Yaralı ruhların gölgesinde

Boş vaatlerle geçen 150 yılın ardından, Güney Dakota'daki Pine Ridge Rezervasyonu'nda yaşayan Oglala Lakota halkı kabile geleneklerini, dil ve inançlarını yaşatmayı sürdürüyor. Az rastlanır bu samimi portre, güçlükler karşısında gösterdikleri direnci gözler önüne seriyor.

Yaralı ruhların gölgesinde

Auschwitz, Robben Adası, Nanjing... Tarihteki hemen her kıyımın coğrafi anlamda sembolik bir merkezi, yaşanan travmaya adını veren bir yer var: ABD'de, Pine Ridge Yerli Rezervasyonu'nda yaşayan Oglala Lakotaları için bu yer, Pine Ridge kasabasının 25 kilometre kuzeydoğusunda, Wounded Knee Deresi yakınlarında bir tepe.

Uzaktan bakıldığında hiçbir özelliği yok bu tepenin. Daha birçok tepeciğin inişli çıkışlı yükseltileriyle uzayıp giden devasa bir otlakta, üzerinde tek tük ağaç olan bir başka tümsek, o kadar. Ancak burada, yüzyılı aşkın bir süre önce bir kış sabahında öldürenlerin toplu mezarı olan bu yerde, akıl sınırlarını zorlayan vahşet -ve sonrasında da kutsal sevgi- eylemlerine tanıklık eden bu tepede, spiritüel bazı güçlerin ve burada yaşamını yitirenlerin ruhlarının sonsuza dek havada asılı kaldığına inanmak hiç de zor değil.

Oglala Lakota eylemcisi olan, 60 yaşındaki Alex White Plume (Beyaz Tüy), Wounded Knee Deresi yakınlarındaki 800 hektarlık bir çiftlikte ailesi ve akrabalarıyla birlikte yaşıyor. Beyaz Tüy'ün arazisi süslü kelimelerle örülecek tüm ifadelerin ötesinde bir güzellikte. Adaçayıyla kaplı tepecikler silsilesi, yazın son günlerinin renkleriyle bezenmiş derelere doğru uzanıyor. Arazinin kimi bölümlerinden, güneşte rengi solmuş kıvrımlı sivri tepeler ve çıplak zirvelerden oluşan Badlands Ulusal Parkı'nı görüyorsunuz.

Kafanızı başka yöne çevirin. Ve işte karşınızda Black Hills'in ufku taçlandıran karartısı.

Ağustos ayı başlarında, sıcak ve oldukça nemli bir günde Beyaz Tüy'le görüşmek üzere yola çıkıyorum. Her türlü haşereyi uzak tutmak amacıyla karısı için dört bir yanını sineklikle çevirdiği açık hava mutfağında bir araya geliyoruz. Evi kuşatan bahçenin dört bir yanından kenevirler fışkırıyor. "Buyurunuz. İstediğiniz kadar tüttürünüz," diye ikramda bulunuyor Beyaz Tüy.

"İnsanlara hep aynı şeyi söylüyorum: Ne kadar içerseniz için asla kafa yapmaz." Bunlar, Beyaz Tüy ailesinin 2000 yılında ektiği endüstriyel kenevir plantasyonundan geriye kalanlar... (Cannabis sativa, düşük tetrahydrocannabinol -THC- içeriyor.)

İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD'de, lifleri halat, branda ve üniforma yapımında kullanılan kenevirin üretimi destekleniyordu. Ancak düşük THC içeren endüstriyel kenevir, 1970'te ülkede yasadışı ilan edildi. 1998'de Oglala Siyu Kabilesi aldıkları bir kararı uygulamaya sokarak rezervasyonlarının kısa süreli yetiştirme mevsimine, çorak topraklarına, değişken iklimine çok uygun bir ürün olan düşük THC'li kenevir yetiştirmeyi serbest bıraktı.

Beyaz Tüy, "Pine Ridge halkının bağımsız bir ulus olarak egemenliği var," diyor. "Ve ben de bunun anlamını bu topraklardan ekmeğimi kazanmak olarak algılıyorum." Bu nedenle de, Pine Ridge'deki Yerli İşleri Bürosu (BIA) şefi Robert Ecoffey'nin, Oglala Siyu bağımsızlığının sınırlı olduğu -ve bu bağımsızlığın federal yasaları çiğnemek gibi bir hak içermediği- yolundaki sert uyarılarına rağmen, Beyaz Tüy ailesi, rezervasyondaki yabani bitkilerden topladıkları tohumlarla yarım hektar araziye endüstriyel kenevir ekmiş. Ancak, hasat zamanından birkaç gün önce, 2000 Ağustosu sonlarında, federal yasaların uygulanmasıyla görevli bir takım birimler helikopter ve ciplerle akın edip, kenevir üretimine son vermiş. "Bu, bir kapitalizm deneyimi, bağımsızlığımıza dair bir sınavdı. Ama ABD yönetimi her ikisinin de hakkımız olduğunu kabul etmek istemiyor," diyor Beyaz Tüy. Ve ardından, sıradan hayal kırıklıklarıyla yıkılmayacağını bilen bir adam tavrıyla gülüp geçiyor.

ABD ile Siyular arasında yapılan -ve çiğnenen- antlaşmalardan söz ediyoruz onunla. Konuşma, Oglalaların axis mundi, yani kutsal dünyalarının merkezi olarak kabul ettikleri Black Hills üzerine bir söyleşiye dönüşüyor doğal olarak.

1868'deki Laramie Antlaşması ile bu dağların Siyulara ait olduğu garantilenmişti. Ancak 1874'te burada altın bulunması ve altın arayıcılarının bölgeye akın etmesinin ardından ABD hükümeti araziye el koydu. Bu gasp eyleminin meşru olmadığından hareketle Siyular, yüzyıldan uzun bir süre boyunca buna karşı durdular. 30 Haziran 1980'de, ABD hükümeti ile Siyu Yerli Ulusu'nun karşı karşıya geldiği davada, ABD Yüksek Mahkemesi, arazinin 1877'deki değeri olan 17,5 milyon ve 103 yıllık faizle birlikte 106 milyon dolara ulaşan bir tazminat ödenmesi kararı aldı. Ancak Siyular Black Hills'in ne bugün ne de gelecekte satılık olduğu gerekçesiyle bu parayı reddettiler.

Beyaz Tüy, Rushmore Dağı'ndaki, kasıtlı olduğu besbelli bu onur kırıcı konu üzerinde özellikle düşünmemi istiyor. "Benim halkımla yaptığı antlaşmaların hepsini bozan bir halkın liderlerinin yüzleri, bizim en kutsal alanımızdaki kayalara yontulmuş. Böyle bir şey var mı? Bildiğiniz böyle bir örnek daha var mı?" Verebileceğim tek bir örnek yok. Tarihsel haksızlıklar konusundaki abartısız görüşünün altını sadece kahkahasıyla değil, sigara sarmaya yetecek uzunlukta molalarla da çizen Beyaz Tüy bu kez bana bakarak, zamanım ve yeterli benzinim olup olmadığını soruyor.

Devamını National Geographic 'nin Ağustos 2012 sayısında okuyabilirsiniz.

Sayfa Yükleniyor...