Yargıtay: Haberal'ın tutukluluğu kanuna aykırı

Ergenekon tutuklusu Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın açtığı davada, 9 hakime bin 500'er TL tazminat cezası veren Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, gerekçeli kararını açıkladı.

Yargıtay: Haberal'ın tutukluluğu kanuna aykırı

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ergenekon soruşturması çerçevesinde tutuklu bulunan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın açtığı tazminat davasında, tahliye taleplerini reddeden dokuz hakimin bin 500'er TL tazminat ödemesine ilişkin kararın gerekçesini yayımladı.

Haberal'ın avukatları, müvekkillerinin bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunduğunu, hayati risk taşıdığını ve tutukluluk süresinin bu nedenle hastanede geçtiğinin mahkeme tarafından karar altına alınmasına karşılık, tahliye taleplerinin geri çevrildiğini belirterek, tahliye taleplerini reddeden dokuz hakim hakkında tazminat davası açmıştı.

Hakimlerin birinci sınıf hakim olması nedeniyle ilk derece mahkemesi sıfatıyla davayı görüşen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, hakimlerin her birini bin 500 lira manevi tazminat ödemeye mahkum etmişti.

Daire, karara ilişkin gerekçesini açıkladı. Gerekçeli kararda, ''Dava konusu tutukluluğun devamına ilişkin karar ile davacının yaşam hakkının tehlikeye düşürüldüğü, koruma tedbiri ile öngörülen amaç dışında sonuçlar meydana geldiği, eşitlik ilkesine aykırı davranıldığı ve yeterli gerekçe de gösterilmediği, masumiyet karinesinin göz ardı edildiği, bu durumun, yoruma ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olan kanun hükmüne aykırı olduğu ve ağır kusur oluşturduğu, davalıların sorumluluklarını gerektirdiği kanaatine varılmıştır'' denildi.

Haberal'ın yaşam hakkının ''tehdit altında'' olduğuna işaret edilen kararda, şunlar kaydedildi: ''Öngörülemeyen bir yargılama sürecinin sonuçlanmasını beklemesi gerektiği kabul edilemez. Çünkü, yaşam hakkı, en kutsal ve birincil haktır. Davacının yaşam hakkının tehlikeye düşürülmesi, elinden alınması halinde, diğer tüm temel hak ve hürriyetlerin hiçbir değeri kalmayacaktır.

Yine, davacının dosyaya yansıyan öz geçmişi, bilim adamı kimliği, gerek ülke çapında ve gerekse uluslararası düzeyde başarılı çalışmalar yapmış olması, kaçma ve delillerin karartılmasına ilişkin değerlendirmelerde göz önünde bulundurulmak gerekir. İddianamede yer alan iletişimin tespiti kayıtlarından davacının, şüpheli sıfatı ile tüm yaşam ve faaliyetlerinin çok yakından izlendiği anlaşılmaktadır. Bu denli teknik imkanlara rağmen kaçma veya delillerin karartılması ihtimalinden söz edilmesi, inandırıcı bulunmamaktadır.

Yukarıda da vurgulandığı üzere, ceza yargılamasının tutuksuz yapılması asıldır. Koruma tedbiri anlamında tutuklama ise istisnai bir nitelik taşımaktadır. İstisnanın, kural haline dönüştürülmesi masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmaktadır.''

Haberal'a manevi tazminat ödemesi kararlaştırılan hakimlerin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde kararı temyiz etmek hakları bulunuyor.




Gerekçeli kararda, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare, devlet aleyhine açılabileceği ancak Anayasa'nın 129/5. ve 40/3. maddelerindeki ''Devlet'in sorumluluğunun yargısal faaliyetler bakımından söz konusu'' olamayacağı ifade edildi.

Kanunlarda hakimlerin görevlerinde bağımsız oldukları belirtilmiş hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceği, tavsiye veya telkinde bulunamayacağının düzenlendiği kaydedilen gerekçeli kararda, ''Hakimlerin görevlerinde bağımsız olmaları, hukuka aykırı eylemlerinden dolayı sorumlu tutulamayacakları anlamına gelmez'' denildi.

''Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında uğranılan zarara neden olan işlemlerin bir bölümünün, yargısal faaliyetlere ilişkin olduğu ve koruma tedbiri niteliğindeki yargısal işlemler nedeniyle Devlet'in sorumluluğunun bulunduğu'' kaydedilen kararda, ''Ceza Muhakemesi Kanununda (CMK), maddi ve manevi her türlü zararın Devlet'ten istenilebileceği belirtilmiş olup; davanın açılabilmesi ise karar veya hükmün kesinleşmesi koşuluna bağlanmıştır. Bu düzenleme ile, koruma tedbirleri bakımından Devlet'in asli ve birincil nitelikte sorumluluğu kabul edilmiştir, Diğer yandan, Devlet'in sorumluluğu için; koruma tedbirlerine ilişkin kurallara aykırı davranılmış olması gerekli ve yeterlidir'' değerlendirilmesinde bulunuldu.

''ARA KARARLAR DA DAVA KONUSU YAPILABİLİR''
Hakimin hukuki sorumluluğuna ilişkin davalarda, asıl davanın sonuçlanmasının gerekmeyeceği, ara kararların da dava konusu yapılabileceği vurgulanan gerekçeli kararda, dava konusu tutuklama kararı ile ilgili olarak halen derdest olan ceza davası yargılamasının sonucunun beklenilmesinin gerekmediği ifade edildi.

Gerekçeli kararda, şunlar kaydedildi:

''Özellikle, yasaya aykırı haciz veya tutuklama yahut tutukluluğun devamına ilişkin ara kararları bakımından, asıl davanın görülmekte bulunması, hukuki sorumluluk savının ileri sürülebilmesine engel teşkil etmemektedir. Yine, sorumluluk davasına dayanak yapılan olgular ile asıl davada yargılama konusu yapılan olgular farklı olduğundan kesin hüküm ilkesinin, zedelenmesi veya ortadan kaldırılması da söz konusu değildir. Hukuki sorumluluğa ilişkin düzenlemelerden ortaya çıkan bu sonucun, Anayasa'da düzenlenen 'Hak Arama Hürriyeti' ile de ilgisi bulunmaktadır.

Davacı, Anayasal nitelikteki hak arama hürriyetine dayalı olarak bu davayı açmıştır. Yukarıda değinildiği üzere asıl dava yargılamasının sürmesi, eldeki uyuşmazlığın çözümlenmesine engel oluşturmadığı gibi aksinin kabulü, hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkının ihlaline de neden olabilecektir.

Yine, dava konusu edilen koruma tedbirinin verildiği tarih itibariyle ileri sürülen zarar doğmuş olup, zaman aşımı süresi de bu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Şu durumda, asıl dava yargılamasının sonucunun beklenilmesi çoğu halde, tazminat isteminin zaman aşımına uğraması sonucunu da doğurabilecektir.

CMK'nun 141 ve devamı maddelerinde düzenlenen asıl ceza davasının kesinleşmesinden itibaren 3 ay ve herhalde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen 1 yıl içinde açılabileceği belirtilen dava ise Devlet aleyhine açılacak olan davadır. Her iki davanın tarafları ve koşulları farklı bulunduğundan, derdest olan ceza yargılaması bu davanın görülmesine engel değildir.''

''KARAR, HAKİMLİK TEMİNATI İLKESİNE AYKIRILIK OLUŞTURMAZ''
Gerekçeli kararda, mahkemelerin kaynağını Anayasa'dan alan yargılama yetkisine dayanarak verdikleri kararların, diğer mahkemelerce ''emir ve talimat'' olarak nitelendirilemeyeceği vurgulandı.

Anayasa'nın amacının ''yargıyı, özellikle yürütme ve yasamanın müdahalelerinden, emir, telkin ve talimatlarından korumak'' olduğuna işaret edilen gerekçeli kararda, ''Dairemizce verilen karar, ceza davası yönünden mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı ilkelerine aykırılık oluşturmaz'' denildi.

Dosyadaki belge ve bilgilere göre davacının tutuklandığı tarihten itibaren İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsünde bulundurulduğunun ve tutukluluk halinin devam ettiğinin anlaşıldığı belirtilen kararda, Haberal'ın tutuklanmasına yapılan itirazların reddine ilişkin kararlara ve muhalefet şerhlerine yer verildi.

İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü hekimleri tarafından çeşitli tarihlerde Haberal'ın sağlık durumuna ilişkin düzenlenen raporlara da atıfta bulunulan gerekçeli kararda, Haberal'a ''hayati bir tehlike riskini azaltmak amacıyla tedavisinin hastane şartlarında devam etmesinin uygun görüldüğü'', ''ağır sağlık sorunları nedeniyle hayati risk altında bulunduğu ve tüm tedavilere rağmen sağlık durumunun gün geçtikçe bozulduğu ve rahatsızlığının ani ölüm riski taşıdığı'' şeklinde raporlar verildiği kaydedildi.

Haberal'ın savunmasının İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsünde avukatları ve sağlık ekibi huzurunda birer saatlik fasılalarla alınmasının kararlaştırıldığı ve video konferans yoluyla sorgusunun yapıldığı vurgulanan kararda, tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda, hukuki veya fiili nedenler ile gerekçelerinin gösterilmesi gerektiği, Anayasa'nın 17. maddesinde ''Yaşama Hakkı'', 19. maddesinde ''Kişi Hürriyeti ve Güvenliği'', 38. maddesinde ise ''Masumiyet Karinesi''nin yer aldığı anımsatıldı.

Masumiyet karinesinin adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olduğu hatırlatılan kararda, ''İnsan haklarına dayalı, demokratik bir rejimle yönetilen tüm ülkelerin hukuk sistemlerinde, pozitif hukuk ve uygulamalarında masumiyet karinesi uyulması gereken temel bir hak şeklinde ortaya çıkmış ve evrensel bir ilke olarak benimsenmiştir'' denildi.




Gerekçeli kararda, Haberal'ın tahliye taleplerinin reddine ilişkin verilen kararlarda, ''suç niteliğinin kaçma veya delilleri karartma şüphesinin gerekçesi yapılmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uygun düşmediği'' belirtildi.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin, ''Özgürlük ve Güvenlik Hakkı''na ilişkin 5. maddesi ve ''Adil Yargılanma Hakkı''na ilişkin 6. maddesi ile ilgili olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında ''asıl olanın, ceza yargılamasının tutuksuz yapılması olduğu, salt suçun niteliğinin, tutuklama veya tutukluğun devamı için yeterli sayılamayacağı ve masumiyet karinesinin göz önünde bulundurulması gerektiği her olayda, tutuklama ve devamına ilişkin somut olguların gösterilmesi gerektiği ve kalıplaşmış ifadelerin yeterli sayılamayacağı, tutuklama dışında, başkaca koruma tedbiri imkanının olup olmadığının tartışılması gerektiğinin'' belirtildiği ifade edildi.

AİHM'nin kararlarına atıfta bulunan Daire, gerekçeli kararında AİHM'in 22 Eylül 2005 tarihinde karara bağladığı Kalay/, 14 Haziran 2007'de görüştüğü Özden Bilgin/Türkiye davalarının gerekçesindeki değerlendirmelere yer verdi. Hakimlerin hukuki sorumluluğuna ilişkin en önemli uluslararası metin kabul edilen Bangolar Yargı Etiği İlkeleri'nin, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararı ile tüm hakim ve savcılara duyurulduğu anımsatılan kararda, Bangolar Yargı Etiği İlkeleriyle bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk ve tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat değerlerinin korunduğu belirtildi.

''DAVACININ YAŞAM HAKKI TEHDİT ALTINDA''
Eşitlik ilkesinin ''Yargıçlık makamının gerektirdiği performans açısından asıl olan herkesin mahkemeler önünde eşit muameleye tabi tutulmasını sağlamaktır'' biçiminde ifade edildiğine işaret edilen gerekçeli kararda, şunlar kaydedildi:

''Davacı, şüpheli sıfatı ile soruşturma aşamasında tutuklanmış ve hemen akabinde sağlık sorunları meydana gelmiştir. Sağlık heyeti raporlarında, 'ani ölüm riski altında olduğu' ayrıca ve açıkça belirtilmiştir. Davacının sağlık sorunlarının, gözaltına alınması ile başlayan ve tutukluluğu ile devam eden süreçte meydana geldiği en azından, bu sürecin davacıda mevcut olabilecek rahatsızlıklara olumsuz etkide bulunduğu ve yaşamsal tehlike boyutuna ulaştığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, ceza yargılaması bakımından koruma tedbirleri ile güdülen amaç ve yaşam hakkı arasında bir çatışma meydana gelmiştir. Bu durumun, yargılama makamları tarafından hassasiyetle değerlendirilmesi ve çatışan yararlar arasında öncelik düşüncesine dayalı bir denge kurulması gerekir. Herhalde, davacının tehdit altında olan yaşam hakkına rağmen öngörülemeyen bir yargılama sürecinin sonuçlanmasını beklemesi gerektiği kabul edilemez. Çünkü, yaşam hakkı; en kutsal ve birincil haktır. Davacının yaşam hakkının tehlikeye düşürülmesi, elinden alınması halinde; diğer tüm temel hak ve hürriyetlerin hiçbir değeri kalmayacaktır.

Dosya kapsamından, davacı ile benzer isnatlarla suçlanan başka bazı sanıkların; gerek sağlık ve gerekse farklı nedenler gerekçe gösterilmek suretiyle, halen tutuksuz yargılandıkları anlaşılmaktadır. Bu da, eşitlik ilkesinin göz ardı edildiği anlamına gelmektedir. Yine, davacının dosyaya yansıyan öz geçmişi, bilim adamı kimliği; gerek ülke çapında ve gerekse uluslararası düzeyde başarılı çalışmalar yapmış olması; kaçma ve delillerin karartılmasına ilişkin değerlendirmelerde göz önünde bulundurulmak gerekir. İddianamede yer alan iletişimin tespiti kayıtlarından; davacının, şüpheli sıfatı ile tüm yaşam ve faaliyetlerinin çok yakından izlendiği anlaşılmaktadır. Bu denli teknik imkanlara rağmen; kaçma veya delillerin karartılması ihtimalinden söz edilmesi, inandırıcı bulunmamaktadır.''

''ASIL OLAN CEZA YARGILAMASININ TUTUKSUZ YAPILMASI''
Asıl olanın ''ceza yargılamasının tutuksuz yapılması'' olduğu ifade edilen gerekçeli kararda, ''koruma tedbiri anlamındaki tutuklamanın istisnai bir nitelik taşıdığı, bir istisnanın, kural haline dönüştürülmesinin de masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracağı'' vurgulandı.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin gerekçeli kararında, ''Dava konusu tutukluğunun devamına ilişkin karar ile davacının yaşam hakkının tehlikeye düşürüldüğü, koruma tedbiri ile öngörülen amaç dışında sonuçlar meydana geldiği, eşitlik ilkesine aykırı davranıldığı ve yeterli gerekçe de gösterilmediği, masumiyet karinesinin göz ardı edildiği, bu durumun, yoruma ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olan kanun hükmüne aykırı olduğu ve ağır kusur oluşturduğu davalıların sorumluluklarını gerektirdiği kanaatine varılmıştır. Tazminat miktarının takdirinde ise, konunun temyiz merci durumunda bulunan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda da tartışılabilmesine olanak sağlamak amacıyla kesinlik sınırının üzerinde olması özellikle göz önünde bulundurulmuştur'' denildi.

Sayfa Yükleniyor...