Tartışmalı maddeler düşerse 'evet' diyeceğiz

CHP lideri Deniz Baykal, karşı çıktıkları diğer iki maddenin de anayasa değişikliği teklifinden düşmesi durumunda tümü üzerindeki oylamada ''evet'' oyu vereceklerini söyledi.

Tartışmalı maddeler düşerse 'evet' diyeceğiz

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, değişik konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Deniz Baykal, Anayasa değişikliği teklifi konusundaki görüşlerini açıklarken, ''Açıkça ifade ediyorum, eğer TBMM'de o iki maddede düşerse kalan maddelerin referanduma gitmeden TBMM'de gerekli olay ulaşması için hepimiz elimizden gelen gayreti sergileyeceğiz. Oy vermediğimiz, katılmadığımız bu anayasa değişikliği oylamasına son turda 'evet' oyu vereceğiz'' dedi.

Baykal, partisinin grup toplantısında, Başbakan Erdoğan'ın, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye ilişkin sözlerine yanıt verdi.

Erdoğan'ın, İnönü'yü Hitler'e benzeten konuşmasının, bütün 'de büyük bir infial yarattığını belirten Baykal, bu infialin, hiçbir siyasi ayırım gözetmeden, milletin her kesiminin ortak infiali olarak ortaya çıktığını söyledi. Baykal, ''Bu devletin iki kurucusundan birisi olan, milli mücadele kahramanı, modern 'nin oluşup, gelişmesine en büyük katkı yapan, değerli bir devlet adamı, eski cumhurbaşkanının, ölümünün üzerinden neredeyse 40 yıl geçmiş olan bir tarihi şahsiyetin, bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı tarafından Hitler'e benzetildiğini duymak, tam bir şok olmuştur'' diye konuştu.

Milletin, hiçbir siyasi ayrım gözetmeden, Başbakan'a yakıştıramadığı, ağzından duyduğunda çok büyük tepki içine girdiği bu değerlendirmenin ortaya çıkmasının altında iki neden bulunduğunu vurgulayan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Biri, Başbakan'ın sözlerini, milletimiz İsmet İnönü'ye yakıştıramamıştır. Milletimiz, İnönü'ye Hitler denilmesini milletimiz anlamamış, anlayamamış, hak vermemiş, makul, kabul edilebilir bir dayanağını görmemiştir. İnönü'ye bu ithamı yakıştırmamıştır. Bu infialin altında yatan ikinci neden, bu ithamı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na yakıştıramamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın, devletin bir büyük kahramanı, kurucusuna, milli kahramanına yönelik böyle bir değerlendirmeyi yapmış olduğunu görmek milletimizi rencide etmiştir.

Bunun altında ne yatıyor, bunu söyleyen niye söylüyor, bu lafın iler tutar tarafı var mı? Önce Başbakan'a sormak istiyorum; eğer İnönü Hitler idiyse, Atatürk nedir? Hindenburg mudur, nedir? Hitler'in Cumhurbaşkanı mıdır? Eğer İnönü Hitler ise Türk milleti nedir? Şaşkın, İnönü'ye hakaret ettiğini zannediyor, Türk milletine hakaret ediyor. Başbakan'a söylemek istiyorum; Sayın Başbakan, elini ve dilini İnönü'nün bıyıklarından çek. Eğer İnönü ile görmek istediğin bir hesabın varsa, İnönü vefat edeli 40 yıl oluyor, İnönü'yü bırak gel benimle hesaplaş.''

Deniz Baykal, İnönü'nün, milli mücadele içinde, bağımsız Türkiye'yi kuran iki büyük kahramandan biri olduğunu, ülkeyi çağdaş, modern bir devlet haline dönüştürmek için büyük mücadele verdiğini anlattı. İnönü'nün, bu mücadeleyi cephede, devlet kuruculuğu alanında verdiğini, kahraman olarak kendini bütün dünyaya kabul ettirdiğini dile getiren Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bir siyasetçi, devlet adamı olarak bütün dünyanın saygısını, ülkesi üzerine çekmeyi başarmış, ülkesini değiştirmeyi, modernleştirmeyi, bu doğrultuda en cesur adımları atmayı kararlılıkla sürdürmüştür. Günü geldiğinde bir tek parti rejimi içinde devraldığı Türkiye'yi, çok partili rejime, onun sonuçlarını göze alarak, iktidardan uzaklaşmayı bir büyük şeref sayarak, Türkiye'nin bunu başarabildiğini yaşarken görmeyi dileyerek, iktidardan muhalefete, tek partiden çok partiye, demokratik bir rejime geçişin, dünyanın hayranlığını kazanan en güzel örneğini vererek, Çankaya'dan, arkasında hiçbir dedikodu, yolsuzluk iddiası olmadan, elinde çantasıyla, yürüye yürüye Pembe Köşk'e inmeyi göze almış, başarmış bir insan.

Hitlermiş... Hitler kim; demokratik bir toplumun, Weimar Cumhuriyeti'nin, o zamanın koşulları içindeki liberal demokrasinin imkanlarını, seçimi kullanarak, işbaşına gelip, tarihin kaydettiği en acımasız diktatörlüğü, insanlığa karşı en büyük soykırım suçunu işleyerek, kendi ülkesi ve bütün dünyadaki milyonlarca insanın ölümünün doğrudan sorumlusu olan biri. İnönü, vatanı işgalden kurtarmak için savaşmış, sonra Lozan'da barışı yapmış, kendi devletini inşa etmeye çalışmış, bir barış adamı, devlet adamı. Ülkesine demokratik rejimi, çok partili rejimi getirmiş, hakimlere bağımsızlık, basına özgürlük vermiş, ülkeye demokratik hak ve özgürlükleri taşımış, bunu misyon olarak kabul etmiş bir insan. Buna diyeceğiz ki 'sen Hitler'sin'. Hitler, dünyayı belaya ve ateşe atan insan. İnönü, Hitler'in dünyaya attığı ateşten, Türkiye'yi kurtarmak için tarihin hayranlıkla izlediği, en büyük diplomasi zaferlerini kazanan insan.''



Baykal, ''Eğer o tarihlerde, Türkiye'nin başında, 1 Mart 2003'te ABD askerlerinin, Irak'a müdahalesi için tezkere hazırlayıp, Türkiye'yi savaşa açmaya gönüllü olan, Irak'ta 1 milyon Müslüman'ın öldürülmesine destek vermeyi içine sindiren zihniyet, işbaşında olsaydı ne olurdu?'' diye sordu.

İnönü'nün, hem Hitler hem de Stalin'in ordularını, Anadolu topraklarının dışında tutmayı başardığını vurgulayan Baykal, ''Eğer İnönü, bu politikasını 2. Dünya Savaşı'nda başarıyla uygulayamamış, işbaşında 2003 zihniyeti o tarihte bulunuyor olsaydı merak ediyorum, acaba Güneysu'daki çocuklar nasıl bir gelecekle karşı karşıya kalırlardı. Rus kolhozlarında yetiştirilmek üzere 2. Dünya Savaşı çocuklarının, oralarda nasıl bir zihniyet anlayışıyla yetişmiş olacaklarını düşünürdük? Acaba İslamiyeti, Anadolu'nun tarihi eserlerini, abidelerini büyük bir hassasiyetle düşünen kimseler, eğer Rus orduları, Güneysu'yu işgal etseydi, bugün hangi noktada olurlardı?'' görüşünü dile getirdi.

Baykal, İnönü'nün, Anadolu'da yaşayanların kimliği, hayatı, şerefi, onurunun çiğnenmesine izin vermediğini, bütün bedelini hayatı boyunca, gözünü kırpmadan, şikayet etmeden, yakınmadan ödemeyi başardığını söyledi. İnönü'nün, büyük haksızlıklara, iftiralara maruz bırakıldığını, hakkında ''asker kaçağı'' denildiğini belirten Baykal, şunları kaydetti:

''Böyle bu işler... Anadolu'nun maneviyatını, dinini, imanını, kimliğini, milliyetini, ırzını, şerefini kurtarmış insanlara, bunca yıl sonra, bir Başbakan sıfatıyla bu sözleri söylemeyi içine sindiren bir anlayışa acaba ne söylemek gerekir? Bugün Rize Güneysu'daki çocuklarımız, İsmet İnönü'nün, Türkiye ile tanıştırdığı çay üretimi ve Çaykur'un helal paralarıyla beslenip büyümüş, bu milletin evlatları olarak yetişmesi imkanını elde etmiş insanlardır. Bu insanlara karşı şükran duygusundan vazgeçtik, en azından terbiyesizlik yapmamayı başarmak çok mu güçtür?

Bu sözlerin altında hiç şüphe yok, husumet, düşmanlık, kötü niyet, peşin fikir var da cehalet de var. İnönü'yü faşizmle suçluyor. İnönü, 1946 seçimlerinden sonra Türkiye'de gerçekten demokratik bir seçimin yapılması için Cumhurbaşkanı olarak, 12 Temmuz beyannamesi yayımlayarak, Türkiye'deki iktidar, muhalefet yarışmasının çok doğal olduğunu, muhalefet yapanların hiçbir şekilde suçlanmaması gerektiğini, haklarını kullandıklarını, kendi partililerine, topluma bir ders gibi verme ihtiyacını hissetmiş, bunu başarmış, iktidar değişikliğinin önünü açmış bir insan.''

Hitler Almanya'sının zulmünden kaçan aydınların, Türkiye'ye sığındığını anımsatan Baykal, bu aydınların o günün koşullarında Türkiye'nin maaşıyla geleceğin öğretmenlerini yetiştirdiğini anlattı.

Bu aydınların ülkenin modernleşme çabasına gönülden destek verdiğini belirten Baykal, ''Bunları mı anlatacağız Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanına? Bu durum, Başbakan'ın zihniyet dünyasının bir yansımasıdır'' dedi.

Başbakan Erdoğan'ın, Türkiye'nin tarihi ile barışık olmadığını savunan Baykal, şöyle konuştu:

''Başbakan, ülkenin anayasası ve tarihi ile barışık değildir. Fırsat bulduğu zaman, fırsat bulduğu yerde onlarla savaşmayı kendisine temel bir ilke edinmiştir. Böyle bir durumun dünyada örneği yoktur. Uganda da bile olamaz. Başbakan, devleti, Cumhuriyeti ve modern Türkiye'yi sevmiyor. Türkiye'nin demokratik fikir, düşünce hareketi ve birikimini sevmiyor. Oysa ki kendi birikiminden gelmiş yüzlerce insanın böyle bir sıkıntısı yok. Başbakan, İnönü'nün sözlerini de sevmiyor; 'Bu ülkede namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmalı' sözünü de sevmiyor. Başbakan'ın görevi ülkeyi kaynaştırmaktır. Ayrıştırmak, ayırmak, çarpıtarak, insanları, kurumları birbirine düşürmek değildir.''



Baykal, terör olaylarının tekrar canlandığını, Türkiye'nin büyük acılar yaşamak zorunda kaldığını söyledi. Baykal, 30 Mart ile 1 Mayıs tarihleri arasında 18 şehit verildiğini, 19 yaralının olduğunu, Türkiye'nin hemen hemen her yerinde şehit cenazelerinin, bütün milleti derinden sarstığını ifade etti.

Bu kez ateşin düştüğü yeri değil, bütün Türkiye'yi yaktığını dile getiren Baykal, her şehit olayının arkasında büyük bir insani dramın yattığını kaydetti. Baykal, bütün Türkiye'nin çok derinden sarsıldığını, terör olayının, bazıları tarafından doğru anlaşılamadığını savundu. Baykal, bu olaylar yaşarken ister istemez herkesin aklına, ''Açılım ne oldu, anaların gözyaşı hani bitecekti, hani Türkiye'nin önünde tarihi fırsat vardı, hani Türkiye hiçbir bedel ödemeden, can kaybetmeden kendi içimizde kardeşliği sağlama imkanına sahipti?'' sorularının geldiğini belirtti. Baykal, ''Evlatlarını kaybetmiş insanların en ağır acıları yaşadığı o anda 'vatana feda olsun' yaklaşımıyla bu mücadeleye inançla sahip çıktıkların görmek bu mücadelenin şartlarını anlayamamış iktidara en büyük dersi vermiştir'' diye konuştu.

Türkiye'yi yönetenlerin, olayın adını koymayı başaramadığını, sorunların buradan kaynaklandığını kaydeden Baykal, ''Kahvaltılı şovlar, sanatçı buluşmalarında söylenen sözler, nutuklar, okunan şiirler, roman tahlilleri, sinema analizleri ve Türkiye'nin bu acı gerçeği...'' diye konuştu. Ekonomideki gelişmeleri de değerlendiren Baykal, yanlış ekonomi politikasının somut bir göstergesi olarak, Türkiye'de et krizi yaşandığını kaydetti.

''TBMM'de dün tarihi bir gün yaşandığını'' anlatan Baykal, ''TBMM, tarihinin en şerefli, en onurlu, en saygın uygulamalarından birini yaptı. Dünkü karar, 1 Mart 2003'te sergilenmiş olunan şerefli, onurlu davranışın bir benzeridir'' diye konuştu. Anayasa değişiklik teklifinin siyasi partiler hakkında kapatma davası açılmasını Meclis'in iznine bağlayan 8. maddesinin metinden düştüğünü anımsatan Baykal, bu yönde oy kullanan milletvekillerinin ''ülkenin başına gelebilecek felaketleri hesaplayarak oy kullandıklarını söyledi. Baykal, şunları kaydetti: ''Burada önemli olan cesaretle, güvenle adım atılmasıdır. Bunu gerçekleştirenleri yürekten kutluyorum. TBMM tarihi içerisindeki şerefli yerlerini almışlardır. Çok önemli bir iş yapmışlardır. Ülkeyi bunalıma sürükleyecek istikametten almak için üzerlerine düşen görevi onurla yapmışlardır. Küçük hesaplar ve günlük parti değerlendirmelerini bir kenara bırakarak Türkiye'nin önüne açmışlardır.



Önümüzde iki madde daha var. Bu doğrultudaki gelişmenin önümüzdeki iki önemli madde konusunda da sergilenmesi milletin bekleyişidir. Hepimizin dilediğidir. Bu burada kalmamalıdır. Bunun gereği tam yapılabilmelidir ve bu tam yapıldığı anda bilinmelidir ki Türkiye başka bir Türkiye olacaktır. Türkiye, dayatmaların işlemediği, milletvekillerinin bağımsız iradeleriyle ülkenin önünü açmaya başarabildikleri bir ülke olacaktır. TBMM, daha da şerefli, onurlu bir gelişmeyi gerçekleştirecektir. Bunu bekliyoruz. Bunun gerçekleştirmesini gerektiren her türlü sebep var.''

Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın yeniden yapılandıran maddelere yönelik eleştirilerini yineleyen Baykal, şöyle konuştu:

''Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile ilgili maddeler de umut ediyorum, diliyorum, parlamentonun vatanseverliğinden bekliyorum, inşallah gerekli sayısının altında kalır. Eğer böyle bir durum olursa CHP olarak biz Türkiye'yi bir ciddi sıkıntıdan kurtarmak için üzerimize düşen görevi yapacağız. O görev şudur: Eğer biz katılmazsak diğer maddeler 367'in altında kalacak ve zorunlu olarak referanduma gidecek. Referandum ne? Belki 100 trilyonun üzerinde harcama, gereksiz yere 70 milyonunun ayağa kaldırılması. Parlamentoda bir ihtilaf olmayan, hepimizin katkı vererek çıkaracağımız bir anayasa değişikliğini gereksiz yere bu kadar masrafı göze alıp millete taşımak. Türkiye işsizlikten kırılıyor. 100 trilyonunun bu kadar anlamsız bir amaç için harcanmasına hiçbirimizin gönlü razı olmaz.

O nedenle açıkça ifade ediyorum, eğer TBMM'de o iki madde de düşerse kalan maddelerin referanduma gitmeden TBMM'de gerekli oya ulaşması için elimizden gelen gayreti sergileyeceğiz ve oy vermediğimiz, katılmadığımız o anayasa değişikliğine son turda 'evet' oyu vereceğiz. Bu bizim ta başından beri götürdüğümüz iyi niyetli, yapıcı, doğru politikanın son aşamasıdır.''

Baykal, 30 maddenin de aynı paketin içine katılmamasını, bir kısmına destek vermek istediklerini başından beri söylediklerini ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı:

''Görüyorum ki Meclis'te bir sağduyu şahlanması ortaya çıkmıştır. Meclis bu doğrultuda çok önemli bir adım atmıştır. Umarım bunun gerisi gelir. Eğer gerisi gelecek olursa, o 2 madde de düşerse, CHP olarak Türkiye'yi gereksiz bir referanduma sürüklenmekten alıkoymak için gideceğiz ve geride kalan anayasa değişikliklerinin onaylanması için her türlü desteğimizi vereceğiz. Umarım bu bir tarihi fırsat olarak değerlendirilir ve bu doğrultuda büyük bir görev yapmış olan değerli arkadaşlarımın bu doğrultudaki çabalarına bir destek olur, katkı olur. Onların sergiledikleri iyi niyete biz de aynı şekilde bir iyi niyetle bir destek vererek, TBMM içinde uyum, kardeşlik, barış, demokrasi ve hukuk zaferini hep beraber gerçekleştiririz.''

Grup toplantısında bazı partililerin İsmet İnönü'nün resimlerini yakalarında ve ellerinde taşıdıkları gözlendi.

Toplantıya, Yeditepe Üniversitesi'nden bir grup öğrenci de katıldı.

Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı, İsmet İnönü ile ilgili benzetmesi nedeniyle eleştirirken sözlü protesto girişiminde bulunan partililere ellerini kaldırarak müdahale etti.

Grup toplantısında, zaman zaman ''CHP iktidar, Deniz Baykal başbakan'' sloganları atıldı.

Sayfa Yükleniyor...