Türk sinemasının zaferi değil, tekelleşme

Türk filmleri 350-400 kopya ile gösterime girerken Oscar adayı filmler bile 30 kopyayla vizyon yüzü görüyorsa bunun adı Türk sinemasının zaferi değil, tekelleşmedir.

Türk sinemasının zaferi değil, tekelleşme

Geçtiğimiz hafta yayınlanan gişe rakamlarına göre bu senenin Oscar adayı filmleri izlenmiyormuş. 'O kadar reklama, Oscar rüzgarına rağmen' seyircinin tercihi Türk sineması olmuş! Peki bu ne kadar gerçek?

Evet, rakamlara baktığımızda 'Aşk Tesadüfleri Sever', 'Eyyvah Eyvah 2' ve 'Kurtlar Vadisi: Filistin' filmlerini milyon rakamlarla en tepede görüyoruz. Ama salon sayıları farklı bir şey söylüyor: Sinemalardaki çeşitlilik artık bitme noktasında - Bunu anlamak için çok salonlu sinemaların yanından geçmek bile yeterli - Eğer Oscar adayı popüler bir film bile 27 kopyayla gösterime giriyorsa ortada bir sorun olduğu çok açık. 'Türk sineması zirve yapıyor', 'Sinemamız büyüyor' nidaları eşliğinde sevinirken aslında tektipleşmeye doğru gidiliyor.

'Aşk Tesadüfleri Sever' 360 kopya, 'Eyyvah Eyvah 2' 355 kopya ile gösterime girerken 'seyirci potansiyeli olan' Oscar adayları 'The King's Speech/Zoraki Kral' 27, '127 Hours' 26, 'The Fighter/ Dövüşçü' 40 kopyayla vizyon yüzü görüyorsa bunun adı Türk sinemasının zaferi değil, tekelleşmedir. Jean-Luc Godard, David Lynch, Roman Polanski gibi ustaların filmleri dahi beyazperdeye gelmezken, birbirinin aynısı yapımlar en az 80 kopyayla gösterime giriyorsa biraz durup düşünmek lazım! (Önemli not: Salon sayılarına göre bir ortalama alındığında haftanın en fazla izlenen filmi 'Zoraki Kral' oluyor)

Sorun, hangi filmin vizyona girip girmediğinden ya da hangi filmin ne kadar izlendiğinden öte bir anlayış sorunu çünkü. 9 salonun 3 filme ayrılması da, Emek, Alkazar gibi sinemaların kapatılması da, Reha Erdem, Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu gibi yönetmenlerin aynı şablona sokulmaya çalışılması da aynı anlayışın ürünü.

Şu anda 'de 70'e yakın film çekiliyor. Bu rakam başka hangi ülkede böyle yanıltıcıdır bilmiyorum ama ilk 10-15 filmden sonrakilerin bu sevince dahil olamadığını görebiliyoruz. Bu sebeple, popüler isimlerin yer aldığı ya da televizyon seyircisini sinema salonuna çeken yapımların Türk sinemasını ileriye götürdüğünü kimse iddia etmesin. Bu iddia, ancak adlarını yönetmen ve senaristlerden yukarıya yazmak için çabalayan 'filmlerin sahibi' yapımcılardan ya da her fırsatta sinema eleştirmenlerini diline dolayan köşe yazarlarından gelebilir. Çünkü, bu dağıtım düzeninde sadece küçük bir kesim mutlu olabilir. Tamamen ticari mantık üzerine kurulmuş bu sistemde çeşitliliğin tükendiğini görmemek için bir sebep yok. Dünya sinemasının önemli örneklerini ve bağımsız sinemayı izlemek için tekrar 'festivalleri bekleme' günlerine geri dönüyoruz maalesef.

Türk sinemasının zaferi değil, tekelleşme - 1 David Lynch'in 'Inland Empire' filmi gösterime girmedi

'SIKICI FİLMLER' SAVUNMASI
Ticari düşünce yapısı giderek güçleniyor, sermayenin gücü zaten ortada. Sevmediği, izlemediği farklı yönetmenleri/sinemaları topyekün 'sıkıcı' diye yaftalayan bir seyirci de var, 'kolay izlenebilirlik' kelimesini devamlı dolaşıma sokan bir medya da. O yüzden aslında çok önem teşkil eden bu sorun ciddiye bile alınmıyor. Ama, 'Zoraki Kral' gibi bir yapım bile ezilerek vizyona girdiğinde, bu umutsuz tablo daha net ortaya çıkıyor. Çünkü genç, bağımsız bir sinemayı ya da festivalleri dolaşan filmlerden konuyu açtığınızda, argüman belli; 'halkın sevdiği film...' diye başlayan cümleler kuruluyor. 'Zoraki Kral', 'Dövüşçü', '127 Saat' ise 'büyük filmler'. Seyircinin sevdiği, (ABD kıyaslaması bir ölçü olmasa da; 'Zoraki Kral'ın ABD gişesi şu anda 100 milyon dolar) Oscar'ın favorisi olan filmler. O yüzden, dağıtımdaki bu tekelleşmeyi görmek açısından, bu filmlerin kopya sayıları önemli bir veri...

Daha fazla örnek ya da rakam vermeye gerek de yok aslında. Türkiye'de sinemanın sorunları da bu yazıyı aşar. Sinemalardan alınan vergiler, biletlerin pahalılığı, filmlerin download edilmesi, filmlere verilen/verilmeyen destek, AVM sinemalarının ezici üstünlüğü, sansür vs... Her biri birbiriyle bağlantılı, önemli sorunlar olarak önümüzde durmaya devam ediyor. Çarkı çevirenlerin sorunu görmezden gelmesi yeni bir şey değil. Çok da normal, sorun onların sorunu değil sonuçta. Sorun, 'sinemamız yükselişte' yalanının sarsılmaz tahakkümü...

Sayfa Yükleniyor...