'Yazma özgürlüğümüzü geri istiyoruz!'

Blogspot.com'un erişime kapatılması, Türkiye'de sesini kişisel web güncesi yoluyla duyuran binlerce insanı kızdırdı.

Yıllardır içerik üreten ve binlerce okuyucuya ulaşan blogcular, Blogspot.com’un erişime kapatılması karşısında sessiz kalmıyor. Facebook’ta “Bloguma Dokunma” grubunda ve Tumblr’da bir araya gelen bloggerlar erişim engelini ntvmsnbc'ye değerlendirdi. 


“Blog’umu kaçak konumuna sokmayı reddediyorum”
Styleboom
"Ne hissettiğimi anlatmak için doğru kelimeyi arayıp bulmaya çalışıyorum ama sanki yok.

Doğurduğun, beslediğin, büyüttüğün, emek verip yorulduğun, yoruldukça mutlu olduğun bebeğini durduk yerde gelip zorla senden alıyorlar, “sen hiç göremeyeceksin artık” diyorlar, “başkaları bakacak ama sen değil” diyorlar!

Blog’larımız aracılığıyla sadece bilgiyi, tecrübeleri, birikimlerimizi paylaşmadık; blogosfer aslında kocaman bir akademi. İnsanların birbirinden, deneyimlerinden, duygularından bir şeyler “öğrendiği” bir okul! Biz blog’larımız sayesinde hiç tanımadığımız insanlarla bağ kurduk, empatiyi öğrendik, sınırlı hayatlarımız dışındaki hayatlara dokunduk; bir gün yazmasak mesajlara boğulduk, takipçilerimiz bizi merak ettiler, sınava giriyorsak dua ettiler, hastalandığımızda tavsiye verdiler, kızdığımızda sakinleştirdiler. “Okumayı hiç sevmiyor bu gençlik” dedikleri gençlik bizimle “okumayı” sevdi, hatta “yazmayı” sevdi, özgür olmak için okumak-yazmak gerek öğrendi.

Bu yasak sonlanmadan blog’umu bir başka yasağa kurban gideceğini bile bile başka bir platforma taşımayı, kaçırmayı, gerçekten suçluymuş gibi “kaçak” konumuna sokmayı reddediyorum. Herkesi bu yasağın kaldırılması için birlik olmaya, ses vermeye bekliyorum.

“İnternetten anlamayanlar görev başında”
PuCCa

Maç yayını yapan blog’lar yüzünden bütün blogspot’un kapatılması, bir dizi yüzünden bütün televizyon kanallarının kapanması gibi bir şey. Ya da bir köşe yazısı yüzünden gazete basımının durdurulması... Blog’lardan para kazanan insanlar var, markalar artık işlerini blog’lardan yürütüyor. Bu durumda onlar da mağdur sayılıyor, onlar da o zaman hakkını aramalı. Burada sorun Digiturk’ün açmış olduğu dava değil aslında, sorun internetten anlamayan insanların görev başında olması. Burada büyük bir açık var ve o açığı site kapatarak doldurmaya çalışıyorlar.

“Su üzerine yazmıyoruz”
Ayşem Öztaş

2008 yılında, yine aynı durum olduğunda bir yazı kaleme almıştım. Yazı özetle şöyleydi: “Siteyi başka bir yere taşımak istemiyorum. Açıkcası burası benim hak bölgem, onu geri almak için savaşmak durumundayım. Kınama gruplarına girmek, logo yayınlamak mutlaka olumlu yönde etkisi olacaktır ama ben daha somut birşeyler istiyorum. Özellikle kapanma nedeninin LİGTV’yi korsan olarak yayınlayan blog’lardan dolayı olduğunu öğrendiğim andan beri beynimdeki gri hücreler zıplamaya başladı. Şu anda gelinen nokta: “3.şahıs” olarak “Kendi bloguma erişemiyorum, kullanma hakkım kayboluyor.” şeklinde dava açmak. Bu arada farklı farklı yerlerden sitelere giriş yapılabiliniyor. Güvenirlilik açısından emin olamıyorum....”

Bugün yaşanan ise farklı değil. Yeri geldiğinde bizi pazarlama aracı olarak kullanan, basın mensubu ünvanını yakıştıran marka ve markaların kendi haklarını korumak adına sorgusuz bir şekilde, taraf olmamıza dahi izin verilmeden sahip olduğumuz hakkı elimizden almalarının hiçbir mantıklı gerekçesi olamaz. Su üzerine yazı yazmıyoruz. Bilgiyi paylaşıyoruz. Bu şekilde çoğalayacağız ve ilerliyeceğiz. Buna engel olmak? 4 senelik çalışmalarıma, benim sebep olmadığım bir olaydan dolayı nokta koymak? En önemlisi beni suçlu hissettirmek? İzin verilemez ve izin verilmemeli...

“Not defterim engellendi”
Ebru Baranseli
İnternet üzerinden takip ettiğim tasarım, hareketli grafik blog’larında beğendiğim işleri blog’uma atıyorum. Başta kendim için bir not defteri olan blog’um, öğrencilerim için de kaynak aynı zamanda. Ancak dün, ikinci kez erişime engellendi not defterim. Bu sansürün gerekçesinin benimle, blog’umla, blog’umun içeriğiyle hiçbir ilgisi yok üstelik. Bu uygulamanın içinden bir tane hırsız çıktı diye bütün mahalleyi hapse atmaktan hiçbir farkı yok. Çok ciddi bir mağduriyet ve çok ciddi bir haksızlık söz konusu. Biraz daha çaba harcayarak sorunlu içeriği kaldırtmak yerine bütün blogspot’un kapatılmasına neden olacak bir yöntemi tercih edip, blog’umun sansürlenmesine neden olduğu için 6 yıllık Digiturk aboneliğimi de dün iptal ettirdim.

Digiturk gibi büyük şirketlerin sosyal imajlarını düşünerek Pana Film'in Avukat Gökhan Ahi ile birlikte yaptığı gibi sorumluluk sahibi bir çalışma yürütmesi gerektiğine inanıyorum. Sorunun yasadan kaynaklandığını hepimiz biliyoruz ancak böyle bir yasayı istismar etmek de ilgili firmanın sorumluğunda. Konuyla ilgili açıklamalar da gösteriyor ki ne blog’lar ne internet tam olarak anlaşılabilmiş durumda, zaten sorun bu noktadan başlıyor.

“Yayını durdurulmuş bir TV kanalı gibiyiz”
Ata İsmet Özçelik

1997 yılından beri internet kullanıcısıyım, geçen bunca zaman içinde birçok forumda görüşlerimi paylaşıp insanlara yardımcı olmaya, birçok zaman da insanların görüşlerinden bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Blog yazarkenki temel amacım gezdiğim, gördüğüm yerleri, izlediğim filmleri ve daha birçok konu hakkındaki fikirlerimi insanlarla paylaşmaktı. İlk başlarda hobi olarak başladığım bu zevk, gelen geri dönüşlerle ve takipçilerimin artmasıyla bir bağ haline geldi. Blog benim için ayrı bir dünya gibi, oraya bir yazı yazdığımda birçok insanın bunu okuduğunu bilmesi ve verdiğim tavsiyeler sonucu gelen geri dönüşler beni en çok keyiflendiren şeylerden biri.

Şimdi geldiğimiz nokta ise fazlasıyla üzücü, tıpkı yayını durdurulmuş bir televizyon kanalı gibi hissediyorum kendimi. Evet alternatif yollarla yine blog’lara erişmek mümkün ama internet denilen ve aslında bilgiye özgürce erişim için kurulmuş bu platformdaki sansür sadece blog yazarlarını değil herkesi rahatsız etmeli. Twitter, Facebook ve blog’larda zaten “blogumadokunma” adlı bir hareket başlamış ve oldukça destek görmüş durumda. Türk internet kullanıcıları olarak tepkimizi bu şekilde gösteriyoruz. Dün hoşa gitmeyen yazı, içeriği beğenilmeyen video bugünse sayısı belki birkaç yüzle ifade edilebilecek insanların koyduğu içerik yüzünden sorumlular yerine 'deki tüm blogger’lar cezalandırılıyor. Üstelik bu içerik aslen blogger üzerinden değil başka bir siteden yayınlanıyor, blogger'ı sadece bir araç olarak kullanıyorlar. Subdomain dediğimiz altalan adı engellemesi yapmak mümkünken, belki de biraz da tehdit etmek için tüm alan adı hakkında erişim yasağı koydurtuluyor.

Bu tip durumların yaşanmaması için bu konuda üzerinde tartışılan ve taslak halinde olan yasanın bir an önce çıkması gerekli ve herhangi bir firmanın bir mahkemeye gidip tüm internet kullanıcılarını etkileyecek şekilde site yasaklamalarının önüne geçilmeli.

“Özgürlüğümüzü geri istiyoruz”
Erdal Erdoğdu

Bir özgürlüktür yazmak. Biz de bu düşünceyle başladık yazmaya. Kendimizce düşüncelerimizi, günlük yaşamlarımızı, hobilerimizi paylaştık sanal dünyanın sanal olmayan ortamında. “Biz” diyorum ‘yazma’ özgürlüğü bir şekilde kısıtlanan ben, sen, o, yani “biz”!. Ben gezi notlarımı paylaşırdım kendi blogumda. Gidip gördüğüm yerleri benden sonra gidecek olanlara anlatırdım. Dün yine bir şeyler yazmak için blog’uma girdiğimde ne suç işlediğimi bilmeden bir mahkeme kararı düşmüştü sanal ikametgahımın duvarına. “Blog’uma erişimim engellenmişti.” Belki kendini bilmez birkaç kişi kendini bilmezce paylaşımlar yapıp bu sonu hazırlamıştı diye düşündüm ilk önce. Ama sonra beni kattım araya, bizi kattım. “Peki ya bizim suçumuz neydi?” dedim. Peki ya bizim suçumuz neydi ki; bir özgürlüğümüz böyle basitçe engellenebildi, sansürlenebildi? Bir özgürlüktür “yazmak” ve “biz” özgürlüğümüzü geri istiyoruz!

“Hayatımıza şifreli yayın uygulamayın”
Büşra Bayram
Blog yazmaya başladığımda hep özgür bir platform olduğunu düşündüm. İstediğimi, istediğim şekilde yazabilirim düşüncesiyle; ilk başlarda haftada bir yazarken, insanların ilgisini çektikçe ve söylediklerimin bir yere vardığını düşündükçe her gün yazmaya başladım. Aslında blog, günlük tutmak diye başlanılan bir şeydi. Sonra hayatım olduğunu farkettim. Yaşadığım şeyleri beynime kazıyıp, gelip okuyucularıma anlatmak için yaşar olmuştum.
Sonra bir sabah uyandığınızda "Sitenize erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir" yazısıyla karşılaşabileceğinizi anladım. “Mahkeme kararı ve ben?” diye düşündüm önce. Kimi asmışım ya da kimi kesmişim acaba? “Bir yerde yanlış bir cümlem mi?” oldu diye düşünürken derslerimin yoğunluğuyla uzak kaldığım sosyal medyadan öğrendim sansürü. Aslında blog dünyası olabildiğince berrak ve özgürdü. İsteyen istediğini paylaşır, düşüncelerini rahatça söyler, hatta bazen tüm benliğini anlatırdı. Öğrendiğim bir çok hayat vardı blog dünyasında. Sonra pat diye elimden alındı. Hani 90’larında yaşlı bir amcanın elinden aniden çekersin ya bastonu; önce bir sendeler, sonra yere düşer. Kalkmaya çalışır fakat elinden alınan bastonun verdiği gurur kırılmasını yaşar ya, işte tam da oradayım şimdilerde. Elimden yürümemi kolaylaştıran bastonum alınmış, sendelemiş ve yere düşmüşüm.

Digitürk haklıdır belki. Fakat madem maçları şifreli şekilde sunuyorsun, bundan para kazanıyorsun, gerekli önlemleri de alacaksın. Bir kriz planın olmalı bu kadar büyük bir işe girişiyorsan. Bütün blog’ları kapatmak, erişimine izin vermemek sansürü de geçti. Maçlara gösterdiğiniz şifreli yayın anlayışınızı hayatımıza da uygulamayın lütfen...

“Konu fikir özgürlüğü değil”
Bülent Timurlenk
Bu yasak bir ilk değil. 2008 yılında da benzer bir karar alınmıştı. Demek ki aradan geçen süre içinde Türk hukuku, hala bilişim dünyasına vakıf olamadı. Blogspot’u bir site değil, binlerce şubesi olan bir fast food zinciri olarak düşünelim. 4-5 şubedeki zehirlenme vakasına Türk adaletinin bakış açısı maalesef bu şekilde. Digiturk her ticari kurum gibi hakkını arıyor. Mahkemeye, Türkiye’deki “Tüm blog’ları kapatın, fikir özgürlüğüne karşıyız” demediler. “Bizim malımıza zarar veren blog’ları önleyin” dediler. Bu konuda top Google Türkiye’de. Youtube gibi bu konuda moderatörlüğü zarar gören kuruma vermek zorunda.
Google Türkiye, yasal olmayan link, video yayınlayan blog’larda reklamlar için bu blog sahiplerine ödeme yapıyor mu, yapmıyor mu? Tüm bu illegal yayınları blog’larda yayınlayanların amacı para kazanmak mı değil mi? Dreambox gibi illegal yayını sağlayan decoderların satışı, şifre dağıtımını yapmak blogger alt yapısı kullanılmıyor mu? Bu sorunu çözmesi gereken Türk adaleti. Futbol blog’larında bugüne kadar kimse böyle illegal bir yayın linki ya da videosu yayınlamamıştır.
Bu kararın altında yatan neden bir blog’da yayınlanan ve Digiturk’ü eleştiren bir metin değil. Konu fikir özgürlüğü değil, ticari hakların zarara uğraması. Google Türkiye, fikir özgürlüğünü arkasına saklanıp mağduru oynamayı bıraksın. Yarın bir blog, sizin çalıştığınız sitenin içeriğini satır satır kopyalarsa siz ne yapacaksınız peki?

"Ne desek boş"
Kerem Özel
"Bu ülkede gün geçmiyor ki Aziz Nesin'i anmayalım; güç geçmiyor ki bu ülkede akla mantığa uymayan bir olay gerçekleşmesin. Son rezalet, bir-iki blog sitesinin kanunsuz maç yayını yapması nedeniyle mahkemenin Türkçe yayın yapan bütün blogları kapatma kararını vermesi. Neresinden tutsanız elinize kalıyor, ne deseniz boş; aptallıkla baş edebilir misiniz; aptallara laf anlatabilir misiniz!!!"


Sayfa Yükleniyor...