Türkçe bilene başka dilde savunma yok

Yargıtay, Türk vatandaşı olmasa bile savunmasını yapabilecek derecede Türkçe bilen sanığa tercüman görevlendirilemeyeceğine karar verdi.

Türkçe bilene başka dilde savunma yok

Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi, yabancı uyruklu sanık J.M.A'ya, uyuşturucu ticareti yapma suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 2 bin lira adli para cezası verdi.

Yerel mahkeme kararının temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Ceza Muhakemesi Kanunu'na (CMK) göre sanığa zorunlu müdafi tayin edilmesi gerektiği belirtilen kararda, mevzuat hükümlerine aykırı olarak müdafinin yokluğunda hüküm kurulması suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlandığına işaret edildi. Kararda, bu gerekçeyle hükmün bozulduğu kaydedildi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, itiraz yasa yoluna başvurarak, Daire bozma kararının kaldırılmasını istedi. Başsavcılığın itirazında, AİHS'in 6. maddesinin, müdafi atanmasında hangi hallerin adaletin selameti açısından zorunlu kabul edilmesi gerektiğine ilişkin bir düzenleme getirmediği ve müdafilik hallerinin belirlenmesinin taraf devletlerin takdirine bırakıldığı belirtildi.

Yabancı uyruklu sanığın çocuk, sağır, dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olmadığına işaret edilen itirazda, öngörülen cezanın alt sınırının 5 yılı aşmadığı belirtildi. Bu durumda zorunlu müdafi atanmasının söz konusu olamayacağı ifade edilen itirazda, müdafinin yokluğunda karar verilmesinin, savunma hakkının kısıtlanması şeklinde kabul edilemeyeceği belirtildi.

Başsavcılığın itirazı üzerine dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na geldi. Kurul, Başsavcılığın itirazını kabul ederek, Yargıtay 10. Ceza Dairesi'nin bozma kararını kaldırdı.

KURUL'UN GEREKÇESİ
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun oy çokluğuyla aldığı kararın gerekçesinde, yabancı uyruklu ve Türkçe bilmediğini ileri sürmesi nedeniyle kendisine yargılama aşamasında tercüman görevlendirilen sanığa istemi üzerine atanan müdafinin, zorunlu müdafi konumunda bulunup bulunmadığı irdelendi.

Gerekçede, sanığın kollukta alınan ifadesinde, ''Türkçe bildiğini, tercümana gerek olmadan ifade vermek istediğini ve müdafi istemediğini'' söylediği, aynı gün çıkarıldığı mahkemede de hakim huzurunda, ''7 yıldır 'de yaşadığını ve Türkçe bildiğini, avukat ve tercüman istemediğini'' belirterek, bu beyanının altını imzaladığı kaydedildi.

İddianamenin tebliği için cezaevine gönderilen yazı üzerine düzenlenen yazıda ise sanığın ''Kürtçe bilen tercüman istediğini beyan ettiği, bunun üzerine Baro'ya müdafi görevlendirilmesi için yazı yazıldığı'' belirtildi.

Sanığa avukat görevlendirildiği, avukat ve tercüman huzurunda savunmasının alındığı vurgulanan gerekçede, müdafinin gelmediği duruşmada, kararın sanığın yüzüne karşı okunduğu, tercüman aracılığıyla sanığa anlatıldığı ve tutanağa yazıldığı kaydedildi.

TERCÜMAN GEREKTİREN DURUMLAR
Gerekçede, 5271 sayılı CMK ile zorunlu müdafilik sisteminin genişletildiği, buna göre avukatı bulunmayan sanığın çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır, dilsiz olması, suçun cezasının alt sınırının 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi gibi hallerde sanığın istemi bulunmasa hatta istemediğini beyan etse bile müdafi görevlendirme zorunluluğu bulunduğu vurgulandı.

Her sanığın duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde tercüman yardımından faylanma hakkının bulunduğunun AİHS'in 6. maddesinde yer aldığı belirtilen gerekçede, CMK'da da sanığın meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmemesi halinde tercüman atanacağı yönünde düzenlemeler olduğu hatırlatıldı.

'MERAMINI ANLATABİLECEK DERECEDE TÜRKÇE BİLMEMEK'
AİHS ve CMK'daki bu düzenlemelerin, tercüman görevlendirilmesi konusunu savunma hakkı çerçevesinde ele aldığına dikkat çekilen gerekçede, tercüman görevlendirilmesi için AİHS'in, kişinin yargılamanın yapıldığı ülkenin vatandaşı veya yabancı olmasını değil duruşmada kullanılan dili anlamaması veya konuşamamasını esas aldığı vurgulandı.

CMK'nın da aynı yaklaşımla tercüman görevlendirmek için kişinin meramını anlatabilecek derecede Türkçe bilmemesini gerekli gördüğü ifade edilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:

''Bunun sonucu olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmakla birlikte meramını anlatacak ölçüde Türkçe bilmeyen şüpheli veya sanıklara tercüman görevlendirilmesi savunma hakkının kullanılması açısından zorunluyken, ülkemiz vatandaşı olmasa bile savunmasını yapabilecek derecede ve yeterlilikte Türkçe bilen şüpheli veya sanıklara tercüman görevlendirilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.

Soruşturma ve kovuşturma sırasında çeşitli adli makamlar önünde yapılan işlemlerde, Türkçe bildiği hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde anlaşılan şüpheli veya sanıkların, sonradan Türkçe bilmediğini ileri sürerek tercüman görevlendirilmesini istemeleri halinde bu kişilerin AİHS ve CMK bağlamında tercüman yardımından yararlanma hakları bulunmadığı gibi bu tür davranışların, savunma hakkının kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Yargıtay özel dairelerinin uygulamaları da bu doğrultudadır. Gerek CMK gerekse diğer yasalarımızda Türkçe bilmediği gerekçesiyle tercüman görevlendirilen sanığa ayrıca müdafi görevlendirilmesi zorunluluğu bulunduğuna ilişkin bir düzenleme de yer almamaktadır.''

'AVUKATIN GÖREVİNİ YERİNE GETİRMEDİĞİ SÖYLENEMEZ'
Davada sanığın savunmasını, isteği üzerine görevlendirilen avukat huzurunda yaptığı, iki oturuma katılan avukatın bütün oturumlara katılma mecburiyeti bulunmadığı belirtilen gerekçede, avukatın görevini yerine getirmediğinin söylenemeyeceği kaydedildi.

Gerekçede, ''Soruşturma aşamasında gözaltı raporunun alınması sırasında doktor, ifadesinin alınması sırasında kolluk ve en önemlisi sorgusu için sevk edildiği hakim huzurunda yapılan işlemlerde, Türkçe'yi savunmasını yapabilecek ölçüde ve iyi derecede konuşabildiği ve anlayabildiği açıkça anlaşılan sanığa, yargılama aşamasında AİHS'in ve CMK'nın ilgili maddeleri uyarınca tercüman görevlendirilmesi de zorunlu değildir'' ifadeleri kullanıldı.

Sayfa Yükleniyor...