'Meğer başında, saatli bomba gibi taşıyormuş'

Oyuncu Burçin Bildik, eşi Elçin Zeynep Bildik ile nasıl tanıştıklarını, neler yaşadıklarını ve eşinin ölüm anını anlattı...

'Meğer başında, saatli bomba gibi taşıyormuş'

İşte Ayşe Arman'ın, Burçin Bildik'le gerçekleştirdiği o söyleşi...

Ne zaman, nasıl tanıştınız?
Üç yıl önce 14 Şubat’ta. Kuşadası’ndayım, programım bitti, İzmir’e döndüm. Dalgınım, mutsuzum, yorgunum. Bir arkadaşımın şirketine uğrayayım dedim. Öylesine, çay içmek için. Arkadaşım yok. “E o zaman girmemeyim” dedim. “Aaa olur mu? Buraya kadar gelmişsiniz, buyurun şirketimizin genel müdürüyle tanışın” dediler. Ve işte, Elçin karşımda?

Görünce ne hissettiniz?
- Vuruldum. Gözlerimi bu ufak tefek kadından alamıyorum. Bir çift göz ama nasıl güzel. Akrep burcudur Elçin, insanın içine içine bakar. Aramızda tarifsiz bir elektrik. Sanki birbirimizi bin yıldır tanıyormuşuz gibi. Hiç ayrılmak istemedim. Dokunmak istedim. Bu hiç tanımadığım kadının saçlarını okşamak, sarılmak. Biraz da utandım çünkü 10 yıllık bir ilişkinin içindeydim. Arkadaşlığı ve dostluğu sağlam ama sevgililiği artık başka boyuta geçmiş bir ilişki.

ONU GÖRÜNCE KARIM OLACAĞINI HİSSETTİM
Elçin’i görür görmez, karım olacağını hissettim. İzah edilebilecek bir şey değil. “Amma uzun boyluymuşsunuz!” dedi bana. Tatlı, komik, pozitif. Siyah bir pantolon giymişti. Büyülenmiş gibi orada salak salak duruyorum. Çay içtik, şiir miir konuştuk, o da Nazım seviyormuş, ayrılırken, gayri ihtiyari cama baktım, bana el sallıyor. Cesaretlendim, hemen mesaj attım. “Sizinle tanışmaktan çok keyif aldım, umarım bir gün programa da gelirsiniz” diye. Çat diye yanıt geldi: “Her ne kadar beyefendinin arkadaşı olsanız da, sizinle sohbet etmekten, ben de keyif aldım / Zeynep Elçin Yılmaz.” Şok oldum. O mesajda, önüme konulmuş bir set var, “Hop n’oluyoruz!” var. 15 gün o mesaja baktım. “Patronun arkadaşıyım” diye iyi davranmış demek ki diyorum ama gözleri, gülüş gözümden gitmiyor.

Demek ilk görüşte aşk?
- Evet. Bir süre sonra arkadaşımı görme bahanesiyle, yine gittim. Çıkarken de ona, “Çok özür diliyorum. Yanlış anlaşıldım galiba. Mesajı atarken, size asılmak gibi bir niyetim yoktu.” dedim. Bir an durdu “Niye?” dedi, “Ben o kadar da çirkin miyim!” Haydaaa yeniden umutlandım, “Lütfen konuşalım, iş çıkışı arar mısınız” dedim. “Tamam” dedi ama bekliyorum, aramıyor, gözüm saatte, hissediyorum ki bir bahane bulacak, beni ekecek. Nitekim öyle oldu. Vazgeçmedim, arayıp “Lütfen” dedim, “Lütfen görüşelim?”

'Meğer başında, saatli bomba gibi taşıyormuş' - 1

ELÇİN BENİM EŞİM DEĞİL "KARIM"DI
Nihayet pes etti, “Tamam” dedi. Karşıyaka’da Alaybey’de sokaktan çıktı. Bana doğru yürüyen o kadına baktım ve kollarımı açtım. Neden öyle yaptım bilmiyorum. Gözlerimin içine bakarak bana geldi ve birbirimize sarıldık. Nasıl ağlıyor. O zaman anladım ki, o da benim hissettiklerimi hissediyor ve korkuyor. Dedi ki, “Sen İstanbullusun. Çok kadın girmiş çıkmış hayatına. Deftere birini daha yazacağım diye geldiysen, n’olur arabana bin ve git! Benim düzenimi, dengemi bozma.”

Sıkı sıkı sarıldım ve “Bana güven” dedim. Gerçekten de devam eden ilişkimi bitirdim ve onu hemen ailemle tanıştırdım. Elçin, benim eşim değil, karımdı. O da severdi ‘karım’ lafını. Nereden gelmiş bu karı-koca hitapları bilir misiniz?

BENİM "KAR"IM ERİDİ
Hayır?
- Koca, dağdır. Kadın da o koca dağın üzerine düşen kar. Dağın karıdır yani. Şimdi diyorum ki, benim karım eridi. (ağlıyor) Evliyanın birine sormuşlar, “Erkek nedir?” “Erkek baştır evladım” demiş, “Peki” demişler, “Kadın nedir?” “Kadın da boyundur. Boyun nereye dönerse, baş oraya bakar!” Biz işte böyle bir çifttik.

14 ŞUBATTA TANIŞTIĞIMIZ GİBİ 14 ŞUBATTA EVLENDİK
Peki sonra?
- Bir yıl sonra 14 Şubat’ta evlendik. O bir sene içinde, Elçin işinden ayrılıp İstanbul’a bana gelmişti.

Bugüne kadar tanıdığınız diğer kadınlardan farkı?
- Bugüne kadar birlikte olduğum herkes, beni sahnede tanıdı. Sahnedeki insan bir sıfır öndedir, çirkin bile olsa. Sahne, başka bir pırıltı. Ama bir tarafıyla da ‘gerçek’ değil. Hep o adama aşık oldular. Ama Elçin sahnedeki adama değil, hayatındaki adama aşık oldu.

Elçin deyince bize ne anlatırsınız?
- Enerjiktir, sizi alır uçurur. Yapıcıdır. Dert anlatmaz. Çözüm odaklıdır. Bir de hiç hesabı kitabı yoktur. “İstanbul’da ben ne yaparım, ne ederim?” bunları hiç düşünmedi, beni sevdi, peşimden geldi. Bizler, çok sahte ilişkilerin içerisinde olan bir iş yapıyoruz... Elçin, yüzde 100 gerçekti. Bütün hayatımı düzene soktu. Onun sayesinde görüşmediğim insanlarla tekrar görüşmeye başladım. Resmen, hayatını bana adadı.

Çalışıyor muydu?
- Bir yazılım firmasına girmişti ama esas işi bendim. Ben sosyal bir iş yapıyordum ama asosyal bir adamdım aslında. Onun sayesinde son iki senedir normal insan oldum. Herkes sevdi Elçin’i. Beni terk etmiş bütün arkadaşlarım geri geldi. Onun sayesinde, ‘biz’ olduk. 22 senedir sahneye çıkıyorum ama gece hayatım yoktur, işim bittiği zaman da kös kös evime dönerdim. Yine dönüyordum ama bu defa evde bıcır bıcır, dünyanın en tatlı kadını vardı.

Size sonsuza kadar böyle gidecek gibi mi geliyordu?
- Evet... Hep o güzel sabahlara uyanacağız zannediyordum. İnsanın daha doğarken kabul ettiği tek şey, ölüm. Ama işte yine de sevdiklerimiz sonsuza kadar bizimle birlikte olacak zannediyoruz. Şimdi bazı fotoğraflarına bakınca fark ediyorum ki, o başka bir yere bakıyor, vizöre değil, başka bir boşluğa. O, buraya ait değildi. (ağlıyor) Çok duyarlı, donanımlı ruhlar, görevleri bittiği anda alınırlar, o da alındı. Saçmalıyor muyum bilmiyorum. Tabii ki kendime gelemedim. Kim ne verse, sigara, sakinleştirici içiyorum.

Sağlık sorunu var mıydı?
- Nedeni bulunamayan bir tansiyon yüksekliği vardı.

NEDENİ BELİRSİZ TANSİYON
Ne kadar yükseliyordu?
- 20’nin üzerine çıkıyordu. Ama hissetmiyordu. Eve tansiyon aleti aldık. Bir gün baktım, 26’ya 12! “N’oluyor?” dedim. “Bilmem” dedi. Söylemezdi. “Neyin var?” dersin. “Yok bir şey” der, hastalık-mastalık sevmez, şikayet etmez. Geçmişte de tetkikler yapılmış. Herşey normal. Nereden geliyor peki bu tansiyon? Doktorun koyduğu teşhis: Nedeni belirsiz tansiyon. Zaman zaman yükseliyor. Ama kalbi düzgün, damar yolları da iyi.

BAŞINDA SAATLİ BOMBA TAŞIYORMUŞ
Bir tane tansiyon ilacı verdi doktor, “Her sabah yarım ondan kullan bari” dedi. “Bari” dedi ya bitti, Elçin ya siyahtır ya beyaz. Grilere itibar etmez. Bari’ye prim vermedi, ilacı içmedi. Meğer anevrizması varmış. Fark edemedi kimse. Başında, saatli bomba gibi taşıyormuş.

ACIDAN MAGAZİN MALZEMESİ ÇIKARMALARINA ÜZÜLDÜM
İlk kez para kazanıp eşinizi 5 yıldızlı otele götürdüğünüzü yazdılar?
- Öyle şeyler yaşadım ki, kimin ne yazdığı umrumda bile değil. Ama acıdan magazin malzemesi çıkarmaya çalışmalarına üzüldüm.

Ben inandım ve etkilendim?
- Yıllarca küçük tavernalarda şarkı söyleyerek hayatımı kazandığıma, kıt kanaat geçindiğime, 118 33 reklamıyla, turnayı gözünden vurduğuma ve karımı, “Gel gidip gezelim, nasıl olsa paramız da var” dediğime mi? Yok! Bende bir Bayhan hikayesi yok. Bu, tamamen kurgulanmış, uydurulmuş bir şey. Ama dediğim gibi acım o kadar büyük ki, yazılıp çizilenler gerçekten umrumda değil.

HER ŞEY O BİR DAKİKA İÇİNDE OLDU GÖZLÜĞÜMÜ ALIP GELİYORUM, ARTIK KARIM YOK
Tatile gitme fikri nereden çıktı?
- Mustafa Abi sağolsun, “Çok yoruldunuz, bir de ev taşıdınız, hadi yürüyün size hediyem olsun” dedi.

"DÜNYANIN EN MUTLU KADINI BENİM" DEDİ
Mustafa Abi kim?
- Ailemizin ‘Hızır’ı. Çok yakın bir dostumuz. Elçin’e baba gibiydi. Mustafa Abi davet etti yani. “Parayı buldu, karısını beş yıldızlı otele götürdü” diye yazdılar ya, alakası yok, Torba’da bir butik otele gittik. Ve geldiğimiz gece Bodrum’da ele ele yürürken, “Bir şey söyleyeceğim Burçin” dedi, “Dünyanın en mutlu kadını benim. Yeni bir evimiz var. Aşık olduğum kocam var. Daha ne isterim?”

Peki ertesi sabah oldu?
- Güzel bir gündü. Havuzda yüzdük, sonra kahvaltı. Sıcak diye saat birle dört arasında çıkmadık. Sarmaş dolaş uyuduk. Dörtte Elçin tutturdu, “Denize gidelim” diye. Altıda iskeleye ulaştık.

İkiniz mi?
- Yok yok üçümüz.

"SADECE BİR DAKİKA SÜRDÜ, DÖNDÜĞÜMDE BAKTIM Kİ ELÇİN SUYUN ÜZERİNDE YATIYOR"
Siz de denize girdiniz mi?
- Ben girmedim. 30’umdan sonra yüzmeyi öğrendim, havuzda yüzmeyi tercih ederim. Onlar girdiler. Ben iskeledeyim. Ama uzansam Elçin’imi tutacak mesafedeyim, Elçin de ısrar ediyor, “Sen de gel” diye. Mustafa Abi de dibinde. “Bak” diyor Elçin, “Minik minik balıklar, çok güzel!” O kadar ısrar etti ki, “Peki” dedim, “Bari deniz gözlüğümü alıp geleyim.” Gittim, gözlüğü aldım. Sadece bir dakika sürdü. Geri döndüğümde, baktım Elçin suyun üzerinde, ellerini açmış, yüzüstü yatıyor.

'Meğer başında, saatli bomba gibi taşıyormuş' - 2

Ne hissettiniz?
- Balıklara bakıyor zannettim. Mustafa Abi de, o arada yüzmüş geri gelmiş. Her şey, hemen iskelenin dibinde oluyor, uzansa merdiveni tutabilecek kadar yakınında. Mustafa Abi’ye dedim ki, “Abi Elçin’e söyle balıklara bakayım derken boğulacak, kaldırsın kafasını!” “Ben hallederim” dedi, eğildi ve ben onu Elçinim’i kaldırırken gördüm. İşte o zaman, bir anormallik olduğunu anladım. Sadece bir dakika. Her şey o bir dakika içinde oldu. Ne bir çırpınma, ne bir ses, ne bir yardım talebi... Hiç? Küt diye, bir anda?

"120’YLE GİDEN BİR ARABANIN KONTAĞINI KAPATMIŞ GİBİ"
Ne olmuş peki?
- Beynindeki o şey, fındık büyüklüğündeki baloncuk, yani anevrizma patlıyor. Ama neden, ne oldu da patladı o meret bilmiyorum. Üç tane daha varmış meğer. Doktor, “Elçin Hanım, 120’yle giden bir arabanın kontağını kapatmış” dedi... Tak? Öksürmüş olabilir diyorlar, hapşırmış olabilir diyorlar?

O anda aklınızdan ne geçiyor?
- Ben bayıldığını düşündüm. Doğrusu ölüm gelmedi aklıma hiç. Donakaldım. İnsanlar koştu, doktorlar geldi, kalp masajı yaptılar. Ben sadece seyrediyorum, izleyici gibi...

Geri gelecek hissi, hani filmlerde olur ya?
- Hiçbir şey hissedemiyorsun öyle bir anda. Sadece bekliyorsun. Uyanıp, “Bir şeyim yok, hadi gidelim” diyecek zannediyorsun. Ağzından su çıkıyor. Burnundan kan geliyor, oysa biz daha dün gelmiştik, ne kadar mutlu olduğunu anlatıyordu, “Elçinim” diyorum, “Beni bırakma. Geri gel.”

Çağırırsan gelirmiş gibi hissediyor insan. O arada ambulans geldi. Öne bindim. O doktorun çabasını da unutmayacağım. Bir an göz göze geldik. Ben çok yalvarmam kimseye, yalvardım, “N’olur onu geri getirin” diye. Doktor göğsüne vurmaya başladı. O da benimle birlikte “Geri gel” diye bağırıyordu. Kalp masajından sonuç alamayınca elektroşok yaptılar, dozu arttırdılar, o küçücük bedeni, kalktı kalklı indi. Bir ara doktor “Geri geldiiiii” diye bağırdı. “Oh” dedim. “Allah’ım şükürler olsun, sesimi duydun!” Aşağıya indirdiler. Ambulanstaki doktor diğerine, “Şunu yaptım, bunu yaptım, geri geldi” diye anlattı. “Ama nabız çok düşük, 64” dediklerini duydum. Ve aklımda gitmeyen üç kelime, “Durumu çok kritik!”

'Meğer başında, saatli bomba gibi taşıyormuş' - 3

"NEFES ALMIYOR AMA VEREBİLİYORDU"
Sizi içeride miydiniz?
- Yok almadılar, sesimi çıkarmadan dışarıdan izliyorum. Arada konuşuyorlar duyuyorum. “Nefes almıyor ama verebiliyor.” Sonra içeri girmeme izin verdiler. Elini tuttum, denizden çıktığı için soğuktu.

Doktor dedi ki, “Durumu çok kritik, her şeye hazırlık olun. Şu anda beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Lütfen otelinize gidin, biz size haber vereceğiz!” Verdiler, kötü haberi verdiler: Sabah 04.30’da bir atak gelmiş, nefes gitmiş. Bir süre sonra da doktor bana geldi, “Beyin ölümü prosedürüne geçmek zorundayız” dedi. Elim ayağım boşaldı. “Müsaade edin, onu son bir kez göreyim” dedim. Odaya girdim, vedalaştım. “Er ya da geç yine birleşeceğiz” dedim, okşadım sevdim. Bu kadar. Benim de yaşamımın en önemli bölümü, Elçin’le orada son buldu?

Sayfa Yükleniyor...