Burçlarınız yer mi değiştirdi?

Astronomi çevreleri içerisinden bazı kişiler, medyada bazı dönemlerde boy gösterip, dünyanın presesyonu nedeniyle, astrolojik burçların, gerçek takımyıldızlara denk gelmediğini anlatırlar.

Burçlarınız yer mi değiştirdi?

Astronomi çevreleri içerisinden bazı kişiler, medyada bazı dönemlerde boy gösterip, dünyanın presesyonu nedeniyle, astrolojik burçların, gerçek takımyıldızlara denk gelmediğini anlatırlar. Boğa olduğunu düşünenler Koç, Akrep olduğunu düşünenler Terazi haline gelmişlerdir. Çoğunlukla 13. burç olarak görülmek istenen Ophiuchus da işin içine girer.

Minnesota Planetaryum Topluluğu üyelerinden Parke Kunkle, presesyon sebebiyle astrolojik burçların değiştiği görüşünü (sayısız defa yanıtlanmış olmasına rağmen) gündeme getiren astronomların sonuncusudur. Kunkle’ın pek çok medya kanalı üzerinden dile getirdiği görüşe göre, ‘presesyon nedeniyle Zodyak burçları sadece değişmemiş, üstüne üstlük, zodyakta artık bir 13. burç, yani Ophiuchus yer almıştır. Dünya ve Güneş hareket ettikçe, burçlar da değişiklik göstermektedir. Burçların bu değişimi (veya kayması), tek gecelik bir olay da değildir. Burçlar, astrolojinin geliştiği yaklaşık 3,000 yıl öncesinde, yılın şimdikinden çok daha farklı dönemleriyle ilişkilendirilmişlerdir ancak dünyanın zaman içerisinde Güneş’e göre konumundaki değişimler, Güneş’in Zodyak üzerindeki görünür hareketini de değiştirdiğinden, astrolojik burçlar, kayma nedeniyle geçersiz kalmışlardır.’

Presesyon, dünyanın dönüşü esnasındaki yalpalamasıyla oluşur. Böylece, dönüş ekseninin (kutuplardan geçen hayali doğrultunun) “uçları”, her zaman aynı doğrultuya bakmak yerine 25,800 yıllık bir dönem içerisinde bir tam daire çizer ve bu yalpalama sonucunda da gökyüzündeki yıldızlar, dolayısıyla da takımyıldızlar, dünyadan bakıldığında konum değiştirmiş gibi görünürler. Bugünkü kutup yıldızının Polaris olması, gelecekteki kutup yıldızının ise Vega olacak olması, bu yalpalama hareketinin sonucudur.

Parke Kunkle’a inanacak olursak, Güneş, “öncü burçlar” olan Koç’a 18 Nisan’da; Yengeç’e 20 Temmuz’da; Terazi’ye 30 Ekim’de; Oğlak’a 20 Ocak’ta girecek, diğer burçlar da bu tarihlere uygun şekilde değişimlere uğrayacaktır.

Parke Kunkle’ın hesaba katmadığı, astrolojinin, presesyondan habersiz bir dal olmadığıdır. Aslında presesyonun keşfi, binlerce yıl önce, astroloji ile astronomiyi ayırmadan bir arada inceleyen gökbilimciler tarafından yapılmış, bu keşfin bilgileri de zaman içerisinde birbirinden ayrılmış her iki dalda da bugüne kadar ulaşmıştır.

Gerçek şu ki, astrolojik burçların konumları, Parke Kunkle’ın sandığının aksine, gökyüzünde yerleri değişen yıldızlara göre değil, “astrolojik öncü burçların” başladıkları noktaları veren ekinoks ve gündönümü noktalarına göre belirlenir. Böylece, astrolojik burçlar, presesyonla takımyıldızlar gibi kaymaya uğramadan, ekinoks noktasına göre hep sabit kalırlar. Kısacası, astrolojik burçlar, gökyüzündeki görünür konumları değişen takımyıldızlarla değil, mevsimlerle takip edilirler.

Batı Astrolojisi, kesinlikle yıldız ve takımyıldızlar üzerine kurulu değildir. Odak noktası, Güneş sistemidir. Dünya ile Güneş arasındaki ilişkilerin tanımladığı “12 etki alanından” geçen Ay’ın, Güneş’in ve gezegenlerin incelenmesine yoğunlaşan astrolojinin burçları, burçlarla takımyıldızların örtüştüğü zamanlardan kalan isimleri hala taşısalar da, takımyıldızların kendileriyle doğrudan bağlantılı değillerdir.

Batı astrolojisinde kullanılan zodyak, ekinokslara göre belirlenen “tropik zodyaktır”. Eski Yunan bilim adamları (özellikle de Ptolemy), tropik zodyak ile sabit yıldızları ve takımyıldızları birbirinden açık biçimde ayırmışlardır. Tropik zodyağı kullanan batı astrologları da bu ayrımın net biçimde farkındadırlar.

Parke Kunkle, kişilik özellikleri ile takımyıldızların herhangi bir bağlantısı olmadığını da öne sürer. Diğer taraftan, aynı görüş, astrologlar tarafından da savunulur çünkü astrologlar, bir kere daha tekrarlamak gerekirse, takımyıldızlara odaklanmaz, kişilik özelliklerini astronomik takımyıldızlara bağlamazlar.

Takımyıldızlarla bağlantılı olan zodyak, sidereal zodyaktır. Sideral zodyak ise Vedik (Hindu) astrologları tarafından kullanılmaktadır. Ancak, Vedik astroloji de Batı astrolojisinden çok farklı bir uygulama alanı olduğu için, yine Parke Kunkle’ın ifade ettiği gibi kaymalarla geçersiz hale gelen bir sistem olmaktan uzak kalır.

İki farklı zodyak üzerinden çalışan astroloji sistemlerinin varlığı, yeni bir bilgi değildir. Antik çağlardan beri gündemde olan bu ayrım, astroloji ile belli oranda ilgilenen birçok kişi tarafından bilinmektedir. Ophiuchus takımyıldızı (ve burcu) da astroloji içerisinde yeni bir kavram değildir ve bugünkü zodyağı meydana getiren Babilliler tarafından gözlemlenmiş ise de ayrı bir takımyıldız olmasına rağmen, ayrı bir etki alanı olarak düşünülmemiştir.

Kuzey yarımküreden gözlenen gökyüzünde 88 takımyıldız vardır. Burçlar astronomik takımyıldızlar değildirler. Güneşin mevsim döngüsünde hareket ettiği ay geçiş tarihlerini gösterirler. Sideral zodyak ise; (Hint ve Doğu astrolojisinin kullandığı) gökyüzü görünümlerinde yalpalama ve presesyon hesaplarını önemser ve bu hesaplamaya ayanamsa ismi verilir. Hint astrolojisi, farklı ayanamsalar kullanarak, yalpalamayı da göz önüne alan yıldızıl zodyak kullanır. Batı teknikleri ise, yalnızca ve mevsimsel (Tropik Zodyak) kullanır.

Mevsimleri ve insan bilincini etkileyen 12 ana bölgenin dışında da, 6 ara bölgeden bahsedebiliriz. Bunlar, br kısım sözde astrologlar ile astrolojiyi bilmeyen astronomların söylediği Ophiuchus takımyıldızı diğer ismi ile Yılan burcu, Draco diğer ismi ile Ejder, Lyra (Çalgıcı), orion (Avcı), Sirius (Kuran-ı Kerimde Tarık yıldızı olarak geçer) Büyük Köpek Takımyıldızı ve 7 kız kardeş dediğimiz Pleides eski Türklerde Ülgen veya Osmanlıca’da Ülker veya Süreyya takımyıldızı olarak geçen takımyıldızdır.

Bu 12 burçlu sistemin haricindeki bu 6 gökyüzü bölgesi, kendisi burçsal bir karakter etkisine sahip olmamak ile beraber, mevsim döngülerinde gezegenlerin yerleştiği özel anlamlara sahip bölgelerdir. Aslında Sümer ve Ninova astrolojisinde 20 derecelik, 18 burçlu sistem, Babil ve Pers döngüsü ile beraber, 12 ana bölge, 12 ay, 6 ara bölgeye bölünmüştür. Lütfen 13. burcu bulduk veya burçların yerleri kaydı şeklinde yazan medyanın sürekli temcit pilavı gibi önümüze sunduğu sanki yeniymiş gibi söylenmeye çalışılan 3000 yıllık bu bilgiyi bu gözle okuyunuz.

21 Mart tarihinde bahar başlıyorsa, 21 Aralık tarihinde kış başlıyorsa, o zaman burçlar kaymamıştır. Astrolojik gözlemler, mevsim döngüleri ve göksel gözlemler ile denenir, tez-antitez-sentez üçlüsü tarafından sınandıktan sonra değerlendirilir. Unutulmaması gereken bir şey vardır; gökbilimi yüzyıllardan beri 2 değer ve kol ile incelenmektedir. Astronomi ve Astroloji. Bunların altında ve bunlardan astrofizik, kozmoloji gibi alt dallar türemiştir. Astronomi; gökcisimlerinin uzay zaman döngüleri içinde, yapı, nitelik, uzaklık gibi ölçülebilen değerlerini incelerken, astroloji; bu gökcisimlerinin mevsim, tabiat ve insan üstündeki etkilerini inceler. İkisi çok farklı sistemlerdir. Her ikisi de doğrudur. Yalnız unutulmaması gereken bir şey vardır; astroloji bilmek için astronomik gözlemleri bilmek en azından amatör aşamada olsa da astronomik bilgilere sahip olmak gereklidir. Astronomi bilmek için, astroloji öğrenmek gerekli değildir. Bu sebeple pek çok astronom, astroloji ile ilgili yorumlar yaparken, astroloji bilgisini bilmezler. Ama pek çok astrolog, astronomi ile ilgili pek çok gerçeği bilir. Bilmek zorundadır. Bu sebeple bu iki bilim arasındaki çekişme son yüzyılda gittikçe sertleşmekte, aslında gökbiliminin metrik ve sosyal etkilerini temsil eden bu iki bilim birlikte çalışmaktansa, kavga etmeyi tercih etmektedirler.

Astroloji ve astronomi arasındaki farklılığa basit bir örnek vereyim. Bir astronom Jüpiter’in dünyaya uzaklığı, Güneş sistemindeki ve evrendeki konumu, atmosferi ve uyduları ile ilgilenirken, bir astrolog Jüpiter’in mevsim döngüleri içinde doğaya ve tabiata etkileri, toprağın verimliliği, hayvan doğumları ve sosyal olarak insan psikolojisinin tüm yaşayış üstündeki etkilerini inceler.

Astronomlar Jüpiter’in çekim etkisinin dünyaya ve insana etkilerini gösteremeyecek kadar uzak olduğunu savunurlar. Newton fiziğini kullanan ana astronomik sistemlere göre, Jüpiter gravitasyonu, dünya üzerinde etkili değildir veya çok az etkilidir. Astrologlar ise, Jüpiter’in gravitasyonundan ziyade newton fiziği ile olaya bakmaz. Kuantum mekaniğinde ve atom altı parçacık boyutunda evrendeki bütün parçaların birbirleri ile string yani iplikçiklikler ile bağlı olduğunu kabul ederek bu etkinin atom altı düzeyde olduğunu savunurlar. Her iki düşünce de araştırılmalıdır.

Ben, astroloji uzmanıyım, astrologların görüşlerine katılmak ile birlikte, şu an evrendeki tüm maddelerin birbirleri ile büyük uzaklıklara rağmen etkileştiği gerçeğini de gözlemlemekteyim. Bu şu an için rasyonel bilim ile tam anlamı ile çözemediğimiz bazı teorilerin olduğunu göstermektedir. Dünya üzerinde yaklaşık elli milyon astroloji gözlemcisi vardır. Muhtemelen bir o kadar da amatör astronom. Bildiğimiz bir şey var; bazı Jüpiter ve Satürn pozisyonlarında yani Güneş sistemi içindeki bazı özel konumlarda, güneşteki patlamaların anlamlı rastlantısal değerler sunmakta; Jüpiter ve Satürn gezegenlerinin aynı pozisyonlara gelmesi ile bu patlamaların tekrar etmesi gözlemlenmektedir. Jüpiter ve Satürn’ün Güneş üzerindeki etkileri, dünya üzerindeki çekim etkisinden daha az olmasına rağmen bu böyle olmaktadır. O zaman sistemde birbirlerini etkileyen ve sistemi ayakta tutan evrensel, fiziksel güçler konusunda modern bilim ve astronominin bilmediği bazı şeyler ve gerçekler vardır. Bu atom altı düzeyde olabilir veya bilmediğimiz, farklı bir çekim alanı veya enerji söz konusu olabilir. Yalnızca bunlar teoridir. Dünyada bu sebeple astroloji ve astronomi kavgasını inceleyen pek çok bilimsel kuruluş mevcuttur ve her iki tarafta zaman zaman fikir birliğine varsa da, sistemdeki diğer gezegenlerin, insan toplulukları ve tabiat üzerindeki etkilerinin sebeplerini daha tam anlamı ile keşfedememişlerdir.

Sayfa Yükleniyor...