'Vurma bana, vurma! İçimin oyuncakları kırılıyor'

Hakkari'de polisin otomatik tüfek dipçiğiyle dövdüğü 14 yaşındaki Seyfi Turan için 95 şair dizeleriyle bir araya gelerek bir köprü kurdu.

'Vurma bana, vurma! İçimin oyuncakları kırılıyor'

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda taş attığı gerekçesiyle Özel Harekat polisi tarafından dipçikle dövülerek ağır şekilde yaralanan 14 yaşındaki Seyfi Turan için 95 şair bir araya geldi. Şairler dipçiğe karşı, kalemleriyle, dizeleriyle tepki verdi. Sennur Sezer'in dediği gibi, şairler şiirin herşeye çare olduğuna inanıyor.


Seyfi Turan Şiiri, aralarında Necmiye Alpay’ın da bulunduğu çevirmenlerce, İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça, Kürtçe ve Zazaca’ya çevriliyor. Çeviriler tamamlandığında tüm mağdur çocuklar yararına kitaplaşacak.

İlkokul birinci sınıftan terk Seyfi, kitapları okuyabilecek mi bilmiyoruz ama şairler Seyfi için birer kitap imzalayarak gönderecek. Ayrıca, şiire dize veren tüm şairler kendi kitaplarını ya da Seyfi'nin okuyabileceği bir başka kitabı ona imzalayarak ona bir kitaplık kuracaklar.

'Kafamızda hayat kırılmamıştı'

Şairler Seyfi Turan ve onun gibi şiddete uğrayan çocukların kırıklıklarını dizeleriyle onarmak için ikişer dizeyle ses verdi. İzmir'de yaşayan şair Fergun Özelli yüzün üzerinde şairle ilişki kurarak bu dizeleri biriktirdi. 

'Vurma bana, vurma! İçimin oyuncakları kırılıyor'  - 1

VE ŞİİR, BİR KEZ DAHA İŞE YARASIN DİYE...
Seyfi Turan şiiriyle ilgili açıklamada, "Biz, doksan beş şair, geleceği kuracak olan kafası, taammüden saldırıya uğrayan on dört yaşındaki Seyfi Turan’ın varlığında, her türlü nefret ve şiddeti akıl dışı sertlikte yaşamak zorunda kalan çocuklara yirmi bir bölümlük bir şiir hediye ediyoruz..." deniliyor:

Bebek olmadan önce, henüz doğmamıştık.

Henüz doğmadığımız zamanda şiddet ve nefret kelimelerini öğrenmemiştik. Uyumamış, büyümemiştik. Kafamızda hayat kırılmamıştı. Herhangi bir “dipçik” kafamızı kırmamıştı. Kafamız bile yoktu. Bir çocuğun kafasını dipçikle kıran adamların kafası olduğunu ve bu kafanın içine şiddet ve nefretin nasıl dolduğunu bilmiyorduk.

Doğduk, bebek olduk.

Bebekler, yüzyıllardır ninni dinler ve ninni şiirdir.

En kıymetliden bilinir bebekler, isimleri itinayla verilir, masalla, taşla, ışıkla, efsaneyle; en fazla hayatla büyürler. Bebekler tıpkı şiirdir; az palazlandığında çocuk deriz onlara, çocuk.

Büyüdük, çocuk olduk.

Ve “kafaları dipçikle kırılan, otuz yıl içeri atılıp, “eğitim” ve “bali”yle hayatları karartılan çocuklar için birer ya da ikişer dizeyle bir şiir yazıyoruz; vicdanımız ve masumiyetimizi korumak için” diyerek yola çıktık.

'Vurma bana, vurma! İçimin oyuncakları kırılıyor'  - 2 Semih Poroy da şiire çizimleriyle katkıda bulundu.

Biz, doksan beş şair, geleceği kuracak olan kafası taammüden saldırıya uğrayan on dört yaşındaki Seyfi Turan’ın varlığında, her türlü nefret ve şiddeti akıl dışı sertlikte yaşamak zorunda kalan çocuklara yirmi bir bölümlük bir şiir hediye ediyoruz bugün.

Bebekler ve çocuklar, o kanayan dünya çocukları, din, ırk, milliyet, düşünce ve üzerinde yaşadığı toprak farkı gözetilmeden bir daha şiddete maruz kalmasın diye.

Ve şiir, bir kez daha işe yarasın diye.

'Vurma bana, vurma! İçimin oyuncakları kırılıyor'  - 3 Semih Poroy



HAYDAR ERGÜLEN: UMARIM BÖYLE ŞİİRLER YAZILMAZ
Seyfi Turan üzerinde de gerçekleştirdigimiz toplu şiir yazma olayı, aslında Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle başladı. Yani Körfez Savaşı dediğimiz savaşla başladı. 70-80 civarında şair vardı. Onlardan birer dize istenmişti. Birer dize yazmıstık. Hatta en son dizeyi de hatırlıyorum; Cezmi Ersöz'ün dizesiydi: "Barışı üzdüm savaş çıktı."

Daha sonra Hırant Dink'in öldürülmesinden sonra böyle bir girişim başlatıldı. O zaman da sadece sosyalist şairler değil, sadece solcu şairler değil aynı zamanda İslamcı sairler de ve hatta bazen 'tırnak içinde' milliyetçi olan sairler de katıldılar. Sonra da Gazze için ortak bir şiir yaptık.

Bu girişimin öncüsü, doğrusu, İzmir'de yaşayan bir şair; Fergun Özelli arkadaşımız. Biz sadece katılımcı olarak ikişer dizeyle katıldık bu şiire. Ama umarım böyle şiirler yazılmaz, diyeyim. Fakat bir taraftan da şairlerin bu vesileleyle bir araya gelmiş olması ilginç. Bu coğrafyada keşke bu vesileler olmasa ve şairler de bu sebeplerle bir araya gelmeseler.

Engin Çeber'in başına gelenler, yani bugünlerde bunların ayrıntılarını okuyoruz. Dün okumuştum yani gardiyan da dövmüş, jandarma da, polis de...  Sonra da öldürdüler.

O laf çok ilginç: "Komposto ettiler" diye, böyle laflar da kulanıyorlar. Bunlar korkunç. Aslında bizim şiir yazmamıza gerek yok. Sadece ordaki ifadeler alınsa, o gardiyanların, jandarmanın, polisin mahkemede verdigi ifadeler alt alt yazılsa... Onlar bile tek başına vahşetin, şiddetin şiiri olarak yeteri kadar uyarıcı olur diye düşünüyorum. 

SENNUR SEZER: ŞİİRİN HER ŞEYE ÇARE OLDUĞUNA İNANIYORUZ
Olayı duyduğum zaman olanca sesimle bağırmak istedim. Ama şairler galiba bunu dizeleriyle yapmayı deniyorlar. Biz şairler şiirin her şeye çare olduğuna inanıyoruz.

Kadın olarak, bir anne olarak, bir büyükanne olarak, vs., şiddetin her türlüsüne karşıyım. Bütün bu çocukların gözlerini görüyorum ben. 1943 doğumluyum. Benim doğduğum yılda 2. Dünya Savaşı vardı. Savaş çocuklarının gözlerinde umulmaz bir çaresizlik vardır.

Ben terden, gözyaşından ve bir avuç tuzdan söz ettim dizelerimde. Yaşamayı beceremeyen çocuklara mı bırakıyoruz yarınımızı? Söyleyeceğim başka ne olabilir?..



SEYFİ TURAN ŞİİRİ

1.

usaré domaié vané, qezna isania

nenıka jü çeneké de henie kemeria (*)

diyarbakır’ın kayıp çocuğuyum

her şeyin tükendiği bir yerdeyim

taştan başka yok verecek bir şeyim

sevecekse elbet, kırık bir kemiğin hüznüyle sevecek kalbim...

vurma bana, vurma! içimin oyuncakları kırılıyor

ben, her ilkbaharın ilk günüyüm; gölgeler uzar yamaçlarımda

eskimiş okul önlüğümden bozulup dikilme siyah külotum

şu soruyla geçtim tarihten kurşunlar arasında

ölüm, bir halkın çocuğu olmanın tek mucizesi mi?

"her çocuk bir yüreğin penceresi" derdi anam

güneş batmaya başladığında ufukta

şimdi yürekleri kör kapılar gibi insanların

çocukları yiyorlar adım atarken sokağa

aklım erdiğinden beri içindeyim bu hüznün;

kabara şakırtısı, makineli tüfek sancısı, kan damlası

kuşlar geçiyor düşlerimden gökyüzü renginde

türkülerine yüz çevirip kalem kırıyor hâkimler

anne! ben buradayım; kalbimi çekiç yaptım da

düzeltemedim hayatımın eğri büğrü kaportasını

ezikliğini bana kusuyor ustam

üstüpü gibi harcıyor çocukluğumu

koltuk değneğimin sekişinden huylanan köpek

kadar bile değilim üstüme dikilmiş gözler için...

kapılar kapalı, duvarlar yüksek,

çocuk ömrüm zindan içinde

bir çınlama kalırsa kulaklarımda

hepinizin sağırlığındandır,

ölü bir nokta kalırsa gözlerimde

hepinizin körlüğünden.

- dövmeyin beni amcalar, dövmeyin n'olur

duyulursa kırılır sonra içimdeki taze dal

parklar ötelerde kalmış ve okullar;

siz kötü çocuklar diyorlar, düşüyor bol kelepçe

oysa ben çocukluk ne hiç bilemedim,

bundan mıydı hiç de büyümedi ellerim

ruhum safirdi, incindi

utancı gördüm zorbanın sopasında

durdum azaltmak için ruhumdaki acıyı

güneş gören evlerin kapısında

karşımda hayal kalp, orman uğultusu, mezarlık çiçekleri

annem ardımdan yetim bir ağıt söylüyor durmadan

çocukluğumu buruşturup ödüyorum insanlığın yenilgisini

dünya filizkıran çöl, sokağımda kurt baharı.

insanı acısından bilirim vahşeti şiddetinden

başımdaki devletli yırtık

yargısız infazdan

faili meçhul cinayetten

ben kayıt dışı, ağır tahrik, öteki çocuk

muskalı eşiklerden geçtim eşiklerin sağ ayakla aşıldığı evlerden

nazara karşı dökülürken öğrendim kurşunu

cinayetler işledim oyuncak satan dükkanlarda; sapan taşım cebimdeydi

aklımın kuşunu salarken kafeslerinizden

ben miydim rüzgâr topacına gökkuşağını saran

ben miydim devletinizi bir çakılla bozan

değildim…

bir çocuğun düşüydüm de mor bir çocuğun

zor bir çocuğun üşümüş eliydim

tüysüz yüzüm tüzüklerinize küs

yanlışlıkla kalırım yoğun bakım yalnızlığımla

- bana vururken ellerini incitme yorgun amca

akşam çocuklarını nasıl seversin yoksa

her yer metal!

esiyor derin namlunun soluğu

bir taş çalmışım ölümden

nereye atayım ki onu

hey! toprak ana, devlet gözüyle gelmek istemezdim sana

törenler bayraklar istemezdin; alkışlar şaşaalar istemezdin

siyahlar paltolar istemezdin; gözlükler yaşlar istemezdin

balıklar sırtlarında taşıyorlar denizi, görmeliydin…

kanatlandı çığlık gök boşlukta

yırtıp bulutları sardım yarama

el dokuması bayramlık gömleğimi giymiştim

bilmediler; anamın ter kokusunu taşıyordu

dinmedi beyazların nefreti, tek renk tek tip

bu şehri çocuklar kuşatacak, üç kapı üç kilit

hangi elim kırık yalnız onlar biliyor

o çocuklar ki bir dakika itirafa davet edecek hepimizi.

yağmur yağmadı; yağmıyor… belki hiç yağmayacak

ölen lalenin acısı da büyüyecek benimle

vur diyen yürek durdukça bunların içinde

yaralanmış bir hayat yaşayacak giysilerimin içinde

yüzümü güneşe taşıyın kuşlar

gülüşüp oynuyordur orada çocuklar

yakılmış fenerler gibi

iri gözleri...

bir damla terle gözyaşından doğmuşlardı

avuçlarımda tuzları kaldı

kıpkırmızı bir gece çocukların kanından

örtünemem annemin anlattığı masalı

omzuma kırık bir kol biçildi, terzi kim?

morarmış bir çift göz kafama buyur ettim

kabuk benim toprağa, kanasa yara benim

çünkü beni panzerler ezdi, son nefesteyim

- devlet beni vur! büyüyorum,

ben tehlikeyim

hırsızların çaldığı dilimi çığlıklarla onardım

katillerin boşalttığı ruhumu alkışlarla

buradayım:

cevabın soruyu incittiği yerde

{ (*) çocukluk baharı derler, hazinesi insanın

bir kız çocuğunun tırnağında kaya kınası }

2.

leylekler getirmedi, kan yollarında bulduk seni

sonsuz kırın ortasında

kolları taşla kırılan filistinli gibi mahzun

ay bir hata duruyor orada

kaymak: bir zemindir de bir çocuğa

bir taş da o sektirir oyuna

bak!

çiçeklenir hem kıyıcığından

çocuklar taş’ın ritmini sekti

simidin camından neler olmaz ki

bütün ayakkabı boyacıları maça gider ellerindeki fırçalarla

seni kırdıkları yerden kararıyor dünyanın bütün sabahları

(o, hakkari'de bir çocuk)

kalktı yerinden annesine gider gibi

sarıldı koyunun memelerine annesinden emer gibi

kan, demirle yüzleştirildi.

sevincini taşıran çocuk

aktı bir deli suya.

bir daha hiç açmayacak o çiçek:

masumiyet

susarak kör edecek tarihin gözlerini

- öldürmek -bilmem neden, kadîm mesleğiniz miydi

tutamam elinizi yâ hû! öldürün ama yaralamayın bizi

3.

çünkü bilmezsiniz

kalbini unuttuğunuz o çocuklar

tarihin beyaz taylarıdır

şimdi bu çocuklar ölmemiş gibi yapsak

karga gak dememiş, tavşan dağa küsmemiş gibi

vurduğunuz her dipçikte

yerin dibine girdiniz

ne kahramandınız çocuklara

sizin aklınız hurda edilmiş

çocukların incinen yüzüne

neden sokuyorsunuz tüfeklerinizi DNA'lara

neden oynuyorsunuz seyfi'nin gen haritasıyla

bir dili kopararak mı var olacaksınız?

elbette taşa inanacaktır çocuklar

çocuklar bütün dillerle konuşur...

4.

tank paletleri ezip geçerken cesetleri

korkarak yürüyordu caddede bir çocuk

karıncanın birini ezeceğim

onun sevgilisini üzeceğim diye

sana bir şarkı gibi geldi nedense ölüm

neyi sevdin anlamadım; bak başımda onların elleri

her katil gibi onlar da biliyor artık kimsenin

kimsenin peşine düşmeyeceğini.

çocukların dövüldüğü bir medeniyet kuruluyor cehenneme

şeytan dahi utanıyor dağlıyor gözlerini kendi kendine

içlerinde aşk kalmamış onların, görülen sadece insan kılıfı

ruhları çekilip alınmış, buz ve barbarlık doldurulmuş yerine!

- eteğinden taşları göğe salma seyfo

başına düşer devlet-in

oyun sanma temelini mülkün

yıkılır sırtına senin

5.

böyle fal bakmadı avuçlarından hiçbir devlet çocukluğunun

geçmedi hiçbir çocukluktan bunca hasar manzara

biz kaç çocuktuk derdimizden dert taşırmış yüzümüz kerbela

sustuk susturulduk dört yanımız ağrılar içinde ağrıyla

- biz de çocuktuk. biz de çocuktuk.

bir zamanlar.

çocuklara dokunanlar

hiç çocuk olmadılar mı yoksa?

6.

öğretmenin vurduğu yerde gül biter diyen

tüfek dipçiğinden bahçe beklermiş (!)

ağlamayın lavanta kokulu anneler

en güzel çocuklarınız öldürülecektir...

7.

nereye istesek oraya gideriz

haritanın yırtılan yerine

havagazını ve pencereleri açar sevişiriz

yüreğinizin üşüyen dipnotlarından

bir damla sıcak kan düşer şiir defterimize

sussun kırmızı bültenler, kara bültenler, mahkeme ilâmları

ömrünün baharında çocuk konuşacak

öz toprağını suladığı göz pınarlarıyla

- azad yok azap var

biji azadî çocuklar

8.

çocuklar sabun sürer, sürer de tahtalara

kayarlar, kayarlardı yokuş aralarında

taşı taş üstünde kalmamış göç denklerinden fışkırıp

pet şişede suyla, kağıt mendil satarlardı trafik ışıklarında

menem aymaz öfkeymiş, dipçiğe yıkanmış ellerin

vurdu acısı yüreklere, boynundan bir çiçeğin

ağaçtan yonttuğum bir tüfeğim var. şükredin,

o gün yanımda değildi; erkekseniz şimdi gelin!

9.

yurdunu sev, yurdunu koru;

tüfenginin dipçiğini

eksik etme insanından..

.. böyle olunur devlet,

emret; yazsın bunu,

kafasına hem

defterine seyfi!

10.

yitik çocukluğun lüzumu yok,

size daha çok riya gerek

sen çirkin bir pinokyo’sun adam

ellerin çünkü ölümlere uzuyor

kan adam, küçük adam

bilmiyorsun, çocuklar illâki büyüyor

11.

her çocuk çokça doğudur her çocuk biraz diyarbakır

savaş, vahşet, zulüm her çocukta onmaz yaralar bırakır

kedere bıçak çekip jilet atarlar cehenneme

tinerle ovarak cesaretlerini

dudakları uçuklar uçurumların

uykulardan çalınırken çocuklar sabah sayımlarında

sarı gözlerinde tufan uyuyan çocuk

çöl ateşiyle dökülür (k)an'ın üstüne

bir dipçiğin izinde yürür yaralı geyikler kervanı

yükü işaretli, lanetli, kin(in) zehrinden süzme.

12.

büyüyünce

oyuncak bebek olmak istiyor kızım

hiç korkmasın, canı yanmasın diye

diyorum ki ona:

aklın hükmünün olmadığı bu pislik zamanı unut

taş atan çocuklara karış, kandil kokan gecelerde yürü

sonsuz dalgalarına boyun eğ denizin

uzaklaş rüzgârsız şehirlerden ateş yanan dağlara koş

nasılsa resimleyemezler hiçbir duvara zamanı

13.

tamam, devlet, ‘baba’dır bu coğrafyada; hem söver hem döver

ama, babalar babalıktan "sessizce çekilmesini bilmelidir abiler”

14.

güle dipçik vuran zihin

acaba hangi diptedir?

büyür dünyanın mavi gözleri; büyür

olur iki kızıl kan çanağı

ah! dipçik düşüyor hep diptekilerin payına

15.

çocuk daha insandır büyümemiştir henüz

evin yarasıdır

yüzümüzde gezdirdiğimiz dünyanın

selâmsız mezarı

taze iki yeşil zeytin gözleri

kararmasın hayatla

16.

büyük şairler

çocukların arasından çıkacak

çünkü sözcükler sınırlayamaz onları

duvarlar boş bir zorlama

onlar tamamlanmadığına inanırlar dünyanın

o yüzden çoğu keşiflerde

17.

aşk tanrı’nın prangalı yüreğidir

katillerin suratlarına acısını kusan,

tanrı’nın kanayan elidir,

çocuğun çepellenmiş zülfüne ağlayan.

vurulmuşluğun çocukluğuyla

şarkılarla gelir kelepçelenmiş öpücükler...

18.

acımasız kıyıcı oğlumuzun başını ezerken

aslında yurdumun geleceğidir elden giden

dayan ısırganım, dayan ebegümecim, dayan hardal otum, dayan!

yeniden kanamasın çocukların onulmaz yaraları!

eklenmiş dizelerin iğne deliklerinden

19.

kafamda çatlak mı var, ne derdin

belki koşuyordum çocukluğumun düzenine

gülü gül ile tartan kardeşlik baharını

haber eylemek için günlere ve güllere

o, ol(durul)mayan renklere

ol(durul)mamış biçimlere

ah! dil var, paramparça bir dil, o taşın içinde

20.

takılıverdi plak: … büyüklerimi saymak… büyüklerimi saymak…

büyüklerimi say… büyüklerimi… büyü…

dilsizlik taştı, esmerlik taştı, çocukluk taştı

hrant oldu, gazze'yle direndi şiir sözcüklerden taştı

gökkuşağında dondurma oldu, sucuklu sandviç koktu dünyaya

köyü yakılmış küçük bir kürt çocuğuna türkçe sarıldı

21.

gaçık denizlerin hürlüğünde,

sabah geliyor çocuklar,

sabaaah, kanaya kanaya!!

bu sabah,

eli kalem tutan bir sabah

benzemiyor hiç başka sabahlara

ŞİİRE KATILAN 95 ŞAİR:
A. Ertan Mısırlı, A.Hicri İzgören, Abdülkadir Budak, Ahmet Ada, Ahmet Günbaş, Ali Haydar Çakta, Altay Ömer Erdoğan, Arif Damar, Asuman Susam, Aydın Şimşek, Ayhan Altay, Aziz Kemal Hızıroğlu, Betül Tarıman, Bilsen Başaran, Bülent Güldal, Celal Çimen, Cem Mehmet Eren, Cezmi Ersöz, Danyal Nacarlı, Dinçer Sezgin, Emin Kaya, Engin Turgut, Enver Ercan, Ercan Y.Yılmaz, Eren Aysan, Erol Büyükmeriç, Fadıl Öztürk, Fatin Hazinedar, Fergun Özelli, Fuat Çiftçi, Gonca Özmen, Gökben Derviş, Gül Acemi, Gülsüm Cengiz, Gültekin Emre, Hakan Cem, Halide Yıldırım, Halil İbrahim Özbay, Haydar Ergülen, Hayrettin Geçkin , Hayri K. Yetik, Hüseyin Alemdar, Hüseyin Hatipoğlu, Hüseyin Peker, Hüseyin Şahin, İhsan Topçu, İlhan Tülman, İsmail Mert Başat, Kemal Varol, Kenan Yücel, Küçük İskender, M. Sadık Kırımlı, Mahmut Temizyürek, Mehmet Atilla, Mehmet Çetin, Mehmet Sarsmaz, Metin Cengiz, Metin Kaygalak, Murat Koçak, Mustafa Ergin Kılıç, Muzaffer Kale, Namık Kuyumcu, Nesimi Aday, Neşe Yaşin, Nevzat Çelik, Oğuzhan Akay, Onur Akyıl, Onur Caymaz, Orhan Alkaya, Önder Kızılkaya, Özgün E. Bulut, Özkan Kula, Özlem Sezer, Perihan Baykal, Rahmi Emeç, Raif Özben, Roni Margulies, Sabahattin Kurtoğlu, Seçil Özcan, Selami Karabulut, Selim Temo, Sennur Sezer, Serap Erdoğan, Serkan Engin, Seyhan Erözçelik, Sina Akyol, Sinan Özdemir, Şehmus Ay, Tarık Günersel, Veysel Çolak, Veysi Erdoğan, Yusuf Alper, Yücel Kayıran, Yücelay Sal, Zeynep Uzunbay

Sayfa Yükleniyor...