Haberler 17.06.2010 - 11:45
Tarihi ve doğal güzellikleriyle adeta ''keşfedilmeyi bekleyen hazine'' durumundaki Bosna Hersek, ziyaretçileri bekliyor. Fatih Sultan Mehmed'in 1463'te Osmanlı topraklarına kattığı, 1878 Berlin Kongresi'yle Avusturya Macaristan İmparatorluğu'na bırakılan Bosna-Hersek, 400 yılı aşkın kaldığı Türk idaresinde Osmanlı'ya ait izleri Balkanlar'da en iyi koruyan ülke konumunda. Osmanlı'ya ait cami, köprü, han, hamam, kütüphane, medrese gibi yüzlerce eserin bulunduğu Bosna-Hersek, bu tarihi zenginliğinin yanı sıra adeta "cennet" gibi doğal güzellikleri de bünyesinde barındırıyor. Ülkenin Türkiye'ye vize uygulamaması, Boşnaklarla Türkler arasındaki tarihi kader birlikteliği ve akrabalık ilişkileri de bu ülkeyi Türk turizmcileri açısından cazip hale getiriyor. Hafta sonu dahi gelip kısa süreli de olsa gezilebilecek Bosna-Hersek'te, bir hafta veya 10 günlük bir tatille buralardaki tarihi zenginlikler ve doğal güzellikler görülerek unutulmayacak bir tatil geçirilebilir.
Kışların soğuk ve karı yaşandığı Bosna, özellikle haziranda yağmurlu, temmuz ve ağustosta güneşli oluyor. Kışın kayak merkezleri için gelinebilecek ülke yazın kültür ve doğa meraklıları için her türlü seçeneği tatilciye sunuyor. Bosna-Hersek tatiline ilk önce Saraybosna'dan başlanılabilir. Bu kapsamda uçak veya kara yolu tercih edilebilir. Bosna'nın Türkiye'ye mesafesi ve arada bulunan ülkeler de hesaba katılırsa bu ülkeye uçakla seyahat en iyi tercih olur. İstanbul'dan Saraybosna'ya THY'nin haftada 5 gün uçak seferi bulunuyor. Ayrıca Bosna Havayolları'nın yüzde 49'luk hissesini de geçen yıl THY'nin satın alması da dikkate alınırsa İstanbul'dan Saraybosna'ya her gün uçak bulunuyor.
Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna hem Avrupa'nın kalbinde oluşu hem de barındırdığı Osmanlı izleriyle ziyaretçilerinin her zaman hoşnut kaldığı bir şehir. Saraybosna adeta bir açık hava müzesi görünümünde yeşile bürünmüş, ortasından geçen Miljacka Nehri'yle iki kısımdan oluşuyor. Orta Çağ'da bir kasaba olan Saraybosna, kentin kurucusu olan Gazi İsa Bey tarafından yapılan kentleşme çalışmalarıyla ''şehir'' kimliği kazandı. Kentte 400 yılı aşkın Osmanlı döneminden kalan çok zengin tarih ve kültür mirası bulunuyor. Hem Osmanlı hem de Avusturya Macaristan İmparatorluğu mirasıyla adeta Doğu’yla Batı’nın bir sentezi olan Saraybosna, turistler için cazip seyahat noktalarından biri. Saraybosna'nın özellikle Başçarşı kısmında Anadolu'yu aratmayan manzaralarla karşılaşmak mümkün. Her bütçeye uygun seyahat seçenekleri barındıran Saraybosna'da, 5 yıldızlı lüks oteller de var, günlük 10 avroya konaklanabilecek pansiyonlar da bulunuyor.
Bosna’yla ilgili turizm kataloglarının vazgeçilmez fotoğrafı, Sebil ve Başçarşı... Saraybosna gezisine Başçarşı’dan başlanabilir. Çünkü burası hem şehrin kalbi hem de geçmişin izlerinin en iyi korunduğu bölge. Başçarşı, tek katlı dükkanları, sebili ve etrafını saran güvercinleriyle hala buram buram Osmanlı kokuyor. Bakırcıları, kuyumcuları ve taştan sokaklarıyla adeta Kapalı Çarşı'nın üstü açık bir minyatürü gibi olan Başçarşı'da, sağlı sollu dizilen kafelerde ''Boşnak veya Türk'' olarak adlandırlan ''kahve'' ile günün yorgunluğu atılabilir. Yine burada bulunan ''Cevabçı''larda (Kebapçı) Türkiye'deki ''İnegöl Köftesi''nin bir benzeriyle karnınızı doyurabilirsiniz.
Başçarşı gezilirken 2. Bayezid'in kızı tarafından torunu olan ve bölgede yönetici olan Gazi Hüsrev Bey Külliyesi mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Külliye bünyesinde cami, medrese, türbe, kütüphane, bedesten, han, hamam yer alıyor. Ve bu muhteşem külliyenin tamamlayıcısı olan Saat Kulesi ise adeta zamanın tanığı olarak bütün zerafetiyle bir abide gibi duruyor.
Başçarşı'dan Ferhadiye Caddesi'ne tarihe tanıklık ederek yürürken meşhur Moriça Han ve Bursa Bedesteni de görülebilir. Başçarşı'nın bitip Ferhadiye Caddesi'nin başladığı yerde ise adeta farklı bir tarihle karşı karşıya geliyorsunuz. Burası Osmanlı'dan sonra yönetimi devralan Avusturya Macaristan İmparatorluğu döneminde inşa edilen binalardan oluşuyor. Osmanlı'nın gücü ve ihtişamıyla dünyayı titrettiği bir dönemde inşa ettiği Başçarşı'da yer alan binaların ''tevazusuna'' karşılık, Avusturya-Macaristan idaresince inşa edilen binaların yüksekliği dikkati çekiyor. İstanbul Taksim'deki ''İstiklal Caddesi''nin küçük bir minyatürü konumundaki Ferhadiye Caddesi'nde sağlı sollu dizilen kafelerin önlerine konulan masa ve sandalyelerde, güleryüzlü Bosnalılar'ın kahkahalarına sıkça tanık olabilirsiniz.
Bir zamanlar ''Avrupa'nın Kudüs''ü olarak da adlandırılan Saraybosna'da her dinin kendi ibadethaneleri ayrı mimari tarzlarıyla bir başka güzellik katıyor kente. Osmanlı'nın aldığı karar doğrultusunda Ortodoks Kilisesi, Katolik Katedrali ve Sinagog'un kulelerinin yüksekliği ile Ferhadiye Camii'nin minaresi eşit konumunda.
Saraybosna'da gezilirken farklı tarihe de tanıklık edilebilir. ''Miljacka Nehri'' üzerinde kurulu Osmanlı eseri olan estetik, zarif, küçük sayılabilecek hatta benzerlerine Osmanlı coğrafyasında sıkça rastlanabilecek olan ''Latin Köprüsü'', geçen yüz yılda dünyanın kaderini etkiledi. Bu köprüyü dünyanın en ünlü köprülerinden biri yapan olay 28 Haziran 1914'te meydana geldi; Avusturya-Macaristan veliahdı Ferdinand ve eşi Hohenberg Düşesi Sofia, ayrılıkçı Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından burada öldürüldü. Suikast, 1. Dünya Savaşı'nın başlamasına da neden oldu. Köprüden sonra, hemen karşısında bulunan 1. Dünya Savaşı Müzesi de gezilebilir.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde ''dünyanın ilk tramvayı'' Saraybosna'da faaliyete geçirildi. Modernize edilerek günümüzde de kullanılan bu tramvayla, Saraybosna turu yapılabilir. Saraybosna'yı ziyarete gelenler, ayrıca, kentin müzelerini, tiyatrosunu, sanat galerilerini ve günümüzde halen işlevini sürdüren, Osmanlı'dan kalan tekkeleri, savaşta yaşamını yitiren şehitlerle, Bosna-Hersek'in ilk cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç'in mezarının bulunduğu Kovaçi'deki şehitliği de ziyaret edebilir. Saraybosna'nın su kaynağı olan ve kente yaklaşık 10 kilometre uzaklıktaki İgman Dağı'nın eteklerinde bulunan mesire alanı ''Vrelo Bosna''da da doğayla başbaşa gezinti yapılabilir.
1992-1995 arasındaki savaşta 43 ay boyunca kuşatma altında kalan Saraybosna'da, savaşın bütün izlerini de görmek mümkün. Hala birçok evin duvarında mermi ve havan topu izleri savaş günlerini hafızalarda saklı tutturuyor. Bosnalıların 3 yıl boyunca dünyayla tek bağlantıları olan Ilıca'daki "umut tüneli" de Saraybosna'yı ziyaret edenlerin ihmal etmediği bir yer. Geceyi kentte geçirecek olanlar, akşam da kenin bütün güzeliğinin göründüğü ''Beyaz Tabya'' civarındaki kafe ve restoranlarda hem yemek ve kahve içip kentin büyüleyici manzarasını buradan izleyebilir.
Saraybosna'dan sonra ülkenin güneyinde kalan ve ''Hersek'' olarak adlandırılan bölge ziyaret edilebilir. Saraybosna'dan Hersek bölgesinin en önemli kenti Mostar'a doğru yola çıkıldıktan yaklaşık 1 saat sonra Konyiç kentinde mola verilip, bir süre burası gezilebilir. Neretva Nehri'nin büyüleyici güzelliğiyle ikiye ayrılan kenti, bir ''gerdanlık'' gibi Osmanlı eseri tarihi Konyiç Köprüsü birleştiriyor. Osmanlı'nın yaptırdığı ve geçen yıl TİKA tarafından restore edildikten sonra açılışı yapılan Konyiç Köprüsü, burada mutlaka ziyaret edilmesi ve görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Hediyelik eşya almak isteyenler de Konyiç'te el yapımı ahşap işlemeli ürünleri tercih edebilir. Konyiç'e gelenler, burada yetkili makamlardan izin almaları halinde kentin yakınlarında bulunan Tito'nun kimyasal silah saldırısına karşı yaptırdığı ''meşhur'' sığınağı da gezebilir.
Konyiç kenti ziyaretinin ardından, Mostar'a doğru hareket edilirken yaklaşık 20 dakika sonra rafting yapmak ve teknelerle Neretva Nehri'nde gezinti yapmak isteyenler, Lublanitsa kentinde mola verebilir. Burada Neretva Nehri'nin genişlediği alanda, tekne turu yapma imkanı bulunurken, kentin yakınlarındaki vadilerde ve kanyonlarda ise rafting heyecanı yaşanabilir. Bu kentin bir başka özelliği ise Alman Nazi ordularıyla, eski Yugoslavya'nın lideri Tito'nun Partizan birlikleri arasında yaşanan savaşın izlerinin hala korunması. Alman birliklerinin havaya uçurduğu vadi üzerine kurulu tren yolu, hala o haliyle korunuyor. Burası ziyaret edilirken, Neretva Nehri kenarında yeşilin tüm tonlarının bulunduğu manzaraya sahip tesislerde dinlenip, kahve molası verilebilir.
Bosna-Hersek'in "Hersek" diye anılan güney kesimi birçok tarihi ve doğal güzelliğiyle ziyaretçilerini bekliyor. Saraybosna'dan güneye doğru ilerlerken, Ljublanica'dan sonra yaklaşık 45 dakika sonra artık "rüya kent" Mostar'dasınız... Neretva Nehri'nin ''zümrüt yeşili'' renginin izlemeye doyum olmayan güzelliğinin yanı sıra tarihi evleri, camileri, konakları ve savaşta havaya uçurulduktan sonra yeniden inşa edilen ''Mostar Köprüsü''yle ünlü olan bu kentte geceyi geçirmek en iyi tercih olabilir.
Genelde turistlerin 2-3 saatliğine ziyaret ettiği Mostar'da, gecelemek için 20-50 avroya otel ve pansiyonlar bulmak mümkün. Gündüz görülen güzellikler, akşam Mostar Köprüsü manzaralı "teras" kefeteryalarda veya Neretva Nehri kenarındaki lokantalar, akşam serinliğinde daha da keyif veriyor.
Mostar, tarihi ve romantik dokusuyla balayı tatillerinde de tercih edilen bir şehir. Mostar ziyaretinde, Koski Mehmet Paşa Camii gezilebilir ve arka bahçesinden Mostar Köprüsü ve Neretva Nehri'nin "zümrüt yeşili" büyüleyici renginin güzelliği izlenebilir. Yine burada Mostar Köprüsü'nü arka fona alarak, bu kenti ziyaretinizi fotoğrafla ölümsüzleştirilebilirsiniz. Koski Mehmet Paşa Camii'nden çıkarak, eski Türk çarşısı gezilebilir. Dünyanın her yerinden gelen yüzlerle karşılaşılabilecek bu çarşıda, uygun fiyatlara hediyelik eşya da alınabilir.
Eski çarşının bittiği yerde, bir anda kendinizi Mostar Köprüsü'nün merdivenlerinde bulursunuz. Bosna'daki savaşın en etkileyici sahnelerinden birisi de Mimar Sinan'ın ustalarından Mimar Hayreddin tarafından yaptırılan Mostar Köprüsü'nün Hırvat topçu birliklerince yıkılışıydı. Neretva Nehri'nden 24 metre yüksekte, 30 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğinde olan, yüzyıllar boyunca Bosna'da hoşgörü ve kültürel çeşitliliğin sembolü olan Mostar Köprüsü, UNESCO tarafından Türkiye'nin de aralarında bulunduğu ülkelerce 2004 yılında restore ettirilerek, yeniden eski güzelliğine kavuştu. Mostar Köprüsü'nde Boşnak gençlerin nehre atlayışına da tanık olabilirsiniz. Mostar Köprüsü'nün üst kısmında bulunan küçük kulübede ise Evliya Çelebi'nin bir süre kaldığı belirtiliyor.
Bosna'daki savaşın en ağır izlerine belki de Mostar'da tanık olabilirsiniz. Çünkü Hırvatlarla Boşnaklar arasındaki savaşta, kent büyük yara aldı. Mostar'da neredeyse mermi izi bulunmayan ev yok gibi. Anadolu'nun herhangi bir şehrinden çok daha fazla caminin ayakta olduğu, görüntüsünün camiyle bezendiği bir şehir olan Mostar'ın doğusunda Boşnaklar, batısında ise Hırvatlar yaşıyor. Mostar'ın batısında bulunan ve kentin en hakim noktasındaki Hun Dağı'nın tepesine dikilen 100 metre uzunluğundaki dev haç ise Mostar'ı ziyarete gelenlerin dikkatlerinden kaçmıyor.
Mostar'dan sonra, yine güneye doğru yola devam edilmesi halinde 15 dakika sonra Blagay'da büyük bir kayalığın altından çıkan ve Neretva Nehri'ni besleyen Buna'nın soğuk suyu ve etkileyici manzarasını görebilirsiniz. Ancak burayı en fazla özel kılan ise henüz Bosna fethedilmeden önce Balkanlar'ın İslamlaşmasında önemli etkisi olan Anadolu erenlerinden Sarı Saltuk'a atfedilen Halveti Tekkesidir. Hemen kaynağın kenarındaki Türk mimarisinin tüm özelliklerini yansıtan tekke, buraya gelen binlerce turistin de ilgisini çekiyor. Blagay'da tekkenin bulunduğu alanda yer alan su kenarındaki lokantalarda Buna Nehri'nin kendine özgü ''kırmızı benekli alabalığından'' yenilebilir ve soğuk suyuyla birlikte Türk kahvesi içilerek, bu doyumsuz manzara izlenebilir.
Blagay ziyaretinin ardından yine aynı güzergahta yaklaşık 10 kilometre sonra, ana yol kenarındaki taş evleri, kalesi, hamamı ve camisiyle ünlü, bir zaman Türklerin yaşadığı Poçitel köyü gezilebilir. Osmanlı zamanında kurulan ve stratejik anlamda bir zamanlar önemli konumdaki Poçitel'de şimdi yeniden evler restore ediliyor ve turizme kazandırılıyor. Kale çevresinde kurulan ve merdivenlerle çıkılan evlerin taş mimari yapıları, bahçelerdeki çiçekleri ve Neretva Nehri manzarasıyla insanı büyüleyen Poçitel, ziyaretçileri adeta Orta Çağ'a götürüyor.
Bosna topraklarında Türklerin 16. yüzyılda kurduğu ilk köy olma özelliği de taşıyan Poçitel, dünyanın en iyi minyatür yerleşim birimlerinden biri olarak gösteriliyor. Poçitel'deki Türk evleri, ünlü ressamlara ilham olması açısından eski Yugoslavya döneminden beri senede 15 gün ressamlara tahsis edilme özelliği de taşıyor. Poçitel'de ayrıca, Şişman İbrahim Paşa Camii ve hamamı da ziyaretçiler tarafından mutlaka görülmesi gereken bir başka yer.
Mecugorya'dan güneye doğru giderseniz Bosna'nın tek sahil kasabası olan Adriyatik Nehri kenarındaki Neum'a varırsınız. Neum'dan sonra da Hırvatistan'a ulaşmak mümkün. Burada Cenevizlilerin kurduğu, Ortaçağ'da Akdeniz'in ticaret merkezi ve liman şehri olan, evleri, kiliseleriyle ünlü kale şehir Dubrovnik gezilebilir.
Bosna-Hersek'in kuzeybatısını gezmek, buradaki tarihi ve doğal güzellikleri görerek, Saraybosna'ya devam etmek isteyenler için ayrı bir güzergah çizilebilir. Bu bölgede kalan Bihaç, Sanski Most gibi şehirlerden devam edilerek, başkent Saraybosna'ya ulaşılabilir. Bu bölgeden Bosna-Hersek gezisine başlamak isteyenler İstanbul'dan Hırvatistan'ın başkenti Zagreb'e gelebilir. Zagreb gezisinin ardından, Bosna'nın kuzeybatı köşesinde bulunan Bihaç kentine kara yoluyla yaklaşık 2 saatta ulaşılabilir.
Bihaç'ta yemyeşil ormanlar arasından geçen, dünyanın sayılı nehirlerinden biri olarak gösterilen, temizliği ve turkuaz mavisi rengiyle görenleri büyüleyen Una Nehri kenarında kamp kurulabilir, yüzülebilir, balık tutulabilir ve rafting heyecanı yaşanabilir. Her yıl dünyanın birçok ülkesinden raftingseverin geldiği Una'da ayrıca nehir kenarında, bu bölgeye özgü yapılan kuzu çevirme ile kızarmış alabalığın tadına bakılabilir. Bihaç'ta doğal güzelliğin yanı sıra Osmanlı'dan kalan Fethiye Camisi ve Kaptan Kulesi gibi tarihi eserler de ziyaret edilebilir. Yine bu bölgede Bihaç'la Cazin kenti arasında bulunan Osmanlı'nın batıdaki uç kalelerinden biri olan Ostrojac Kalesi görülebilir.
Bihaç ziyaretinin ardından, yaklaşık 30 kilometre sonra Bosanska Krup kentine ulaşıyorsunuz. Bu kentin en önemli özelliği, Una Nehri kenarındaki plajlarda yazın sıcaklığında serinleme imkanı olması. Bosanska Krupa'dan devam edilmesi halinde Fatih'in ordusuyla birlikte geldiği ve ilk cuma namazını kıldığı Sanski Most kentine ulaşılabilir. Her yıl Temmuz ayının ilk haftasında Fatih'in ordusunun kente gelişini kutlamak amacıyla ''Musalla'' olarak adlandırılan bölgede, geniş katılımlarla şenlikler düzenleniyor. Sanski Most'tan geçen ve bu kente ayrı bir güzellik katan Sana Nehri kenarında ise akşam gezintisi unutamayacağınız en güzel anılardan biri olabilir.
Saraybosna'ya doğru yine hareket edildiği takdirde, Bosanski Petrovac ve Kluc kenti görülebilir. Kluc, Osmanlı ordusundan kaçan Bosna-Hersek Kralı'nın sığındığı kent olarak biliniyor. Sana ve Sanica nehirlerinin geçtiği Kluc, doğal güzellikleri öne çıkan bir kent. Sana ve Sanica nehirlerinin büyüleyici manzarası eşliğinde devam edilecek yolculuk kapsamında, Jajice kentine gelinebilir. Şelalesi ve şelale etrafındaki Osmanlı'dan kalan tarihi ve dik çatıları bulunan evleriyle dikkati çeken kentteki Plivsko Gölü kenarında kamp kurulabilir.
Jajice kentinden devam edilerek, bu yıl 26 Haziran'da 500. yıl dönümünün kutlanacağı Ayvazdede Şenlikleri'nin yapıldığı Donyi Vakuf şehrine ulaşılabilir. Donyi Vakuf'tan hareket edilerek yaklaşık 1 saat sonra varılacak Travnik kentinin en önemli özelliği, ''vezirler şehri'' olarak bilinmesi. Osmanlı'ya 12 vezir yetiştiren Bosna-Hersek'in tam ortasında yer alan bu şehirde, Osmanlı'ya ait çok sayıda tarihi eser bulunuyor. Saraybosna'dan önce Osmanlı'nın Sancak merkezi olan ve doğal güzellikleriyle ünlü Travnik'te, Elçi İbrahim Paşa Medresesi, şehre hakim kalesi başta olmak üzere, aynı anda 7-8 minarenin görüldüğü çok sayıda tarihi cami gezilebilir.
Travnik, ayrıca Valişç Yaylası'yla da ünlü... Yaylanın koyun peyniri meşhur, ayrıca bu bölgeye özgü iri ve tüyleriyle ünlü "Tornijak" köpeklerini görebilirsiniz. Yine bu güzergahta yer alan Orta Bosna'nın en önemli şehirlerinden biri olarak gösterilen, tarihi Türk evleri, kalesi ve yemekleriyle meşhur Vranduk kenti görülebilir. Vranduk'tan hareket edilerek, Osmanlı döneminde tekkeleriyle, şimdi ise piramitleriyle ünlü Visoko gezilebilir.
Visoko'dan yaklaşık 30 dakika sonra ise başkent Saraybosna'ya ulaşılabilir. Doğudaki Vişegrad'da tarihi Drina Köprüsü ile Bosna-Hersek'teki savaşın en acı izlerinin Srebrenitsa'da katledilenlerin mezarlarının bulunduğu Potoçari gezilebilir. Yemyeşil dağlar ve yol kenarında uzayıp giden ve adeta sizi takip eden önce Praça, ardından Drina Nehri'nin eşsiz güzelliğiyle yapacağınız yolculuk, yaklaşık 2 saat sonra Vişegrad kentinde noktalanabilir. Osmanlı'da 3 padişaha sadrazamlık yapan Sokullu Mehmet Paşa'nın doğduğu Sokoloviç köyü yakınlarında kurulan bu kent, Drina Köprüsü'yle meşhur.
Bu köprüyü meşhur yapan ise İvo Andriç'in (1892-1975) Sokullu Mehmet Paşa'nın yaptırdığı bu köprü ve çevresindeki yaşamlar üzerine yazdığı romanıdır. 1945 yılında yayımlanan ve 1961 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen İvo Andriç'in bu ödülü, özel olarak Drina Köprüsü'ne verilmiş gibi kabul ediliyor. 11 gözlü, 179 metre uzunluğunda, döneminin en büyük köprüsü olma özelliği taşıyan Drina Köprüsü, kapiyası ve mihrabıyla da meşhur. UNESCO'nun 2007 yılında Dünya Mirası Listesi;ne aldığı ve 2003 yılından beri araç trafiğine kapalı tarihi köprü, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı-TİKA tarafından restore edilecek.
Nehir kenarında bulunan çay bahçelerinde oturup, Drina Nehri ve burayı bir gerdanlık gibi süsleyen köprünün eşsiz güzelliği izlenebilir, zamanlar ötesi yolculuk yapılabilir.
Vişegrad ziyaretinin ardından Bosna'daki savaşın en acı izlerine Srebrenitsa'da tanık olabilirsiniz. Vişegrad'dan yaklaşık 1 saatlik mesafenin ardından ulaşılacak Srebrenitsa yakınlarındaki Potoçari Mezarlığı'nda doğum tarihleri farklı, ancak ölüm tarihleri aynı olan binlerce kişinin mezarı, sarsıcı bir manzara oluşturuyor. Çünkü bu mezarlar, Temmuz 1995'de BM koruması altında, Hollanda birliklerinin görev yaptığı Srebrenitsa'ya sığınan ve daha sonra Sırp birliklerine teslim edilerek katledilen erkeklerden oluşan masum Boşnak sivillere ait.
2. Dünya Savaşı'nın ardından Avrupa'nın kalbinde işlenen ve Birleşmiş Milletlerce soykırım olarak kabul edilen Srebrenitsa'da, uçsuz bucaksız beyaz mezar taşlarından oluşan bu manzara, insan hayatının unutamayacağı en acı sahne olarak sürekli gözler önünde sahnelenebilir. Potoçari mezarlığındaki ziyaretin ardından evlerindeki erkeklerini bu vahşette kaybeden binlerce Boşnak kadının yaşadığı Srebrenitsa kenti ziyaret edilebilir. Bu ziyarette kapısını çalacağınız herhangi bir Boşnak evinde misafir olabilirsiniz. Sizin Türkiye'den geldiğinizi öğrenince evinde ağırlanacağınız, kahvesini içeceğiniz, acısını dinleyeceğiniz, dilinden anlamasanız da kalbindeki sevgiyi gözünden hissedeceğiniz Srebrenitsa anneleri de Bosna'da sizleri bekliyor.
Srebrenitsa gezisi, Bosna-Hersek tatilinizi belki de tamamlayabilecek acı, ancak anlamlı bir ziyaret olabilir. Çünkü Bosna-Hersek, bir yandan bu doğal ve tarihi güzellikleri bir yandan yakın zamanda yaşanan acıların izlerini barındırıyor.