Türk halkı sokağa dökülür mü?

Ertuğrul Özkök, "Evet sokağa çıkmayız ama sandığa gideriz", Ergun Babahan "Medya tahrikli, CHP destekli bir ihtilal çağrısı yapılıyor. Orduyla yapacaksanız, size bir daha başbakan astırtmayız haberiniz olsun" diye yazdı.

CHP'li 10 milletvekilinin sivil direniş çağrısı köşe yazılarında tartışılmaya devam ediyor. Meclis Adalet Komisyonu'nun CHP'li üyelerinin yüksek yargı tasarısını engellemek için istifa ederken 'direniş' çağrısı yapan bir bildiri yayınlaması, Mısır ve Arap dünyasındaki isyanlarla karşılaştırılıyor.

Ey Türk halkı, görüyor musun
Ertuğrul Özkök-Hürriyet

"...Ve ey biz; Türk halkı... Solcusu, sağcısı; laiki dincisi, sosyal demokratı muhafazakarı, milliyetçisi. Bu bayrağın altında yaşayan, bu sınırlar içinde acıyı ve sevinci birlikte paylaşan bizler.

Görüyor muyuz şimdi, ecdadımızın kurduğu, bizden önceki ve şimdiki kuşakların zor da olsa yaşattığı demokrasinin nimetini? Seçimle gelip de demokrasinin tabutuna çivi çakan, seçimsiz gelip de koltuğuna kazık çakan. Devletsiz, demokrasisiz halkların, kendini imparator ilan etmiş liderlerini gördükçe içinizden bir hayır duası etmek gelmiyor mu?

'Kime' diye sorma, çok iyi biliyorsun... Tabi ki, at gözlüklü aydının, o vicdansız mürebbiyenin hedef tahtasına çevirdiği iki insana; Atatürk ve İsmet İnönü'ye.

Biri Cumhuriyet'i kuran, öteki gerçek anlamda çok partili hayatın yolunu açan iki insana; onlara şükretmiyor musun? İçinden, 'Onların kurduğu, bizim idame ettirdiğimiz rejim işte budur' diye gururlanmak gelmiyor mu?

Sandıkla getirip, sandıkla götüren; asker darbeyle götürse bile en geç bir seçim sonra iktidarı tekrar sahibine emanet eden; darbeyle gelen diktatörü 3 yıldan fazla koltuğunda oturtmayan bir rejim ve bir kültür. Gururlan, çünkü halkın seçimle getirip seçimle değiştirebildiği bu rejimi kurmanın şerefi sana ait. Kadir bilen, vicdan sahibi yurttaş olarak ecdadının hakkını ver, demokrasinle övün. Övün ki, işte tam yeridir.

Ey sen, seçimle gelip seçimle gitme şansına sahip Türk siyasetçisi. Sen de bil, seni iktidara getiren sandığın kıymetini. Sen de iyi öğren despotluğun, despotluk taslamanın bedelini. 'Akraba-i taallukat' kayırmacılığının, 'nepotizmin' sonunu. Polis devleti kurma teşebbüsünün sonunu... Gör ki, ders alasın; ders al ki sonun onun gibi olmasın. Düştükten sonra da halk arasında göğsünü gere gere gezebilesin.

Arap sokağı kaynarken, 'zamanın ruhu' diyor ki: Biz Türkler, Müslüman dünyada demokrasinin mümkün olduğunu ispat eden ilk milletiz. O demokrasiyi sultanlara rağmen kurduk. Krallara, imparatorlarla, diktatörlere,  despotlara; diktatör müsveddelerine, müsvedde diktatörlere yıktırmayız.

Evet sokağa çıkmayız ama sandığa gideriz.

Biliriz ki; arkamızda 88 yıllık bir cumhuriyet, 60 yıllık bir çok partili demokrasi vardır. Ve Arap sokağı, bize bu şanlı mazimizi bir kez daha hatırlatmıştır."

CHP VE MEDYA, YİNE ORDUYU TAHRİK EDİYOR
Ergun Babahan - Star

"...Medya tahrikli, CHP destekli bir ihtilal çağrısı yapılıyor. Utanç verici bir tablo. 1960’da yine aynı işbirliği sonucu, kimilerinin ihtilal dediği bir darbe yapıldı.

Sonuçta bir başbakan ve iki bakan asıldı. Ayıp soruyu soran medya ve cevabı veren siyasetçinin temsil ettiği zihniyet, bu darbeyi “iyi darbe” diyerek, ihtilal diyerek meşrulaştırdı. Daha önce de yazdığım gibi, halkın seçtiği başbakanı idam sehpasına götüren günü millete bayram diye kutlattı yıllarca.

Şimdi aynı hevesler coşmuş gibi. Sıkılmadan Mısır’la ’yi kıyaslıyorlar. Seçimler hileli de biz mi bilmiyoruz anlayamadım.

İngiliz İşçi Partisi lideri Miliband’ın Mısır ordusuna “Pakistan’ı değil, ’yi örnek alın” dediği bir dönemde, Kılıçdaroğlu halkın iradesine silah zoruyla elkonulduğu 1960’ı örnek gösteriyor. Ne adına?

Uluslararası karnesi sıfır olan, Türkiye’nin en köhne kurumu yargının statükosunu koruma adına. İşte Eser Karakaş’ın dünkü köşesinden Türkiye’de yargının tablosu: 2010 senesi içinde Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde tam 228 davada mahkumiyet kararı almış.

Bunların 10 tanesi yaşam hakkının ihlalinden, 32 tanesi insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleden, 80 tanesi özgürlük ve güvenlik hakkının, 19 tanesi de ifade özgürlüğünün ihlalinden verilmiş. Aynı dönemde İspanya için sadece altı mahkumiyet kararı çıkmış.

“Bizim yargımız niye böyle?” diye soracaklarına, yargıya dokundurtmamak için ihtilal çağrısı yapıyorlar. İhtilali halkla yapacaksanız, halkın yanınızda olması lazım. Değil.

Orduyla yapacaksanız, size bir daha başbakan astırtmayız haberiniz olsun."

KILIÇDAROĞLU VE 'ARKADAŞLAR'I
Can Dündar - Milliyet

"Hafta sonu CHP liderinin Karadeniz gezisini izledim ve demeçlerini aktardım. Bugün de gözlemlerimi paylaşayım. Kılıçdaroğlu, vaktiyle Ecevit’te rastladığımız, şimdilerde Erdoğan’a yakıştırılan “Bizden biri” profiline uygun bir lider...
Hali tavrı, giyimi kuşamı, sadeliği tevazuu, aile yapısı, dürüst memur imajı, şaibeli olmaması, içten konuşması, sıcak yaklaşımı ile “sokaktaki adam” (ve kadın) tarafından seviliyor.
Lider olduğu kurultaydan başlayarak bilinçli bir tercihle CHP’nin önceliğini “laiklik elden gidiyor” alarmından, “yoksulluk halkı eziyor” feryadına çevirdi. Bu söylem değişikliği de sokakta yankı buluyor. Mitingde, mesela “yargıyı ele geçiriyorlar” faslını sessizce dinleyen kitle, konu acından ölen çocuklara, işsizliğe vs. geldi mi, tepki vermeye başlıyor.
Alanlarda CHP’liler coşkulu... Ama önemli olan, arkalarda merakla izleyen, kararsız, geniş kitle... Kılıçdaroğlu aslında onlara konuşuyor.

* * *

Madalyonun öbür yanında ise dağınık bir görüntü var.
Birkaç örnek vereyim:
Kılıçdaroğlu’nun zaten hükümetin kabullendiği Hizbullah-AKP bağlantısını kanıtlamak için “yasadışı kaydedilmiş bir telefon kaydı”ndan söz etmesi hataydı. Çünkü kendisi usulsüz dinlemelerden şikâyetçiydi. “Cemaat”, bu tür durumlarda kaydı internete koyuyor. Meşru siyasette ise, kayıt yöntemi illegalse, ona dayalı politika da illegal sayılıyor. Üstelik “Henüz dinlemedim, dinlesem de  açıklayamam” deyince bu, siyaseten de sakat ve fuzuli bir hamle olarak kaldı.
Bunu söylediğimde Kılıçdaroğlu, “Zaten kaseti ben gündeme getirmedim. Arkadaşlar bulmuşlar” dedi.
“Arkadaşlar”ın bir başka hatası, komisyondan çekilirken “direniş” bildirisi yayınlamak oldu. Çağrının içeriği muğlaktı. İzahat, Kılıçdaroğlu’na kaldı. O da “Sadece uyarmak istedik” diye yorumladı. Ama orada fazlası vardı. Kaldı ki istifanın ne getirip ne götüreceğinin de tam bilinmediği sonradan anlaşıldı.
Bir başka “arkadaş” hatası:
Silivri tutuklularına adaylık konusunda parti yönetiminde uzlaşma olmadan yapılan açıklama, hem Kılıçdaroğlu’nu zora soktu, hem Balbay ve Özkan’ı gereksiz bir polemiğe çekti. Bunu hatırlattığımda da Kılıçdaroğlu “Biz itaat partisi değiliz, çok sesliyiz”i savundu, ama en azından parti yönetiminin tek ağızdan konuşması gerektiği açık... Yoksa sürekli birbirini tekzip eden açıklamalar, hem CHP’ye hem liderine eksi puan yazıyor.

* * *

Ayrıca Kılıçdaroğlu’nu, izlediğim diğer liderlere göre daha yalnız gördüm.
Her gittiği yere kabinesi ile çıkarma yapan Başbakan’a ya da parti örgütünü ayağa kaldıran Bahçeli’ye göre Kılıçdaroğlu, işi daha çok kişisel gayretle götürüyor. Yanında bölge milletvekilleri ve yeni vitrin yüzleri yoktu. Gittiği yerlerde örgütün ön hazırlığı zayıftı. Bayrak, afiş, duyuru azdı. Medyayla iletişiminde sorunlar vardı. Her durakta konuştuğu halde en yakınlarının otobüste sigara içmesi, Genel Başkan’ın yemeğine, uykusuna dikkat etmemesi garipti.
CHP lideri, kampanyayı şimdilik bir avuç insanın desteğiyle tek tabanca götürüyor; ama seçim için fazlası lazım.
“Arkadaşlar”ın hatalarını düzeltmeye harcanan enerjiyi, yeni politika üretmeye kullanmak, iyi bir başlangıç olabilir."

CHP, BİR 'MÜBAREK REJİMİ' KURABİLİR Mİ?
Mümtazer Türköne - Zaman

"İkisi de isyan. Mısır'da yüz binler sokaklarda. İsyan ateşi bütün şehirleri sardı. Mübarek rejimi sallanıyor. İsyan eden kitlelerin hedefi dikta rejimini yıkmak, özgürlükçü ve demokratik rejimi tesis etmek.

Türkiye'de ise CHP isyanda. CHP'li dört üye TBMM'de, Adalet Komisyonu'ndan istifa edip halkı sokak sokak direnişe çağırıyor. Amaç, yüksek yargı üzerindeki CHP nüfuzunu ve oradan devlet üzerinde yargı oligarşisinin vesayetini sürdürmek. Nasıl? Bir Mübarek rejimi tesis ederek.

Kılıçdaroğlu'nun Menderes dönemine ve tahkikat komisyonlarına yaptığı gönderme, doğrudan 27 Mayıs modelini, CHP'nin ilan ettiği direnişin hedefi haline getiriyor. Bu model, bugün Mısır'da sallanan Mübarek rejiminden başka bir şey değil. Hatırlayalım 27 Mayıs darbesi, doğrudan Mısır'daki Genç Subaylar örnek alınarak yapıldı. Bizim 27 Mayısçılarımız da Baasçılığı benimsedi. Bugün Silivri'de yargılanan Ergenekon örgütünün ideolojisi de Baasçılıktı. Baasçılık, askerî cuntaların biraz sosyalist, biraz ulusalcı fikirlerle toplumdaki azınlıklardan destek alarak oluşturdukları ideolojinin ve kurdukları düzenin adı. Hafız Esad'ın azınlık mezhebi üzerinde Suriye'de kurduğu düzen, bu modelin en tipik örneği olmuştu. Baasçılık Türkiye'de uzun ömürlü olmadı, sadece arada nükseden askerî cuntalar ve İlhan Selçuk gibi Baasçılığın ideologları eliyle gündemde tutuldu. Ama Ortadoğu'da çok uzun ömürlü oldu. 30 yıldır Mısır'ı yöneten Hüsnü Mübarek, Nasır'la başlayıp, Enver Sedat'la devam eden bu Baas geleneğinin son temsilcisi.

Eğer Meclis'teki Adalet Komisyonu, 1959'un Tahkikat Komisyonu ise ve bu benzetmeden 27 Mayıs özlemi çıkıyorsa, CHP'nin isyan çağrısının tek anlamı Hüsnü Mübarek'in dayandığı rejimi Türkiye'de tesis etmek olacaktır. Mısır'daki isyan Hüsnü Mübarek'i devirmeyi ve demokrasiye geçişi amaçlıyor. CHP'nin isyanı ise bir Hüsnü Mübarek yaratmayı. Sizce bulunabilir mi? Çetin Doğan gibi biri bulunacak ve Hüsnü Mübarek rolüne soyunacak; Kemal Kılıçdaroğlu da onun işlevsiz başbakanı olmaya razı olacak?

Sorun şurada: İslâm dünyası Hüsnü Mübarek'leri temizlerken, çağın bu kadar gerisine düşen bir modeli Türkiye'ye nasıl uygulayacaksınız? Üstelik yükselen değer, Türkiye'nin bugün sahip olduğu demokrasi modeli. Türkiye bir model ülke ve tam olarak bu modelin olağanüstü değer ve anlam kazandığı bir tarih kesitine adım atmadık mı? Vicdanın sesini yükselten dış politikamız, bu modelin gücünü artırmadı mı?

Tunus'ta demokratik bir seçim yapıldığı takdirde iktidara gelmesi kaçınılmaz olan Gannuşî'nin El Nahda'sı, AK Parti'yi model olarak benimsiyor. Mısır'da serbest seçimlerde İhvan-ı Müslimîn tam olarak AK Parti'yi taklit ederek yeni bir siyasî kimlik edinecek. El Kaide ile laik-dikta yönetimleri arasına sıkışmış olan Ortadoğu halkları, Türkiye'nin demokrasi tecrübesinin bıraktığı izlere basa basa ilerleyecekler. CHP'nin, MHP'nin, eski vesayet düzenine özlem duyan sivil-asker bürokrasinin artık görmesi gerekiyor: Bu ülkelerde, Türkiye'nin başbakanı seçime girse bütün oyları silip süpürecek durumda. Onun yerine Türkiye'ye yakın duran partiler bile, kendi toplumları nezdinde büyük bir itibar sahibi olacaklar.

Ortadoğu'yu saran isyan dalgasının hedefi, Türkiye modeli bir demokrasiyi tesis etmek. Gerekçeleri çok sağlam: 'Türkiye başardığına göre biz de başarabiliriz' diyorlar. Evet, gerçekten başarabilirler. Çünkü biz başardık. Üstelik CHP'ye rağmen, CHP'nin çağdışı özlemlerine rağmen.

Tarih gürül gürül akıyor. CHP'nin ters istikamette ilerlemek için gösterdiği çaba kendilerine de, bu memlekete de bir zulüm değil mi? Seçime giden bir parti hangi akılla 27 Mayıs'ın darbe edebiyatına atıflarda bulunur? Bir Mübarek rejimi için isyan başlatmak, rüzgâra karşı tükürmek demek. Üstelik Mübarek'ler de, Mübarek'lerin çıktığı karanlıklar da artık çok gerilerde kalmadı mı?"

Sayfa Yükleniyor...