Gerçekler ve söylemek

Gerçeği görmek ve işitmek konusunda kendimizi korumaya almaya neden bu Kadar alıştığımız gerçeği ile ilgili düşünmek ve insanların bu konudaki haksız tepkilerini anlamakla geçen birkaç günüm oldu.

Gerçeği görmek ve işitmek konusunda kendimizi korumaya almaya neden bu Kadar alıştığımız gerçeği ile ilgili düşünmek ve insanların bu konudaki haksız tepkilerini anlamakla geçen birkaç günüm oldu.

Daha doğrusu o birkaç günümü bunu yaşamaya ve anlamaya ayırdım.

Yoksa yıllardır aynı sorunla karşı karşıya olan bir sürü insan tanıyorum.

Ülkemizde gerçeği söylemenin çeşitli sıfatları var.

Çok sert konuşuyorsun veya çok sertsin.

Bağırma ( aslında ortada bağıran kimse yoktur)

Bu çıkışların insanı korkutuyor.

Neden bana kızdığını anlayamadım

Yine fırça yedik

Neden bana hakaret ediyorsun

Benimle böyle konuşamazsın

Seninle konuşmaya korkuyorum açıkçası, hemen cevabı yapıştırıyorsun

Sana söylemedim çünkü yapmama fırsat vermezdin gibi.......!

Bunun daha ileri safhası, kendi gerçeğinin farkında olan ancak nefsine ve hırslarına hakim olamayanların tavrı, ki bu çok bellidir. İkiyüzlülük.

Mümkünse sizinle konuşmamak ve detaya girmemek için her yolu seçerler. En kötü ihtimalle sadece dinler, ve olayı sizin bile hayretler içinde kalacağınız bir şekle sokarlar.

Böylece anlamaları gereken kısmı tamamen ortadan kaldırdıkları gibi, sizin gözünüzde de oldukça saf ve masum bir konumda kaldıklarını sanırlar.

Takdir edersiniz ki, bu verilen imajı kabul etmemek vicdansızlık olur. Siz de bunu kabul etmiş görünürsünüz.

Tabii ki bu olay böyle bitmez. Derhal arkadan kuyu kazma çalışmaları başlar.

Bu çalışmalar inanılmaz bir sevgi ve anlayış kılıfı içinde sunulur. Hatta kendi kendilerine bile öyle bir hale getirirler ki, içlerinden taşan sevgi sizi ve fikirlerinizi mümkünse yerle bir etmek üzere programlanmıştır.

Aslında bu dünyanın oluşumundan beri böyledir. İsa'nın uğradığı en büyük yalanın kendi havarilerinden olması boşuna değildir.

Taşınamayacak gerçekler, söyleyeni yok etmeye götürür. Bu içgüdüsel bir savunma tarzıdır. Tarihte ciddi örnekleri olan bu mesele hepimizin hafızalarında canlanabilir.

Hz. Muhammed' in yaşadığı bu olduğu gibi, Mevlana'nın gönlünün taşınamayacak kadar gerçeği yansıtması da bir şekilde böyle son bulmuştur.

Bütün büyük sanatçıların öldükten sonra anlaşılması, her doğruyu söyleyenin yerle bir edilmeye çalışılması doğaldır.

Sokrat'ın hiç de özel olmayan, tamamen genele yönelik gerçekleri bile onu öldürülmekten koruyamamıştır.

Neyse konumuz çok daha sıradan çok daha güncel. Yaşamın günlük akışı ile ilgili gerçekleri söyleme problemi.

Bazen kendiliğimden birinin hayatına burnumu sokmak ve ona illa ki gerçekleri söylemek isterim. Ve bunun için önüne geçilmez bir arzu duyarım.

Bu durumda o kişinin benim canıma okuması, gece gündüz hakkımdan gelmeye çalışması, sözlü veya sözsüz, bedenli veya bedensiz beni güçsüz bırakma alıştırmaları bana normal gelir, çünki kendim tırmalanmışımdır. Eh bu durumda olacakları hak etmiş olmam da normaldir.

Peki, yana yakıla gelip de; fikir sorduktan sonra ama'larla konuşmayı dinleyip, gerçekten sonu yalanın en uç noktasına varabilecek çarpıtmalarla yanımdan ayrılan ve bunu her yerde konuşanlara ne demeli?

Burada söylenilen de sadece kendi yaptıklarının özeti, başkalarına ve kendine bunun verebileceği elle tutulur zararlar ve bunun sonuçlarının görünen uçlarıdır.

Çocuğu ile ilgili problemini anlatan ve onun iyileşmesi için gözyaşları içinde gelen bir anne ye bir süre sonra çocuğunun bu durumda olmasının eşinden dayak yemesinden kaynaklandığını söylediğinizde, o annenin bu olayın üzerini kapatmak için neler yaptığını ve bunun sadece zengin olan babasının, onun boşanmasını kaldıramayacağı gibi artık parada vermeyeceği gerçeğini kabul etmemesi için olduğunu anlamak kolay olmamaktadır.

Daha da zoru hayatından sürekli şikayet eden, bununla beslenen bir insana hayatını değiştirebileceğini ve bunun da hiç de zor olmadığını söylediğinizde onun gerçekle savaşı...

Sağlık problemleriyle sürekli ailesinin ve etrafının vicdanını üzerinde yaşayan birine sağlıklı olması için en kolay yolun çok yakınında olduğunu gösterdiğinizde, derhal o hastalığın en altına sığınıp, oradan çıkmamak için verdiği mücadele ve bu gerçeği söyleyene karşı açtığı savaş....

Tüm yaşamı boyunca başkalarının hükmü altında yaşamış bir insana çalışarak özgürlüğünü ve parayı nasıl kazanacağını anlattığınızda, anında sizinle olan ilişkisine sırt çevirip, üzerinde yaşayacağı maddi manevi sırtına bineceği başka birine yön çevirmesi ve derhal buna sevgi etiketini yapıştırma çabaları...

Sadece başkalarının hatalarını görerek, bunların üzerinde iz sürerek ve bununla beslenmek yetmiyormuş gibi o insanları köşeye sıkıştırıp, açıklarını ortaya çıkarak zevk alan bir insana kendi gerçeğini söylediğiniz de, ortalığın gözyaşlarına boğulması ve kendinin her an başkalarına yaptığı bu muamele ile bir defalık karşılaştığında çıkan patırdı....

Ve gerçeği asla söylemeye kıyamayacağınız insanlar.

Uzun yıllar üzerinden geçmesine rağmen anne göğsünden ayrılamayan bebekler gibi yaşamdan aldıklarına doymayanlar. Ve başka yaşamları bunun için kullanacak ruha sahip olup, asla vicdanen bundan rahatsızlık duymayanlar. Dünya gözü ile bu insanlara kıyamazsınız. Çünkü onların kendi yaşamlarının, onları bir zamanda bulacak olan gerçeği her şeyden yüklü ve acıdır.

Tabii ki konuyu böyle gri siyah cümlelerle kapatmak niyetinde değilim. Son günlerin en güzel gerçeğini söyleyen çocuklarımdan Ata Nizamoğlu'nun hikayesini anlatmak istiyorum.

Benim katılmadığım bir TV çekimine gittiklerinde, ortama neşe katmayı hedefleyen program sunucusu hanım ortada bir kaç kere beni seviyor musunuz ? diye sorunca

Ata'nın cevabı çok net olmuş.

*Seni tanıyalı daha beş dakika bile olmadı neyini seveceğiz ki?

Çocuklarımın tüm çocuksu yalanlarının ötesinde, inanılmaz gerçekçi tarafları var. Ve bu direk yaşamla ilgili. Örnek alınası.

Saygılarımla,
Ayla Özaygen
ozel@aylaozaygen.com


Sayfa Yükleniyor...