İlk Kayakçılar Av Peşinde

Çin’in Altay Dağları’nda kökeni binlerce yıl öncesine uzanan bir kültür, kayağın tarihine göz atma olanağı sunuyor.

İlk Kayakçılar Av Peşinde

Geyik peşindeki avcı grubu, usulca, Altay Dağları’nın derinliklerine doğru kayıyor. Havada yaprak kımıldamıyor. Sıcaklık eksi 39 derece. Beş adam, aynen atalarının binlerce yıl boyunca yaptığı gibi, kalın toz kar örtüsü üzerinde kayaklarıyla ilerliyor. Ladin ağacından yontulmuş kayakların altına at derisi tutturulmuş. Ellerinde kayak sopaları yerine tek bir değnek var.

Çocukluklarından bu yana bu konuda eğitilmişler. Ve yanıltıcı biçimde basitmiş gibi görünen bu donanımlarını, mükemmel bir yeterlilik ve zarafet içinde kullanma konusunda ustalaşmışlar. At kılının hav yönü, yokuş yukarı giderken çekiş, dik inişlerde kaygan yüzey sağlıyor. Değnek de dengeye yardımcı oluyor. Son teknoloji ürünü telemark kayak ve modern kayak sopalarıyla peşlerinden giderken bazen hızlarına yetişmekte zorlanıyorum. En dik yamaçlara tırmanırken dahi ciğerleri –ve bacakları– dağların az oksijenli havasından etkilenmiyor. Solukları, dondurucu havada çabucak yok olup giden zar zor fark edilir buhar kümeleri gibi... İstedikleri ritmi yakalayınca, birlikte huş ağacı korusundaki kar birikintilerini yararak ilerliyor ve ardından, bir ladin ormanının gölgeleri arasına girmek üzere yönümüzü sola çeviriyoruz. Konuşmuyorlar. Kayaklarının çıkardığı hışırtı boğuk. Neredeyse kar yağışı kadar sessiz.

Hepsinin kemerinde bir bıçak takılı. Omuzlarına at yelesinden bir kement atılmış.  Beraberlerinde çektikleri keçi derisinden yapılma kızakların içi malzeme dolu: At kılından battaniye, Çin ordusuna ait, üretim fazlası asker paltosu ve yağda kızarmış ekmek. İki balta, bir teneke kutu, kenarlarında kırıklar olan porselenden yapılma beş kâse, teneke bir çaydanlık ve bir parça at etinden oluşan malzemeyi aralarında eşit olarak paylaşmışlar. Ne kadar süreyle dolaşacağımızı bilmiyorlar. Buralarda, dağların içerilerine doğru geyik peşinde birkaç günlük bir takip olağan sayılıyor.

İlk Kayakçılar Av Peşinde - 1 Aşatu neredeyse tamamlanmış bir kayağa bağ takmak için delik açıyor. Tuva dili konuşulan Okoram mezrasında yaşayan erkekler, basit aletler kullanarak ladin kerestesinden iki hafta içinde bir çift kayak yapabiliyor.

Ancak, Batı Çin’den, bölgenin kuzey ucundaki –avcıların yaşadığı– ücra Okoram mezrasından yola çıktığımızda, liderleri Tursen’in düşündüğü şey, geyik değil. Doğan güneşin göz kamaştırıcı ışıklarına doğru gözlerini kısıp bakarken, kar üzerine kafa yoruyor o. Bir zamanlar, kış aylarının, Altaylar’ın zirvelerini kuşatan ve ormanlarını örten kar fırtınaları getirmesine kesin gözüyle bakılırdı. Oysa, son dört yıldır bu tür bir yolculuk için çaba harcamaya değer miktarda kar düşen ilk kış, bu. Kar kalınlığı yeterli olmadan geyik peşinde koşmak, çok daha fazla çaba gerektiriyor. Ve çok daha zorlu bir uğraş haline geliyor. Çinliler son derece kısıtlı tüfek –ve avlanma– olanaklarına sahipler. Ama aslında Altay erkekleri bu dağlarda geyik avlamak için hiçbir zaman silaha ihtiyaç duymamış. Gizli silahları her zaman kar olmuş. Kalın bir kar örtüsü.

Bu kış, rüzgâr ve nemin kusursuz koreografisi yeniden geri gelmiş ve bir metre yirmi beş santimetre kalınlıkta bir örtü oluşturmuş. Tursen, sessiz doğayı ve kayak yapmayı seviyor. Geyik öldürecek olmasa da, bu yolculuk yalnızca bir yabancıya bu zorlu yabanıllıkta hayatta kalmanın eski yöntemlerini göstermek amacını taşısa da, atalarının el değmemiş beyaz dünyasına geri dönmek ruhuna iyi geliyor.

İlk Kayakçılar Av Peşinde - 2 Dağ keçisi kovalayan bir kayakçıyı betimleyen kaya resminin gösterdiği gibi, bu yaşam biçimi binlerce yıl geriye gidiyor.

Bu ataların tam olarak kimler olduğu konusu ise bir muamma. Avcılar, Altaylar’ın kuytularına yerleşmiş, Tuva dili konuşan yarı göçebe boylardan geliyor. Çin vatandaşı olsalar da, kütükten yapılma kulübeleri Rusya, Kazakistan ve Moğolistan sınırlarının buluşma noktasına sadece 30 kilometre uzaklıkta. Dillerinin kökeniyse, günümüzde Tuva halkının çoğunun yaşadığı Sibirya’nın kuzeyinde yatıyor.

Antropologlar, son birkaç bin yıl içinde farklı dönemlerde bu dağlardan gelip geçen Türk ve Samoyed kavimlerinin soyundan geldiklerini söylüyor. Av grubunun üyeleriyse, 13. yüzyılda Altaylar’a yayılan atlı Moğol savaşçıların torunları olduklarını iddia ediyorlar hararetle. Tümü, at binmedeki ustalıklarından büyük gurur duyuyor. Zaten at, kültürlerinin merkezinde yer alıyor. Kışın kızak çekmekte; yazın sığır, keçi ve koyunları yaylaya gütmekte kullanılıyor. Hiç kuşkunuz olmasın, hepsinin kulübesinde Mao’nun değil de Cengiz Han’ın portresi asılı. Ve onun onuruna, bir tutam siyah saç dışında, oğullarının kafalarını kazıtıyorlar…

*Mark Jenkins’in yazdığı, Jonas Bendiksen’in fotoğraflarıyla zenginleştirdiği ‘İlk Kayakçılar Av Peşinde’ adlı yazıyı National Geographic Türkiye’nin Aralık sayısında okuyabilirsiniz.

Sayfa Yükleniyor...