Üç boyutlu aşk filmi çekilsin isterim

Bu hafta gösterime girecek Türkiye’nin ilk üç boyutlu filmi ünvanını kazanan Cehennem’in üç boyut yönetmeni Erkan Cerit hayalinin 3 boyutlu çekilecek bir aşk filmi yapmak olduğunu söyledi.

Üç boyutlu aşk filmi çekilsin isterim

Sinema tarihine bakıldığı zaman ilk 3 boyutlu film denemelerinin 60 yıl kadar öncesine gittiği görülüyor. Zaman içinde gelişen teknolojik imkanlarla, üç boyut teknolojisi de artık perdede yansıyan görüntüleri sanki yanımızda oluyormuş gibi algılamamızı sağlıyor.


20 yıla yakın süredir üç boyutlu çekimlerle ilgilenen ve ’nin ilk 3 boyutlu filmi olan Cehennem’in özel efekt ve 3 boyut yönetmeni Erkan Cerit bu işe başlarda hobi olarak bakmış ama zamanla bir tutkuya dönüştürmüş. Kimi zaman tek başına da kalsa yılmayan Cerit sonunda dünyanın sayılı 3 boyut yönetmenlerinden biri olmuş. Cerit kendisinin yaptığı işi ve 3 boyut teknolojisinin gelişimini ntvmsnbc'ye anlattı.

Dünyada 14 tane 3 boyut yönetmeninden biri olduğunuzu söylüyorsunuz ama yanılmıyorsam 200’e yakın 3 boyutlu film yapıldı. O 14 yönetmenin esas işi ne?
Şimdi 14 tane usta var ve bu ustalık geleneği 1950’li yıllarda başlamış. Daha dijital kameralar, dijital film yokken optik olarak bu usta denen kişiler, çeşitli optik oyunlarla görme fizyolojisine uygun 3 boyut yapmayı başarmışlar. Bir noktaya kadar 3 boyutlu çekim ve sunum tekniklerinin hepsi aslında illüzyon ama bu ustalar, optik marifetleri kullanarak beynin görme fizyolojisine ve görme psikolojisine uygun filmler yapmışlar. Yaklaşık 50 tane film, teknik açıdan ve görme fizyolojisine uygun olarak 3 boyutlu yapılmış. Diğer filmler için de, mesela Avatar iyi bir örneğidir; çift kamera ile yine 3 boyutlu tekniklerle iyi kotarılmış özel efekt ürünleridir. Ancak bu yapımlar insan beyninin algılama kapasitesine zorlayan efekt ürünleridir. Bu bahsedilen 14 kişi şu an yaklaşık 50-60’lı yaşlarında ve usta olarak anılan, o bilgiyi de bir şekilde kendine saklayan insanlar. Benim becerdiğim ve bu usta lafını kullanma cüretini ise onların optik olarak 1950’li yıllarda becerdiği işi, ben dijital olarak simule etmeyi başardım. Kısaca onların aynalarla ya da özel objelerle yarattıkları optik marifeti ben bilgisayarda 3 boyutlu çekilmiş film üzerinde tekrar bir renderingle, yeniden bir 3 boyutlu evrende, filmi bir daha çekerek, dijital olarak optik marifete simüle ediyorum. Sonuçta ‘Cehennem’ bunu destekleyecek, tescilleyecek. Ortaya çıkan sonuç görme fizyolojisine gayet uygun. Biz uyanık olduğumuz sürece etrafı üç boyutlu algılıyoruz ve yorulmuyoruz. Bu bize ayrıca artı bir yük de getirmiyor. Benim iddiam ise sinema salonundaki izleyici, örneğin Cehennem filmini bir buçuk saat izleyecek olan kişiler ekstra bir yorgunluk, bir baş ağrısı, gözlerini dinlendirme gibi şikayetleri olmadan salondan çıkacaklar. Ustalık tamamen bununla ilgili. Yoksa çift kamerayı yan yana koyduğunuzda zaten onlar stereoskopik kayıt yapıyorlar ve bunu bir şekilde bir yere kaydedip, 3 boyutlu televizyonda yayınlayabiliyorsunuz. Ancak bu beyne ekstra ekstra bir yük getiriyor.

Şöyle soracağım, siz tek kamera mı çalıştınız, çift kamera mı?
Çift.

O ikinci kamera özel bir kamera mı?
Aynı kamera. Aynı kameradan bir tane daha.

Siz bu işe nasıl merak sardınız?
15 yıl önce NASA, National Geographic dergisinde Mars fotoğraflarını yayımlattı. Benim ailem de sinemacı, sinema yapımcısı. Bu sebepten kamera, ışık konularında bilgili biriydim. Ben o fotoğrafları görünce büyük bir heyecanla, ‘Bu iş oldu artık’ dedim. 3 boyutlu çekim başladı ve ben de bir an önce öğrenmeliyim gibi bir heyecana kapıldım ardından bu konu üzerinde çalışmaya başladım. İki fotoğraf makinesini yan yana koyup çektim, baktım; oldu. ‘Ne kadar kolaymış’ dedim. Bu işin ne kadar zor olduğunu anlamam beş yılımı aldı zira insan beyni zaten gördüğü her lekeden bir anlam çıkarmaya eğilimli bir orgam. Beyin her zaman baktığı şeyden bir anlam çıkarmaya çalışıyor ve mesela bir fotoğrafa konsantre olup, biraz da kendinizi zorlarsanız kötü kotarılmış 3 boyutlu bir fotoğrafı da 3 boyutlu algılayabiliyorsunuz. Bu algılama yeteneğine sahip görme fizyolojimiz. Fakat bunu videolaştırdığınızda işler öyle yürümüyor çünkü salonda aslında derinliği olan bir akvaryuma, camekana bakıyorsunuz. Ancak bu bir film olduğunda açılar değişiyor, sahneler değişiyor, planlar değişiyor ve o değişkenliği kontrol edebilmeniz ve o tüm filmi akvaryum içinde tutabilmeniz gerekiyor. Yani boyut orada yaşanmalı. Akvaryumun kendi sallanmamalı. Ben akvaryumun sallanmamasını sağlıyorum.

Üç boyutlu aşk filmi çekilsin isterim - 1

Sizin kendi yazdığınız bir program var, işlerin daha kısa sürmesini sağlayan ve objelerin arasında ne kadar mesafe olması gerektiğini söyleyen. O yazılım nasıl çalışıyor?
O yazılım önce ham çekim görüntüleri izliyor ve onları eşleyip kontrol ediyor. Elektronik olarak hataları arıyor. Önce bir aralık belirliyor ne kadar hassas çalışması gerektiği üzerine, o benim belirttiğim hassasiyetle çekimleri izleyip bir rapor çıkarıyor. Diyor ki işte, şu sekansta ya da şu kare ile şu kare arasında ışık farklılıkları tespit edildi. Renk farkı, açı farkı tespit ediyor.

O zaman bir daha mı çekiliyor sahne?
Program o aralıkta o işe yarıyor. O aralığın çok ötesindeyse problem sahne tekrar çekiliyor veya o çekim kullanılmıyor. Eğer makul seviyelerdeyse, ben zaten filmi rendering sırasında tekrar çektiğim için o hataları da telafi edebiliyorum.

Yıllar önce Elm Sokağı'nda Kabus serisinin yanılmıyorsam dördüncü filmi geldiğinde bize 3 boyutlu denmişti. Herkese biri kırmızı diğeri yeşil mercekli gözlükler verilmişti. Yıllar sonra Avatar geldi. İkisi arasında muazzam fark var ama ikisi de 3 boyutlu diye adlandırılıyor. Bu fark esasında nereden kaynaklanıyor?
Stereoskopik çift kamerayla çekilen ya da her göze ayrı projeksiyon tekniğinin genel adı. İki sunucu ya da iki çekici, iki projeksiyon, iki algılayıcı var. Her şey çift çift gidiyor. Bu tekniğin genel adı ama başarısı her kompozisyonun içerisinde ayrı ayrı tartışılması gereken bir şey. Bir de teknolojik imkanlar tabii çok değişti. 15 yıl boyunca üzerinde çalıştığım halde dijital 3 boyutlu sinema salonları olmadığı için bu bilgi bende birikti de birikti. Aynı şeyi James Cameron da yaptı. Titanic bulunduğunda, su altındaki enkazı bulan ekip NASA’dan yardım istemiş. "Mars’ta kullandığınız teknolojiyi kullanmak istiyoruz", "Biz su altında Titanic’i 3 boyutlu modellemek istiyoruz" diye. NASA’dan bir denizaltı ekipmanı gelmiş, denizaltıya bu stereoskopik ekipmanı takıp su altında çekim yapacaklarmış. Bu arada James Cameron’dan da sinematografik destek istemişler. "Biz bu belgeseli çekeceğiz ama, kaliteli, sinematografisi yüksek bir iş yapmak istiyoruz" diyerek. James Cameron da ekibe katılmış ve hep birlikte stereoskopik bir film yapmaya başlamışlar zaten 15 yıl önce. Paylaştığımız aslında aynı bilgi ve o bilgiyi de üreten Leonardo Da Vinci. Bu o kadar eski bilgi ki, insan nasıl görüyor ve derinliği nasıl algılıyoruz konusunda çıkıyor. İnsan nasıl çevresini algılıyor konusunu bilim adamları, görme fizyolojisiyle uğraşan herkes araştırmış. İkinci kamera bulunduğu zaman hemen o denemeler yapılmış. İki kamera yan yana konulup, aynı ada çekim yapılıp izlenmeye çalışılmış. Şu an kullanılan 3 boyutlu dijital sinema teknolojisi o kadar yüksek ki, karşılaştırıldığında anaglyph asla başaramayacağı derinlikte ve kaliteli görüntü sunabiliyor.

Üç boyutlu aşk filmi çekilsin isterim - 2

Anaglyph nedir?
Anaglyph teknolojinin ya da daha doğrusu tekniğin adı. Agp’yi ikiye bölüp mavi ve yeşili bir göze, kırmızıyı bir göze filtre edip aynı anda iki görüntü algılamamızı sağlayan çalışma tekniği ama renk filtresi kullanıldığı için, bir göz başka, diğer göz başka şeyi algılıyor ve eksik renklerle algıladığı için kötü bir teknik. Polarizasyon tekniği var; ışık kırılmasıyla bir göze başka, bir göze başka projeksiyon tekniği o da ve onun da eksik kaldığı taraflar var. Şu an ki expend ve real D’nin kullandığı teknikler farklı da olsa aynı amaca hizmet ediyorlar. Bu teknikler şu an ulaşılabilecek en yüksek kaliteyi sunuyor. James Cameron da 3 boyutlu filmi yaptı ve yıllarca filmini bekletti çünkü doğru zamanda çıksın, geniş kitlelere film ulaşsın, sinema salonları doyurucu rakama ulaşsın istedi. Şu an 'de 140 civarında 3 boyutlu salon var. Bu kış 450 projektör daha gelecek Türkiye’ye.

James Cameron Titanick’i şimdi 3 boyutlu olarak yeniden gösterime sokuyor.
Kesinlikle, benim kehanetim ya da öngördüğüm şey 3 boyutlu televizyonun icadıyla ya da işte satılmaya başlanmasıyla artık geri dönülmez bir ivmeye girildi. Mono ses ve sterio ses dönemini yaşıyoruz şu an. Kişisel fikrim bir süre sonra kimsenin mono ses arayışına girmeyeceği yönünde.

Avatarla birlikte Pioneer çıkardı ilk 3 boyutlu televizyonları.
Küçük firmalar bile, elektronik üreticiler bile bir şekilde fason yaptırıp, kendi markalarını koyup rekabete girmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla onlarında pompalamasıyla, çabasıyla stereoskopi bir standart haline gelecek diye düşünüyorum. 3 boyutlu TV kanalları açılmaya başlandı. Bu iş yürüyüp gidecek.

Peki Türkiye’de şu anda başka 3 boyutlu film düşüncesi var mı bildiğiniz?
Çok fazla görüşme yapıyorum ve şu anki asıl problem hangisi önce olacak gibi ya da işte nasıl bir takvim izleyeceğiz, nasıl bir sırayla bu işi yapacağız. Sert tartışmalar oluyor yani.

Sizinle çalışmak isteyen ünlü yönetmenler var mı?
Ünlü yönetmenler çok çekingen davranıyorlar, haklılar da çünkü onlar için önemli olan hikayelerini anlatmak. Sinema bir hikaye anlatma sanatıdır. Kimseye laf etmeyeyim ama zaten ünlü yönetmen dediğimiz adamlar hikayeci anlatıcılarıdır ve dramatik yapının bozulacağını düşünüyorlar. 3 boyutlu sinema bir şekilde illüzyon, bir göz aldatmacası, bir yalan ve benim hikayemi anlatmamı engeller 3 boyutlu çekim gibisinden düşünüyorlar. Birkaç yönetmeni ikna etmeyi başardım çünkü Cehennem’in örnek görüntülerini gördüler. Ne kadar doğal ve fizyolojiyi bozmadığı için gözü yormadığını gördüler, ikna oldular. Umarım bu işte iyi örnekler yaptıkça, güzel sunumlar hazırladıkça onlar da ikna olacaktır.

Var mı o ikna edilenlerden?
Bir Avusturyalı yönetmen var. Benim için en zor aşılacak kişi oydu. Türkiye’deki yönetmenlerle doğrudan hiç konuşma şansım olmadı. Bunun sebebi de, Cehennem’in vizyona girmesini ve başarısını görmek istiyorlar, daha sonra olacak. Şu an hep yapımcılarla görüşüyorum.



Nuri Bilge Ceylan ya da Semih Kaplanoğlu 3 boyutlu çekmek isterlerse, filmlerini en doğal şekilde çekmek isterler. Şimdi siz bu mümkündür diyorsunuz, doğru mu anlıyorum?
Evet, benim iddiam bu. Nuri Bilge Ceylan’ın görüntü yönetmeni ile tanışacağım yakında. Görüşeceğiz ve onu ikna edebilirsem belki bir sonraki adımda Nuri Bilge Ceylan’a da ulaşmak mümkün olacak. Ben aslında, ona ulaşmak isterim çünkü benim amacım sinematograf dili 3 boyutla tanıştırmak. Benim ekolüm bunu gerektiriyor, doğal 3 boyutu temsil ediyorum ben. Tabii ki bol özel efektli, tamamen 3 boyutlu işlerde de memnuniyetle çalışırım ama hani benim meslek adamı olarak hedefim, bu natürelliği sinemaya sokmak. Ona ulaşmak.

Üç boyutlu aşk filmi çekilsin isterim - 3


Bir filmin 3 boyutlu olması maliyeti ne kadar arttırıyor?
İki katı artıyor. Bir milyon dolarlık film iki milyon dolar; iki milyon dolarlık film dört milyon dolara çıkıyor gibi kabaca bir tarif yapmak mümkün çünkü kendi değerinin orantısında yeni değer, yeni bir hassasiyet yaratılıyor. Ancak benim hizmetim şunu kapsıyor; yönetmen, kamera, ışıkçı, kimsenin 3 boyut hakkında hiçbir şey bilmesine gerek yok. Onlar kendi hikayelerini kendi bildikleri şekilde kameraya kaydediyorlar, ben sadece diğer kameradan mesulüm. Ben sette olacağım, onlar ışıklarını kuracaklar, kameralarını hazırlayacaklar, yönetmen motor demeden önce ben diğer kamerayı onların hazırladığı setup’a göre ayarlayıp hazırım diyeceğim. Böylece kimse ekstra bir bilgi, ekstra bir çaba, 3 boyutlu film çekiliyor diye özel bir emek sarf etmeyecek. Dolayısıyla maliyet sadece yeni ekipmanlar ve kullanılan insan gücü, bilgi gücüne ödenecek.

Avatar var 3 boyutlu çekildi, sonra çizgi filmler 3 boyutlu olmaya başladı. 14 usta bu filmlerin içinde yok, değil mi?
Yok, zaten bahsettiğimiz örnekler Piksar’ın yaptığı tamamıyla bilgisayara dayanan işleri. Avatar da bilgisayar desteği aşırı yoğun bir filmdir. Bu bahsettiğimiz ustalar işin natürel ekolünün ustaları. Yani bu işin en doğal, en saf hali. Eğer Stanley Kubrick şu an, 3 boyutlu çekmek isteseydi, büyük ihtimalle en natürel kısmına ulaşmaya çalışacaktı çünkü hikayeci hikayesini anlatmak istiyor temelde. Eğer bu hikayenin içinde çok fazla özel efektler, çok fazla sinematografik aldatmacalar varsa tabii ki bu ekol onu da destekliyor. Cehennem filmi de çok fazla 3 boyut efekti taşıyan bir film ama doğallığın içerisinde ekstra makyajlar var. Bu bahsedilen 15 kişi, gezegenin tüm 3 boyutlu bilgisini taşıyor ya da 3 boyut bilgisi olan başka kimse yok anlamına gelmesin. Bu bir ekolün, yani o doğal 3 boyut ekolünün 15 tane adamı var anlamına geliyor.

Hollywood bu yazılımla ilgili arıyorlar diyorsunuz...
Sadece Hollywood değil, İngiltere’den, Kanada’dan, Avustralya’dan, Çin’den teklifler var ama o yazılımı nasıl başka insanların kullanabileceği hale getiririm, onu bilmiyorum çünkü çok iptidai, başkalarının kullanmasının mümkün olmadığı, benim bildiğim eski bilgisayar dilleriyle yazılmış, hiç kullanıcı kolaylığı olmayan bir yazılım bu. Benim, profesyonel yazılımcılarla çalışıp, programı kullanılabilinir bir yazılım haline getirmem lazım. Onu ne zaman başarabilirim, nasıl yapabilirim şu an bilemiyorum açıkçası.

Siz 'ailem bu piyasadandı işin içindeydim sonra da NASA görüntüleri beni etkiledi' dediniz. Bunlardan sonra neler oldu, üniversite eğitimi mi aldınız yoksa kendi kendinizi mi eğittiniz?
Ben üç üniversite okudum ama üçünü de bitirmedim, bitiremedim. Fakat son 20 yılımı, hep görsel iletişim ürünleri tasarlayarak geçirdim. Reklam filmleri, 3 boyutlu tasarımlar yaptım, Silikon Grafics’te sanal gerçeklik üzerine çalıştım. Yani 3 boyutla tanıştığımda zaten o konuya teşne biriydim. Sanal gerçeklik, temelinde olmadığımız bir yerde varlık hissini yaratma üzerine kuruludur. Bir de stereoskopi buna eklendiğin zaman insan gerçekten kendini orada zannediyor. İşte bu Mars fotoğrafları sadece bana hedefimi belirlememde yardımcı oldu. Ulaşılacak en uzak hedef orası, oraya doğru gitme güdüsünü yarattı diyebilirim. Daha sonra, nerdeyse geçen seneye kadar 3 boyut hep bir meslek adamının hobisiydi. Çok hastalıklı, tutkulu bir hobiydi ama sonuçta hobiydi. Ben kameralar, fotoğraf makineleri aldım, açılar çalıştım, tıp kitapları okudum, insan nasıl görüyor, insan fiyolojisi, beyin, görme teknikleri, çapraz görme, paralel görme, öyle algılama, böyle algılama, takıntılı bir hobi için yıllarımı verdim. Sonra Avatar çıktı, hayatımız kurtuldu. (gülerek)

Türkiye’de sizden başka 3 boyut yönetmeni var mı?
Ben daha tanışmadım, bilmiyorum.

Bunu öğrenmek isteyenler sizin çırağınız mı olacak peki? Çırağını olmak isteseler ne yapmalı?
Şimdi bu bir tercih, yani mesela kolay yoldan gitmek mümkün. Google’dan indirilebilen bir bilgi var aslında. İnternete girip 3 boyut yazdığınız anda bir sürü bilgi, bir sürü sayfa, bir sürü formül, bir sürü hesap, bir sürü tahlil çıkıyor karşınıza. O işin diğer bir örneği ya da yolu. Stereoskopiyi kolay yoldan yapmak için pek çok yöntem, tahlil, formül var. Fakat her kompozisyonda hemen cevap verebilmek, her ayrı kamera açısında diğer kameranın nasıl durması, görmesi gerektiğini bilmek, o ayrı bir konu çünkü sinema setinde, “Bir dakika ben bir düşüneyim” deme şansınız yok. Sinema setleri çok hızlı akan, çok hızlı cevap verilmesi gereken yerler ve işin set kısmını değil, doğal kısmını öğrenmek biraz zahmetli. Mesela sandalyenin 10 cm ileri gitmesi bile bütün hesabı değiştirebiliyor. İşte ona da cevap verebilmek için, bol bol pratik yapmak, çalışmak lazım. İlla birinin, bir ustanın yanında çalışmak şart değil belki ama hani benim asistanlarım daha şanslı olacaktır.

Bunun için size ulaşmak gerekiyor galiba. Bu tekniği öğrenmek isteyenlerin sinema TV öğrencisi olması şart mı? Gönüllü olan ama hiçbir bilgisi olmayan biri de gelebilir mi?
Okuduğum kitaplara bakınca, 3 boyutlu algılama yeteneği diye bir şey olduğunu öğrendim. Bazı insanlar o konuda daha şanslı doğuyorlarmış. Ekranda baktıklarında kafalarında modelleyebiliyorlarmış bulundukları mekanı. Bu algılama yeteneğine sahip olanlar biraz daha şanslılar çünkü vizörden baktığınızda aslında çok kısıtlı bir şey görüyorsunuz ama diğer kameranın vizörü de başka bir şey görüyor. Siz o iki görüntüden, kafanızda yeni bir boyut, yeni bir mekan yaratabiliyorsanız şayet çok şanslısınız demektir. "Diğer kameranın ayarı şöyle olsun" diyebiliyorsunuz refleks olarak, bu büyük bir şans ve ben de o kişiyi arıyorum. Hiçbir şey bilmesine gerek yok aslında bu kişinin. Sinemacı olmayabilir, bilgisayarcı ya da tasarımcı olmayabilir. Ancak bir şekilde o yeteneğe sahipse, hemen öğrenip çalışmaya başlayabiliriz. Şu da gerçek, sette sorun çözebilme yeteneği, daha sonra bilgisayara hakim olmak, bilgisayarda o 3 boyutlu modelleme ve tekrar yeni kamera hesaplarıyla işi boyutlandırma yeteneği var. Dijital sinema kendi başına bir mevzu. 3 boyut bilmese de artık, her sinemacının, her sinema profesyonelinin dijital sinemayı bilmesi ve ona göre hareket etmesi gerekiyor. Kamaralar dijital, projektörler dijital artık başka bir sinema geleneği başladı. Dolayısıyla herkesin, şu an asistan konuşuyoruz, asistanın her şeyi bilmesi değil, belli konuda uzman olması da önemli. Sadece set ustası, sadece bilgisayar masteringi konusunda uzman olabilir, sadece dijital sinema konusunda uzman olabilir. Benim şu anda tek başıma yaptığım şeyi, beş ayrı kişi bir arada yapabilir.

Tek başına bir orkestra gibi sizi tanımlayabiliriz.
Cehennem filminin özel efektlerini de ben yaptım. Çünkü stereoskopik görsel efekt yapacak adam bulamadım. O da yokmuş Türkiye'de. Ben misal ABD’ye gidersem bu işlerin hepsini yaptırmıyorlar. Bana bir ekip kurdurup, her işi birine yaptırmamı istiyorlar. Ustalık biraz da bu, her konuyu bilmek. Bence yeni ustalar çıkacak ama ABD’den değil. Almanya’dan çıkabilir, Hindistan’dan çıkabilir, sektörün bu kadar profesyonel işlemediği her yerden çıkma ihtimali var.

Türkiye’de ara eleman eksikliği bu konuda var anlaşılan.
Zaten sinema filmi için görsel efekt yapabilen adam sayısı çok az. Stereoskopik özel efekt yapabilen birini bulamadık. Dolayısıyla o da kendi başına mucize bir iş.

Üç boyutlu aşk filmi çekilsin isterim - 4


Bunun eğitimini veren okullar var mı?
Çek Cumhuriyeti’nde bir sinema okulu açılmış. Stereoskopi ve dijital sinema eğitimi verdiğini iddia ediyor. Çok merak ediyorum, görmek istiyorum. Umarım ürünler çıkarırlar ve biz de görürüz. Gezegenin çok ciddi ihtiyacı var bu işi bilenlere çünkü 3 boyutlu TV kanalları çıkacak, 3 boyutlu maç seyredeceğiz, stüdyo çekimleri olacak, diziler olacak. Stereoskoper diye bir meslek var mesela bu genelde görüntü yönetmenlerinin başardığı bir iş. Stereoskoperlar film setinde o iki kameranın alması gereken pozisyonları ve onların dengesini, ikisi arasındaki senkronu sağlayan insanlar. Bu çok kıymetli bir meslek zira iyi bir stereoskoper masteringin yükünü hafifletebilir ve daha sette çok natürel bir çekim gerçekleştirebilir. Dünya kupasını 3 boyutlu çekmek için yapılacak hesap nispeten belli. Kameralar zaten sabit, hareketli kameraların da nereden nereye gideceği, nasıl davranacakları önceden belirlenmiş ve saha belli. Oyuncuların pozisyonu değişken olabiliyor ama belli bir saha içerisinde. Onun hesabını masa başında yapıp, set upları yapıp çekebilirsiniz. O çok zor bir iş gibi görünmüyor ya da bir TV stüdyosunda, stüdyonun boyutları belli, konukların nerede bulundukları ya da nerelerde gezecekleri belli. Ona göre set uplar önceden hazırlanıp, planlanıp yapılabilinir. Böyle sakin kafayla yavaş yavaş hazırlanabilecek işler gibi görünüyor ama dediğim gibi işte TV filmleri, TV dizileri, sinema filmleri bunlar çabuk yapılması, çabuk çözülmesi gereken ve geri dönüşleri çok zor işler. Beren Saat’e sürekli tecavüz ettiremezsiniz, yani o sahne çekilecek ve doğru bir şekilde çekilecek, başka bir şaşınız yok.

Cehennemde sizi en çok zorlayan bölüm neresiydi?
Cehennem iyi kotarılmış, iyi çekilmiş bir film. Görüntü yönetmeni Doğan Sarıgüzel’in emeği çok fazla. Stereoskoper olarak o yine görev aldı filmde. Yönetmeni Biray Dalkıran da iyi çekti. Korku filmi olması, 3 boyut açısından da birbiriyle barışık olmasını sağladı. 3 boyut inandırıcılığı çok arttıran bir teknik. Sinema salonunda gördüğünüz şeye ikna oluyorsunuz, inanıyorsunuz. Bir de bunu korku filmine uyguladığınızda zaten sahte olduğunu bildiğiniz için, korku filminin zaten temeli odur, çok keyifli bir yere gidiyor hikaye. Korku filminin 3 boyutlu olması inandırıcılığı arttıracak ve izleyici daha çok keyif alacak gibi duruyor.

Avatar gelmeden ya da bu 3 boyut teknolojisi ilk başladığında Amerikalılar "Sevgililer Günü Katliamı"nı 3 boyutlu olarak dünyada gösterime soktular. Bir korku filmiydi ve orada baktığınız zaman hakikaten 3 boyut teknolojisinin her sahnede neredeyse uygulanabileceğini gösteriyorlardı. Sizin korku filmi çekmeniz tamamen bir tesadüf mü, yoksa bu ilk denemenin korku filmi olmasının başka bir anlamı da var mı?
Ben ekibe daha sonradan katıldım. Cehennem filmi zaten 3 boyutlu çekilmeye karar verilmişti. Biray Dalkıran senaryoyu filmin 3 boyutlu olması için tekrar gözden geçirmiş, yapımcılar 3 boyutlu film için gerekli olan finansmanı bulmuşlardı. Dönülmeyecek noktaya geldikten sonra bir bakıyorlar ki bu işi yapacak adam yok ve, "Eyvah ne olacak şimdi" diyorlar (gülerek). Sonra benim de sinema çevremin geniş olması sayesinde bana ulaşmaları çok zor olmadı ama bir şekilde zaten amaç 3 boyutlu korku filmi çekmek idi. Ben sadece 3 boyutçu olarak gelip, filmin 3 boyutunu sahiplendim, sorumluluğunu üzerime aldım. Hikaye böyle gelişti aslında. Ben isterim ki 3 boyutlu aşk filmi yapılsın. Olması gereken odur.

3 boyutlu film senaryosunda fark nerede oluyor?
Çok desteklememekle birlikte tabii ki 3 boyutlu film yapıyorsanız salondan bir tepki gelsin istiyorsunuz. Bir şeyler ekrandan fırlıyor gibi olsun, 3 boyut izleyicinin biraz gözüne girsin istiyorsunuz. O yüzden de filmde bazen rötuşlamalar yapılmış. İşte kollar, eller, ateşler dışarı fırlasın, kuşlar dışarı doğru uçsun gibilerinden. Revizyonlar bu amaçla, 3 boyutu biraz daha gösterelim diyerek yapılmış. Ben de mümkün olanı yani fizik kurallarına aykırı olmayan, insanın alışık olmadığı şeyleri görmesine izin vermedim filmde. Fizik kurallarına uygun çalıştım her sahnede. Hem kendi ekolümün o natürellik arayışını korumaya hem de görsel efektlerin, 3 boyutu etkisini arttıran noktaların mümkün olduğu kadar bulunmasına gayret ettim. Filmde hem biraz Avatar hem de temsil ettiğimi söylediğim natürel hava var ama tabii efektler de var.

Üç boyutlu aşk filmi çekilsin isterim - 5

Siz bu kullandığınız teknoloji sayesinde çoğu insanın 3 boyutlu filmleri izledikten sonra yakındığı şikayetleri sıfırlayacağınızı mı söylüyorsunuz?
Benim iddiam olmayacağı. Bunda olmaması gerekiyor (gülüyor). 3 boyut etkisini hep sınırlı tutmaya çalıştım. Bizler 3 boyut etkisini algılıyoruz ama birbirimizin gözüne parmağımızı sokmuyoruz. Sırf film diye, fizik kurallarına aykırı şeyler yapılmaması icap eder bence. Şöyle söyleyeyim, şimdi ben masanın arkasındayım. Bunun perde olarak düşünelim ve ben konuşuyorum, filmde oynuyorum. Benim bacaklarım masa dururken ekrandan dışarı çıkmaz. İstiyorlar ki çıkılsın ama çıkamaz, fizik kurallarına aykırı. Çıktığı zaman, beyin bunu kabul etmiyor. Bir şekilde beyin 3 boyutlu algılıyor her şeyi ama inanmıyor. İnanmadığı zaman da zaten salon karalık, perdede güçlü bir ışık var, gözünde gözlük var, gözü kapatmak, başka yere bakmak, dinlemek ihtiyacı hissediyor. Bu kadar yalan da fazla bir yandan, anlatabiliyor muyum? Ama ben burada durabilirim ve elimi dışarı çıkarabilirim, bunu yapıyorum. Fakat sırf 3 boyutlu diye bir şeyleri dışarı çıkarmak, bir şeyleri taşımak çok yorucu. Onu yapmamaya çalışıyorum. Cehennem için çok iddialıyım ama sonuçta bu bir korku filmidir. Monosu bile insan psikolojisini, salondaki lüksünü rahatsız eden bir şeydir zaten. Kastetiğim korku filminin tabiatına aykırı bir rahatlık değil. Tabii ki insanlar bir korku filmini inana inana izleyecekler. Korkuyorlarsa korkacaklar. O ayrı bir durum. Fizyolojik bir yorgunluktan bahsediyorum. Görme fizyolojisini bozmadan hikayemizi anlatacağız.

Peki çalışmak istediğiniz yönetmen ve oyuncular var mı?
Tim Burton’a bayılıyorum ama şu an onu söylemek için erken. Birkaç sene sonra belki.

Türkiyeden?
Türkiye’de Nuri Bilge Ceylan’la çalışmak istiyorum. Onun o sinema dilini 3 boyutla destekleyebilirsem, o da bu işi kabul ederse harika bir film olacağına inanıyorum. O fotografiyi, o sinematografiyi 3 boyutlu sunabilirsek, hakikaten dünya çapında bir ders olur herkese.

Son olarak sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı 3 boyut teknolojisi ya da filmle ilgili?
Benim tek derdim, işin natürel olduğu, 3 boyutun yorduğu, üzdüğü ve insanların dikkatini dağıttığı gibi bir kaygının olmaması gerektiği. Yurt dışında da çok fazla kötü örnek olduğunu ve o kötü örneklere bakıp stereoskopiyi değerlendirmemek gerektiğini düşünüyorum. Bir de 3 boyutlu film yapmak isteyen, 3 boyut üzerine herhangi bir görsel gösteri hayal eden insanların da herhangi bir çekinceleri olmasın çünkü ben bütün sorumluluğu üstüme alıyorum. Bir film çekilecekse kimsenin 3 boyut bilmesine gerek yok. Post production aşamasında da ben bulunuyorum. Onlar mono, standart sinema geleneğini sürdüyorlar. Ben sadece diğer kamerayla ilgileniyorum.

Sayfa Yükleniyor...