'Yok oluyoruz'

Her 13 dakikada 1 canlı yok oluyor.

'Yok oluyoruz'

’de ise tablo hiç iç açıcı değil. Bugün ’de yaşayan her iki endemik bitki türünden biri,  her endemik 3 iç su balığı türünden 2’si, endemik kurbağa türlerinin neredeyse tamamı ve üreyen her 3 kuş türünden biri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Doğa Derneği uzmanları Türkiye'deki yok oluşa dikkat çekiyorlar.

Türkiye 3 kıtanın arasında yer alan konumu, coğrafi özellikleri ve jeolojik geçmişi nedeniyle biyoçeşitlilik açısından dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alıyor. Öyle ki tüm Avrupa kıtasında 12 bin çeşit bitki türü bulunuyorken Türkiye’de bu rakam henüz tam olarak envanteri çıkarılmamasına karşın şu anda 9 bin civarında. Üstelik bunların üçte biri endemik. Yani sadece Türkiye’ye özgü ve eşsiz. Ancak ne var ki bu zenginliğin önemli bölümü bugün geri dönüşsüz olarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz konuya ilişkin yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Doğa Derneği’nin Önemli Doğa Alanları (ÖDA) çalışmasına göre Türkiye’de 305 ÖDA bulunuyor. Bu alanlar yüz ölçüm olarak Türkiye’nin yüzde 26’sını kaplıyor ve biyolojik çeşitliliğin yaklaşık yüzde 90’ı bu alanlarda bulunuyor. Bu alanları ve buralarda yaşayan canlı türlerini ise en fazla su politikaları tehdit ediyor. Bugün Türkiye’de yaşayan her iki endemik bitki türünden biri, her endemik 3 iç su balığı türünden 2’si, endemik kurbağa türlerinin neredeyse tamamı, üreyen her 3 kuş türünden biri küresel veya ulusal ölçekte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.”

Türkiye'de canlı çeşitliliğinin yüzde 90'nına yakınını barındıran Önemli Doğa Alanları (ÖDA) için en büyük tehdidi sulama kurutma çalışmaları ile birlikte HES ve barajlarların oluşturduğunun altını çizen Yılmaz,  “Hemen hemen tüm ÖDA'lar, HES ve barajlar başta olmak üzere, su politikalarının tehdidi altında bulunuyor. Bunun yanı sıra ayrıca yanlış kentleşme politikarı nedeniyle 72 ÖDA plansız turizm 57 ÖDA'da plansız konutlaşma tehdidi altında. Bu yokoluşu durdurmanın tek yolu ise kamusal politikaların ve bireysel davranışlarımızın yaşamın esas kaynağına, doğaya ve bu doğada yeşermiş medeniyetlerin bıraktığı mirasa ve geleneklere zarar vermeden doğa ile uyumlu yaşam biçimlerini temel alan çoğulcu ve katılımcı demokratik bir siyasal süreç ile belirlenmesidir” dedi.

Sayfa Yükleniyor...