini, cezaevinde rahatsızlanarak 12 Kasım 2011'de hayatını kaybeden Kaşif Kozinoğlu'nun dosyasının davadan ayrılarak, hakkında düşme kararı verilmesini talep etti.

Sanık Şükrü Doğan Yurdakul hakkında sağlık raporu alınmasını isteyen savcı Ermertcan, sanık avukatlarının ''görevsizlik'' kararı verilmesi talebinin reddedilmesini istedi.

Savcı Ermertcan ayrıca, dosyadaki dijital veriler hakkında tarafsız bir bilirkişi raporu aldırılmasını talep etti.

Mahkeme heyeti de, karar almak üzere verdiği aranın ardından, sanıkların tutukluluk hallerini devamına karar verdi.

Sayfa Yükleniyor...