Nuh Peygamber kimdi ve Tufan miti neden tüm kültürlerde ortaktır ?
Tüm mitolojiler ve dinler bu antik bilinçaltındaki kahramana kendi lisanları doğrultusunda bir isim vermişlerdir.
Mitoloji ve din kitaplarıyla az da olsa haşır neşir olmuş kişiler bilirler ki; dünyada çok büyük bir felaketin gerçekleşmiş olduğuna dair hemen hemen tüm uygarlıkların antik bilinç altına kazınmış bir bilgi vardır. Bu antik bilinçaltının Maya’lara ait kısmı 2012’den sonra modern dünyamızın beklediği felaketlerle ilgilidir. Tüm mitolojiler ve dinler bu antik bilinçaltındaki kahramana kendi lisanları doğrultusunda bir isim vermişlerdir. İbraniler bu gizemli şahısa Nóah, Araplar Nuh ismini vermişlerdir. Tevrat’da, İncil’de ve İslamiyet’in kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’de bu şahsın bir peygamber olduğu ve büyük bir felaketten insanlığı kurtardığına dair bilgiler vardır.
İncil’de Matta 24, Luka 17-27, Petrus 3,20, İkinci Petrus 2, 5 de bu kişi ilgili pek çok bilgi mevcut iken, Kuran-ı Kerimde Nuh suresinde apaçık ismi ile Nuh Peygamber hakkında bilgi edinmek mümkündür. Sapkınlığa uğrayan bir ırkın Tanrı tarafından cezalandırılacağı bilgisini önceden haber alan ve yine Tanrı’nın arzusu üzerine de büyük tufandan kurtaran Nuh Peygamberden Nuh Suresinin ilk 2 ayetinde şöyle bahsediliyor.
1. Şüphesiz biz Nûh'u, kavmine, "Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar" diye peygamber olarak gönderdik.
2. Nûh şöyle dedi: "Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."
Nuh Peygamber, neredeyse üç büyük kitabın hem fikir olduğu şekilde insanlığa aksettirilmiştir. Kuran-ı Kerim’deki Nuh süresi haricinde İbrahim, İsra, Şuara, Saffat, Kaf gibi pek çok sürede de kendisinden bahsedilmektedir.
Kimilerine göre Ad ve Semud veya Tevrat’a göre de Lut kavminin uğradığı bir felaketten insanlığı kurtaran bir şahıs olarak bilinir. Semud kavmi, Kur'an-ı Kerim'de adı geçen ve Hicaz ile Suriye arasında Vadil-Kura'da yaşamış eski bir Arap kabilesidir.
“O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar. Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı) gerçekten Rablerine (karşı) inkâr etmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud ( halkına Allah'ın rahmetinden ) uzaklık (verildi.) (Hud Suresi, 67-68)
Yazımızın konusu Nuh peygamberin bir peygamber olup olmadığıyla değil, onun, dinler ve mitolojiler içinde kim olduğuyla ilgilidir. Çünkü Nuh efsanesi pek çok tek tanrılı din öncesi antik hikâyelerde de mevcuttur.
Dünya üzerinde 19 antik kavmin, 7 ana bölgenin, 39 ayrı dilin ortak kabul ettiği bir efsanedir Nuh'un hikayesi. Nuh'a İbraniler Nóah, Hintliler Manu, Çinliler A-Zie, Sümerler Ziusudra, Babilliler Utnapiştim, Akadalılar Atra-Hais, Yunanlılar kendi mitlerinde Deucalion (ve Sümer mitindeki kral figürüne Xisuthros), Aztekler ise Tapi demişlerdir.
Bu efsane, Güney Afrika’dan Güney Amerika’ya ve Çin’e; Polinezya, özellikle de Hawaii’nin Huna (Sır) sisteminden Avustralya’nın Aborijin inançlarına kadar her zaman karşımıza çıkmıştır. Bize yakın bir bölge olan Orta Doğu’daki Gılgamış destanında, Ziusudra’nın hikayesi 3 büyük dinde geçen hikayeyle aynıdır. İlgilenenler, ülkemizin ve dünyanın en ciddi Sümerolog’u ve araştırmacısı olan Muazzez İlmiye Çığ hanımefendinin kitaplarında veya Samuel Noah Kramer’in Tarih Sümerle başlar eserinde çok değerli bilgiler bulabilirler. Ayrıca Sümer mitolojisindeki Gılgamış destanını da inceleyebilirler. Bu anlamdaki bilgiler taş tabletlerden edinilen arkeolojik çözümlerin sonucudur. İlginçtir ki, gerçek astroloji ve astrolojik bilgi de Sümer tabletlerinin açıklanması sonucu ortaya çıkmıştır.
Önce şöyle bir Gılgamış destanına bakalım. Ölümsüzlüğü arayan bir karakterdir Gılgamış. En sevdiği dostu Enkidu’nun ölümü sonrası ölümsüzlüğü bulmaya çalışmış ve tufandan kurtularak ölümsüzleşen Ziusudra’yı (Utnapiştim) bulmak için maceralar yaşamıştır. Sonunda Ölü Deniz’i geçerek Tilmun adasına ulaşır. Ziusudra’nın ve karısının yalnız yaşadıkları adaya geldiğinde Ziusudra kendisinin 950 yaşında olduğunu söyler ve yaklaşık yarım asır önce yaşadığı tufan hikayesini Gılgamış’a anlatır. Tanrıça Ea ona tufan olacağını haber vermiş ve Ziusudra ailesini de yanına alarak bir gemi inşa etmiştir. Uzun süren tufandan sonra Enlil tufanı durdurmuş ve geminin Nisir dağına oturmasını sağlamıştır. Bütün hikaye sevdiğini ölüler diyarından geri getirmeye ve kendine de ölümsüzlük edinmeye çalışan Gılgamış’ın, manevi ölümsüzlüğü aramakta olduğunu fark etmesi ile son bulmaktadır. Son 3 tabletin bulunamaması nedeni ile bazı bilgiler ne yazık ki tamamlanamamıştır. Bilinen odur ki, bu destan, Gılgamış’ın Ziusudra’yı bulması, yani manevi bilgelik ile ölümsüz olunabileceği üzerinedir. Çünkü dünya üzerinde var olmanın kuralları vardır. Tanrılar bu yüzden insan ırkına kızmışlar ve sapkınlıkları nedeni ile onlara ceza vermek istemişlerdir. İnsanlarının inançsızlıkları, birbirlerine sevgisizlikleri, tanrılara değer vermeyişleri, bazı kavimlerin ahlaksızlıkları ve sapkınlıkları onları çileden çıkartmıştır. Bu sapkınlıkların boyutları bazen korkunç boyutlara ulaşmaktadır. Araştırmalarda pek çok yerde karşımıza çıkar ki, bazı kavimler Enlil’in gönderdiği melekleri bile taciz etmeye çalışmışlardır.
Konunun vahameti hakkında pek çok şey söylenebilir. Ancak bizi ilgilendirmesi gerekli olan önemli bir parçası var. O da, Nuh ve tufanın, tüm kültürlerin anlatılarında ortak bir bilgi olarak bulunmasıdır. Üstelik zaman ve mekan farklılıklarına rağmen.
- Etiketler :
- Haberler -
- Yaşam