'Uludere'yi iki gariban pilota yükleyecekler'

CHP Lideri, "Uludere'de yaşananları her yurttaşın bilme hakkı var. 'Mahkeme sonucunu bekleyin' diyorlar. İki gariban pilot bulup sorumluluk yükleyecekler ama sorumluluk hükümettedir" diye konuştu.

'Uludere'yi iki gariban pilota yükleyecekler'

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu.

Milletvekillerinin tutuklu olmasına rağmen TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in, ''Elimden bir şey gelmiyor'' dediğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

''O zaman neden boyundan büyük işlere girdin. Bunu sormayacak mıyız? Defalarca uyardık, 'bir ülkede milletvekilleri hapisteyse, bu sorun TBMM'nin sorunudur' dedik. 'Çözecek olan TBMM'dir' dedik. Üç partinin grup başkanvekillerini çağırıyorsun, neden AKP'yi çağırmıyorsun? 'Bu üçü anlaşamazlar, dolayısıyla AKP'nin eline koz vereceğiz...' Ama anlaştılar, ne oldu? AKP'ye gönderdin, o izin vermedi. 'Bu olmuyor, benim elimden de bir şey gelmiyor...' Sen artık TBMM Başkanlığı koltuğunda rahat oturamazsın. Kusura bakma, kimse seni dikkate almaz bu saatten sonra. 'Benim gücüm var' diye ortaya çıkma. Senin gücün yok. Sen itiraf ettin, 'elimden bir şey gelmiyor' dedin.''

Özel görevli mahkemelerin birer operasyon mahkemeleri olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, bu mahkemelerin siyasi iradeden talimat aldıklarını, o talimat çerçevesinde görev yaptıklarını, ''Başbakan Erdoğan'ın iki dudağına baktıklarını'' ve talimatla işlem yaptıklarını bildiklerini iddia etti.

''Bunların, toplumda adalet değil, adaletsizlik dağıttığını da çok iyi biliyoruz'' diyen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Her seferinde söylüyorum. Nihayet bu ülkenin Cumhurbaşkanı da söyledi, Meclis Başkanı da söyledi. Bu ülkenin Ulaştırma ve Haberleşmeden Sorumlu Bakanı da söyledi. 'Bu mahkemeler sınırları aşıyor, düzeltilmesi lazım' dendi. Bu kadar insan mağdur olduktan sonra yeni mi aklınız başınıza geldi? Bunlar topluma çeki düzen vermek istiyorlar. Baskı kurmak istiyorlar toplum üzerinde. AKP'nin korku imparatorluğunun anahtarı konumunda bunlar. İktidarın, AKP'nin toplum üzerindeki sopasıdır bunlar. 'Konuşursan sopayı yediririm. Konuşursan sabahın altısında gelirim, seni tutuklatırım, aylarca içeriye atarım...' Bu mahkemeler, Kenan Evren'in sıkı yönetim mahkemelerinin 2012 versiyonudur.

Bu mahkemelerde yargılananlar adalet istiyorlar. 'Siz iddianame hazırladınız ama bunun dayandığı bütün bilgiler yanlış ve sahte' diyorlar. 1500'ün üzerinde kanıt koyuyorlar ortaya. Bilirkişi görevlendirilmesini istiyorlar. Mahkemeler ise 'hayır. Önce sizi mahkum edeceğiz sonra bakarız' diyorlar. Mahkemeye bakın, engizisyon mahkemeleri bile daha adildi. Böyle bir anlayış olabilir mi? Avukatlar da 'bilirkişi görevlendirin' diyorlar. Mahkeme 'hayır' diyor. Avukatlar da o zaman 'biz de davaya girmeyeceğiz' diyorlar. Sen misin duruşmaya girmeyen, bir kanun teklifi veriyorlar, 'avukat olmadan da biz karar vereceğiz' diyorlar. Kanun çıkarıyorlar. O hakimlere sormak istiyorum: Bilirkişi atasanız ne olur? Onlar biliyorlar ne olacağını. Bütün sahtelikler ortaya çıkacak. Sonra dava çökecek. O zaman dönüp o yargıçlara tarih soracaktır: Sen bu insanları sahte delillerle yıllardır hapiste neden tuttun' diye soracaktır.''

Bilirkişi atamayan, savunma hakkını kısıtlayan bir yargının, yargı olamayacağını belirten Kılıçdaroğlu, ''O mahkemede oturan yargıç da yargıç değildir. Giydiği cübbe de yargıç cübbesi değildir. O koltuktan istifa etsin, ayrılsın, Meclis'e gelsin hesabını versin. O yargıçlar, çocuklarına bile hesap veremeyeceklerdir. Tarih önünde onlar mahkum olacaklardır. Yargıcın önce kafasının bağımsız olması lazım. Yargıcın vicdan taşıması lazım. Vicdan değil de siyasi otoritenin talimatını vicdanında taşıyorsa, kimse kusura bakmasın o yargıç değil, başka bir şeydir'' diye konuştu.

Uludere'de istihbaratı kimin verdiğini sorduklarını ancak açıklanmadığını belirten Kılıçdaroğlu, ABD'de bir gazetenin, ''ABD'nin verdiğini'' açıkladığını anımsattı. Kılıçdaroğlu, ''Hemen yalanlama. 3-4 saat halvet oldular, Sayın Genelkurmay Başkanı ile Sayın Başbakan, oturdular, yalanlamaya karar verdiler. Pentagon, 'raporumuz sızdı', Wall Street Journal 'haberimiz doğru, arkasındayız' dediler. Bizimkilerden tık yok. Bu gazete, bunu yazarak Obama'yı zor duruma sokuyormuş, sana ne?'' diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın, ''Uludere'de insanlar öldürüldü, sonradan haberim oldu'' dediğini, bunun müthiş bir itiraf olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Eğer bir ülkeyi yöneten kişi, taşeronların talimatıyla ülkeyi yönetiyorsa, o ülkede kendisini başbakan olarak görmesin. Ülkeyi senin bağımsız iraden yönetecek. Bir ülkede savaş uçakları kalkıp, başka ülkeye bomba atıyor, sen başbakansın, kimse seni iplemiyor bile. Nasıl başbakansın, nasıl ülkeyi yönetiyorsun? Bir Başkan'ın nasıl aciz konumda olduğunu kendisi itiraf etti.''

'ULUDERE DENİZ FENERİ GİBİ OLACAK'
İçişleri Bakanı İdris Şahin'in Uludere olayına ilişkin sözlerine değinen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in, açıkladığı kendi düşüncesi değil; kapalı kapılar ardında AKP'de bakanların, Başbakan'ın konuştuğu şeyler. Tepki gelince, sazı bu sefer başkası eline aldı; Sayın Hüseyin Çelik. Bakan'ın açıklaması insani değilmiş. Bakanlar Kurulu'nda bunlar oturacaklar, hepsi insani, birinin düşünceleri insani değil. Nasıl karar verecekler? Başbakan'a bir soru: Sen Şahin'in dediğini mi yoksa Çelik'in dediğini mi haklı buluyorsun? Biri beyaz, biri siyah, bu kadar farklı. Kimin yanında duruyorsun çık söyle, 'Ben şunun yanında duruyorum' de. Demezsen kusura bakma, 'benim haberim yoktu' olayına ikinci bir katmer eklenecektir, sen ülkeyi yönetemiyorsun demektir. Talimat vermiş 'Siz konuşmayın, bundan sonra ben konuşacağım.' Konuştu da büsbütün berbat etti. 'Kürtaj cinayettir, her kürtaj Uludere'dir' diyor. Hangi mantıkla söylenir bu? Kürtajla savaş uçaklarının 34 yurttaşımızı öldürmesi arasında ne ilgi var? Gündem değiştirecek ya. Büyük bir ihtimalle, 'Her kürtaj bir Uludere'dir' yerine başka bir sözcük vardı, atladı onu söylemedi ya da bilinçaltına Uludere yerleşmiş. Uludere konusunda açık ve net, çıkıp bu milletten özür dilemediğin sürece, Uludere olayı senin yakandan düşmeyecek, çıkıp özür dileyeceksin. Bir başkası da 'Soruşturma sonucunu bekleyin' diyor. Şimdi mahkeme arıyorlar, mahkeme bulacaklar, o mahkeme Deniz Feneri gibi olacak, orayı burayı gezecek, sonunda gariban iki pilotu bulacaklar, 'siz sorumluydunuz niye bomba attınız' diyecekler.''

Kılıçdaroğlu, bu olayın bütün ayrıntılarını, herkesin öğrenme hakkı bulunduğunu dile getirdi.

Tezkerenin, Hükümet'e, hudut, şumul, miktar ve zamanı Hükümetçe belirlenecek şekilde TSK unsurlarının Irak'ın kuzeyine girmesine izin verdiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, sorumlunun da Hükümet olduğunu belirtti.

Kılıçdaroğlu, ''(Bombalandı haberim yok) demekle, bu işten kurtulamazsın. Orada insanlık dramı yaşandı, insanlar öldürüldü, hesabını birilerinin vermesi gerekir. Bu işte zaman aşımı yoktur. Elinde sonunda bir gün bu işin hesabını bu millete mutlaka vereceksin'' dedi.

'POSTMODERN BİR DİKTATÖRSÜN'
En büyük sorunlardan biri olan terörün, 30-40 yıldır çözülemediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, nasıl çözüleceği konusunda aciz bir hükümetin bulunduğunu savundu. Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

''Kahramanmaraş'ın Göksun ilçesinde, jandarma otomobili çeviriyor, jandarma aracına çarpıyor, hasar oluyor, 90-100 km yoluna devam ediyor. O aracı niye durduramadıklarını sordum. Bana bugün cevap veriyor, 'ya içinde siviller olsaydı ne olurdu?' diyor. Uludere'ye gidiyor 'terörist' diye sivilleri öldürüyorsun, teröristlerin arabasına ateş etmiyorsun 'sivil' diye. Kafaya bakın siz. 100 kilometre giden bir araç, Göksun'dan Pınarbaşı'na geliyor, yolda durduracak çivili bariyer de mi bulamadınız? 'Bunu izleyeceğiz' diyor. Anlaşıldı, bunların terörle mücadelesi şu; bomba yüklü araç izlenecek, kaç kişi öldüyse terörle mücadele edecekler. Bu kadar kısır bir anlayış olabilir mi, teröre karşı bu kadar sığ bir anlayış olabilir mi? Hata yaptığını söyle. Hayır, savunacak. Tek otorite ya her söylediği doğru ya dokunmak ibadet ya. Böyle bir algıyı toplumda yaratmak istiyorlar. Erdoğan, sen bu ülkede postmodern bir diktatörsün, bütün dünya öğrenecek.''

Kılıçdaroğlu, AK Parti iktidarı döneminde faili meçhul 139, ''dur'' ihtarına uymadığı için 428, gözaltında veya cezaevinde 322 kişinin öldüğünü belirterek, ''İşte bizim demokrasimiz, insan hakları karnemiz bu. Onun için kimse Erdoğan'a demokrat, demokrasi hayranı görmesin. Onun ne olduğunu biliyoruz'' dedi.

Hava iş kolunda grev yasağı getirileceğine işaret eden Kılıçdaroğlu, bunun uluslararası sözleşmelere, ILO sözleşmelerine, Avrupa Sosyal Şartı'na aykırı olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, ''Refarandumda ne diyordu şimdi ne diyor. 'İstediğimi yaparım, parlamentoda çoğunluğum var, AKP milletvekilleri kalk deyince kalkar, otur deyince otururlar, el kaldırın deyince kaldırırlar. Onlara ne Avrupa Sosyal Şartı, ILO sözleşmesi, Anayasa'nın 90. maddesi...' Milletvekili değil, Erdoğan'ın kurşun askerleri. Hukuk mantığını, yasama organını güçlendirmemiz lazım'' diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, atanamayan öğretmenlere ilişkin kanun teklifi vereceklerini ifade ederek, ''Başbakan geçen öğretmenlerle ilgili de bir laf etti; her şey bilir ya, en son ihtisas alanı kadın doğum uzmanı. Öğretmenler, bin 624 lira, çok büyük paralar alıyormuş, 40 saatlik işin karşılığında fazla alıyormuş. Sen, 'Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum' diyen bir İslam düşünürünü bilmiyor musun?'' dedi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın, anayasa konusunda CHP'nin mızıkçılık yaptığını söylediğini belirterek, sözlerini, ''Anayasa konusunda sen mızıkçılık yapıyorsun. Hani ilkokul öğrencileri var, arkadaşını döver, sonra öğretmene 'bu bana yumruk attı' der, onun gibi. Erdoğan, sen meraklanma, demokrasi, özgürlük, kadın hakları, insan hakları, kadın erkek eşitliği için mücadele ediyoruz ve bunları getirmekte kararlıyız. Sana rağmen yapacağız, sen engel oluyorsun. Bir konuda tartışma çıkmış, 'Bunu gidip Erdoğan'a danışacağız.' Demek ki yeni bir anayasa profesörümüz de oluyor. Hepimizin gözü aydın'' diye tamamladı.

Sayfa Yükleniyor...