'Tuncay Özkan'ın feryadına kulak verilmeli'

Başbakan Yardımcısı Arınç, Tuncay Özkan'ın 'Komutanlara darbe yapmaları emrini biz mi verdik' şeklindeki sözlerini değerlendirdi.

'Tuncay Özkan'ın feryadına kulak verilmeli'

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, NTV canlı yayınında Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün gündemle ilgili sorularını yanıtladı.


Başbakan Yardımcısı Arınç, programın başında son YAŞ toplantısıyla ilgili görüşlerini aktardı:

"Kriz konusu son zamanlarda hükümeti yıpratmak için kullanıldı. Sadece YAŞ değil, HSYK için de geçerli bu. Ben bunu planlı ve maksatlı bir hareket olarak görüyorum. Hükümet sürekli birtakım kurumlarla didişen, o kurumlarla çelişki içerisinde olan ve her yaptığı iş bir kriz meydana getiren bir hükümet olarak gösterilmek isteniyor. Bunu kesinlikle reddediyoruz. Bu planlı ve sistemli bir yıpratma hareketidir.

Hükümet geçmişteki hükümetlerin kullanmadığı yetkileri kullanıyor, fark budur. Önemli olan ortaya çıkan gerçekler ve ortaya konulmuş kararlardır. Kaldı ki bunlara karşı yerine göre yargı yolu açıktır. Bazı konularda yargı yolunun kapalı olduğunu biliyoruz ama zaten anayasa değişikliklerini de bunun için yapmıştık. Eğer anayasa değişiklikleri kabul edilecek olursa bazı konularda yargı yolunu da açmış bulunuyor.

YAŞ ile alakası şu: Terfilerle ilgili YAŞ kararlarında yargı yolu kapalıdır, ancak diğer konularda; yani görevden çıkarma, uzaklaştırma, ilişik kesmelerde yargı yolu açıktır. Yani Anayasa'da, 125. maddede yaptığımız değişiklikle ordudan şu veya bu sebeple 'disiplinsizlik' diye genel bir çerçeve içinde atılıyorsa yargı yoluna gidebilecek, kendisini savunabilecek, kendisinin orduyla ilişiğini kesenlere karşı hakkını alabilecek. Aynı şey HSYK'da meslekten çıkarma kararlarına karşı yargı yolu açık. Bence referanduma 30 gün kalmışken bunları görüşmek ve tartışmak lazım ama meydanlar polemikten geçilmiyor. Sadece HSYK ve YAŞ kararlarının bir ölçüde bile yargı yoluna açılmış olmasını büyük bir devrim olarak görüyorum.

SEZER KÖŞK'E ÇIKMADAN ÖNCE...
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanı olmadan önce Anayasa Mahkemesi Başkanlığı sırasında yaptığı tüm konuşmalarda YAŞ'ta ve HSYK'da alınan kararlara yargı yolunun açılmasını savunmuştur.

Bundan önce Başbakan göstermelik olarak YAŞ'a katılır, öğleye doğru bir Anıtkabir ziyareti yapılır ve ardından da 'Bana müsaade' diyerek kuruldan ayrılırdı. 2-3 yıldır YAŞ toplantılarıyla ilgili süreçte bir farklılık yaşanıyor, Başbakan Erdoğan Şura Başkanı olarak yapılan işlemleri takip ediyor. Bu gayet olağan.

Başbakan veya Cumhurbaşkanı'nın görüşleri neden birilerini rahatsız ediyor. Daha önce de benzer durumlar yaşandı, yaşananların AK Parti'ye mal edilmesi yanlış. Sayın Genelkurmay Başkanı'nın veya 1. Ordu Komutanı'nın herhangi bir açıklama yaptığına şahit oldunuz mu? Olmaması da doğaldır zaten. Başbakan ya da Cumhurbaşkanı'nın atamalardaki itirazları doğal karşılanmalı.

Bütün bu atamalarda yetkili ve son sözü söyleyecek olan, hem yürütme hem de cumhurbaşkanı varken 'neden böyle oldu, filan olmadı falan oldu' şeklindeki bir tartışmayı lüzumsuz görüyorum. Çünkü nihayetinde 4. gün olmadı ama 5., 6. günde de bir Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanı ataması yapıldı ve terfiler de açıkça ilan edildi. Bu görüşmeler sırasında deniyor ki '1. Ordu  Komutanının Kara Kuvvetleri Komutanı olmasına Köşk'ten ve Başbakandan (hayır) cevabı geldi, bunun üzerine sıralamada yer değiştirmeler oldu, işler uzadı'. Kimin Kara Kuvvetleri Komutanı olması gerektiğine, şu veya bu gerekçeler ileri sürerek, isteyen veya istemeyen, arzu eden veya etmeyen Başbakan veya Cumhurbaşkanının varlığı niçin kimseleri rahatsız ediyor?''

Bir Başbakan, Milli Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanı, filan kişinin filan noktaya gelmesine haklı sebeplerle hatta hiç bir sebep göstermeksizin dahi 'uygun görülmemiştir' sözüyle itiraz etme hakkına sahipken, bunu olağanüstü bir kriz olarak göstermek hiç bir akla hizmet etmemektir.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ve 1. Ordu Komutanı'nın bir açıklama yaptığına şahit oldunuz mu?"

PARA ÇEKMEYE ÇIKINCA YAKALANIYOR
Başbakan Yardımcısı Arınç, Balyoz soruşturmasında 102 asker hakkında kaldırılan yakalama kararını ve Ergenekon soruşturmasını da değerlendirdi:

"Balyoz iddianamesiyle ilgili tutuklu bulunmuyor ancak benzer bir başka yargılamada  2 seneye yakın tutuklu olan siviller var. Gazeteciler Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay 'Biz mi verdik darbe emrini, biz niye içerdeyiz onlar dışarıda?' diye konuşuyor. Soyut baktığımız zaman arka planında yaşanan olaylar bence çok daha dehşet verici.

Balyoz soruşturmasında iddianame tanzim edildikten sonra bir mahkeme yakalama kararı vermiş. Sonuçta yorumlar farklı olsa da bir hukuki tedbirdir. Bir subay para çekmek için orduevinden çıkınca yakalanıyor. Diğerleri görevlerinin başındalar. Hatta o kadar görevlerinin başında ki, İçişleri Bakanı ile bir cenazede yan yana bile gelebiliyor. Öbürleri kendi görev sahaları içinde kalıyorlar, diğerleri de bir şekilde bir yerlerde, kimisi ordu evinde toplanmış, kimisi başka yerde toplanmış, kendisine yakalama emrini infaz edecek olanlara da haber gönderiliyor, 'gelme suç işlersin bak senin hakkında da şöyle bir şey yaparız' anlamında. Bunlar gazetelerde yazıyor, ben de oradan okuyorum, okuduğum, duyduğum zaman da üzülüyorum, çünkü hakim ve savcıyı hükümet tayin etmiyor, talimat vermiyor. Bunlara yakalama emri çıkartılması konusunda ne bakanımızın, ne Başbakanımızın, ne bizim dahlimiz yok.

Bu olaylar cereyan ederken verilen tutuklama kararını bir başka mahkemenin kaldırabiliyor. Bu yargının içerisinde bulunduğu tutum bir takım telefon dinleme kayıtlarında veya bazı belgelerde iddia edildiği gibi 'bizdendir, ondandır' şeklinde bir ayrıma uğramışsa bu, için büyük bir felakettir. Aslında bizim HSYK ile ilgili Anayasa değişikliği konusundaki olmazsa olmaz itirazlarımızdan birisi de budur. Düşünebiliyor musunuz, adam görevinin başında, 'sen git, izne çık' diyorlar, izinden birisini çağırıyorlar, mahkeme heyeti öyle teşekkül ediyor. İzne zorla çıkarılan adamın tutuklama kararı verdiği biliniyor. Onun izne çıkmasıyla yerine getirilen insanın tahliye kararı vereceği de önceden biliniyor. Birisinin ismi her gün gazete sütunlarında, 'işte şu telefon görüşmesine göre şu gelecek ve bunları tahliye edecek', bir bakıyorsunuz aynısı oluyor. Madde madde 10 madde yazın, 10 madde 3 ay içerisinde cereyan edebiliyor. Telefon dinlemeler yasal mı değil mi, elbette yasal olması lazım, gerekiyorsa o da bir yargı kararıyla olacak. Ama eğer yasal dinlemeler yoksa bile 10 maddesinin 3 ay içerisinde cereyan ettiği bir senaryonun tamamen uygulanmış olması bile bu konuda  tereddütler, hatta yargı konusunda endişe uyandıracak bir durum. Dolayısıyla 102 kişinin alınması, gitmesi gelmesi konusunda yaşanan çelişkiler fevkalade üzüntü vericidir.

TUNCAY ÖZKAN'IN FERYADINA KULAK VERİLMELİ
Çok sanıklı davalarda sorguların yapılması gecikmeye yol açabilir, her duruşmada tahliye kararı verilebilir. Tuncay Özkan, Mustafa Balbay ve diğerlerinin şimdi ileriye sürdükleri savlar bence dinlenilmeli. Çünkü diyorlar ki, 'böyle bir olayı aslında meydana getirmeyi düşünen ve planlayan kişiler serbest bırakılıyorlar, onların silahı, topu, tüfeği var, bizim yok da onun için mi hala içeride kalmaya devam ediyoruz?'. Bence bu feryada kulak vermek lazım. Bu feryada kulak verecek olan; bir, yargının kendisidir, ikincisi, yargıyı yanlı, taraflı kararlar vermeye yönlendiren bir güçtür.

Şimdi emsal göstererek 'onlar çıkarılıyorlar, tahliye ediliyorlar'... Yani fer'inin de fer'i olmak şartıyla. Bir asli fail vardır, olayı bizzat planlayan, işleyen ve onların ortakları, azmettirenler vardır, bir de 7., 8. derecede bu işe çanak tutanlar veya bu işte birlikte olanlar, yani yardım ve yataklık, propaganda yapmak, onu teşvik etmek, suçu övmek vesaire... Eğer bu konuda suçlananlar varsa, en sonundaki insanın en birinciye bakarak 'benim durumum onlardan daha kötü değil ki biz hala içerdeyiz' demesini ben haklı bir itiraz olarak görüyorum.''

Murat Akgün'ün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ''Başbakan sertleşti ama ben sertleşmeyeceğim'' sözlerini hatırlatması üzerine Arınç, ''Ramazan müjdesi gibi ne kadar güzel'' dedi.

Arınç, şöyle devam etti:

''Kılıçdaroğlu'nun bir ay içinde meydanlarda söylediklerine dikkat etmemiz lazım. Ben o kadar dolmuştum ki, elimle de bir işaret yaparak onu eleştirmek istedim. Dünyayı başıma yıktı. Canım söylenecek şey değil bunlar. Ama size o kadar hakaret edildiğinde, 'Yeter artık be, sen de biraz kendine bak' demiş olmak, bizim için affedilir bir şey olmayabilir. Ama ben bu nezaketsizliği yapmakla eğer suçlanıyorsam, onun bize söylediklerini tartmak mümkün değil. Ne sahtekarlığımız kaldı, ne kalpazanlığımız kaldı, ne yiye yiye doymadığımız kaldı, ne hırsızlığımız kaldı. Söylemediği bir şey kalmadı. Vatan satıcılığı, bölücülük vesaire. Bunlar geçmişte bir insana söylendiği zaman cinayet çıkaran sözlerdi. Böyle bir sertliği böyle bir hakareti hiçbirimiz hak etmedik. Bunu Kılıçdaroğlu'nun yapmaması lazım. Yapıyor ve yapmaya devam ediyor. Umarım dün bir eşref saatine geldi, böyle güzel şeyler söyledi. Onun başlattığı polemiklere Sayın Başbakan da haklı bir tepki vererek işi biraz da yükselttiyse bunun siyasete bir faydası yok. Öncelikle kendi başlattığı işten kendisinin vazgeçmesi lazım.

Biz de siyaset yapıyoruz, biz de rakiplerimizi eleştirebiliriz. Ama kişilik haklarımıza, özel hayatımıza, bizim sıfatlarımızı kendisinin tayin etmesine kadar hakaret içeren konuşmalarını bugün bazı köşe yazarları da artık rahatlıkla yazıp bunlardan rahatsızlık duyduklarını söylüyorlar.

CHP lideri 'Sayın Arınç'ı mizah dergilerine havale ediyorum' dedi, ben dergilere baktım, onlar Sayın Kılıçdaroğlu'ndan daha iyi bu konuda. Çünkü iki karikatür çıkmıştı ikisi de fevkalade seviyeliydi. Ben bu seviyenin Sayın Kılıçdaroğlu'nun sözlerine de yansımasını bekliyorum.

Leman ve Penguen dergilerine saygı duyuyorum, geçmişte Başbakan'ın açmış olduğu davalardan vazgeçmesi gerektiğini de söyledim. Kılıçdaroğlu'na boyunu da işaret ederek, 'Yeter artık bu söylediklerin' demişsem. Beni istediği yere havale etsin ama kendisi de bu yanlışlarından vazgeçsin.''

AŞK GEMİSİ GİBİ NE BU BÖYLE
Arınç'ın gündeminde peş peşe çıkan video kasetler de vardı:

"Özel hayatla siyasetin ilgisi yok deniliyor ancak arkadan başka şeyler çıkıyor. Siyasetçiler de özel hayatlarına biraz dikkat etmeli. Bir genel başkanı götüren, hatta ayakta duramaz hale getiren bir kaset, bir başkası hakkında olunca, 'Ya siyasetçi sen de kendine bir çeki düzen ver kardeşim. Aşk gemisi gibi bu ne böyle her gün video kaydı yayınlanıyor. Sizin aileniz yok mu, aile hayatınız yok mu' demezler mi? Şimdi bugün açık bırakılan bir telefonda, '40 derece sıcaklıkta o koşarken biz de kumar masasının başındayız' diyen bir başka vekilin sözleri yayınlanıyor. Bunlar hoş şeyler değil. Bu tarafta olduğu zaman, 'Vay hainler bak nelerle meşguller'. Bu tarafta olduğu zaman, 'Özel hayatla siyaseti birbirinden ayrı tutalım'. Amenna, tutalım ama her siyasetçinin de kendi özel hayatına da iş hayatına da, siyaset hayatına da dikkat etmesi gerekir. Hem de başkalarından daha fazla.''

KILIÇDAROĞLU'NUN 7 EVİ VARMIŞ
Bülent Arınç, havuzlu villa polemiğine de değindi:

''Sayın Başbakan'ın da varsa eğer, gidip görmedim doğrusu ama fotoğraflar çekiliyor, 10-15 tane evin olduğu bir yerde ortada da bir havuz olması, üstünün de kapalı olması, kime ne zararı var? Senin de varmış bak, üstelik 7 tane de evin varmış."

Murat Akgün'ün referandum tahminini sorduğu Arınç, ''Eski tahminimden vazgeçmiyorum. 'Evet'ler çok olacak inşallah. Bunun bir delili de muhalefet partileri bu Anayasa değişikliğinin ne getirdiği ne götürdüğü konusunda hiçbir söz sarf etmiyorlar. Sadece hükümeti, sadece Başbakan'ı eleştiriyorlar. Hükümetin eleştirisi üzerine bir seçim oluyormuş gibi, seçimde partilerin kamplaşması üzerine bu yöntemi sürdürüyorlar. 'Evet' ve 'Hayır' arasındaki makasta anlamlı bir açıklık olması lazım. Bence bu 10 puandan aşağı olmamalı'' dedi.

Sayfa Yükleniyor...