Ekonomi yönetiminin "İçerdeki riskleri dengeleyen unsur" olarak nitelediği petrol fiyatları savaşla birlikte yükselişe geçti.
1 Haziran'da 62 dolar olan brent petrolün varil fiyatı 78 doları gördü. İlk saldırıdan bu yana artış yüzde 10'un üzerinde. Hürmüz Boğazı'nın kapatılması, savaşa ABD'nin müdahil olması gibi riskli ihtimaller, fiyatları güçlü tutmaya da devam ediyor.
Bu tür jeopolitik krizler, enerji fiyatları üzerinden hem tüketici enflasyonunu hem de üretici maliyetlerini yukarı itebilir. Nitekim benzin ve motorini litre başına 50 TL'nin üzerine taşıyan hızlı zamları takip ettik bile.
Peki ekonomi yönetimi bu şok dalgasıyla mücadele için neler yapabilir?
İlk akla gelen konu faiz. Faizlerde bir indirim rötarı görebiliriz. Hatta gerekmesi halinde sıkı duruşun daha da netleşmesi için bazı likidite araçlarıyla para politikası güçlendirilebilir.
Vergi ayarlamaları gündeme gelebilir
Hazine tarafının elindeki doğrudan kullanabileceği araçlardan biri ÖTV ayarlamaları. Akaryakıtın TÜFE üzerindeki etkisini sınırlandırmak için geçici vergi indirimleri veya sübvansiyonlar gündeme alınabilir. Bu tercih mali disiplini zorlayabileceği için ciddi bir şok olmadığı sürece uygulanmayabilir.
Enerji maliyetleri özellikle ulaştırma, sanayi, tarım gibi sektörlerde ciddi maliyet baskısı yaratıyor. Bu nedenle belirli sektörler için geçici destek programları ve sübvansiyonlar ile arz yönlü bir kalkan oluşturulabilir. Bu tip uygulamalar en son pandemide denenmişti.
Özetle;
Petroldeki artışı öngörmek mümkün değil. Ancak enflasyona tehdit olmaya başladığında hükümetin elinde hem para hem maliye hem de arz yönlü tedbir setleri mevcut. Zaten ekonomi programı da bu şoklara direnebildiği ölçüde başarılı. Enflasyonla mücadele sadece faizi artırmakla değil, dışsal şoklara hazırlıklı olmakla da kazanılır.